ISSN: 0041-4247
e-ISSN: 2791-9714

YILMAZ KURT

Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğraya Fakültesi, Tarih Bölümü.

Osmanlı Arşivi’nin önemli bir belge serisini oluşturan Osmanlı Kânünnâmeleri, Ömer Lutfı Barkan tarafından önce bir makale çerçevesinde[1] daha sonra ise bir kitap olarak bilim âlemine tanıtılmıştı[2]. Genel olarak Kânûnnâme-i Osmanî olarak anılan Fatih Sultan Mehmed[3], II.Bayezid[4], Yavuz Sultan Selim[5], Kanunî Sultan Süleyman Kânünnâmeleri gibi merkeze ait ana Kânünnâmelerin yanında “Sofyalı Ali Çavuş Kanunnâmesi”[6], "Kânün-ı Osmanî Mefhûm-ı Defter-i Hakanî"[7], “Karaman Kânünnâmesi”[8], Bayburt Kanunnâmesi[9] gibi eserler yayın hayatımıza girdi. Ahmet Akgündüz’ün 9 ciltlik eserinde ise merkez ve taşraya ait pekçok kanunnâme tıpkıbasımı ile birlikte yayınlandı[10]. Türkiye’deki elyazmaları arasında henüz yayınlanmamış çok sayıda kanunnâme mevcut olduğunu biliyoruz.

Yayına hazırladığımız bu Kanunnâme Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi Yazma Eserler Bölümü’nde 34 numara ile kayıtlıdır. Yazmanın 109. sayfasında başlamakta olan bu Kânûnnâme’yi ilk kez 1990 yıllarında doktora tezimizi hazırlarken görmüş ve kullanmıştık. Türk Tarih Kurumu yeni bir yayın faaliyeti başlatınca biz de bu eserin yayınlanmasının faydalı olacağını düşündük.

Elimizdeki bu kânünnâme kitabın sonundaki “temme” kaydına göre 4 Cemâziye'l-âhir 1110/8 Aralık 1698 tarihinde Mustafa bin Mahmud tarafından der-lenmiştir. Mustafa bin Mahmud’un kimliği hakkında hiçbir açıklama yapılmamıştır. Sicill-i Osmanî'de 1679 yılında Bursa’da Açıkbaş Mahmud Efendi Tekkesi şeyhliği yapan Mustafa bin Mahmud’un adı geçmektedir[11]. Şeyh Mustafa babası Açıkbaş (Ahi) Mahmud’un ölümü üzerine şeyhlik postuna oturmuş ve 1698 yılında ölümüne kadar bu görevde kalmıştır[12]. Ancak burada sözü edilen kişinin bir tarikat şeyhi olması böyle bir kânûnnâmeyi derlemiş olma ihtimalini zayıflatmaktadır.

Kânûnnâme’nin içinde geçen bazı tarihler ve ifadeler bu kanunların I. Ahmed dönemine ( 1603-1617) ait olabileceğini göstermektedir. Yapılan atıflarda geçen ta-rihlerin çoğunluğu da 1602-1609 yıllarına aittir. Sayfa 143’de yer alan “Öte yakaya eşkıyâ müstevli olmağla re'âyâ zarûrî fırâr edüb” ifadesinin ise “Büyük Kaçgun” diye adlandırılan Canpoladoğhı, Kalenderoğlu ayaklanmaları başta olmak üzere Anado-lu’nun her yerini kasıp kavuran Celâli ayaklanmalarını (1604- 1608) işaret ettiğini düşünebiliriz.

Kitabın bu “temme” kaydından sonra Minkârîzâde Yahya Efendi’nin bir fetvası eklenmiştir. Minkârîzâde Yahya Efendi (1618-1677), 1662 yılında Şeyhülislam olmuş ve fetvâları Fetavâ-yı Minkârîzâde adlı eserde toplanmıştır[13]. Kitabın tamamlanmasından sonra bile yeni bir fetvanın kaydedilmiş olması, bu Kânünnâme derleyicisinin bir kadı olabileceğini düşündürmektedir. Muhtemeldir ki Mustafa bin Mahmud bu kanunnâmeleri görevi sırasında el altı kitabı olması için oluşturmuştu.

Kânûnnâme’nin başlangıcında, 107 ve 108. sayfalarda frengi hastalığından kur-tulmak için verilen bir ilaç tarifi ile isti’âre için yapılması gerekenler ve ayrıca iki ilaç tarifi yer almaktadır. Konumuzla ilgili olmayan bu sahifelerin kitaba alınmasına gerek görülmemiştir. 34 numaralı el yazması kitap sadece Kânünnâme’den oluştuğu halde niçin ilk sayfanın 107 olarak numaralanmış olduğuna dair bir açıklama yoktur. Kitapta ta’kip kelimesi bulunması eski rakamlarla olan numaralandırmanın da sonradan yapıldığını göstermektedir. Öyle anlaşılıyor ki Encümen-i Osmânî’den Türk Tarih Ku-rumu’na intikal eden bu kitap önceleri tek cilt içerisinde iki ayrı kitaptan oluşmaktaydı. Yeni bir ciltleme esnasında bu iki kitap ayrı ciltlendi ve bu sefer Kânünnâme’ye yeni rakamlarla numara verilmek yoluna gidildi. Bu numaralandırma da sağlıklı olmadığın-dan biz 107’den başlayan eski numaralandırmayı esas aldık. 149. sayfadan sonraki say-faya numara konulması unutulduğundan bu sayfaya birileri 001 diye numara vermiştir. Biz bu sayfaları 149a ve 149b olarak numaralandırmayı uygun bulduk.

Kânünnâme’ye yazarı tarafından çoğu zaman ara başlıklar konulmadığından ara başlıklar tarafımızdan konulmuş ve italik yazı ile gösterilmiştir. Kitapta yer yer aynı veya benzer kanunlar tekrarlanmaktadır. Kitabın orijinal konu düzenini bozmamak için benzer başlıkların birleştirilmesi yoluna gidilmemiştir.

Kânünnâme’de dikkati çekecek kadar çok yazım yanlışlıkları veya kelime eksi-klikleri bulunmaktadır. 34 Numaralı Kânünnâme’nin en büyük artısı ise çoğu konuda oldukça detaylı bilgi vermesidir. Bundan dolayı Kânûnnâme’deki eksiklikleri ( ) parantez içerisinde tamamladık, yanlışlıkları düzeltmeye çalıştık.

KĀNŪNNÂME

Resm-i Kapan

Bir yerde kapân hâsıl yazılsa mevzûnâtdan şol nesneler ki kadîmden vezn oluna- gelmiş ola âher yerde vezn olunmakdan men'olunur. Meğer ki ol yerlerde şenlik olu- nub bir kapân vefâ etmeyüb âher yerde emr-i hümâyûn ile gayri kapân vaz' oluna ol vakt dahi kadîm kapâna zarar gelmedüğü yerlerde, ba'zı yerlerde kapânlarda bâc alınur deyü nizâ' olunur. Bâc-ı bâzâr bir kimesneye hâsıl yazılsa bâzâra satılmak içün gelen nesneler ki mevzûnâtdan olsa kapâna gelüb vezn olunub mikdârı ma'lûm oldukdan sonra bâc alınsa, ol bâc sâhib-i bâcındır. Kapân sahibinin bâcda dahli yokdur. Hemân kapâna gelüb vez(n) olunduğu içün bir mikdâr ecr-i misi kapân içün alınur.

Hâriç Ez Defter Eşhâs
Bir vilâyet müceddeden tahrîr olundukda perâkende ba'zı eşhâs bulunsa timâra müte'allik olan karyelerde ve müstakili paşa ve müsellem tahvilleri içinde tavattun eyleseler vatan ideli on seneden ziyâde olsa defter-i kadîm ile ba'zı sipâhla ve ba'zı havâss-ı hümâyûn kayd olunmuş olsa ve ba'zı dahi hâriç ez defter olub lâkin havâss eminleri hâssa kayd eyleseler bu veçhile cevâb verile ki: Re'âyâdan şunlar ki yol üzerinde muhavvif yerlerde duran köy re'âyâsı anlardan eğer bütün köyün haneleri veyâhud ba'zılar yolcudan ve ulâkdan veyâhud yerlerinden kalkub gayri yere gitmiş olalar, anlar evvel varub oturdukları yerlere yazmayub ne mikdâr zamân olursa olsun bu sûretde çok oturduklarına i'tibâr yokdur ki asıl yerlerine yazub iskân etmek gerekdir. Ammâ bir veçhile derbend ahâlîsi değiller ise şunlar ki yerlerinden kalkub kefere yerlerine göçüb temekkün edineli on yıldan nâkıs ola veyâ ol yazıldığı yerin civârında ve nevâhîsinde temekkün etmiş olsalar anın gibileri dahi asıl yerlerine yazmak kânûn- dur. Ammâ on yıldan ziyâde ise oturdukları yere yazmak kânûndur. Ammâ şol ra'iyyet ki bir gayrı memleke(t)den gelüb bir yerde temekkün etmiş olsa anın gibileri hemân bulundukları yerde yazub hâss eyleyenlerin kend(ü) kavillerine i'tibâr yokdur.

Resm-i Tapu
Tapu-yı misi ile sipâhî muvâza'a edüb ziyâde resm-i tapuya taleb eyledikde gâyet a'lâ yer ki ziyâde hâsıl ede, nihâyet üç yüz akça, evsat yerden iki yüz akça, ednâ yerden yüz akça resm-i tapu alınmak emr olunub bundan ziyâde alınmak memnû'dur.

Serbest ve Serbest Olmayan Dirlikler

Memâlik-i mahrûsede vâki' olan kurâ ve mezâri' ikisinden hâlî değildir. Ya serbestdir ya değildir. Serbest olan bunlardır: Havâss-ı hümâyûn, evkâf-ı selâtîn ve sul-tânlarının başmaklıkları ve vüzerânın evkâf ve emlâkleri ve vüzerâ hâsslar(ı) ve mîrmîrân ve eyâlet ve sancak beyleri ve nişancı bey ve defderdâr kethüdâları ve tîmâ(r) defderdâ(rı) hâssları ve mutlak arpa emîni ve re’îsü’l- küttâb. Bu zikr olanların cümlesi serbestdür. Yörük ve müsellem beyleri ve çingâne beyi ve voynuk beyi bunların ze'âmet(leri) serbest olmak kânûn-ı mukarrerdir. Rüsûm-ı serbestiyyeleri kendilere defterde müstakili hâss yazılmak şartdır ve bi’l-cümle icmâlli ze'âmet serbestdir. Beylerin ve çavuşların ve mir'alemlerin ve çeri başıları timârlarının rüsûm-ı serbestiy- yesi âhere yazılmış olmasa müstakili defterde kendülere hâsıl yazılsa serbestiyye-i külli verilüb rüsûm-ı serbestiyyesi defterde vakfa hâsıl yazılan dahi evkaf dahi serbestdir. Mutlak dizdâr timârları serbestdir. Sipâhî timârı serbest olmaz, lâkin muharrir-i vilâyet rüsûm-ı serbestiyyesi cümle hâsıl bağlayub timâr erine verse sancak beyi dahi edemez.

Vakıf Re'âyâsı

Âherin ra'iyyeti on yıldan ziyâde vakf toprağında sâkin olmağla vakfa ra'iyyet olmaz. Vilâyet kâtibi ra'iyyet kayd etmiş olsa mu'teber değildir. Kezâlik vakfın ra'iyyeti dahi on yıldan ziyâde sipâhî toprağında sâkin bulunmağla vilâyet kâtibi sipâhîye ra'iyyet yazmış olsa mu'teber değildir. Vakfın ra'iyyeti hîn-i tahrîrde yâhud vakf olduğu esnâda ol mertebede mevcûd olan re'âyâdır. Ol re'âyânın evlâdı neslen ba'de neslin re'âyâdır.

Akreb Pazar

Kuzât ve müderris(î)nin tasarrufunda olan tarlaları re'âyâ elinden alınmış yerler değil ise hâsıl olan terekelerin 'öşrün ol köyde olan anbara iletdiklerinden sonra akreb bâzâra teklif olunmak câ’iz değildir.

Yağ Mumu

Yağ mumu şehirlerin ve kasabaların levâzım-ı zahâ’irindendir. Yağ mumu dö-külen şem'hâneden defterde yazılduğu takdirce bile resm alınmaz. Vilâyet kâtibi hilâf-ı kânûn yazmak olur göresiz. Yağ mumu dökülmeyüb bal mumu dökülürse defter mûcebince resmin alıvereszz.

Resm-i Ağıl- Öşr-i Keten- Resm-i Asiyâb- Resm-i Dönüm

Resm-i ağıl defterde yazılmak lâzım değildir.

Üç yüz koyunu bir sürü 'add edüb her sürüden beş akça ağıl hakkı alınur.

Kettândan salâriyye alınur vermezler ise 'öşürlerini yumuşadırlar. Bir karye to-prağında tahrîrden sonra değirmen ya su bıçkısı yapılsa sâhib-i arz timâra bir nesne verilmez. Resmin mevküfu alur. Tahrîr(e) değin bir karyenin sınuru dâhilinde olmayub kûhîden açılan yerlerin 'öşr ve resmin mevküfu alur. Resm-i dönüm akçasıdır. Re'âyâ kaldırmak içün vakf ve havâss-ı hümâyûn ziyân olmaz.

Ürün Hasad Zamanı

Bir yerde tereke erişüb kemâlin bulub biçilmeğe kâbiliyyeti olan zamândır. Biçilmek ve harman olmak lâzım değildir. Çeltik erişüb kemâlini bulub biçilmek câ’iz olan zamân mu'teberdir. Dam, çavdar ve 'alef erişüb kemâlin bulub biçilmek câ’iz olan zamân mu'teberdir. Penbenin kozağı kökünden çıkub sararub dahi kemâlin bulub açılub penbe âşikâre olduğuna i'tibâr olunur. Nohud ve bakla ve mercimek ve susam ve bögürülce erişüb yolunmağa kâbiliyyet geldiği zamân mu'teberdir. Zeytun kemâlin bulub silkelemeğe müstahıkk olduğu zamân mu'teberdir. Bağ ki resm yazılmış ola üzüm erişüb kemâlin bulub tekneye girüb sıkılduğu zamân mu'teberdir. Bostan ve fevâkih-i muhtelife erişüb ağacında kemâlini bulub devşirilmek câ’iz olan zamân, zamân-ı mu'teberdir. Gügül[14] kemâlin bulub kaynamak câ’iz olan zamândır. Kaynamak ve çehreye sarılmak lâzım değildir. Kettân ve kendir erişüb kemâlin bulub yolunmak câ’iz olan zamândır. Kabuğu soyulsun soyulmasun hemân ol veçhile kifayet eder. Haşhaş çevirilüb afyon devşirilmek câ’iz olan zamândır. Kovan dalak[15] tutub kemâlin bulub sağılmak câ’iz olan vakıtdir. Sağılmak ve sağılmamak i'tibâr olmaz.

Vergi ve Cizye Alım Zamanı

Asiyâb ve resm-i bid'at cemî' harman götürüldüğü zamân mu'teberdir. İspençe ve resm-i bennâk ve resm-i çift Mart ne günde olursa ol gün mu'teberdir. Hasâd-ı duhân kış eyyâmında alınur. Haneden alınmaz. 'Öşr ve resm gibi nesne vermeyen hâriç re'âyâdan alınur. 'Adet-i ağnâm hasadın Mayıs ayında sayılduğu eyyâm mu'teberdir. Tahvîl-i hasâd kaç tâ’ifede mu'teber değildir: Hitabet, imâmet, cibâyet, tevliyet, meşîhat-ı medrese, dizdâr, müstahfız.

Harbî Küffâra Satılması Yasak Olan Eşyalar

Harbî küffâra firûhtıı men' olunan eşyâlardır. Barut, kurşun, penbe, rişte-i penbe, gön, sahtiyân, tereke, nuhâs, kirbâs, sefîne, bayâğı yarakât[16], bal mumu, zift, revgâniyye, kükürüd, İstanbul’a müte'alhk me’kûlât, don yağı, meşîn, koyun derisi. Ruhsat verilen bunlardır: Harîr, yapağı, istifdiyye?, bire nükun?.

Kendiliğinden Yetişen Ağaçlar

Ammâ ahâlî-yi vilâyet müstevli aldıklarından sonra Hüdâ-yı nâbit olan ceviz ağaclar(ı) kimesnenin dikmesi ve aşılaması ve tarlası içinde değil ise anın gibi ceviz ağacının cümlesi mahsulâtın sâhib-i arz alur. Ammâ Hüdâ-yı nâbit olub kimse mez(r)a'ası ve tarlası içinde ola, msf mahsûlü sâhib-i arzın ve msf mahsûlü tarla sâhibinindir ve eğer kimesnenin hudûdu dâhilinde dikmesi ve aşılaması ve terbiyesiyle neşv ü nemâ bulmuş ola anın gibilerden[17] sâhib-i arz ancak 'öşr ahır.

Resm-i Tapu / Dam Yeri Tapusu

Kânûn-ı başka: Dam tapusu ze'âmet toprağında yeniden düzen bağlayub dam binâ edenlerden dam tapusu taleb edüb vermede ta'allül eyledikleri vâki' ise ol yerler ev ve dam yeri bir değil ise ol makûle yeniden düzen bağlayub dam binâ edenlerden dam tapusu alınmak kânûndur. Âdâsından elli akça, evsafından otuz akça, ednâsından on akça ve yirmi akça dam tapusu hükm edüb ahveresin.

Medrese Mahsûlü

Medrese mahsûlü: “( ) Nâm müderris gelüb ( ) kazasında ( ) nâm medresede seneden beri müderris olub medrese-i mezbûre mahsûlü senevî alub vakt-ı hasada üç ay kalub medrese-i mezbûre tevcih ohınub cümle mahsûl benim tahvilime düşmüşdür” deyü bana 'â’id olan hakkımı vermekde ta'allül edüb emr-i şerif taleb etmeğin imdi bu bâbda tahvîl-i hasâd i'tibâr olunmaz . Şühûr-ı eyyâma taksim olunur. Hakk üzere göresin. İlkâ-yı bezirden vakt-ı hasada dek ne kadar zamân devr edüb edâ-yı hizmet etmiş ise şühûrı, eyyâmına kıyâs hesâbınca taksim edüb cümle mahsûlden müstahıkk olduğu hakkını ahveresin.

Öşr-i meyve

Mücerred zi(r)â'at eylediği tarlasından ‘öşr-i hubûbat vermekle ol tarlada hâsıl olan eşyânın meyvelerinin ‘öşrün sâkıt olmaz. Anın gibilerden şer’le meyve ‘öşrünü hükm edüb ahveresin.

Tahrîrden sonra bağ ve bağçe gars edüb erişdürüb üzüm ve meyve hâsıl olub ‘öşr taleb ohındukda “resm verinüz” deyü nizâ' ederlerse câ’iz değildir. Anın gibi tahrîrden sonra gars olunan bağ ve bağçeden vilâyet tahrîr olunca ‘öşr aldu(r)sun. Kadîm mer'â ve zirâ'at olunmak câ’iz değildir. Cebrile dahi zirâ'at olunsa mer'â mukaddemdir yine mer'âhğa hükm olunur.

Bağ Ölçümü

Bağ ölçmesinin ipi terzi arşınu ile elli beş arşundur ki papuccu arşunu ile kırk beş ağaç olur.

Vârise Tapu

Müteveffanın tapuya müstahakk yerleri içinde vârise intikâl etmiş meyve ağaçları olub görüb gözedmekde su'ûbet olmağın âhere vermekden vârise vermek evlâdır. Ele verdüğü resm-i tapu ile ol yerleri sâhib-i arz vârise verüb ecnebiye vermemek kânûndur.

Mülk ve Kan Davası

Mutlak sabân girüb zirâ'at olunan yerler mülk olmaz. Ateşe düşüb suya gark olub evden kurd alan ve canavar pareleyen ve mekrden helâk ve da(m)dan ve köprüden ve arabadan düşüb ve üzerine dam ve duvar yıkılan ve füc’eten ve hatâ’en kati ve helâk olanların kan da'vâsı memnû'dur. Bu makûle iki cânibe ra'iyyet husüsunda i'tibâr kadiminedir, kadîm ile 'amel oluna.

Çiftlik ve Resm-i Çift ve Resm-i Dönüm

Bir çif(t)lik her yıl zirâ'at olunur hâsıl verir a'lâ yerden yetmiş seksen dönüm, evsat yerden yüz dönüm, ednâ yerden yüz elli dönüm bir çif(t)lik i'tibâr olunur ve dö-nüm dahi hatavât-ı mütevassıta ile kırk hatve yerdir. Çift hakkı yerden alınur. Vilâyetde resm-i çift defterde kaç akça mu'ayyen olunmuş ise bütün çifti olanlardan tamam çift, resm-i nîm, yarım çifti olanlardan yarım çift resm ekall ise (...) . Bağa hâssa penbe ekilüb veyâhu(d) su basarsa iki dönüme bir akça, evsat yerden üç dönüme bir akça, ednâ yerden beş dönüme bir akça alınur.

El Yardımıyla Yolunan Üründen Öşür

İmdi ol el yolunandan ‘öşr alınmaz dedikleri, orağa gelmeyüb el ile yolunub an-cak tohmu hâsıl olan arpa ve buğday ve 'alaf ve çavdardan ‘öşr alınmaz, yohsa kadîm-den el ile yolunan burçak ve mercimek ve bakla ve nohud ve böğürülce vesâ’ir bunun emsâli el ile yolunandan ‘öşr alınur.

Ra’iyyetden Avârız ve Rüsûm Alınması

Küre ve bağı olmak ra'iyyetliğe mâni' değildir. Kürecilik ve bağcılık 'avârızdan müsellem olmak içündür. Anlardan ra'iyyet yazılan ra'iyyetse resmin verir, hemân 'Avârız vermez. Cümle re'âyâya kânûn üzere müteveccih olan husûs anlara dahi icrâ olunur. Ra'iyyet tâ’ifesi doğancı olmağla ra'iyyetlikden çıkmaz ve resm-i ra'iyyet[18] sâkıt olmaz. Ra'iyyet yazılandan rüsûm-ı ra'iyyet alınur. Kezâlik sipâhî dahi olsa mâdem ki yazılalı ra'iyyetdir rüsûm alınur. Meğer ki timâra hisse katsa pâdişâh ra'iyyetliği 'arz olunub yoldaşlığı mukâbelesinde timâra emr olunmuş berâtıyla yazılmışsa ol vakt ra'iyyetliği merfû' olunmuş olur. Resm-i ra'iyyet alınmaz. Ammâ ra'iyyet yeri dursa o vakit dahi resm alınur, mâni' değildir.

Voynuklar

Bir timârın yazılı ra'iyyeti sonradan emr ile voynuk yazılsa anlar bey oğulları ve karındaşları ki voynukluğa ve gayre yazılmış olmaya gerü sâhib-i ra'iyyetindir. 'Adet üzere rüsûm-ı ra'iyyet sipâhîye hükm olunur.

Defterde yazılsun yazılmasun “voynuk oğludur ve karındaşlarıdır” demek fâ’ide vermez.

Koruluk Yerler

Şol yerler ki mâ-tekaddemden koruna gelmiş, koruluk üzere tasarruf oluna gelmiş ola sonra sürülmüş ve ekilmiş ola, câ’iz değildir. Men' olunub koruluk üzere hükm olunur.

Kalya Taşı ve Değirmen Taşı

Şol yerler ki meşhûr olan mahsûlâtdan gayri meselâ kalya taşı gibi ve değirmen taşı gibi kesdikleri yerler gibi dahi bunun emsâli nesne ki sipâhînin toprağında ola anın gibilerden defterde güreler 'aynî ile nesne kayd olmuş ise mûcebince alma ve eğer kayd olmamışsa mâ-tekaddemden ne veçhile ola gelmiş, ana gör(e) alına gelmiş ise ol bâbda 'âdet-i kânûn üzere 'amel oluna.

Bir kimesne pâdişâh-ı 'âlem-penâh tarafından hudûd-ı sınûr ile bir yer temlik olunsa ol hudûd dâhilinden değirmen taşı gibi ve gayri nesneler kesilse, ol taş dahi şer'an o kimesnenin mülk(ü) olmuş olur. Evvelden kese gelen kimesneler sâhib-i mülk ma’rifetiyle olmadan kendi kolayından kesemez. “Evvelden kese geldik” dediklerine i'tibâr yokdur. Mülk olmağla hâricden olanların tasarrufları münkati' olur.

Öşür ve Salariyye

Bir sipâhînin toprağında bir 'avretin bağı olub ‘öşr taleb olundukda “zevcim vakf etmişdir” deyü nizâ' eylese ‘öşr sâhib-i arza râci'dir. Vakf etdiği takdirce hâsıl vakf etmişdir. Şer' ile ‘öşr hükm olur. Bir timârda zirâ'at edüb ‘öşrün verüb salâriyyelik taleb olundukda vermemek içün kavi olunsa sonra kavilerine hilâf edüb salâriyyelik taleb eyleseler teftîş oluna, ‘öşr ile salâriyye meselâ zamândır. ‘Öşr verilen yerden salâriyyelik vermek lâzımdır. Eğer timâr eri kul varsa ba'de’z-zuhr kavillerine 'amel oluna. Eğer ol kimesneler kavi eyledikleri sâhib-i timâr tebdil olunur, âher timâr eri de varmış ise evvelki timâr eriyle evvelâ kul zamm olunub sonra gelen sâhib-i timâr salâriyye taleb edicek alur.

Raiyyet Çiftliği

Ba'zı ra'iyyetlerin ellerinde çif(t)lik olub hakkından gelmeyüb âher kimesnelere ücrete verse timâr eri ma'rifeti olmadan ra'iyyet yerinde âhere vermek, kendü feragat etmek câ’iz değildir. Yasak olunub elin gibi olmaya, kendü ekib biçüb hakkından gele-bilirse hoş ve illâ yerin sâhib-i timâra teslim eyleye.

Davar Örüsü

Ba'zı kimesneler zirâ'at olmağa kabil yerlerini davar örüsü edüb ve mu'attal eyleseler şol yer ki kadîmden örü olmayub zirâ'at oluna gelüb zirâ'ata kabil ola, ekdirilüb mu'attal konulmağa. Tehdîd etdikden sonra gerü ta'tîl edüb ekmezse sâhib-i timâra hükm olunmak kânûn-ı mukarrerdir.

Çiftlik ve Baştine Satışı

Çif(t)lik ve baştinede bey' ü şirâ ve hibe, vâris vesâ’ir tasarrufât şer'an ve ‘örfen memnû'umdur. Re'âyânın deyni içün çif(t)lik ve baştinesi deyne dört (?) verilse veyâhud satılsa câ’iz değildir. Kânûn üzere da'vâ ederse kimse olıcak yerü baştine ana hükm olunur. “Satun aldım” demek mu'teber[19] değildir.

İkİ Köy Sınırı

İki karye arasında mümtâz sınur yoğ ise ve şimdiye dek sınur ta'yîn olmamış ise nizâ'dan hâli olmayub hükm-i hümâyûnum verilmeli olsa, bu veçhile yazıla ki: Eğer terâzî-i tarafeyn ile iki köyün arasında hakk üzere aslâ cânibeyn mutazarrır olmamak üzere bir sınur çıkarmağa mecâl ve ihtimâl olursa ol iki köy arasında terâzî-i tarafeyn ile bir sınur çıkarılub ta'yîn edüb ve hüccet vereler mezbûr ol iki köy halkı ol sınurdan tecâvüz eylemeyeler. Eğer bu minvâl üzere sınur çıkarmak müte'azzir ise hükm oluna: Ol iki köyün sipâhîlerinden her bir(i) şimdiye dek kendülerün ra'iyyet kankı yere dek ekile gelmişse anın ‘öşrün alalar. Taraf-ı âherin ekdüğüne dahi etmeyeler. Fi’l-cümle sınur mümtâz olmayan yerden kânûn ra'iyyetli ra'iyyetin ölçmek? ammâ vilâyet yazıldıkda birinin ra'iyyeti elinde bulunan tarla veyâhud bağ mürûr-ı eyyâ(m) ile âher sipâhînin eline düşse anın gibileri sâhib-i ra'iyyet evvel tasarruf eder. Çayır dahi sâ’ir arâzî gibidir.

Müteveffanın Tapusu

Müteveffanın oğlu varsa tapusun oğluna intikâl eder. Oğlu olmayub kızı olub tâlib olsa bî-garaz müslümânlar takdîr eyledikleri tapu ile alur. Eğer kızı olmayub baba bir e(r) karındaşı olub tâlib olsa bî-garaz müslümânlar takdîr eyledüğü tapu ile anlara verilüb bâliğ olub har(â)ca müstahıkk olan oğlan ispençeye müstahıkk olur. Yazılduğu timâr eri taleb eylese alabilür. Ra'iyyet oğlu ispençeye müstahıkk olmadıkda i'tibâr bulûğadır. Bâliğ olmayıcak nesne yokdur. Bir ra'iyyet fevt[20] olub müte'addid oğullarının ba'zı çift ve ba'zı bennâk kayd olunmuş olsa bennâk babası yerinden hisse taleb eyledüğü takdirce verilüb ammâ resm-i çift ve resm-i bennâk cümlesi arasında iştirâk ile edâ olunur.

Otlak ve kışla(k) ve yaylak hakkında re'âyânın medhalleri yokdur. Otlak ve yaylak ve kışlak hakkının cümlesi sâhib-i arzındır; buyurdum ki hükm-i şerifimle mezbûr vardıkda defter taleb edüb göresin. Karye-i mezbûrda vâki' kışlak hâsıl yazılmış ise zamânıyla koyun getürüb otundan ve suyundan intifâ' edenler her kim ise gerek karye re'âyâsı ve hâriç re'âyâ ve gerek 'askerî tâ’ifesi tahammüllerine göre kışlak hakların alıverüb karye ahâlisine ve hâricden gelüb sâkin olanlar kışlak hakkını biz alub defter mûcebince resm verü(rü)z deyü ta'allül etdirmeyesin.

Yörük eşkincileri timâr erinin arzında ekdikleri yerden ‘öşr ve salâriyye verürler. Verdüklerin ‘öşr ve salâriyyeyi köyde olan anbara iletürler gayri yere iletmezler. Aslâ kânûnda (yokdur,) lâkin sonra akre(b) bâzâra iletirler deyü fermân olunmuşlardır.

Yürükten Koyun Resmi

Yörük tâ’ifesinin koyun resminden her yıl mevcûd olandan alınub “Geçen sene koyunun bu mikdâr idi deyü”, “ana göre resm ver deyü” ziyâde teklif olunmaz. Bir yörük sipâhînin timâr(ı) içinde örüb zirâ'at eylediklerinden sonra ol karye sınurunda develi yürüğünden otlak resm(i) taleb ederlerse câ’iz değildir verilmez. Meğer ki defter ile ol yerden otlak resm(i) hâsıl yazılmış ola, ol vakt alınur. Yörük tâ’ifesi yaylaklarına gelmekde ve gelmemekde ve oturmakda lâzım olan yerde üç günden ziyâde oturmayalar. Oturdukları(nda) dahi kimseye zarar etmeyeler. Sâbit olursa tazmin etdürülür.

Yörüğün bir yerde ikâmeti olmayub dâ’im hareket üzere olmağın yörük resmine sâhib-i toprak tarafından dahi olunmaz ve yörük tâ’ifesinin 'avreti içün subaşılar ve sipâhîler nizâ' etseler çünki yörük ki konar göçer tâ’ifedir, bir karyede ikâmetleri yokdur ki toprağa müte'allık yeri ola, ol toprakda nisbet 'avretin gerdek resm(i) toprak sâhib(i) almak, mukîm ve mütemekkin re'âyâ 'avretine mahsüsdur. Yörük 'avretinin gerdek resmine toprak sâhib(i) dahi edemez. Yörük tâ’ifesinin salb ü siyâsetleri subaşılar(a) gider. Sancak beyleri tarafından dahi olunmaz.

Voynuk Zeva’idi

Voynuk zevâ’idinden sipâhîye ra'iyyet yazılsa sipâhîlerin yirmi beş akça ispençeleri ve bâd-ı hevâları kime yazıldı ise resm-i cürm ü cinâyet verülür. Bir kimesnenin timârından yer tutsalar ‘öşr ve resmin verirler. Koyun olsa resm-i ganem kime hâsıl yazıldıysa ana verürler. Değirmenleri olsa resmlerin verirler ve bi’l-cümle sâ’ir rüsûm-ı 'âdetiyyeyi kânûn üzere verürler. Voynuk üzerine yazılan voynuk yerler(i) hâricden kimesneye vermek câ’iz değildir. Eğer bir tarîk ile alınmış olsa voynuğa alıver- ilür. “Bu kadar zamân benim tasarrufumdadır” deyü da'vâ eylemek câ’iz değildir. Voynuğun kendi üzerine yazılan voynuk yerinden ‘öşr alınmaz ammâ hâricden yerler açub tasarruf eyleseler kimin toprağı ise ‘öşrün alur ve resm alma gelmiş ise resm alur- lar. Bağ ve bağçe ki voynuk üzerine yazılub baştinesi ol meyve berâta girmez ve bey' (ü) şirâ olunmaz. Sonra yazılan teslim olunur. Istabl-ı âmireye[21] hizmet eden voynukların âhere yazılmayan oğulları ve karındaşları ve akrabâsı olub harâc-ı ispençe kabil olub har(â)c yazılacak sipâhî tarafından dahi olunsa mâdem ki sipâhîye ra'iyyet yazılmış olmaya sipâhî dahi edemez. Anın gibilerin ispençesi voynuk sancağı beyinindir.

Voynuk zevâ’idi ki harâca yazıla(n) müstakili ra'iyyet baştine dutmaya ve ra'iyyet baştinesi zirâ'at etmeye ispençe taleb etseler ve ra'iyyet(e) hizmet teklif eyleseler câ’iz değildir. Voynuk zev(â)’idi harâca vaz' olunmağla ra'iyyet olmaz, voynuğa noksan gelecek itmâmı anınla olur. Voynuğun evlâdından olsun akrabâsından olsun anın gibilerden mâdem ki ra'iyyet yazılmaya ispençe taleb etmez ve ra'iyyet teklîfâtı olmaz. Şol kimesne ki ra'iyyet defterinde voynuk yazılmış olsa voynukluğu mukarrerdir. Voynuğa hükm olunur. Eğer voynuk içün başka yeri olub sâhib-i timârdan dahi yer tutarsa sâhib-i timârdan tutduğu yerin ‘öşrün ve salâriyyesin sâhib-i timâra verür. Voynuk yazılan yerden ‘öşr alınmaz. Anınla hizmet eder. Bir voynuğun voynukluk yerler ile ra'iyyet olan karındaşlar yerleri müşâ' ve müşterek olub mu(‘)teber sınuru yoğ ise ol vilâyetde câri olan kânûn üzere ol yerlerden voynukluk mikdâr baştine çıkarub andan rüsûm hukuku alurlar. Bâkî karındaşların dahi yerlerini temeyyüz ve ta'ayyün edüb ‘öşr ve ispençe ve salâriyye vesâ'ir rüsûm-ı ra'iyyet ne ise sâhib-i timâr alur. Bir voynuğun defterinde üzerinde yazılan voynukluk baştinesinin sınuru içinde müslümândan ve kâfirden yerler zirâ'at edüb ‘öşr vermeyüb nizâ' etseler voynukluk yerden olduğu sâbit oldukdan sonra zirâ'at edenlerden kânûn üzere voynuğa hükm olunur. Nizâ' edüb vermemek isteseler voynuk olduğu cihetden zirâ'at men' olunub zirâ'at etdürüb voynuğa hükm olunur. Nice dilerse tasarruf eder.

Çeltik Hâsılı

Bir sancağa çeltik hâsıl yazılub satılmak içün altı ay bâzâr tutmak kânûndur, ol sancak beyinindir. Tahviline düşüb henüz satılmayub der-anbâr iken sancak gayriye verilse kânûn üzere ma'zul sancak beyinin tarafından bâzâr tutulub hâsıl kayd olunan çeltik sa(t)dırulub kimse mâni' olmaz. Bir sancağa veyâhud bir timâra çeltik hâsıl yazılub kadîmden çeltik ekile gelen yerleri yoncalık eyleseler câ’iz değildir. Yoncalığı giderülüb yine çeltiğe hükm olunur. Bir sancağa hâsıl kayd olunan çeltik pirinci satılmakdan tevakkuf olsa altı ay bâzâr tutulub sancak pirincinden gayri pirine ol yerde fürûht olunmayub satılmak isteseler tahvîf olunmak kânûn-ı mukarrerdir. Bir kimesne çeltikçi iken defter-i hâkânîd(e) yörük eşkincisine yamak yazılub iki yerden hizmet teklif olunsa eğer hizmeti mâni'atü’l-cem' ise yörük yamağı olub eşkinci hizmeti 'asker-i is- lâma mu'âvenetd(e) çeltikçiden evvel mukaddemdir. Anı takdim etmek gerekdir. Bir tâ’ife çeltikçiler olub beyliğe ortak olub mahsûlün nısfı bunların nısf-ı âheri beylik olsa tohum kadîmden beylik tarafından verile gelüb sonra tohumu andan teklif eyleseler câ’iz değildir. Tohumu ne ise beylik tarafından alıverilüb çeltik hâsıl yazılan yerlerde çeltik nehirleri harâb olsa çeltik eke gelmiş kimseleri cem' edüb elbette ol nehirleri ta'mîr ve ihyâ edüb zirâ'at edenlere cebr ile teklif ve tahmil edüb ola gelen üzere zirâ'at ediverilür ki mukarrer olan timâra noksan gelmeli olmaya. Bir ze'âmet veyâhud timâr- da çif(t)lik hâsıl yazılan kadîmi çeltik ekile gelen yere ba'zı kimseler bağ ve bağçe dik- ilüb çeltiğe zarar olur imiş. Şöyle ki çeltik yerlerine zarûret olub kadîmden ekile gelen yerlere sonradan bağ ve bağçe etseler câ’iz değildir. Bozulub ola gelen üzere gerü çeltik zirâ'at etdirilür. Bir sipâhînin üzerine defterde çeltik hâsıl yazılub tohumu kaç mudd ise ta'yîn olunub defterde mukayyed olan ziyâde ekdürüb çeltikçilere müzayaka verilmek kânûna muhâlifdir men' olunur. Hemân defterde kayd olunan zirâ'at etdürülür. Bir ze'âmete çeltik yazılub ol ze'âmet bir subaşıya ta'yîn olunmazdan mukaddem sipâhîden ve gayriden ba'zı kimesneler anda kendi re’yleriyle gasben çeltik eküb bi’l- fı'il çeltik olsa gasb ile ekdikleri zâhir oldukdan sonra çünki ol subaşıya hâsıl kayd olunmuşdur, anlara tohmun ve emeğin verüb dahi anda ekilen çeltik külliyen subaşıya hükm olunur. Kadîmü’l-eyyâmdan çeltik zirâ'at oluna gelmeyen yerlerden cebr ile çeltik ekmek ve defterde mastûr olan tohumdan ziyâde tohum zirâ'at eylemek câ’iz değildir. Bir subaşıya çeltik hâsıl kayd olunub çeltüğü tohum subaşıya alanlar kendü yanlarından verüb “zirâ'at et” demek 'âdet olmağın tohumu satun alub “zirâ'at et” derse sonra ol ze'âmet âhere tevcih olunsa 'aynî ile tohum veyâhud ol vakitde olan bahâsın alur. Bir kimesnenin tuta geldüğü yeri olduğu mahalle çeltik düşüb çeltik sahibi ol kimesneyi kendi yerine ekmeğe komuyo(r) hâricden eken ile ol kimesne ekdüğü yer fâ’ide yönünden beraber iken çünkü yer anındır. Yabandan âher kimesneyi ek- mekden ise bu kendi istedikden sonra yer sahibine ekdürülüb âher kimesneyi bu kimse yerine ekdirmek câ’iz değildir ve bir timârda meselâ evvelden üç yılda çeltik düşer iken sonra bir yıld(a) ve bir buçuk yılda bir düşüb ol yere tiz tiz çeltik ekmek ile zarar müter- ettib olur olsa men' olunub evvelden kaç yılda bir düşe gelmek kânûn ise ol mu'teberdir ana göre hükm olunur. Ba'zı defâtirde evvelen tohum ihrâc olunub sâni- yen sâhib-i arz ‘öşrün aldukdan sonra nısfı miriye ve nısf-ı âheri çeltik kürekçisine deyü şerh verilmişdir. Çeltik re’isi olanlar koyun hakkından mu'âf olmaz. Ekilmeyenden re'âyâ tarlasın dinlendirmek içün koyub zirâ'at etdi(r)medüğü eyyâmda ot hâsıl olub yohsa ‘öşr alınmak kânûn değildir. Meğer ki sarâhaten defterde yazılub hâsıl kayd olunmuş ola. Ammâ defterde dahi yazıldığı kadîmi ki eski defterde olmayub vilâyet kâtibi kendi kendüden defter-i cedide kayd eylese sahih değildir, ana hükm verilmez. Ammâ gelmeye üç seneden ziyâde ki zirâ'ate sâlih olub sürülmeyüb ota ko(y)sa çayır olmamış olub sâhib-i arz ol yerlerden çayırdan resm yazılmış ise resm alur, yazılmış değil ise ‘öşrün alur üç yıldan asalet ile çayır hükmünde olur. Bir timârda ortakçılar olsa hâsıl getürtmek teklif olunmaz hemân köylerde olan anbâra iletürler.

Bağ Öşrü veya Bağ Resmi

Bir vilâyetin bağlarında ‘öşr veyâ resm deyü defterde tasrîh olmasa kadîmle 'amel olunur. Bir yerde sipâhîye müte'alhk hâssa çayır olsa re'âyâ anın sınurun bozub, sürüb ve ekmiş ve bostân edüb tasarruf etmiş olalar o çayırın kadîmi mümtâz ve müte'ayyen sınuru ne yerdendir ve ne mahalldendir ve ne yere müntehi olur teftiş olunub zâhir oldukda alınub çayırlık üzere hükm olunur. Re'âyâ andan men' olunurlar.

Cüzzamlı Re'âyâ

Bir kimesne cüzzâm olsa tasarrufunda olan yeri oğlu varsa oğlu tasarruf eder yok ise tapuya müstahıkk olur. Ol maraz hükm-i mevtdir.

Ra’iyyetin Ev ve Anbar Yapması

Ra'iyyet Sipâhî içün veyâhud ev yapmak memnû'dur ammâ kendi karyelerinde ‘öşürlerine kifâyet mikdârı anbâr yapmak kânûndur. Bir kimesne bir timârda yer tutsa ‘öşrün verdikden sonra tutduğu yerün mikdârına göre resm alınmak kânûndur.

Papasların Vergisi

Ba'zı papaslar ki defterde ra'iyyet yazıhıb ehl-i kisb olub tutdukları yerlerin rüsûmun ve harâcım vermezler imiş. Ehl-i kisb olanlardan rüsûm ve harâc alınur ammâ râhib ki deyre mülâzemet edüb tasadduk-ı nâs ile ma'îşet ede harâc alınmaz.

Ra’iyyet Köyde Koyun Yetiştirmesi

Ba'zı kimesneler bir köyde koyun tutub üredüb koyun ziyâde edüb, örüde yürüdüb, örünün ekseriyyâ otun ve suyun yedirüb, içürüb köy halkının davarlarına müzayaka ve zarûret olub da'vâ eyleseler kadîmden ziyâdesi men' olunur.

Dul Kadından Haraç ve İspençe

Bir dul 'avret elinde harâc verilür baştine olsa ispençe vermekde münâza'a etse şöyle ki il yazılub defter oldukda ol yerden sipâhîye (i)spençe mahsûb olmuş ola vermek gerek hükm olunur.

Re’âyânın Kadı ve Müderris Olması

Re'âyâ ve kâdî ve müderris olmağla resm-i ra'iyyet sâkıt olur.

Çingenelerin Vergisi

Şol çingâne ki defterde mülke ya vakfa ra'iyyet yazılmış çingâne(dir)[22], çingâne sancağı beyinin ana dahli yokdur. Ammâ şol çingâne ki bu ma'nâ içün elinde mühürlü sahih sûret-i defter olmaya ispençesi ve günâh edenin kânûn üzere resm-i cürm ü cinâyeti sancak beyinindir. Defterde vakfa ve mülke ve hisara demürcü yazılan çingânelerden gayri çingâne ki rüsûmu dizdâr hâsıl yazılmış olmaya sancak beyi kâfird-en yirmi beş akça müslümânından yirmi iki akça alur. Cemâ'atden ayrılan çingâneyi tutub cemâ'ate katmak kânûndur ve müslîm olan çingâne ki kâfir çingânelerinden olmayub lâkin kâfir ile musâhabet ve ihtilât ede kâfir çingâne resmi alınur.

Çiftbozan Vergisi

Çift bozan resmi mukaddemen yetmiş beş akça alınurdu lâkin re'âyânın ekseri çift ve çubuğun dağıdub kimi yerinde âher san'ata meşgûl olub ve kimi dahi hâriç yer-lere gidüb ticârete ve gayri mesleğe sâlik olmağla evkaf ve emlâka husüsen ze'âmet ve timâra külli noksan müterettib olmağın bu makûlelerden zecren lehüm bütün çifti olan-lardan üç yüz akça, nîm çifti olanlardan yüz elli akça, nîm çiftden ekall olanlardan kânûn-ı kadîm üzere yetmiş beş akça çift bozan resmi alınmak fermân olunmuşdur. Sahîhü’n-neseb sâdâtdan resm-i bennâk alınmaz. Sâbıkda koyunlarından dahi 'âdet-i ağnâm alınmazdı. Kend(i) ma'îşetleri içün olan yüz elli re’s[23] koyunlarından ahnmayub ziyâdesinden alına deyü fermân olmuşdur.

Çakırcı ve Doğancıların Vergisi

Ra'iyyet oğlu olmayub eben 'an ceddin şahinci ve doğancıdan mâdem ki beher sene mürde bahâsın çakırcıya ve doğancıya edâ edeler. Rüsûm-ı ra'iyyet alınmaz.

İlim Adamlarından Vergi

Bi’l-fi'il imâm ve hatîb olandan rüsûm-ı ra'iyyet ve 'avârız-ı divâniyye ve tekâlîf-i 'örfıyye alınmaz. Muktedâ-yı nâs oldukları içün bi’l-fi'il berâtıyla kâdî ve müderris olan-lardan rüsûm-ı ra'iyyet alınmaz. Evvelden mülk koyunlarından 'âdet-i ağnâm alınmazdı. Kendi ma'îşetler(i) içün olan yüzelli koyundan ahnmayub ziyâdesinden alınmak fermân olunmuşdur. Defter-i cedîd-i hâkânîde mukayyed ra'iyyet oğlu ra'iyyet olmayub eben 'an ceddin sipâhîzâde ise resm-i ra'iyyet alınmaz. Hatîb ve imâm ve tekke-nişîn 'âdet-i ağnâmdan halâs olmazlar. Şeyhzâdelerden resm-i ra'iyyet alınmaz. Kâdînın babası ve oğlu ve karındaşı defterde mukayyed re'âyâ ise resm-i ra'iyyetden halâs olmazlar. Eğer tahsîl-i 'ilm eylese talebe tâ’ifesinden alınmak münâsib değildir.

Azadlı Köleler

'Abd-ı mu'tak mevlâsına tâbi'dir. Mevlâsı kimin ra'iyyeti ise resm-i ra'iyyeti ol alur. Ümenâ hâriç ez deftersin deyü dahi etmek câ’iz değildir.

Ra'iyyet Oğlu

Ra'iyyet oğlu defterde yazılmak lâzım değildir. Madem ki hîn-i tahrîrde ra'iyyet yazılmaya babasına tâbi'dir. Babası kimin ra'iyyeti ise vilâyet müceddeden tahrîr oluncaya dek resm-i ra'iyyeti ana verür.

Arâzî-i Öşriyye

Arâzî-i ‘öşriyyede ki defterde mülk kayd olunmuş olmaya bey' ü şirâ ve rehn ü hibe 'örfen memnû'dur. 'Ale’l- husus ki hâssa kayd olmuş ola illâ bu denlü ve eğer sâhib-i arz ma'rifetiyle hakk-ı karâr verilüb alınsa câ’izdir. Mutlak sâhib-i arz ma'rifeti olmadan yer alınmak câ’iz değildir. Alınsa dahi gerü fesh olunub sâhibinin elinde kalur yerlerin benim ma'rifetim söz vermişsiz ellerinden alub âhere veremez. Bir kimesne bir mezra'a içün veya yer içün vakfıyyet da'vâsı ile elind(e) vakfıyye-i ahkâm ve temes- sükât-ı divâniyye olmayub defâtirde henüz vakf yazılmayub kendü kolayından vakf deyü da'vâ ederse tasarruf ederse ve defterde mukarrer vakf yazılmış olmayıcak anın ‘öşrü şimdiye dek timâra alına gelmiş ise ve timârın hudûdunda dâhil olmuş ise ol yer-lerin ‘öşr(ü) sâhib-i timâra ah verilür. Senevî mahsülâtdan mu'teber hîn-i kabzda bir timârın mahsülü erişüb harman olub döğülüb kabz edicek târih kimin tahviline düşmüş ise ol alur. Bâkî mahsûl kabz etsun ve etmesün hemân kabz etmek câ’iz olan zamân kimin ise bâkîsi dahi anındır. Hâricde kânûn bilmeyen sancak beyleri ve kâdîları sâhibine hükm etmeyüb bu memleketde ola gelen 'âdet üzeredir. Bu nizâ(') olunsa câ’iz değildir. 'Atebe-i 'aliyyede sürülü gelen kânûn mer'îdir. Mu'ayyen olan kânûna mu- hâlîf hâriciyle olan kazayânın menbâsı[24] cebr ve zulmdür, 'amel olunmaz ve hem bu kaziyyede emr-i şer' mer'îdir. Şer' ile dahi vakt-ı hasâd kimin tahviline düşerse cümle mahsûl ol alur ve anındır asi dahi budur ki timârın ekser mahsûlâtı bir senevidir. Bir sipâhî sefere seferleyüb ol senenin mahsûlüne müstahıkk olmuş olur. Mâni' olub mahsülü kabz edüb der-anbâr etmeden timâr elinden gitdiyse “sen bunu kabz et- medün” deyü gadr olub mahsûl âhere hükm olunmak sarih zulmdür. Ammâ şöyle ki vech-i meşrûh üzere kimsenin mahsûlâtı anın tahviline düşüb sonra dahi mansûb veri-lüb ol mansûbun dahi senevî mahsûlâtı bu kaziyye üzere anın tahviline düşse iki mahsûl zabt eylemek kânûn değildir, birisi hükm olunur.

Kefereden Haraç ve İspençe

Şol kefere ki gayri şehirlerde mütemekkin olub haraçlarını beyliğe gönderüb amma ispençeleri sipâhîye vâsıl olmasa yerinde atası veyâhud karındaşı olub yerler anlar tasarruf eylese ispençe eğer yer ile mahsûb olmuş ise ispençeyi yeri tutandan ala-lar. Eğer ispençe neferden ve ra'iyyetden yazılmışsa ra'iyyet her kandan ise ispençeyi andan alurlar.

Meyhâne Vergisi

Bir sancakda ya bir ze'âmetde meyhâne hâsıl yazılub bâd-ı hevâ bir yıla ya iki üç yıla kıyâs ile 'âmil-i meyhâne husüsund(a) eşhür-i haramda satılmadı deyü nizâ' edüb kıstım aşağa teklifiyle nizâ(') eylese kânûn budur ki bir 'âmile bir iş satılur eşhür-i haram müstesnâ olmaz şer'iyyâtdan, 'örfıyyâtdan satılacak anda satılan satılur, satılmayan satılmaz. Meğer ki ibtidâ satıldukda bile kavi olunub sicillâta kayd oluna. Kavi olma-yacak olursa 'âmil nizâ' eylemek câ’iz değildir. Yıl tamam olduysa cümle maktu' hükm olunur. Tahvil tamam olmadıysa bâd-ı hevâda kıste’l-yevm alınur. Bir sipâhî timârında hâ(r)icden bir kimesne gelüb ma'rifeti olmadan timârına müte'all(ık) yerde çeltik-i dink yapub ol yer içün sipâhî tapu taleb eylese 'âdet-i kânûn üzere ol yerin tapusun alur ammâ ol yerin hakk-ı karârı ne ise ve bî-garaz kimesneler ne mikdâr tapu tecviz ederler ise hemâ(n) ol mikdâr tapu hükm olunur ziyâde alınmaz.

Müflis Görevlinin Oğlunu veya Kızını Evlendirmesi

Bir cimri müflis kimesne iş tutsa ve iş içinde kızın çıkarsa ya oğlun evlendirse bu dahi olsa oğlun everüb kızın çıkarduğu akça taleb olunmalu olsa teftiş oluna zikr olunan akça iş içinde beylik akçadan ahnub oğluna ve kızına hare etdiğü zâhir olıcak olursa bir timârda ya ze'âmetde hâricden ba'zı haymâne kâfirler gelüb temekkün edüb harâcları ol timâr sâhib-i ra'iyyeti ile edâ etdiyseler ispençelerin dahi ol timâr sâhibi alur. Mâdâme ki âher kimesnenin yazılu ra'iyyeti ve ra'iyyeti oğlu ve kimsenin defterine yazılmaya zîrâ şol kâfir ki harâcı alınur.

İspençesi dahi alınmak lâzım-ı vilâyetdir. Çünki harâcı ra'iyyet ile mahlût verürler hemân anlar dahi ra'iyyet silkinde münselik olmuş olurlar ammâ harâcları köylü harâclar ile alınmayub müstakili yava harâcları ala gelmiş olsa ispençelerin dahi yav(a) harâcları alurlar.

Ra’iyyet Üzerine Yanlışlıkla Toprak Yazılması

Bir ra'iyyet üzerine vilâyet yazıldıkda gaflet ile meselâ nîm çift yazılub kayd olunsa ammâ aslında yeri ve yurd(u) olmasa sipâhî defter muktezâsınca nîm çift resmini alur. Ol kimesne elinde yer olmaduğundan muzdarib olub gerü ol timârda bir boz yeri sipâhî ma'rifetiyle alub zirâ'at ü harâset eylese ol boz ve mu'attal yeri evvelden ra'iyyetlik yeri olmayub sipâhîye andan resm kayd dahi olunmuş olmasa ve mikdârıda buçuk çiftliğe mütehammil olsa ol ra'iyyetin somadan açduğu yet- üzere bî-vech yazılan buçuk çiftlik yer tutulub sipâhî ol[25] yer içün müstakili resm taleb edemez. Zîrâ ol yer içün defterde müstakili nesne hâsıl kayd olunmuş değildir. I imârda mahsûb değildir. Bu tarafdan ra'iyyete 'adâlet olur.

Etmekçiler (Ekmekçiler)

Bir şehrin etmekçileri dergâh-ı 'âlîye gelüb “işledüğümüz undan vaktiyle çâşnî tutulmayub ve çâşnîye göre narh verilmediği sebebden etmekçilere zarar olur” deyü 'arz etseler çâşnî tutmakda kânûn budur ki kâdî ve muhtesib tarafından etmekçilerin kendi i'timâd etdükleri mu'temedlerinden ve şehir halkından bî-garaz ve mu'temed kimseler cem' olub unkapânma vartıb ol eyyâmda satılan unların a'lâsmdan, evsafından, ednâsından her birinden 'ale’s-seviyye birer mikdâr kantar ile tartub, satım alub zikr olunan kimseler cümle hâzırlar iken mu'temedün 'aleyh kimselere yoğurdub ve narh üzere etmek bişürüb ve cemî' harcım ve ücret-i 'ameleyi hesâb edüb nef ü zarar nice zâhir olursa kâdî sicillât(a) ve muhtesib defterine yazub ınâdem ki un ol bahâya satıla ol veçhile 'amel oluna bahâ-yı dakîk terakkî ve tedenni edüb çâşnîye ihtiyâç oldukça uslûb-ı mezkûr üzere 'amel oluna.

Bennâk Vergisi

Bennâk hiç yeri olmayan veya nîm çiftden ekall yeri olan evliye derler ki mücerredse 'âkil ve bâliğ kimseye derler. Babası yanımda kisb (ü) kâra kadir ola deft-erde bennâk yazılub sonradan bir ra'iyyet yerin tapulayub alan kimesne hem mûce- bince bennâk resmin ve hem aldığı yerin resmini verür. Mücerred yazılan dahi müte’e(hhil) olub kâr-ı kisb edüb resm-i bennâk verir.

Doğancı, Tuzakçı ve Çeltik Re’îslerinin Vergisi

Bir subaşının ya bir sipâhînin berâtından bir nâhiyenin 'âdet-i ağnânı hâsılı kayd olunub ba'zı kimesneler tuzakc(ı) ya doğanc(ı) ya çeltik re’isiyüz deyü koyun resmine nizâ’ etseler şol doğancılar ki ya tuzakcı oldukları takdirce kadîmden ra'iyyet oğlu olub sonradan doğancı, tuzakcı olmuş olalar anların gibilerin koyunları resmi alınur. Eğer çif(t)lik tasarruf edüb bir tarîk ile doğancı ve tuzakcıyuz deyü da'vâ ederse kat'an istimâ' olunmaz. Çeltik re’isi olanlar dahi koyun hakkından ma'fuvv olmaz. Vermemek içün hükümleri varsa dahi 'arz olunub ol hükm kânûn üzere inidir, dîvân-ı hümâyûndan mı verilmişdir görüle.

Bir kimesne tasarrufunda olan yerini emânet vermiş olsa ol kimesne gâ’ibde iken emânet koduğıı kimse içün ferâgat etdi deyü sipâhî alub tapuya vermek câ’iz değildir yer sâhibine hükm olunur.

Sipâhîye Defterde Boz Yer Yazılması

Bir sipâhîye defterde boz yerler yazılsa re'âyâ bizim aramızda ol asi yer yok deyü kendü yerleri arasına ihfâ eyleseler her ra'iyyetin tasarrufunda olan yerleri teftiş olunub görüle. Her tarlayı ne kadar zamândan berü mutasarrıfdır vakt-ı hasada olunacak sipâhî yerleri ma'lûm olub sipâhîye hükm olunur. Eğer sipâhîler ol boz yerleri tapuya vermiş ise alanların elinden alınmaz ‘öşr ve resmini verürler. Meğer hâssa yazılmış yer olsa her sipâhî zamânını verür.

Odunluk Yer

Bir subaşının elinde odunluk olub ba'zı kimseler ol odunluğu subaşıdan tapu ile aldık deyü nizâ' eyleseler odunluk kimesnenin tapu ile mülkü olmaz şöyle ki evvelen odunluk mülâsık-ı kadîm odun kese gelmiş olalar tapu ile anlardan gerü alınur. 'Umûmen halka hükm olunur.

Kasapların Hukuku

Bir kimesne bir şehirde yazılu kassâb olsa mâ dâme ki kassâblık eyleye kışda ve yazda teklîf olunub koyun buldurmak kânûndur. Elbette buldurub şehre zarûret[26] çekdürülmez ammâ İstanbul’dan ve Edirne’den ve Bursa’dan gayri şehirlerde kassâblıkdan ihtiyârlarıyla ferâgat ederlerse cebr olunmaz. Üç şehirden gayriye kassâb yazılmak içün hükm verilmek câ’iz değildir.

Sipahinin Hâssa Toprağını İzinsiz Ekmek

Bir subaşıya ya sipâhîye defterde hâssa yazılan yerler kendilerin ya adamlarının izinsiz zirâ'at eyleseler tohmların vesâ’ir harçların ol sipâhîden zirâ'at edenlere ah veri- lüb sonra cümle mahsûl ne ise sipâhîye hükm olunur.

Müsellem Ra‘iyyeti

Sipâhî ra'iyyeti fevt olsa oğlu kalmasa yerleri müsellem ta(p)uya verir. Karındaşı kalsa ki müsellem ra'iyyeti olmaya, karındaşı yerin almaz ve müsellem ol vefât eden ra'iyyetin yerin hâricden kimesneye verse mâ dâme ki müsellemin âher ra'iyyeti tâlib ola hârice vermek câ’iz değildir. Müsellem ra'iyyetine alıveresin deyü hükm-i şerif veri- lür. Mer'âyı ahâlî-i karye ittifakları ve rızâlarıyla tapuya verilüb zirâ'at ediverilse dahi sonra gelenler gerü da'vâ etseler mer'âlığa hükm olunur. Bu kadar zamândır zirâ'at olunur dedikleri i'tibâr olunmaz karyeye mer'â lâzımdır.

Çift Resmi ve Resm-i Tapu Hakkı

Bir sipâhînin timârında çift resmi âher kimseye yazılub gaile anın toprağında hâsıl olub gaileden 'â’id olan hâsılı ol sipâhî alub anun gibi ol yerlerden tapuya verilmeli! olsa tapuyu çift resm yazılan sipâhî “ben alurum” deyü nizâ' eylese vâkı'an tapu rüsûm-ı 'örfiyyedendir. Ol yerin resmi ki ol dahi 'örfıyyedendir çünki ol sipâhîye yazılmışdır ol alur. Ammâ şöy(le) ki ol karyenin ya nâhiyenin müstakili bâd-ı hevâsı bir kimesneye dahi hâsıl yazılmış ola tapu bâd-ı hevâ kısmındandır ol alur. Bu takdirce çift resmi yazılan nesne alınmaz.

Doğancı Toprağında Yava

Doğancı toprağında yava tutulsa ve doğancı timârında cürm (ü) cinâyet vâki' olub sancak beyi tarafından dahi ve nizâ' vâki' olsa şöyle ki doğancıya getirdir. Anların timârları serbestdir. Timârlarmın rüsûm-ı serbestiyyesini doğancı başılar tasarruf ederler ammâ şunlar ki doğancılardır ve timârlarmın rüsûm-ı serbestiyyesi ağâlarına râci'dir. Doğancı timârında düşen yavaya ve cürm (ü) cinâyete sancak beyi tarafından dahi câ’iz değildir. Meğer ki sarâhaten defterde yavaşı ve kaçkunu hâsıl kayd olunmuş ola. Ol vakt defter mu'teberdir, mûcebince 'amel olunur ve doğancı timârında salb (ü) siyâset lâzım gelse sancak beyinindir. Hükm-i kâdî lâhık old(ukda)n sonra cürm olduğu yerde sancak beyi adamı siyâset eder. Hârice alub gitmek ve bu siyâset almak kânûn değildir.

Resm-i Fuçı

Ba'zı yerlerde kefere fuçıların açub hamr satılmak istediklerinde ol fuçıyı ölçeler mey[27] kaç karış çıkarsa karış akçası deyü ikişer akça alurlar imiş. Bu kaziyye defterde dahi sipâhîlere hâsıl yazılmışdır. (Ol) yerlerde evvelden 'âdet olmağın yazılmış ola alınur. Yazılmayan yerlerden alınmaz. Evvel 'âdet değil iken sonradan vilâyet muharrirleri yazsalar makbûl değildir, 'amel olunmaz.

Resm-i Yaylak

Bir yaylak kadîm-i eyyâmdan beri tasarruf olunur dururken anın hudûd ve sınurunda olan yerlerine bir ad koyub hâne ez defter deyü müstakili bir kimesne da'vâ edüb taleb eylese i'tibâr olunmaz. Ol yaylak kadîmü’l-eyyâmdan ne veçhile tasarruf oluna gelmişse gerü ol veçhile tasarruf olunmasına hükm olunur. Ol taleb eden kimesne evvelden yayla(k) yüklemeyüb dahi mücerred ad koyub yazdırmağla dahi etmesi câ’iz değildir men' olunur. Defterde yazılan hâsıla noksan gelmemek içün ol yaylakdan tezvir ile üzerine ya(z)dırduğu içün zecr alsa ol akça kendiden alınur.

Ra'iyyet Oğulları

Ra'iyyet Oğulları olub evkâf-ı selâtîn câbîleri yâhud şeyhzâde 'amilleri kendü kendülerden defterlerine kayd ve rüsûmlarında nizâ' etse câ’iz değildir. Oğulları gerü ra'iyyet sahibinindir anlar tasarruf ederler. Meğer emr-i şerif ile vilâyet muharrirleri çıkub defter-i cedîde kayd etmiş ola.

Meranın Zira‘ati

Bir tâ’ife ya bir kimesne yerini ve mekânını koyub davarları ile gelüb bir örüye konub ba'zı örüye zirâ'at edüb suvadlarını tazyik etseler bu kaziyye yakın zamândan berü ise kaldırulub ve eğer çok zamân olduysa zararı def etdürülüb kaldırılmaz mer'â mutlak zirâ'at olunmak câ’iz değildir.

Yağcıların Hukûku

Ba'zı şehirlerde yağcı olur ellerine nişân-ı hümâyûn verilse şöyle yazılur ki ba'de’l-yevm anda yağcın olub sabunc(u) ve mumc(u) tâ’ifesine mikdarlarınca hâsıl olan yağı vezn ve tevzî' edüb ve taksim eyleyüb ba'zısımn akçasın alub ziyâde vermeye bir veçhile taksim eyleye ki kimse müteşekkî ve mutazallım olmaya tamam 'adâlet üzere ola.

Hâli Yerlerin Hâsılı

Bir timârda hâli hâsıl olur yerler ki kesilüb, satılub ol yerde hare ola re'âyânın olmaz. Şöyle ki ol hâli olan yerler ekilmeyüb dâ’im çalılansa re'âyâ dahi etdirmeyüb sâhib-i timâra hükm olunur.

Tapu Üzerine Tapu

Bir kimesne bir mikdâr yeri sipâhîden tapuya alub beynlerinde 'akd-ı sahih olub bir mikdâr akçasın verüb bir mikdârın dahi getürmek içün gitdikde sipâhî ol yeri bir kimseye dahi ta(p)uya verse tapu üzerine tapu olmaz ve sahih değildir evvelki kimseye hükm olunur.

Resm-i Tapu

Bir kimseye bir vakf içinde bir mahlûl vâki' olub câbî olan kimesneden kânûn üzere tapuya aldıkdan sonra hâricden bir kimse mütevelliye varub “mahlûldur” deyü mütevelliden tapulayub nizâ' eylese vakf-ı mahlûlün zabtı câbîlere mufavvaz oldukdan sonra tapusun dahi ana mufavvaz olub anun mahlûl yeri tapuya verdüğü sahih olur. Ol kimesne mukaddem câbîden tapuladuğu sâbit oldukdan sonra hasm olanın varub mütevelliden tapuya alduğuna i'tibâr olunmayub tapu-yı evvel mu'teber olur. Fevt olan re'âyânın yerine oğulları mutasarrıf iken biri dahi fevt edüb sipâhî karındaşından resm-i tapu almayub sonra gayri sipâhî geldikde “karındaşın hissesinden resm-i tapu ver” deyü cebr ede ol resm-i tapu zamânında düşmüş değildir.

Celebkeşândan Otlak Resmi

Celeb-keşân aldıkları koyunu boz ve mu'attal yerlerde ve dağlarda fî’l-cümle sancak beyi ve gayrın hâssa tapularından ve üzerlerine sâhib yazılmış yerlerden hâriç yerde birkaç gün yürütdüklerinden otlak resm(i) taleb eyleseler men' olunur.

Resm-i Tapu

Bir kimesne fevt olub (ve) karındaşıyla tasarrufunda olan yerlerden hissesini karındaşıyla (sahh) kız karındaşı tapu ile alub kız karındaşı hissesin tasarruf (eden) zevci mübaşir iken fevt oldukda zevcin karındaşları bu yeri karındaşım tasarruf eder deyü zevce yerin tapularız dese men' olunurlar.

Hâssa Değirmen

Bir timârda sipahiye hâssa yazılan değirmen harâb olmağla sipâhî ta'mîr içün bir kimesneye verüb ol dahi ta'mîr edüb âher sipâhî gelüb “hâssadır” deyü ol değirmeni taleb etse ehl-i hibre üzerine varub ta'mîr harcın tahmin ve ol kimesneye alıverilüb değirmen sipâhîye hükm olunur.

Mâl-ı Gâ’ib, Mâl-ı Mefkûd v.s.

Bir sancağın mâl-ı gâ’ib ve mefkûd ve beytü’l-mâl ve yavaşı defterde bir z.e'âmete ya bir timâra hâsıl kayd olunub ol vilâyetde fî’l-cümle serbest timâr tasarruf edenler dahi eyleseler yava serbestden değildir. Kul, câriye müjdeleri serbestlikden olmağla anın olmaz. Serbest olan timârlarda ve subaşılık(da) kul ve câriye tutulsa müjdelerin ne ise ol kimesneden alınub kul ve câriyeyi ana teslîm ederler. Sahihleri zuhûruna dek anın hıfzında olmak gerek.

Resm-i Ağnâm

Bir timâra koyun resm(i) hâsıl kayd olunsa vilâyet yazılduğu eyyânıda koyunu olan kimseler koyunlarını satub, giderüb timâra zarar etseler şöyle ki defter yazılduğu vakt koyunu olub resmi defterde hâsıl yazılub resmi alininken ihtiyârıyla satılub gayri kisb eyleyüb timâra bi'l-fı'il zarar eyleseler anın gibilere kudretleri yetdükce yine koyun aldurub resmini verdirmek gerek. Eğer ihtiyârlarıyla satmayub âfât ile helâk olub yine koyuna kudretleri kalmasa “koyun al” deyü teklif vechi yokdur. Anın gibilerin üzerlerine koyun takdir edüb resmin almak câ’iz değildir.

Bâc-ı Bazar

Bir sancakda beyine bâc ü bâzâr kayd olunub re'âyâ evlerinde saldıkları eşyâdan bâc taleb etmek câ’iz değildir. Bâc, bâzâra gelüb satılan eşyâdan takdir olunmuşdur. Ammâ Silistire Sancağı’nda gemiciler gelüb re'âyâ evlerinde terekesinden satun alsalar hâsıl-ı hümâyûn içün gümrük vermek kânûn olmuşdur.

Mumhâneler (Şem ‘haneler)

Rumili’nde mumhâneler olan şehirlerde mum hususunda kânûnnâme bu veçhiledir ki ne kadar helvâcılar ve balcılar ve gayri mum eder kimesnelerin mumu ohıb mumhâneye verüb yüz di(r)hemine iki akça verilüb dökülüb mum oldukdan sonra yüz dirhemi dört akçaya satılmak ve mumhâneden gayri yerde mum alınmak ve satılmak, şehirden yabâna mum getirmemek ve hâricden şehre mum gelüb mum- hânede zarûret olıcak narh-ı mezbûr üzere alınmak ve şehrin mum işleyen ve mum alan kimesneler gayri yerden mum almamak ve hârice satılmamak içün teftiş olunub vâki' olursa tehdîd olunmak mukarrerdir, fe-emmâ halk kendü mengenelerinden sakladıklarında “getürün” deyü teklif olunmaya her kim ki bu kânûna muhâlif dahi ederse kuzât men' edeler.

Resm-i Bazar

Bir mahallde bir kimesne emr ile bâzâr ikâmet ederse ol bâzârın 'âdet ve kânûn üzere sergi yoluna bile mutasarrıf ola.

Narh Ta’yini

Bir mahallde narh ahvâli ihtilâlde olub hükm verilmelü olsa cemi' erbâb-ı hırfet[28] kethüdâlarıyla narh muhtell olsa vesâ’ir ehl-i vukûfdan haberi olan kimseleri cem' edüb şimdiye değin muhtesib dahi ede gelüb ve dahi eylemek ma'kül olan nesnelerin cemî'sini görüb ve eski kânûnnâmeye nazar edüb her birinin işinde ve san'atında zamânına göre sermâyesin ve harcını ve emeğini ma'lûm edinüb sermâyesin ayru i'tibâr ve hesâb edüb harcını ve emeğini içün sâhibine 'adi üzere bir mikdâr şey koyub dahi her birine narh ta'yîn edüb cemi' husüsiyyâtı cins cins, nev' nev', sıfat sıfat yazub defter edüb üzerine mühr urub dergâh-ı mu'allâya göndereler ki ba'de’l-'arz ve’l-kabûl kânûnnâmeye yazılub nişânlanub min-ba'd anınla 'amel oluna.

Eşkincilü Sipâhîler

Bir sancakda müşterek be-nevbet timâr eşen sipâhîleri olub vakt olur ki ikisi bile eşmek emr olunur. Anın müşterek be-nevbet timâr tasarruf edenlerin yalnız bedel eşicek kânûnnâme mûcebince cebe ve cebelü eşenden taleb edüb şol vakt ki ikisi eşmek emr oluna anların nevbetlüsü kankısı ise müretteb ve mükemmel cebe ve cebelüyü vesâ’ir esbâbı andan taleb edüb nevbet eşen çün mühim olub emriyle eşmişdir nevbeti değildir. Cebe ve cebelüler eşmeyeler.

Sipâhî Hizmetkârı

Bir sipâhînin hizmetkârı ki bi’l-fı'il anın hizmetinde olub ma'îşeti sipâhîden ola kimsenin yazılub ra'iyyeti oğlu olmaya ve ra'iyyet yerini tutmaya ve 'avârızı mûcib meksi[29] olmaya 'avârızdan emîn olmak kânûndur.

Resm-i Asiyâb (Değirmen Vergisi)

Defter-i hâkânîd(e) hâsıl yazılan değirmen yeri beylikdir. Değirmen vakf olmağla yeri dahi vakf olmaz. Vakf olan binâsıdır. Şöyle (ki) binâ bi’l- külliye münhedim olsa ocak gerü beylik olur. Sâbıkan bu vakf idi deyü taleb etmek câ’iz değildir. Meğer ki sâbıkda temlik olunub dîvân-ı 'âlîden mülknâme verilmiş ola.

Resm-i Ganem

Ba'zı yerlerde resm-i ganem hâsıl yazılmayub timârları serbest olanlar şirâ etseler resm-i ganem serbestiyyeden değildir. Mahsûlât-ı defteriyyedendir. Her kimin berâtında ve defterinde mukayyed ise ol alur.

Resm-i Tapu

Bir kimesne vefât edüb 'avreti hâmile olsa yerleri mevküf olub bir kimesneye ta-puya vermek câ’iz değildir. Sonradan oğlan vücûda gelüb mâdem ki zirâ'ate kadir velîsi oğlan içün zirâ'ate tâlib ola sipâhî tapuya vermiş ise dahi ahvirülür. Sagîrün ol makûle velîsi olmamağla sipâhî âhere tapuya verse câ’izdir, ammâ sagîr yetişüb zirâ'ata kadir olsa atası yerlerine tâlib olur sagîre hükm olunur. Tasarruf eden “ ben on yıldan ziyâdedir mutasarrıfım” deyü nizâ' etse 'amel olunmaz. Kez(â)lik ecnebi zuhûr edüb “ben yeri oğlan doğmazdan mukaddem tapulamış idim” deyüb temessük ibrâz eylese tapusuna ve nizâ'ına i'tibâr olunmaz.

Der-Beyân-ı Ahvâl-i Tapu

Ra'iyyetden erbâb-ı timâr ve gayriden yerler ve çayırlar tasarruf edenlerden biri fevt olub oğulları kalsa tasarrufunda olan yerleri ve çayırları tapuya müstahıkk olmaz, oğullarına intikâl eder. Oğulları kalmayub kızları kalursa bî-garaz kimesneler takdîr eyledikleri tapu ile kızlarına, kızlar kalmayub baba bir er karındaşı kalursa yine bî-garaz kimseler takdîr eyledikler(i) tapu ile karındaşına, ya baba bir karındaşı yoğ ise yurdu üzerinde sâkin olan hemşiresine, olmayub babası kalursa tapu ile babasına (babası) kalmayub vâlidesi kalursa tapu ile vâlidesine, vâlidesi dahi olmayub müştereklerine, müşterekleri yoğ ise ol yerler üzerinde eşcâr olub vereseye intikâl ederse ol eşcârda hâsıl olan meyveyi görüb gözetmeğe su'ûbet olmağın eşcâr intikâl eyleyen vârislerine eşcâr intikâl eden verese müşterekden takdim olunmuşdur. Anlar dahi yoğ ise karye halkından yere ve çayıra zarûreti olub tapu ile tâlib olanlara verülür. Hârice verilmek hilâf-ı kânûndur. Karye halkından tâlib olub almazlarsa ol zamân sâhib-i arz muhtâr olub istedüğüne tapu ile verür. Sâhib-i arz tapuya müstahıkk olan yerleri ve çayırlar(ı) kendü tasarruf etmek ve oğluna vermek kat'an câ’iz değildir. İmdi bu makûle müteveffânın yerleri tâlîbe olan kızlarına bî- garaz müslümânlar takdir eyledikleri tapu ile verilmesi dokuz yüz yetmiş beş Zi’l-ka'de’si gurresinden (28 Nisan 1568) fermân olunmuş idi, lâkin babası vefâtından sonra ne mikdâr zamâna dek verilmek husûsu tasrîh olmamağın ol asi müteveffanın yerlerin re'âyâ tâ’ifesi sâhib-i arzdan tapu ile alub elden ele düşüb zamân geçmiş iken müteveffanın kızları gelüb tâlibe olub almağla yer ahvâlinde beyne’r-re'âyâ külli ihtilâl olmağın ne mikdâr zamâna dek verilmek fermân olunur deyü pâye-i serîr-i a'lâya 'arz olundukda bin on dört Ramazân’ı gurresinde (10 Ocak 1606) anın gibi oğlu kalmayan müteveffânın yerleri tâlibe olan kızlarına babaları vefâtından on yıl(a) dek verilüb on yıl mürûrundan sonra verilmeye deyü fermân olunmuşdur. Kızların sagîre gerek kebîre ve baba bir er karındaşı dahi gerek sagîr ve gerek kebîr bu minvâl üzere ahkâm yazılur. Evlâd ve baba bir er karındaşı kalmayan müteveffanın yerleri, yurdu üzerinde oturan kız karındaşına tapuya verilmek husûsu bin on Ramazân’ı gurresinde (23 Şubat 1602) fermân olunmuşdur. Dört beş seneye varınca verilür. Zamân geçmiş olucak olmaz. Babaya oğlu mahlûlü bî-garaz kimesneler takdir eyledikleri tapu ile verilmek bin on iki Şevvâl’inin on beşinci gününde (17 Mart 1604) fermân olunmuşdur. Bundan akdem müteveffa oğlu yeri babasına ve anasına verilmek ile oğlu fevt olanlar oğulları yerlerden ve çayırlarından mahrûm oldukları içün çiftin bozulub harâb olduğu pâye-i serîr-i a'lâya 'arz olundukda anın gibi müteveffânın evlâdı ve baba bir er karındaşı kalmayub babası ve anası kalursa cümle yerleri ve çayırları bî-garaz kimseler takdir eyledüğü resm-i tapu ile babasına, baba kalmayub anası kalursa anasına bin on yedi Zi’l-ka'de’sinin on beşinci gününde (20 Şubat 1609) verilmek fermân olunmuşdu(r).

Gaibin Hukûku

İmdi mukaddemen memâlik-i mahrûsede yer zirâ'at edenlerden âher diyâra gidüb nâ-bedîd olub hayâtı memâtı nâ-ma'lûm olanların mâdâme ki vefâtı haberi sâbit olmaya yâhud yerleri üç sene boz ve hâli kalmaya sipâhî âhere tapuya veremezdi. Lâkin nâ-bedîd olan gitdüğü esnâda vefat etmiş olursa sipâhînin resm-i tapusuna külli gadr olmak lâzım geldüğü bin on üç senesi Cemâziye’l-âhiri’nin gurresinde (25 Ekim 1604) pâye-i serîr-i a'lâya 'arz olundukda ol asi nâ-bedîd olub üç sene sahîhen haberi gelmeyen kimesnenin yerleri tapuya verilmek bâbında fermân-ı şerif sâdır olmuşdur.

Üç Yıl Boz Kalan Yerlerin Tapuya Verilmesi

Üç sene 'ale’t- tevâlî boz ve hâlî kalan yerler tapuya verilmek müstahıkk olmuşiken fuzülî zabt olundukda imdi ol makûle hilâf-ı (kanun) resm-i tapusuz fuzulî tasarruf olunan yerlerden sâhib-i arz ya vekîl ‘öşr ve resm almağa resm-i tapu sâkıt olub anların olucak havâss-ı hümâyûn ve vüzerâ hâsslarma ve evkaf ve erbâb-ı timâra külli gadr olduğu bin on yedi Zi’l-ka'desinin on birinci gününde (16 Şubat 1609) pâye-i serîr-i a'lâya 'arz olundukda anın gibi yerlerin sâhib-i arz gerek aslın bilsün gerek bilmesün mücerred ‘öşr ve resm almağla resm-i tapu sâkıt olub ol yerler hilâf-ı kânûn resm-i tapusun fuzülî tasarruf eyleyenlerin olub erbâb-ı timâra gadr olduğuna rızâ-yı hümâyûnum yokdur. Bu asıl yerlerde sâhib-i arz muhtâr olub kendü zamânında vâki' olmuş ise diledüğüne göre resm-i tapu ile vermek fermân olmuşdur. İmdi sâhib-i arzın kânûn üzere resmini vermeden izni yoğiken hilâf-ı kânûn fuzulî alınııb satılan yerlerden ve çayırlar sâhib-i arz ya vekîl ‘öşr ve resm almağla sâhib-i arzın resmi sâkıt olub ol yer-ler resimsiz hilâf-ı kânûn fuzulî anların olıcak havâss-ı hümâyûna ve havâss-ı vüzerâ ve evkaf ve erbâb-ı timâra küllî gadr olduğu bin on yedi Zi’l-ka'desinin on birinci gününde (16 Şubat 1609) pâye-i serîr a'lâya 'arz olundukda anın gibi yerlerin sâhib-i arz gerek aslın bilsün gerek bilmesün mücerred ‘öşr ve resm almağla sâhib-i arzın resmi sâkıt olub ol yerler hilâf-ı kânûn zabt edenlerin olub erbâb-ı timâra[30] gadr olduğuna rızâ-yı hümâyûnum yokdur. Bu bâbda sâhib-i arz muhtâr olub dilerse kânûn üzere resm alub tasarruf edene verür. Dilemezse bey'lerini fesli edüb eski sâhiblerine tasarruf eder deyü fermân olunmuşdur. Ammâ satalı yedi sekiz on yıl mikdârı olsa ve bir sipâhî zamânı dahi geçse sonra gelen sipâhî “bu yeri sipâhî ma'rifeti olmadan satmışsın” deyü da'vâ edemez. Bu husus sipâhînin kendü zamânındadır.

Kûhiden Açılan Yerler

Akçayı sâhib-i arzın ma'rifeti yoğiken hilâf-ı kânûn resm-i tapusuz fuzülî kûhiden açılan yerlerden sâhib-i arz ya vekîli öşr ve resm almağla tapu sâkıt olub ol yerler resm- i tapusuz fuzülî açanların olıcak havâss-ı hümâyûn ve havâss-ı vüzerâ ve evkâf ve erbâb-ı timâra küllî gadr olduğu bin on yedi Zi’l- ka'desinin onyedinci gününde (22 Şubat 1609) pâye-i serîr-i a'lâya 'arz olundukda anın gibi yerleri sâhib-i arz aslın bilsün bilmesün mücerred ‘öşr ve resm almağla resm-i tapu sâkıt olub o yerler hilâf-ı kânûn fuzülî açanların olub erbâb-ı timâra gadr olduğuna rızâ-yı hümâyûnum yokdur. Ol makûle yerler açanlara il verdüğü resm-i tapu ile verile. Almayub kûhiden açub zirâ'at edüb ‘öşr ve resm verdim deyü resm-i tapu vermede ta'allül ve 'inâd ederse sâhib-i arza hükm olunub dilediğine tapuya vermek fermân olunmuşdur. Tahrîr-i vilâyetden sonra yeni açılan yerlerin ve çayırların ashâb-ı timârın mümtâz sınuru dâhilinde olub ‘öşr ve resmlerin kânûn üzere hakları iken ümenâ ve 'ummâl ve mübâşirîn-i emvâl “tahrîrden sonra açılan yerler hâriç ez defterdir” deyü mahsûlü mîrîye 'â’id olmak üzere mâliye tarafından hükm ile müdâhale eyledükleri bin on sekiz Muharrem gurresinde (6 Nisan 1609) pâye-i serîr-i a'lâya 'arz olundukda uğûr-ı hümâyûnda hizmet eden erbâb-ı timârın mümtâz sınurları dâhilinde açılan yerlerin ‘öşr ve resm hakları olub kemâkân erbâb-ı timâra fermân olundu.

Anadolu’da Eşkıyâ İstilâsı ve Verilemeyen Vergiler

Öte yakaya eşkıyâ müstevli olmağla re'âyâ zarûrî fırâr edüb hâlen herkes yerine varmak fermân olunmağın ol makûle perâkende olanların yerleri ve çayırlar(ı) üç yıldan ziyâde boz ve hâli kalmağın değirmen ve bağ ve bağçelerinde takdir olunan ‘öşr ve resm verilmemekle sâhib-i arz olanlar ashâb-ı menâsıb kul tâ’ifesine ve gayre tapu ile verüb ve ba'zılar dahi fuzulî tasarruf eyleyüb re'âyâ ve berâyâ bu bâbda zulm ü ta'addî olduğu pâye-i serîr-i a'lâya 'arz[31] olundukda bin on sekiz muharremi’l- harâmı gurresinde (6 Nisan 1609) üç yıl(a) dek yerlerine varan re'âyâ ve berâyânm yerleri ve çayırları ve değirmen hisseleri vesâ’ir mülkleri kendülerine teslim olunub kemâkân mutasarrıf olub anın gibi tapuya alanlara akçaların sâhib-i arzdan almak fermân olundu.

Evvelden zirâ'at ü harâset olunub ‘öşr ve resmi alma gelen tarlalar dinlendirmek içün konmuş olmayub üç yıl ale’t-tevâlî bilâ-mâni' boz ve hâli konmuş ise ashâbı kadîmi yerlerimizdir deyü nizâ' ederlerse câ’iz değildir. Ol asi yerleri zi’l-yed oldukları hasebiyle il verdüğü resm-i tapu ile ashâbına teklif edesiz. Olmayub gerü ol veçhile ta'allül ederlerse sâhib-i arza hükm eyleyesin ki dilediğüne tapu ile vere.

Başka Köyde Oturan Re’âyâ

Bir ra'iyyet yerinden kalkub âher yerde on yıldan ziyâde sâkin olmuş bulunsa kaldırmak hilâf-ı kânûndur. Nihâyet vilâyet muharriri çıkub sâkin bulunduğu karyeye yeniden ra'iyyet yazınca eski sipahisine ancak rüsûm-ı ra'iyyeti verir ve bir ra'iyyet kalkduğu karyede kalan yerlerin zirâ'at etmeyüb ta'tîl etdüğü ecilden sipâhîye zarar olmağın zecren ala çiftbozan resmi alınmak fermân olunmuşdur. Hâlî kalan yerlerin sâhib-i arz tapu ile âhere verüb hâsıl olan ‘öşr ve resmi ol yeri tasarruf edenden aldıkdan sonra veyâhud karyesinden gidüb âher karyede sâkin olan ra'iyyet her yıl varub yerlerini zirâ'at edüb ‘öşr ve resmini verdikden sonra mücerred âher yerde sâkinsin deyü çift bozan resmi taleb olunmak câ’iz değildir. Tasarrufunda yer yoğ iken babanın ve senin üzerinde defterde çiftbozan resmi yazılmış dediklerind(e) ol veçhile dahi eden sipâhînin toprağında yeri yogise mücerred defterde yazılmışdır deyü dahi olunmak câ’iz değildir. Bu bâbda deftere i'tibâr yokdur. 'Amel olunan tasarrufdur yeri bi’l-fı'il hâlî dursa alınur.

Sipâhî Tasarrufunda Olan Hisse

Sipâhî tasarrufunda olan hissesin ve bu husüsda tasarruf-ı sipâhî ne üslub üzere olduğun beyân eder. Sipâhî timârında mevkuf olan re'âyâ çif(t)likleri bütün çift ve nîm çift dahi ekall dâhil-i defter ve hâric-i defter her ne ise sipâhîye müte'allıkdır.

Hâriç Ez Defter Reaya

Defterde hâriç olanlara 'ummâl dahi ü ta'arruz eylemezler ve defterde adı olma-yan ra'iyyet oğullarına ve karındaşlarına sâhib-i timâr dahi eylemek kânûndur. Ra'iyyet oğlu ve karındaşı hâriç ez defter olmak zarar vermez. Hâ(r)icden kimesne dahi etmeye ve köhne defterde mastûr olub telbîs ile müjde veya gâ’ib deyü yeni defterde yazılmayan re'âyâdan zinde olanlara dahi sâhib-i timâr dahi eyleye. Belki bir timârın kadîmi ra'iyyetlerinden bir niçesi fetret sebebiyle (veya) gayrı sebeble gayrı vilâyete gitmiş olsa defter yazıldıkdan sonra yine ol timâra gelse sâhib-i timâr mutasarrıf ola ve ra'iyyetin azâdlı kulu dahi sâhib-i timâr tasarrufunda olur hâricden kimse dahi etmeye. Tâ il kâtibi varub tahrîr-i vilâyet edicek kime yazılursa ol ala.

Ceviz ve Kestane Ağaçlarının Öşrü

Kadîmî koz ağaçları ki kimsenin olmaya nizâ’ yok ki sâhib-i timârındır ve şol koz ağaçları ki kimsenin bağçesi içinde aşılaması ya çiftliğinde aşılaması ola ya atasının ve dedesinin aşılaması ola andan sâhib-i timâr ‘öşr alur ve şol kâfiri koz ağaçları ki ra'iyyetin çiftliğinde yâhud hudûdunda ola ra'iyyetin ekinine ziyânı ola ve ra'iyyet anı zabt edüb hâsıl eyleye sâhib-i timâr ile üleşeler. Tansîf olunduğu mahall-i âherde mastûrdur ve dağlarda olan kestânelikler(i) ra'iyyetler ve hâriçler devşirirler, ra'iyyetler himâyetine göre ri'âyet oluna. Himâyetlerine göre nazar edüb emeklerine göre kimin timârı ise üleşeler. Hâricden olanlar destûrsuz tuşlu tuşuna[32] dahi eylemeyeler ve dağlarda kendü kendinden hudâyî kestânelikler beylik olur. Kime tîmâ(r) ise anın hükmünde olur; ammâ ekser budur ki berâtıyla ve defterinde muk- ayyed değildir, zevâ’idler gibidir.

Ve bir süv(a)ri ra'iyyetden kable’l-vakt rüsûm alsa koyun resm (taleb) eylese ko-yun resm(i) ve dönüm resmi gibi hulûlünde ol ma'zûl olub timâr gayriye verilse sonra varan süv(a)ri ol ma'zûl olandan ala. Ra'iyyetden nesne taleb eylemeye, ammâ ra'iyyet dahi evvelki süv(a)ri aldıysa isbât edüb kâdî hücceti alıvere ki taleb etdikde elinde temessük ola.

Beylerbeyiden Kadıya Usulsüz Mektub

Ve beylerbeyi ba'zı sipâhîlerin eline mektûb verüb kâdîlara gönderirler imiş ki bu kişiye ra'iyyetden falan resm kable’l-vakt alıveresiz deyü. Gerekdir ki beylerbeyiler ol asl mektûb vermeyeler ve eğer eslemeyüb verürlerse kanûna muhalifdir. Kadılar 'amel eylemeyeler ve 'amel etmedikleriyle mu'âteb olmayalar

Zaruretten Çift Bozmak

Ve eğer ra'iyyet hastalıkdan veyâ yohsullukdan veya pîrlikden gücü yet- medüğünden çiftin bozsa çif(t)lik bıraksa andan süv(a)ri bennâk resmi ala elinde yeri gayra bir çift yazulub dursun deyü çift resmin taleb etmeye ve bir ra'iyyet ki bir köye ra'iyyet kayd olmuş ola elinde olan çif(t)lik ba'zı gayrı köy sınurunda vâki' olmuş olsa çift resmin kayd olunduğu süv(a)ri ala âher süv(a)ri “ba'zı yerlerin sınurumdadır” deyü dönüm akçasım taleb etmeye. Hemân ‘öşr ve salâriyye ala eğer çif(t)likden ziyâde yer tutarsa anun içün dönüm akçasın vere. Ve bir ra'iyyet fevt olsa çiftlik olub müte'addid oğulları olsa mezkûr çif(t)lik tasarruf ederler iken biri fevt olsa anın hissesi içün sâ’ir karındaşlarından süv(a)ri tapu taleb edebilür.

Ev Yeri Tapusu

Kurâda ev yerleri tapusun a'lâsı elliden ziyâde alınmaya, evsatından kırk ya otuz, ednâsından yirmi ya on akça alma. Sipâhînin hâssa çif(t)liği yerin hükmü oldur ki tapulamağla kimseye mülk olmaz. Tapusu câ’iz değildir. Sâhib-i timâr olanlardan her kankısı ki akçaya tama' edüb tapuya verürse kendü zamânında tapuya alan kimesnenin tasarrufunda olur, kendü nizâ' edemez, ammâ kendüden sonra timâr kime müntakıl olursa ol bozar kendü dahi bozar ise olur.

Kılıç Yerinin Tapusu

“Kılıç yeri tapulanmaz” demekden murâd budur ki hilâfınca ra'iyyetlik yerlerin 'örfen muvâfık tapulandukdan sonra tapulayan kimesnenin elinden alınmaz. “Tapu üzerine tapu olmaz”. Nikâh üzerine olmadığı gibi. Şol ra'iyyetin yerleri ki ıssı olub veya celâ-yı vatan edüb mahlûl kalur timârları kendüsü tasarruf eder. Hâssa yerlerin kendü çiftin sürer veya ortağa verür. Bunun gibi yerlerden el çeküb yine tapuya verse câ’izdir kendüden sipâhî tasarruf etmekle hâssa olmaz. Fî nefsi’l-emr ra'iyyetlik yerlerdir. Hatta sipâhî 'avârız vâki' olsa çiftden çifte 'avârız teklif olunsa ol sipâhî tasarruf etdüğü yeri adına izâfet olunub “falan yeri ver” deyüb ra'iyyetler arasında 'adi olunsa sipâhî ol yer içün 'avârız belâsın yohsul ile ma'an çekmek gerekdir. Meğer ki tül zamân ile müte'âkıben defterde sipâhî elinden kayd olunmuş ola ve ra'iyyet yerleri cümlesinden çıkmış ola. Bu i'tibârla havâss cümlesinden olub hâssa hükmünde ola.

Vilâyet-i Anadolu’da 'avârız kayd olunub şehirlerde hâssa yazılmış sonra dergâh-ı mu'allâdan resm-i çift ve bennâk ve cebe vesâ’ir 'avârız eski sipâhîlerden ref olunub hemân ‘öşr, salâriyye ve resm-i ağnâm vermek emr olunub ziyâde nesne taleb olunma-ya. Ve bir timârda koyun ve kovan ve bağ ve bağçe ve asiyâb olmayub sonradan ihdâs olsa a'şâr ve rüsûmu sâhib-i timâra müte'alhkdır.

Avârızın Toplanması

Ve her gâh ki vilâyet-i mahrûsede 'avârız vâki' olsa subaşılar ve timâr erleri re'âyâları kâdî huzürunda ihzar edüb kâdî yazub pâdişâhın emrini yerine koyalar. Temerrüd eden kimesneleri bile koşulan kul mutî' edivere ve timârda hâsıl kayd olunan değirmen harâb olsa sâhib-i timâr değirmen ıssına yapmak teklif ede. Kudreti olmayub yapmazsa üzerine olan rüsûm sipâhîye hükm edeler ve rüsûm vermeğe 'adem-i kudret gösterürse kâdî ma'rifetiyle âhere satduralar ki âher yurd deyüb resmin vere.

Resm-i Yava, Ahd-ı Abık ve Kenîzek Müjdeleri

Ve serbest timârlarda müsellem ve yörügân-ı Hüdâvendigâr’dan gayri re'âyâ tutdukları yava ve 'abd-ı abık ve kenîzek müjdeleri sâhib-i timârındır. Müddet-i 'örfıyye dahi kulda ve câriyede yüz gündür, kez(â)lik yüz gündür (?) at ve katırda kırk gündür, sığırda yirmi beş gündür, keçide yirmi altı, koyunda on iki gündür ve re'âyâ tutmasında i'tibâr serbest timâradır. Serbest olmayan timârlarda kendü re'âyâsıyla gayrın re'âyâsı tutmada fark yokdur. Defterde bu husus ta'yîn olunmaduğu takdirce mîrlivâya veyâhud subaşılara yâhud ola geldüğü üzere 'amel olunmak mer'îdir. Yaya ve müsellem ve yürükler tutmaları dahi üslûb üzere ma'mûldür. Ammâ sancak beyine müte'allık olan husüsda kendülerin sancak beyine müte'allıkdır.

Beytü’l-mâl ve mâl-ı gâ’ib ve mâl-ı mefkûdu mukâta'aya alan kimesnelere şöyle i'lâm eylemek gerekdir ki bir yerde beytü’l-mâl vâki' olsa vâki' olduğu gibi kâdî defterine yazılub beytü’l-mâlciye teslim oluna. Eğer vâris ma'lûm olub ol dârının ve asi memleketle mekânı ma'lûm olursa dahi beytü’l-mâlciye verilmeye, belki dahi elinde altı ay mikdârı dura, eğer vâris gelmezse beytü’l-mâlciye teslim oluna. Sonra vâris gelürse beytü’l-mâlciden ala ve eğer vâris hâriç memleketde olub mekânı ma'lûm olmazsa ol kimesneye mefküd ve bir yıl mikdârı kâdî elinde dura sonra beytü’l-mâlciye teslim ey- leye. Mâl-ı gâ’ib ve mâl-ı mefküd, beytü’l-mâl ile mukâta'aya verilen tereke meyyit(e) (âid) olandır. Her evinden çıkub sefer eden kişinin değildir veyâhud mâlını emânet koyub giden kimesnenin değildir. Min (ba‘d) kânûn ile 'amel olunub tecâvüz etmek isteyenlere kuzât men' edeler.

Resm-i Çift ve Bennâk ve Resm-i Ganem ve Asiyâb Beyânındadır.

Resm-i çift tamam çiftlik üzere kayd olunan kimseden otuz altı akçadır. Nîm çif(t)likden resm nısf-ı zâlik. Ammâ livâ-yı Hamîd’de resm-i çift tamam çiftlikden kırk iki akça nîm çiftden nısf-ı zâlik serbest olmayan sipâhînin timânnda yirmi yedi akça sipâhînin, on beş akça sancak beyinindir. Ba'zı nevâhîd(e) sipâhî yirmi yedi akça aldıkdan sonra sancak beyi ancak altı akça ahır ve ba'zı nev(â)hîde bütün çiftlerden yirmi yedi akça ve üç akça sancak beyi alur ve on iki akça subaşı ahır. Nîm çiftden resm nısf-ı zâlikdir ve üslûb-ı mezkûr üzere Eğridere Hisârı erleri timânnda resm-i çift elli yedi, mîrlivâ yirmi yedi ve hisara ‘öşr getürmek içün on beş ve hakk-ı sipâhî on beş akça. Antakiyye ve Karahisâr erleri otuz akça tamam çiftleridir. On yedi akça nîm çiftden aldıkdan sonra ‘öşrlerin hisara getürmek içün bütün çiftlerden altışar akça ve nîm çiftden nısf-ı zâlik alurlar imiş. Ve livâ-yı Menteşe’de resm-i çift otuz akça, nîm çiftden msf-ı zâlik ve livâ-yı Hüdâvendigâr’a tamam çiftlüden otuz akça, nîm çiftden nısf-ı zâlik ve livâ-yı Bolu’da resm-i çift ba'zı nevâhîde kırk altı akçadır ammâ serbest olmayan timârlarda yirmi sekiz akçası hakk-ı sipâhî, o(n) sekiz akçası hakk-ı za'îm ve sancak beyidir. Ve Çağa ve Mengen nâhiyesinde dahi kez(â)lik ve Gerede tevâbi'inde resm-i çift otuz dört akçayadır, yirmi dördü hakk-ı sipâhîdir, onu mîrlivâ ve za'îmdir. Ve Divân-ı Hebar’da (?)[33]resm-i çift otuz altı akçadır. Hakk-ı sipâhî yirmi ve hakk-ı mîrlivâ ve za'îm on iki akça ve Divân-ı Karagöl’de serbestdir. Hakk-ı sipâhî yirmi akça ve Divân-ı Gerede’de resm-i çift elli akçadır. Hakk-ı sipâhî otuz akçadır ve hakk-ı livâ-i za'îm on sekiz akçadır. Ve Virânşehir’de ve Bolu’da resm-i çift kırk üç akçadır. Hakk-ı sipâhî otuz üç ve hakk-ı mîrlivâ ve za'îm on ve Nâhiye-i Ulus’da ve Mülk-i Feleke’d- dîn’de resm-i çift otuz akça, hakk-ı sipâhî yirmi dörd, hakk-ı mîrlivâ altı ve za'îm üç ve Oniki Divân’da resm-i çift otuz üç akçadır. Hakk-ı sipâhî yirmi iki akça ve hakk-ı mîrlivâ dokuz ve za'îm iki ve Nâhiye-i Yedi Divân’da resm-i çift misl-i zâlik ve Nâhiye-i Kıbrıs’da resm-i çift yirmi üç, hakk-ı sipâhî on yedi, hakk-ı livâ üç, hakk-ı za'îm dahi üç ve Hızır Beyili nâhiyesinde resm-i çift kırk iki akçadır. Hakk-ı sipâhî yirmi sekiz ve hakk-ı mîrlivâ sekiz ve hakk-ı za'îm altı ve Nâhiye-i Ergeleli’de (Ereğli) resm-i çift otuz dörd, hakk-ı sipâhî yirmi beş ve hakk-ı mîrlivâ dö(r)d ve za'îm beş ve Mudu(r)nu nâhiyesinde hakk-ı sipâhî on dokuz ve Divân-ı Mîr Yunus’da ve Savada’da ve İlyâs Bey’de resm-i çift on dörd akça vaz' olunmuşdur. Hakk-ı mîrlivâ üç ve hakk-ı za'îm on bir ve gayri divânlarda resm-i çift on dörd, hakk-ı mîrlivâ on bir, hakk-ı za'îm üç ve Konrapa (Konurapa) nâhiyesinde resm-i çift on sekiz akça, hakk-ı sipâhî on dörd, hakk-ı mîrlivâ iki, hakk-ı za'îm iki ve diğer divânlarda ve Nevâhî-yi Dodurga’da resm-i çift otuz üç akça, hakk-ı sipâhî yirmi dörd, hakk-ı mîrlivâ altı, hakk-ı za'îm üçdür ve resm-i bennâk iki akçadır.

Cabâ bennâkdan livâ-yı Hüdâvendigâr’dan dokuz, vilâyet-i Karaman altı akçadır. Ammâ bir kimesne defterde bennâk yazılmayub elinde nîm çift vefâ eder yer bulunsa nîm çift resm alınur ve cabâ bennâk ekilür (yeri olsa) resmi on iki akçadır ol alınur. Ez'af re'âyâ ki ba'zı nevâhîde “kara”[34] tesmiye olunur resm altı akçadır ammâ himâyet olunmak emr-i müstahsendir ve nesl-i re'âyâdan, ehl-i kisb olmayan mücerredlerden nesne alınmaz. Defterlerde dahi üzerine nesne kayd olunmamışdır, ammâ ehl-i kisb olan mücerredlerden mikdârlı mikdârınca resm alınur ve defterde mücerred kayd olunan kimesne te’ehhül etse bennâk resmini verür. Ammâ re'âyâ kâfirler olsa müzevvec kâfir, süvârîsine yılda yirmi beş akça verür.

Resm-i Ganem, Kassâb ve Celebkeşler

Resm-i ganem iki koyuna bir akça ahnur, amma Vidin sancağında üç koyuna bir akça alınmak mukarrer olmuşdu(r). Koyun tamam dölünü dökdükden sonra Mayıs içind(e) sayılur ve hem koyunla kuzu ma'an sayılmak emr olunmuşdur. Sâhib-i ra'iyyete tâbi'dir. Koyun sayılmalu olıcak vilâyet-i Karaman’da kâdTlar âdemisi bile defter eyleyüb koyun çobanı elinde bulunan koyunu her ne veçhile beyân ederse elin-deki koyun kimindir ve kaç koyun gayrındır, kadı âdemîsi defter eder.'Amil dahi ana göre resm alur ve İstanbul ve Akçakoyunlu kassâbları ve celebkeşânlar vesâ’ir yerlü kassâblar ve celebkeşleri yılda bir kere Abril’de resmi bitdüğüne hüccetleri bulunursa 'ummâl bunlardan tekrâr koyun hakkı 'âdetin taleb etmeyeler ve eğer ellerinde vech-i mezkûr üzer(e) hüccetleri bulunmazsa satun aldıkları kimseleri buluvereler ki koyun 'âdetin anlardan alalar ve eğer satun aldıkları kimseyi bulmayub ve ellerinde dahi resm bitdüğüne hüccetleri olmaya resmleri kassâblar ve celebkeşlere tenbîh oluna ve hem kassâblara ve celebkeşlere tenbîh oluna ki Abril’den evvel koyun alsalar ol yıl içinde ol koyunun resmi bir defa verilmiş ise hüccet alalar ve illâ 'âdet-i ağnam sonra bütün alur- lar deyü bir mikdâr akça aşağa bâzâr ederler ve defter-i 'atîkde şöyle meşrûhdur ki: Şol kimsenin resm-i ganemi otuz akçadan eksik ola anların hemân otuz üç şey (akça) alına ve şol kimesne ki koyun resmi otuz üçden ziyâde ola andan iki koyundan bir akça alına, ziyâde ve nâkıs alınmaya ve şunların ki koyunları yokdur on ikişer akça alına. Fakirler ise ancak altışar akça vereler ve dahi bir kimesne koyun resmi alınacak zamâna karîb koyun alsa, alandan alalar, alalı bir aydır dedüğüne i'tibâr olunmaya.

Öşr Mikdârları

Hubûbâtdan hınta ve şa'îr olsa ‘öşr ve salâriyyelik ahnur. Cümlesi sekiz mudd gaileden bir mudd olur ve muddda iki buçuk kile olur. Bâkî hubûbâtdan ki nohud ve mercimek ve bakla ve penbe ve kettân anlardan hemân ‘öşr ahnur, salâriyyelik alınmaz. Rumili’nde re'âyâ kefere olduğu yerlerde tahıl ‘öşrü eğer ki mudddan alınursa yüzde muddda on mudd, onda üç ve mudd salâriyyelik ahnur ve eğer onda çaçdan alınursa yüz kileden on kile, onda iki buçuk salâriyyelik ahnur ve penbeden yüz lidreden[35] on lidre ahnur ve onda üç lidre salâriyyelik ahnur ve kettândan yüz demedde on ahnur. Kettândan salâriyyelik alınmaz, illâ kettânı yumaşıdıvereler. Gügülden ve za'ferândan onda var, salâriyyelik yok ve kendirin on demede bir demed ‘öşr ahnur. Ve kuru üzümden on ikiden bir ‘öşr ahnur ve bekmezde on beşde bir ‘öşr ahnur zîrâ ihr(â)cı vardır ve köfterde[36] kezâlik.

Vilâyet-i Karaman’da Aksaray ve Ürgüb ve Niğde kazâlarında ve Anduğu[37] nâhiyesinde gallâtdan malikâne ve divâni deyü iki ‘öşr alınur. Bir ‘öşr verür karye vardır ve Ereğli kazâsında bir ‘öşr vakfa ve nısf ‘öşr divâniyye kayd olunmuşdur ve Konya kazasında iki karyeden ve nefs-i şehr sınurunda ekilen gallâtdan “su basar” deyü iki ‘öşr alınur. Gayrı kurâsından ‘öşr, salâriyyelik bir mudd gaileden iki kile ‘öşr alındıkdan sonra buçuk kile dahi alınur. Bu mezkûrlardan gayri yemlik içün nesne alınmaz ve vilâyet-i mezbûrda ‘öşr-i kettân ve köhne defterde öşr-z salâriyyelik kayd olunmuşdur yine öyle alma ammâ tohum ra'iyyete verile. Mukabelesinde ra'iyyet dahi kettânı yu- muşadalar ve vilâyet-i Rûm’d(a) arpadan ve buğdaydan ve darıdan her cinsi ayru hesâb eyler imiş. Beş mudd olıcak yemlik bir buçuk kile alınur. Beş mudda, on mudda çıkıcak hemân bu üslûb üzere alurlar. On muddan ne mikdâr tecâvüz ederse üç kileden ziyâde alınmaz ve bir kişinin çaçı on muddan ziyâde olursa hemân üç kile alınur, beş muddan eksik olandan nesne alınmaz, ammâ livâ-yı Bolu’da Çağa’da ve Mengen’de ve On ve Oniki Divân’da ve Kıbrıs’da ve Ereğli’de mudda üç kile alınur. Harman hakkı ve salâriyye alınmaz. Viranşehir ve Borlu ve Ulus ve Mülk-i Feleke’d-dîn ve Yedi Divân’da ve Hızır Bey İli[38] nâhiyesinde mudda iki buçuk kile alınur. Resm-i harman salâriyyelik alınmaz.

Bağ dönümüne ba'zı vilâyetde on akça ve ba'zı vilâyetde beş akça alınub hadâyıkdan ve her gemilerden? dahi ‘öşrlerine göre resm alınur ammâ ba'zı yerlerde bağın dönümüne yedişer ve ba'zı yerlerde sekiz ve ba'zı yerde onar akça alınur. Bağdan bağçeden ‘öşr hâsıl alınmak şer'a ve kânûna mutâbıkdır. Ammâ re'âyâya tahlîs-i ‘öşrde müzayaka olub müzayaka içün ‘öşr mikdârına bedel meblağ tahmin olunub harâc i'tibâr olunmuşdur ve bağdan dönüm alınmayan yerlerden üzüm ve gayri fevâkih, bostân yetişicek, üzerine emin kişiler varub kıymete tutub ‘öşrün alalar. Dönüm[39] akçası alman yerlerde üzüm kesildüğü vakt alına. Vilâyet-i Menteşe’de bağ dönümüyle dönüme a'lâsından sekiz ve ednâsından dörd akçadır. Ammâ vilâyet-i Karaman’da gaileden ‘öşr alman yerlerde bağdan ve bağçeden bir buçuk ‘öşr alınurmuş. Sonra dergâh-ı mu'allâya 'arz olunıcak bir ‘öşr alınmak mukarrer olmuş. Timâr ve vakf ve mülk olan kurâda hâlen ‘öşr alınur ammâ vakf olan karyelerde ‘öşr tamam vakfa alma ve vakfdan gayriyle bir ‘öşr alınub nısf mâlikâne ve nısf divâniye ola, salâriyyelik nesne alınmaya ve kâfırün bağı olub şıra hâsıl olan yerlerde ekser şehirlerde ve eğer köylerde subaşı ve süv(a)ri iki (ay) menapolye tutub sücisini sata. Narhından ziyâde güçle kâfir üzerine bırakmayalar.

Öşr Mikdârları

Resm-i Şıra, Resm-i Fuçı

Subaşı veya süvari menapolye tutmak isteyicek kâfirin fuçılarını mühürlete. Bun-ların şırası satılmayınca hiç kimesne süci satmaya ve iki ay menapolye içün yılın kankı ayın ihtiyâr ederse ol kâfirden alman ondayı ol ilede satalar. Eğer bu iki ayda süci satılmayub artarsa gücüyle kâfir üzerine dökıneyeler. Meğer kâfir ile narhına rızâsıyla ala ve kâfir şırasın kurbasına[40] (?) koyub sıkmak isteyicek refü’r- rık'a (?) bırakmayub sıkmağa izn vere. İzn içün nesne almayalar. Şırasını sika tâ ki zâyi' olmaya ve kâfir cibresin[41] sıkacak üzerine duran adam ol cibreyi araya, basılmadık kalsa basduralar. Cibrelerde üzüm kalmadıysa su koyub kabına anlarda salâriyye alınmaya ve şır(a)da yüz medreden on medre, onda üç medre salâriyye alur ammâ vilâyet-i Semendire’de bir ra'iyyet yazılduğu yerde bağ dikse ‘öşrün verdikden sonra otuz medrede bir medre salâriyye verür, ‘öşr kimin ise salâriyye dahi anındır. Bir ra'iyyet bir gayri sipâhî ra'iyyetden bağ alsa yâhud âher sipâhî yedinde bağ dikse ‘öşr-i salâriyyeyi sâhib-i zemîne verir ve kâfir fuçusun sücisi satdıkdan Edirne medresiyle bir medre alma.

Öşr-i Çayır, Otlak ve Odun Hakkı

Ve şol çayırlar ki her yıl korunub çayır ola gelmişdir. Hergiz zirâ'at olunmaz anın gibilerden çok otlak hâsıl olur. Yohsullar tasarrufunda olsa 'örf-i pâdişâhı üzere ‘öşr vireler. Vilâyet-i mezbûrda her ra'iyyet baştineden baştineye harman vaktinde bir 'araba otlak ve yüz yükden birer 'araba odun vere. Mevsimlerde odun ve otlak almasalar yedişer akça otlak içün, üçer akça odun içün alınur. Zikr olunan vilâyetde müslimân bağlarının her dönümünden dörder akça alının .

Livâ-yı Vidin’de her müzevvec kâfirden defterde otlak resmi beşer akça ve bostân resmi ikişer akça yazılub timâr erinin üzerine hâsıl bağlanmışdır. Üslûb-ı defter tağyir olunmasun içün yeni defterde müzevvec yazılub hâne hesâb olunan bir müzevvec ra'iyyet defteri mûcebince haneden hâneye otluğu olan bir 'araba, otlak olmayan otlak içün beşer akça verirler ve ra'iyyet oğullarından şol ki yeni defterde müzevvec yazılmayub defterden sonra tezevvüc[42] edüb ve babasıyla olub intifâ'ı babası çif(t)liğinden olub ve babası baştinesinden ol il yazılub defter olunca resm-i otlak ve resm-i bostân alınmaya, Mart ispençesi alma. Meğer şol kimesne ki defterden sonra tezevvüc edüb babasından sonra ayrılub başka dirlik edüb ma'işeti başka ola anın gibiden dahi otluğu olan yerden bir 'araba, otlak olmayandan beşer akça ve bostân resmi iki akça alma.

Resm-i Bağ ve Bağçe

Ve arz-ı vakfdan, mîriyyelerden bağ eylemek içün sipâhî tapuya verse ve ol ki- mesne anı bağ eylese eğer ağaçları birbirine yakın olub arası zirâ'ate kabil değil ise bağçe hükmünde olur. Eğer arasına çift girüb zirâ'ate kabil ise meyvenin ‘öşrün vereler ve bağçe hükmünde oldukda müddeti az eğer çok olsun sipâhî “ben bunu çiftliğe zamm ederim, ağaçlarını kal' eyle” dimek câ’iz değildir. Ya icâre vaz'etmek gerekdir. ‘Öşr bedeli veyâhud meyve ‘öşrün almak gerek vakfa nef kankısı ise anın ile 'amel edeler. Ba'dehu üzerine zamân geçmekle ağaçları kalmasa sipâhî bozub yine çi(ft)liğe zamm edemez. Meğer ki sâhib icâresin vermeğe kadir olmayub ferâgat ede, ol vakt sipâhî dilerse bağçe etmek içün bir kimesneye verür ve dilerse zirâ'at etdirüb ekmeğe verür enfa' kankısı ise ider.

Öşr-i Kovan ( Resm-i Küvvâre)

Kovan durduğu yere tâbi'dir. Kimin yerinde bal eylese ‘öşr anundur. Şol yerde ki defterde akça yazılmışdır ol alma, yazılmamışdır yerde eyü veyâ dolu kovanda bir kovan ‘öşr alma ammâ defan bi’t-tazyîk ba'zı mevâzi'de ‘öşrden bedel akça ta'yîn olunmuşdur. Ammâ livâ-yı Hamid’de ve Hüdâvendigâr’da ve Ankara’da kovan ‘öşrü sâhib-i ra'iyyet üzerine kayd olunmuşdur. Ammâ ‘öşrden bedel her kovandan bi- hasebi’l-hâsıl ba'zı vilâyetde bir kovandan iki akça ve ba'zı vilâyetde iki kovandan bir akça ve ba'zı yerde kovan başına bir akça alınur ve ba'zı vilâyetde bir ra'iyyetin âher sipâhî yerinde kovanı olsa sâhib-i arza iki ve üç kovana bir akça ve sâhib-i ra'iyyete iki kovana bir akça verür.

Ve Bolu sancağında kovan hakkı o ilde yere tâbi' i'tibâr olunurmuş. Hâliyen ra'iyyete tâbi' i'tibâr olunub hükm-i hümâyûn erzâni kılınmışdır. Yer sâhibine yaylım ciheti deyü kovanlıkdan hâline göre buyurulmuşdur. Koyun 'âdeti gibi ra'iyyete tâbi' olunur. Kışladuğu yere kışla hakkı verülür ammâ livâ-yı Hamid’de otlak resmi deyü sâhib- i arza ba'zı yerde dörd kovand(a) ba'zı yerde üç kovanda resm-i otlak deyü bir akça alınur ve vilâyet-i Karaman’da kovan kimin timârında bal ederse ‘öşrün ol timâr sâhibine buyurulmuşdur. Her kovan başına iki akça resmdir ve şol koru ki vaki ola, bir akçası vakfa bir akçası divâniyyedir. Ammâ alınan akça ‘öşr mikdârı bal eden kovandan buyurulmuşdur. Hiç bal eylemeyen kovandan emre muhâlifdir, nesne taleb olunmaya ve yerlü kayalarda ve yerlü arularda her yıl bal ahırlar imiş vâki' olan yerlerde sipâhî üzerine hâsıl bağlayub defterde kayd olunmayan mevküfcularındır ve dağlarda balcılar olub ağaç kovuğunda buldukları veya henüz vâki' olmuş kaya kovuğunda buldukları sayd kabîlindendir ve ba'zı mevâzi'de ‘öşr-i kovan şöy(le) ki durduğu yer sancak beyine müte'allık olmuş ola, ‘öşr-i kovanın sülüsânı sâhib-i ra'iyyet ve sülüsün sancak beyi ahır ve livâ-yı Aydın’da re'âyâ ekser kovanı asi durduğu yerden kaldurub âher sipâhînin timârına iletüb kovan konan yerde bal ederse resm anda vermek i'tibârı üzere bal eyledüğü yerdir ve kovana bir akça vermek üzere âher timâra getürürler imiş. İmdi kanûn-ı mukarrer oldur ki bir kovan iki akça, birin sâhib-i timâra ve birin bal eyledüğü timâr sipâhîsine.

Öşr-i Mâhî

Vilâyet-i Karaman’da göller kenarında olan ba'zı kurâda köhne defterde bir mikdâr akça yazılmış, her yıl ol karyelerde balık olunsun ya olunmasun ber vech-i mak-tu' üzerlerine yazılan meblağı alurlar imiş. Hilâf-ı kânûn olduğu sebebden ‘öşr-i mâhî kayd olundu ne mikdâr olursa ‘öşrün alalar ziyâde tecâvüz etmeyeler.

Resm-i otlak

Kadîmden korunub otlak resmi alma gelmiş yaylakların 'örf-i sultanîye muvâfık defterde yine resm-i otlak kayd olunduysa âhir alalar. Anların mâ’adası çayırlardan ve gayrılardan ba'zı mevâzı'da haymâne tâ’ifesine yurd ve ba'zı şehirliye hâssa ve ba'zı âher sipâhîlere timâr kayd olunmuşdur.

Ve ba'zı hâlî ve hâriç ez defter ki anların gibi yerlerden 'ummâl ve sipâhîler otlak resmi alur imiş, Kânûn-ı Osmânîye muhâlifdir ve defter-i 'atîkden hâriç olduğu sebebden anlara resm-i otlak kayd olunmadı, almayalar. Koyun resmi alındıkdan sonra nesne almayalar ve resm-i otlak kayd olunan yerlerden 'âdet-i kadîme üzere beher sürüden bir orta koyun alalar ve resm-i otlak evvelden otlak resmi kayd olunan yerlerden alınub kayd olunmayan yerlerden alınmaz ve hâricden sancağa gelen koyundan resm-i otlak a'lâ sürüden bir koyun bahâsı on beş akça ve ednâ sürüden bir koyun bahâsı on akça alırlar, yirmiden ziyâde alınmak şer'an ve 'örfen câ’iz değildir. Ve resm-i otlak dahi yürüdüğü yere göre olur. Sâhibi oturduğu yere göre değildir ve bir timârda sipâhî mütemekkin olub koyunu olsa veyâhud piyâde ve müsellem tâ’ifesinin ağnâm olsa, anların gibiden sâhib-i timâr resm-i otlak taleb etmeye. Meğer ki üzerine hâsıl bağlanmış ola ve yörük tâ’ifesinden bir kimse bir timârda yer tutub zirâ'at edüb bağ ve bağçesi olsa sâhib-i timâra resm-i otlak vere. Ammâ kışlak resmini vermeye ve hâriç re'âyâdan bir kimse bir timârda koyun ve yurd tutub veya ortağa koyun verse anların gibiden resm-i otlak taleb olunmaz. Meğer ki girü hâsıl kayd olmuş ola. Bir timârda hâricden koyun gelüb kışlasa ağırca sürüden bir eyü şişek koyun alına ve alçak sürüden altı akça alınub ziyâde alınmaya. Bu resm-i kışlak koyun durduğu yere tâbi'dir. Yürüdüğü yere göre olmaz ve kışlakda kışlayan kimse sipâhîye ‘öşr ve resm verirse resm-i kışlak alınmaz ve yörük tâ’ifesi dahi bu kabildendir ‘öşr verdüğü yuvada resm-i kışlak vermeye ve illâ yörük her kankı timârda kışlarsa üç akça resm-i kışlak vermek 'âdetdir. Karaman defterinde gayrı yer bulunmadıysa anda dahi bu üslûb üzere yazılmış ki vilâyet-i Kayseriyye’de câri olan kânûn üzere yılda yirmi beş akça kayd olundu.

Bâd-ı Hevâ

Bâd-ı hevâ deyü defterde kayd olunan resm-i 'arûs ve cürm (ü) cinâyet ve tapuyı çif(t)lik ve ev yeri tapusu ve hâricden gelüb kışlayanların tütün resmidir. Serbest olmayan timârların nısfı sâhib-i ra'iyyetindir ve nısfı âheri hâricden sancak beylerinindir veyâhud hâricden dahi eden subaşılarındır. İkisi bile dahi etdüğü yerde her birisi rub' tasarruf eder. Ammâ vilâyet-i Karaman’da nısf-ı âher şâhzâde hâsslarına ve resm-i ganem ve resm-i 'arûsiye kayd olunan yerlerde dahi bu tarîk üzere dahi ederler. Gerdek değeri ve yer tapusu Bolu sancağında başka timâr erinindir, sancak beyinindir. Sancak beyinin ve subaşının anda medhali yokdur ve koyun hakkı ve cerâyim dahi sancak beyi ile subaşınındır. Sâhib-i timârın anda dahlı yokdur. Meğer ki timâr serbest ola ya hâss kayd olunmuş ola ve resm-i 'arûsâne cihâzlu kızdan altmış akça ve 'avretden kırk akça, fakirlerden msf resm, ganiyye (ve) mu(ta)vassıtü’l-hâlden beyne beyne, yerlü 'avretin nikâhında ve resm-i 'arûsânesinde topra(k) mu'teberdir. Kimin[43] timârında nikâh olursa resm anındır. Gerdek resmi bikr kızdan ra'iyyet sâhibinindir. Babası sipâhîsi olur her ne makâmda çıkarsa çıksun ana göre hükm oluna ve eğer süv(â)rinin kızı çıksa gerdek değerin subaşısı ala. Subaşılık altında ise ve illâ sancak beyi alur. Yörük lâmekân olduğu sebebden atasına tâbi' olmağla bikr ve seyyibe birdir ve resm-i nikâhda a'lâsı bir dînârdır ve ednâsı on iki akçadır. Mütevassıt nâkih-i menkûhaya göre alınur. Kendü mutallakasın nikâh edenden resm-i nikâh alınur ammâ resm-i gerdek alınmak hilâf-ı kânûndur. Eğer sancak beyinin kızı çıksa resm beyinindir. Beyler beyi kızı çıksa resm hazîne-i 'âmireye alınur. Ve piyâde ve müsellem tâ’ifesinin kızı da çiftliği üzerinde olsun re'âyâ yerinde olsun sancak beyi alur ve eğer şeyb[44] olursa re'âyâ kızı gibi toprağa tâbi'dir. Eğer kendi babalık çiftliği üzerinde değil ise sâhib-i arzındır. Ve Hüdâvendigâr eri olan yürüklerin resm-i 'arûsâneleri hazîne-i 'âmîreye alınur. Bir kişinin ki yazlığı bir yerde kışlağı bir yerde ola, kız çıkdıkda gerdek değerin ra'iyyet yazılduğu yerde vere. Ra'iyyet yazılmış değil ise msf resm birine ve msf resm birine vere. Eğer arada yörük eve (sahib) olub kimseye ra'iyyet yazılmış değil kızı nerede çıkarsa gerdek değerin ol yer sâhibine verir ve yörük tâ’ifesinin evvel ve ikinci nikâhının gerdek resmi atası sâhibine verilür. İkinciden sonra olan nikâhda resm-i gerdeği her kanda olursa ana vereler. Eğer bir kimse câriyesini 'abdına verse resm-i nikâh ve resm-i gerdek alınmaya. Eğer câriyesini azâd kimseye verse bikr ise msf bikr-i hürre, seyyibe ise nısf-ı resm-i seyyibe-i hürre alma.

Resm-i Asiyâb

Anadolu vilâyeti sancaklarında yıl yürüyeni değirmende Bursa muddu ile buğday ve bir mudd arpa kayd olunmuşdur. Ammâ ba'zı sancaklarda mezkûr gaile bahâsı yıl yürüyen değirmene altmış akça vaz' olunmuşdur. Gaile bahâsı da vaz' olıcak müzayaka vermemek içün vilâyet-i Karaman’da dahi bu kânûn vaz' olunmuşdur. Ve altı ay yürüyene nısf-ı zâlik ve vilâyet-i mezkûrda resm-i âsiyâb tamam divâniyye kayd oltınub vakf olan kurâda vakf-ı hisse yazılmayuıb evkaf mutasarrıfları tamam resm-i icâre-i arz deyü vakfa taleb etmek âsitâne-i ma'delet-penâh(a) 'arz olunub icâre-i 'arz içün vakfa ve mülke buyurulub nısf-ı âher divâniyye emr olundu. Bolu sancağınd(a) hakkında fermân şöyle vâki' old(u) ki kânûn-ı mukarrer üzere ki yıl yürüyenden Bursa muddu (ile) bir mudd buğday ve bir mudd arpa alma ve altı ay yürüyenden nısfı alınub ve seyl değirmenlerinden yürüdüğüne göre ve mukâta'a i'tibârı ref oluna kayd olunmuşdur. Bir kimesne değirmen satsa müşteri yedinde bir aydan ve iki aydan yıl tamamına dek resmini müşteriden ala, bâyi'den almayalar ve dahi bir değirmenin suyu münkati' olsa bi’l-külliye battal kalsa ve âher yerden su getürmek mümkün olmasa anın gibiden resm almak hayfdır. Eyleseler ra'iyyetliğe müte'alhk olan husüsların beyân eder bir ra'iyyet fevt olsa sagîr oğlu ve çiftliği kalsa sagîr çiftliğin 'uhdesinden gelemeyecek “baban çift-liğidir” deyü sipâhî resm-i çift taleb etmeye. Sagîr yetişince âhere verüb zirâ'at etdürüb kulluğunu çekdüre. Hîn-i teftîşde sagîrin velîleri “çiftlik hakkından gelür” deyü taleb ederlerse üzerlerine kayd oluna şebâb-efrûz?[45] deyü kabûl etmeyeler. Yazılmayub sagîr yetişince mültezim olanlara yazıla sagîr çifte yaradukda babası çiftliği kimin elinde bulunub tapuya almış ise hâsılını tasarruf kânûn-ı sultanî üzere çiftlik gerü sagîre hükm oluna ve ök(s)üzden tapu alınmak yokdur. Atasından kalmış yeridir. Mülk-i mevrûs gibi i'tibâr olunmuşdur.

Resm-i Zemin

Ve resm-i zemin begâyet penbe biter, ya su basar yerden iki dönüme bir akça, evsat yerden üç dönüme bir akça, ednâ yerden beş dönüme bir akça, hâss yerden yetmiş, seksen dönüme, evsat yerden yüz dönüme bir akça, ednâ yerden yüz otuz, yüz elli dönüme bir çif(t)lik i'tibâr olunmuşdur. Ve bir ra'iyyet zirâ'ata kabil yerini üç yıl boz komak sipâhîye zarardır. Ol zararı def içün üç sene boz kalan yeri sahibinin elinden alub gayriye tapuya vermek 'örfen câ’izdir. Ammâ dağ ve kır yerler olub veya su basub her yıl zirâ'ate kabil olmayub boz kalsa gayriye verilmek memnû'dur. Zîrâ zürrâ' tarafında taktîrât[46]-ı mütevâliye olmamışdır ve dahi ra'iyyet çift öküzü maslahatı içün ve harman yeri içün birkaç dönüm boz koyub mer'â eylemek memnû' değildir. Bu sebeble ne kadar boz kalsa tapuya verilmez. Kadîmü’z-zamândan şehirlünün ve ehl-i kurânın davarları örüsü içün vaz' olunan yerlerinin ekilmesi ve korunması zarar-ı 'ânım olmağla men' olunmuşdur. Ve 'avret yerini boz komayub ‘öşr ve resmini edâ etse elinden alınmak hayfdır ve defterde mastûr olub hâsıl yazılan çiftliklerden mahlûl olub re'âyâ arasından nâ-bedîd olsa ihyâsına ve rüsûmuna mültezim olan ra'iyyet verilüb her kimin elinde o çif(t)likden yer bulunursa hâkimü’l-vakt olan hükm edüb alıverüb ol çiftliki ihyâ etdüre. Eğer “tapuya aldık” dahi derlerse da’vâları[47] mesmû'a olmaya ve ra'iyyetden tekrâr ‘öşr şol kimseden alınur ki kendü sipâhîsinin timârındaki çiftliği terk edüb gayri yerden zirâ'at ede. Ammâ sipâhî yerinde zirâ'ate kabil yeri olmaduğu takdirce gayri yerde zirâ'at eden kimesneden tekrâr ‘öşr almak hayfdır, nâ-ma'rûfdur. Kâfirden dahi bu kânûn câridir. ‘Öşr sâhib-i arzındır ammâ vilâyet-i Semendire’de bir ra'iyyet yazılduğu yerinde zirâ'at etmeyüb gayri sipâhî yerinde zirâ'at etse nısf-ı âheri bedel-i salâriyye ile kendü sipâhîsine verür ve çift kayd olunmayanlar çifte mâlik olsalar resm-i çift alınur. Bu bâbda i'tibâr çiftlik mikdârına dâ’ir çiftlik mikdârından ziyâde tasarruf eden kimse ziyâdeye nisbet hâriç ra'iyyet gibi resm verür. Pîr olub yâhud fakr (ü) fakâ 'ânz olub çift ve çif(t)liği elinden giden kimseden resm-i çift alınmak hayf-ı sarîhdir.

Resm-i Çift ve Resm-i Dönüm

Husûsen ki elinden kendüye ma'mûl olub rüsûm-ı mukayyedeye noksan gelmemiş ola ve sipâhîden çiftlik tutan re'âyâdan tamam çiftlerden tamam çift resmi, nîm çiftler msf çift resmi, nısfdan ekall olandan eğer arâzi-i sakıyye olub veyâhud eyü hâss yer olsa ki her yıl zirâ'at olunub hâsıl verse iki dönüme bir akça resm alınur ve eğer mütevassıtü’l-hâl ise üç dönüme bir akça alınur ve eğer ednâ ise dörd ve beş dönüme bir akça alınmak kânûndur ve resme muvâfıkdır. Hâssdan yetmiş, seksen dönüm yer, mutavassıt olan yerden yüz dönüm, ednâ yerden yüz otuz, yüz elli dönüm bir yer çiftlik i'tibâr olunur. Dönüm dahi hatavât-ı mutavassıta ile tülen ve 'arzen kırk hatve yerdir. Resm-i çift ve bennâk levâhıkı ile evâilde harman vaktinde alunurmuş. Şimdiki hâlde Mart ayında alınmak kânûn-ı mukarrerdir. Şehirlerde karye (ve) şehir sınurunda iken ekseler bu husüsda emr-i 'âlî şöyle sâdır olmuş ki: Vakf ve mülk olan yerden gayri timâr olan yerde ekseler bütün çiftden, nîm çiftden ne mikdâr tutarsa mikdârınca çift resm(i) taleb olunmaya ol sebebden şehürlüye çift resmi yazılmamışdır. Vilâyet-i Kara- man’da şehirlerde hâss kayd olunan gailelerden ortakçı olanlara beylikden tohm veri- lüb andan hâsılını[48] münâsafe edeler. Meğer ki kendi tohmu ile ekmeğe taleb eyleye ihtiyârlarıyla taleb etmeyince cebr olunmaya ve ortakçılar msf hâsılını beyliğe verdi- kler(i) cihetden memleket-i 'Osmâniyyede mutlak 'avârız-ı divâniyyeden mu'âflardır. Beylerbeyiler ve kâdîlar eslemeyüb anları 'avârıza bile katar imiş. Anlardan 'avârız merfû'dur, katmayalar ve şehirlerde olan kile resmi resm-i timâr kayd olunmayub elçiler içün ve kapudan gelen kullar içün ta'yîn olundu. Ellerinde olan hükümleri mûcebince ol akçadan kâdî ma'rifetiyle hare edeler ve bâkT ne kalursa sâhib-i timâr mutasarrıf ola ve elçiden her kankısının elinde hükm-i hümâyûn olub yemekden ve yiyecekden ve ulâkdan ve yemden ve kulaguzdan ve gayriden her ne kayd olunmuş ise anı vereler, ziyâde vermeyeler ve eğer nesne emr olmadıysa hemân oda vereler her ne sâhib olu(r)sa kendü yanlarından satun alalar, kimseye zahmet vermeyeler, ederse dergâh-ı mu'allâma 'arz edeler ve ra'iyyet ki kendi gitse damı ve çulu sipâhînindir. Sürü koşa damı ve çulu ra'iyyetin olur.

Ve bir ra'iyyet fevt olub oğlu ve kızı kalsa cemî' çiftlik oğlu elinde ola, kızına hisse yokdur. “Eytâm yeridir” deyü hisse taleb etmeye ve ra'iyyet sipâhînin ‘öşrünü anbâra iletüb ve hisar erlerinin hisara iletmek re'âyâ üzerine bid'at-ı ma'rûfedir. Ammâ mesâfe bir günlükden ziyâde olursa defan li’l-harc teklif olunmaya deyü emr olunmuşdur. Ve o(r)takçılara hâsıl getürtmek teklif olunmaya hemân köylerinde olan anbâra iletürler. Ve kânûnnâmelerde ra'iyyet süv(a)riye ev yapmak mezkûrdan hemân hâsıl olan ‘öşrlerin koyacak anbâr tecviz olunmuşdur, ziyâde değil ve bir ra'iyyetin elinde çiftliği olsa Bursa muddu ile dörd mudd tohm ekmek her yıl borcudur. Hiç ekmedüğü yılda elli akça ekmedüğü içün alınur. Bursa mudd(u) ile iki mudd ekse yirmi beş akça alına ve 'alâ hazâ ammâ dörd mudd ekdikden sonra gayri sa'nat işlerse ta'arruz olunmaya ve timâr erleri ve 'ummâl harman ölçmekden nesne almak içün te’hîr ederlermiş ol bâbda bir hafta tevakkuf edeler. Eğer gelüb ölçmezse köyün imâmı ve kethüdâsı veya er ademleri ma'rifetiyle harman ölçdürüb anbârına koya. Timâ(r) eri ve 'âmil “benim ma'rifetimsiz ölçdün” deyü o el kimesneye rencide etmeye. İncidürse kâdî men' ede ve sancak beyleri ve ümenâ ve 'ummâl ve zu'amâ ve erbâb-ı timâr 'ayni ile ‘öşrlerin almayub re'âyâ fukarâsı üzerlerine bırağub ve ziyâde bahâ ile tahmil ederler imiş. Bu bid'at ve zulmdür ve emr-i hümâyûnuma muhâlifdir, hükkâm men' edeler. Ve ba'zı re'âyâ çif(t)likleri defterde yazıldığından tefâvüt-i ziyâde ve fâhiş ile ziyâde olsa, şöyle ki bir çiftlik yazılanın yeri bir buçuk olsa nîm çiftlik yazılanın bir çift olsa ziyâde resmine iltizâm gösterüb hakkından gelürse dahi olunmaya, ibkâ oluna; resmine mültezim olmazsa ziyâdesi kâdî ma'rifetiyle çiftliği olmaya(na) verile ve ba'zı yerlerde çiftlik kalîl olub yukarıda zikr olunan çiftlik mikdârından eksik vâki' olub ammâ olanca yeri hâsıllu olduğu ecilden yerine defter mûcebince bütün çift ve nîm çift olmuşdur. Ve çiftlik kim eksikdir deyü nizâ' ederse mesmû' olmaya. Defter mûcebince 'amel oluna.

İmamların Vergisi

Ve mescid vakfı tasarruf eden e’immeden resm-i çift ref olunub defterde hâsıl yazılmamışdır. 'Avârız hod mutlak e’immeden merfû'dur. İmam oldukları zamânda teklîf-i 'avârız olunmaya ve vakf yerlerden olan ra'iyyet ki üzerlerine dîvânî dahi vaz' olunmuşdur. Câbî-i vakf olanlar harmanlarını ölçüb ‘öşrlerini ihrâc eylemeyince ra'iyyet hâsılını harman yerine getürmeyeler. Eğer getürürlerse tehdîd ve yasak oluna tâ ki vakfın hâsılı zâyi' olmaya.

Emr, pâdişâh-ı 'âlem-penâh hazretlerine 'arz olunub şöyle buyurulmuş ki: hâricden kimse kim olursa olsun eğer ekdükleri yerlerün sâhib-i timârlarına tamâm re'âyâ gibi rüsûm-ı 'örfıyye vereler ve çaçları olmayub mudda iki buçuk kile alınan yerlerde bunlar dahi iki buçuk kile vereler ve üç kile alınan yerlerden bunlar dahi üç kile vereler. Fi’l-cümle mukâta'a i'tibârı yokdur. Bi’l-külliye mürtefi' olub avârız olsa dahi eğer sipâhî ise dahi yerine göre bilâ-nizâ' 'avârız belâsın çekerler.

Re'âyâdan imtiyâzları gerdek değeri sûretinde ve ahz ü terk ihtiyârlarında olmak emrinde zâhir ola. Her hâriç ki bu veçhile elindeki yerin belâsın çeke, sâhib-i timâr olanlar anın yerini hâriçsin[49] deyü nizâ' edüb elinden almaya, meğer ki ra'iyyetin yere zarûret ola, iş bu ma'nâya ki adına yer yazılmışdır. Ammâ elinde hergiz yeri olmaya hatta tekmil nâkıs-ı hâciyyâta ta'arruz etmek sebeb almaz ve ra'iyyet adına ki yer yazılmışdır, az eğer çok yazılan yazuya göre çekmek gerek. Bu noksan tekmil içün hâriç elinden alub ana vermek olmaz. Ammâ mahlûlâtdan ve kıyıdan ve bucakdan ve dağdan ve taşdan ve yozdan tekmil olur. Zîrâ ekser budur ki anın gibi elinde yeri az olan ednâ yer yazılub ihtiyârıyla almaz. Bir mikdâr yerdür deyü yazmışdı(r) sonra gavga edüb yazılan mikdâr yer tutmak içün ol sebebden gavga der sene (?) i'tibâr olunmaya ammâ şol hâriçler ki ra'iyyetlik olagelen mezâri'i zurrâ'larından zarûret vaktinde sattın alub veya sipâhîden tapulayub veya defter vaktinde ednâ münâsebet ile adına yazdurub mer'â ya koru edinmiş ola ve sâhib-i timâr olan o ilde olagelen menfa'at yetişmez ola ve nüküddan ve gaileden mübtediyye nesne vâsıl olmaz ola, anın gibilerden ta'arruz olunub elinden alınub ra'iyyete verilse olur ve timârlardan müteferrik olan re'âyâyı cem' etmek kânûndur. Ammâ on yıldan ziyâde mütemekkin olanı kaldırmak ref olunmuşdur. Rüsûm-ı ra'iyyet ne ise sipâhîye ahverile ve şehirde yirmi (yıl) mütemekkin olanı oturduğu yerde şehre yazmak buyurulmuşdur. Ve İstanbul’da bir kişi mütemekkin olsa göçürmek memnû'dur.

Sürgün Kişinin Hukuku

Sürgün kızını sürgüne nikâh edeler. Ahere nikâh etmeyeler. Sürgün tâ’ifesi hârice varub beylikden ve gayriden iş tutmuş ve 'amel almak olmaya. İsterler(se) kabul verilmeye ve sürgün içün ahkâm-ı şerife yazılmalu olsa kâğıdın pâdişâh hazretlerine 'arz edeler. Ve ra'iyyet neslinden bir kimse şehirde on yıl tavattun etse ammâ bu hususda re'âyâ defterine kayd olunmasa anın (gibi) kimesne ra'iyyet defterine kayd olunmayub şehir üzerine yazılmak kânûn-ı cedîd olmuşdur.

Perâkende Reaya

Semendire vilâyetinde yerlerinden kalkub perâkende olan re'âyâdan sipâhî mu-hayyerdir derlerse mahalline göre tamam ‘öşr veya nısf ‘öşr alur. Ya çift bozân resm yetmiş beş akça alur. Ve derbend bekleyüb âher köyde oturan derbend kâfirleri dahi sâ’ir re'âyâ gibidir. Sipâhîlere hâssa kayd olunan çayırların, ra'iyyetleri biçüb yerinde yığarlar evlerine getürmezler ve üç hizmet etmek dahi borçları değildir. Sipahiler cebr etmek istedüklerinde hâkimü’l-vakt olanları men' ederler.

Ve bir ra'iyyetin hınzırları gayri sipâhî köyünden yürürse resminin nısfı kendi sipahisi ve nısf-ı âherini sâhib-i zemin ahır ve boğazladuğu vakt hınzır başına timâr erine bir akça verürler. Sipahiler eflâklardan ve voynuklardan mezra'alan içün yazılan akça harman vaktinde alınur.

Ve her sancakda, doğan, vaşak ve kaplan derileri sancak beyine müte'alhkdır. Bey ve yaya ve müsellem tutmuş ola anların tutdukları kendi sancağı beyinindir.

Hüdâyî Nâbit Ağaçlar

Ve dağlarda ve ormanlarda bitmiş hüdâyî ağaçlar sâhib-i timâra sâhib-i mülk sınuruyla bir nesne teşrik edüb aşılasalar ol aşılayanın mülkü olur. Yıldan yıla devşire ‘öşrün vere. Gayriler ana[50] izinsiz dahi eylemeye ve dağlarda ve ovada ve ormanlarda bitmiş odunlar ve otlar ve Hüdâyî bitmiş yemişler ki aşılanmamışdır, mübâhü'l-asldır. Kim devşürürse anındır. Meğer ki korunub biçilmeğe hâsıl olmuş ola 'örfle kimin tasarrufunda ise ol devşüre, gayriler ana dahi etmeye.

Ahvâl-i Kefere

Re’âyâ süvari üzerine hâss yazılmış her kanda beylik bağ var ise ra'iyyetleri yılda üç gün işleye, beylik bağ olmayan yerde işlemeye ve kâfirden defter-i hâkânî mûcebince haklarını aldıkdan sonra atların ve katırların gücüyle ulâk tutmaya ve kendilere gücüyle iş işletmeyeler. Ve timârda ra'iyyet olmayub hâ(r)icden zirâ'at eden kefere ‘öşrün sâhib-i timârın köyde olan anbârma ileteler.

Kâfirin Terikesi

Dârü’l-harbden gelen kefereden bir kimesne memâlik-i mahrûsemden bir yerde vefat edüb ba'de edâ-yı deyn terikesi kalsa ol terike kâdî ma'rifetiyle yazılub defter olub zabt oluna. Eğer meyyit-i merkum içün da'vâ-yı verâset veya da'vâ-yı vesâyet olub Müslümân şâhide z.arûret olsa ve kâfir şâhid olub vasiyyet veya verâset-i şehâdet eder-lerse şer'an câ’iz olduğu sebebden kabûl olunub ne veçhile şehâdet olmuş ise mukarrer tutula, nizâ' olunmaya ve eğer da'vâ-yı verâset ve vasiyyet olmazsa ol tereke ne kadar var ise kadılar ma'rifetiyle zabt olunub emin masûn bir yerde durul) beytü’l-mâlin ve gayrın ana dahh olmayub sonra vefat edenin vilâyetinden ol terekenin talebi içün adam gelicek, gelen mektûb ve adam kâdîlar yazduğu terekenin defteri ile dergâh-ı mu'allâma 'arz olunub kapûdan emr edüb teftiş olunub gelen adama ol vefat eden kimesnenin vilâyetden ve kâğıd dahi anların beyleri kâğıdı olub ol maslahat içün geldüğü zâhir olıcak hükm-i şerif verilüb ol terekeye gelen adama teslim olunub gönderile ve hem kefere-i mezbûra mutasarrıf olduğu da kuzât kısmet edüb mirâslarma karışub harbî kâfir terekelerinden kısmet resmi isterlermiş almayalar.

Der Beyan-ı Töhmet[51]

Bir kimesneye töhmed isnâd olunsa oğluna ve karındaşlarına ve akrabasına ve müşabihlerine ve küfelâsına veya ehl-i karyesine ve mahallesi cemâ'atine veya evinde sâkin olduğu kimesneye teklif edüb bulduralar ve dahi bir yerde derbend sâhibleri olub hıfzında kusûr ve tekâsül etseler ebnâ-yı sebilin ol yerlerde ve yollarda zâyi' olan rızkların alanı bulmazlarsa anlara tazmin etdireler. Zîrâ derbendi hıfz üzerlerine lâzımdır. Kazâ ve tedris ve tevliyet, meşihat ve imâmet ve hitâbet bunun emsâli menâsıb ve cihât sahihlerine ta'zîr lâzım gelse etmeyeler hemân bir dahi böyle etmeye deyü kâdi 'unfla söylemek ol makûlelere ta'zîrdir ve habs edecek yerlerde etmeyeler. Dergâh-ı mu’allâya 'arz edeler. Meğer ki şefâ'at-i 'uzmâ eyleyüb kefil bulmayub fırâr ihtimâli ola ol vaki habs ede ve dahi bir kimse içün hırsız veya kahbedir deyü mahallesi cemâ'ati şikâyet ve redd ü tarh murâd etseler fı’l-vâkı' ol kimesnenin beyne’n-nâs töhmet-i ma'rûf olsa mahallesinden veya karyesinden redd edüb süreler ve eğer varduğu yerde kabûl etmezlerse şehirden süreler amınâ birkaç gün tevakkuf edüb eğleneler belk(i) ol kimesne tevbe ve istiğfâr ve ıslâh-ı nefs ede, etmezse süreler.

Kız ve Oğlan Çekenler, Uğruluk Edenler

Kız veya oğlan çeken kimesnenin ve hıyânet üzere ecnebi kirinin ve 'avret ve kız çekmeğe bile varan kimesnenin ta'zîrleri hükm-i ta'zîr-i şedîd olunub etmeği kesile. Gücüyle kız ve 'avret çeküb nikâh edene yine cebr ile boşadub sakalını kesüb muhkem te’dîb edeler. Ve esir uğurlayan ve esir ayardan ve dükkân açan ve birkaç kere dînsüzlüğü zuhûr eden kimseleri siyâseten salb edeler ve püzevenklik edenin alnında dağ edeler ve bir bölük halk içinde adam hırsuz olsa anlara bulduralar bulmazlarsa ol halk habs edeler ve dergâh-ı mu’allâya ‘arz edeler her ne ferman olunursa 'amel oluna. Bir köy içinde ya mahallede adam ölse ya kârbân basulub hasâret vâki' olsa ya bir köy içinde uğruluk ve harâmilik olsa hırsuzu bulduralar. Eğer bir kimse elinde ya elinde uğruluk bulunub sattın aldım dese satanı bulduralar, bulmayub müttehem makûlesin- den ise işkence edeler. Meğer ki bulub getürüb kadıya teslim edeler veyâhud yabânda bulduğu isbât ede ammâ işkencede ihtiyât edeler ki kable’s-sübût telef-i nefs olmaya ve eğer işkencede ölürse da'vâsı sorulmaya ve kârbân-serâycılar emin, mu'temed kimse olub her sabâh kârbân-serây halkına icâzet vermeden müsâfırine istifsâr edüb ki-mesnenin rızkı ve esvâbı nehb ü sirka olmadığı ma'lûm ve mütehakkık etdükden sonra destûr vermiş olub sonra kârbân-serây halkından ba'zı şeyim sirka olundu deyü nizâ' ederse sirka olmaz ve eğer kârbân-serâycı bu ma'nâyı vermeden, etmeden hakla[52] destûr vermiş ise ol geceki kârbân-serây halkından birinin bir nesneyi sirka olduğu mütehakkık ola kusûr etdiğü içün kârbân-serâycıya zecr ile tazmin etdürüle ve eğer kârbân-serâydan bir nesne uğurlatmak kârbân-serây taşradan delinüb alınmağla olsa taşradan müttehem ve mazanne olanlar tutulub hırsuzu buldurub sirka olunan şey şer' ile tahsil etdürüle ve eğer içeriden olanın ba'zısının taşrada olan hırsuzuyla ittifâk ve ittihâdı zan olunursa ol dahi şer'i ve 'örf ile teftiş olunub hırsuz bulunub ve eğer bulunmazsa kârbân-serây mahalle içinde ise ehl-i mahalleden teftiş olunub hırsuz buldurula. Yan kesmek 'âdet ise elin keseler, değil ise siyâseten kollarına nacak saplayub gezdüreler. Şehirlerde ve köylerde od kuralar, şer'ile sâbit olursa kasd ile etmiş olursa salb edeler ve hırsuz sipâhî tâ’ifesinden olub siyâsete müstahıkk olursa habs edüb dergâh-ı mu'allâ(ma) 'arz edeler ve hırsuz tâ’ifesi işkenceden ıkrâr etse ıkrânndan gayri 'alâ’im dahi delâlet ederse ol mu'teber ola. Hırsuzluğu zâhir olan kimse âher kimse içün şerîkimdir dese eğer ol kimse müttehem ve levend ise işkence edeler, müttehem değil ise mücerred hırsuz kavliyle işkence etmeyeler. Kâdî bir mücrim içün ehl-i 'örfe hüccet vere.

Ehl-i Örf, Kadı ve Kısas

Ehl-i 'örf ol kimse asılmağa müstahıkk ise asa, kat'-ı 'uzva müstahıkk ise ede. Kâdî bu bâbda mâni' olub siyâseti te’hîr etdirmeyüb ve günah olan yerde[53] etdüre. Uğrunun ve harâmînin ve kanlının bi-hasebi’l-merâtib siyâseti sancak beyinindir. Ve 'afv olan yerde bedel-i siyâset akça almak kânûna muhâlifdir ve siyâset olunan ki- mesneden cerime almak yokdur. Ammâ 'afv olıcak cerime sâhib-i timârındır. Yaya ve müsellem ve yörük ve doğancı ve vakf ve mülk hırsuz kaçub içlerine girse buldurula, bulmazlarsa garâmetini[54] çekeler ve hırsuz bunların birinden olursa siyâseti sâ’ir gibi edeler.

Istılahlarında Mahlûl ve Mufassal ile Hâriç Ez Defter Etdikleri Timârların Aksâm-ı Tasarrufâtı Beyânındadır

Pes imdi şöyle ma'lûm ola ki: mahlûl ve mufassal iki kısım üzeredir. Bir kısım şol kurâ ve mezra'adır, defter-i mufassalda mukayyed ola, icmâlde olmaya bu makülelere mahlûl-ı mufassal derler. Her kim alub berât ederse timârı olur. Min-ba'd men' yokdur ve bir kısmı dahi oldur ki meselâ bir karyeyi vilâyet kâtibi hîn-i tahrîrde tevzî'de beş bin akçalık üzere tevcih ve kayd-ı icmâl ile ba'dehu defter-i mufassalda ol karyeyi icmâlde yazılandan beş yüz veyâhud bin akçaya dahi ziyâde yer kayd etse bu makûle ziyâdeler dahi mahlûl-i mufassal olur ve lâkin bu kısmın cevâzında ihtilâf etmişlerdir. Ya'ni ekser mütekaddimîn 'adem-i cevâzına zâhib olub ma'mûlün bih olan icmâl defteridir, mufassalda ziyâde yazılduğuna i'tibâr yokdur demişler. Zîrâ muharririn tezkiresi hemân defter-i icmâlin sûretidir. Bir sipâhîye muharrirden alduğu tezkiresi mûcebince berât-ı 'âlîşân sadaka oldukdan sonra mukarrerdir ki makbûl-i sultân-ı zamân olmuş olur. Pes ne icâb eder ki bir karye defter-i icmâlde yazılan mufassaldan ziyâdeye kayd oluna. Mücerred muharrirlerin hıyânet ve 'adem-i diyânetleridir ki bir timârın defter-i icmâlde 'adedin ta'yîn edüb verdikleri tezkireleri mûcebince berât olmuşken defter-i mufassalda ziyâde edüb bi-gayr-ı hakkın bir müşterek dahi zam edeler hatta mahlûl-i mufassal aslâ câ’iz değildir deyü hükm etmişlerdir ve hâlâ hademe-i kânûn olan küttâb- ı zevi’l-ihtiyâcın dahi ekseri bu mesleğe sâlik olmuşlardır. Fi’l-hakîka muharrirler bu ma'nâyı kasd ederlerse hilâf-ı kânûn olunduğundan mâ'adâ 'azîm vebâle girüb bir müstakili timârı bu veçhile ihtilâle verirler, öyle olsa vech-i meşrûh üzere zuhûr eden ziyâdeler mahlûl-i mufassaldır deyü tâlib olanlara verilmemek ve berât olmamak ger- ekdir. Kadîmden memnû'dur ve lâkin memnû'iyyeti mutlak değildir. Zîrâ ba'zı 'avârız hasebiyle bir iki nev'i var ki mufassal mahlûlü ıtlâk olunmak sahîh olur. Pes imdi bir nev'i budur ki kâtibü’l- vilâyet mâ-sabakda zikr olunduğu üzere bir karyeyi beş bin akçalık üzere tevcîh ve kayd-ı icmâl eylese ve lâkin müsevvedât-ı defter-i mufassalda karyenin mahsûlü müfredâtı icmâlde yazılana ziyâde gelse muharrire lâzım belki vâcib- dir ki mufassal defterinin tashîh ve beyânında 'alâ kadri’l-imkân ol karyenin mahsülât ve mersûmâtmı tahkik edib erkâmım defter-i icmâle tatbik edüb tevfîk-i defter-i icmâl ve mufassal kânûn-ı mukarrerdir. Meğer ziyâdesi haysiyyet ile ola ki tahkîkden sonra dahi küllî icmâlde mutabakat mümkün olmaya, ol zamânda bi-hasebi’l-müfredât ol kar-yenin hâsıl-ı mufassal defterine bi’z-zarûre 'alâ vechi’l-icâb icmâlde yazılan ziyâde yazılmak lâzım gelür.

Zîrâ ba'zı mahsülât ve mersûmât vardır ki kâbil-i tahkik değildir. Ol cümleden biri rüsûm-ı ra'iyyet ve zemindir. Resm-i çiftlik ve baştine ve bennâk ve mücerred ve ispençe gibi ki vilâyet-i Anadolu’da bunlara caba ve kara ve ekinlü derler. Min ba'd mufassal beyânında bunların tahfifi câ’iz değildir. Şu ecilden ki birkaç çiftlik ya birkaç baştine tevfîk-i erkâm-ı defter-i icmâl içün tahfif olunub defter-i mufassal-ı cedide noksan üzere yazılursa ol çiftliklerin ve baştinelerin, tarla ve çayırlar defterde hâriç ka- lub mevküf olmak lâzım geldikde gayri defter-i 'atîkde kadîmden mastür olan ba'zı çiftlik ve baştineler 'amden defter-i cedide yazılmayub tarh olunmak kânûna ziyâde muhâlifdir veyâhud bennâk ve ekinlü ve ispençe aşağa verilüb birkaç nâkıs yazılursa ol yazılmayan re'âyâ defterinden hâriç kalmak lâzım gelür. Bir karyenin ba'zı re'âyâsı dâhil-i defter ve ba'zı hâriç kalmak hod kânûnda yokdur. Zîrâ tahrîr-i vilâyetden murâd hâne ez defter olanlar dâhil olmakdır. Ne an ki dâhil hâriç olsa ma'a-hâzâ rüsûm-ı re'âyâ ve arâzînin da'vâ ü nizâ'da defter-i mufassal kat' eder. Min ba'd defter-i icmâle mürâca'at olunmaz. Öyle olsa bu makûle zarûret ve mahzûrât hasebiyle karyenin hâsılı kâbil-i tahfif ola ma'nâları i'tibârdan sonra icmâliyle yazılandan mufassalda ziyâde yazılsa ol ziyâde ne mikdâr olu(r)sa mufassal-ı mahlûl olur. Nihâyet kânûn-ı kadîm budur ki, vilâyet muharriri bu makûle ıztırârı mufassal ziyâdelerin hâricden kimseler alub ihtilâle bâ'is olmamak içün yine karye sâhiblerine mahlûl-i mufassal deyü tevcih edüb başka tezkire vire ki mûcebince emr-i 'âlîşân sadaka olundukdan sonra berât-ı hümâyûn verilüb tımarlarına ilhâk oluna. Ammâ bu makûle mufassal ziyâdeleri defter-i mufassaldır. Devlet muhassıla teslim olmadıkça kimesneye verilüb berât olması hilâf-ı kânûndur min ba'd câ’iz değildir. Ve bir nev' budur ki kâtib-i vilâyet hîn-i tevzî'de bir karye eski fı yazusundan fürû-nihâde edüb meselâ üç bin, iki bin akçasın ketm edüb iki bin akçalık üzere tevcih ve kayd-ı icmâl eylese ba'dehu defter-i mufassalda bilâ-zarûret yine eski yazusuna bağlasa zâhirdir ki sûret-i mezkûr gibi icmâlde eksik, mufassalda artık olmuş olur ve lâkin kelâm şundadır ki ol fürû-nihâde olan bin akça ki vardır, sahih mahlûl-i mufassal olur mu, yohsa medhûl-ı selef olan zevâ’idden mi olur? İmdi vilâyet muharrirleri hîn-i tahrîr ve tevzî'de ahvâl-i re'âyâyı (ve) berâyâyı dikkat ve ih- timâm ile teftiş ve tefahhus ve envâ' tecessüsden sonra bir karyenin erkâmmı muk- teziyât-ı mahsülâtına göre ihrâc ü ifrâz içün irtifâ'ına me’mûr oldukları gibi inhitatına dahi me’mûrlar ise i'tibâr defter-i icmâledir. (41 makûle mufassalda ziyâde yazılduğu mu'teber değildir ve illâ me’mûr değil ise ol bin akçalık hisse mahlûl-ı mufassal olmasında nizâ' kalmaz. Zîrâ bir karyenin erkâm-ı asliyyesinde fürû-nihâde olmak noksânım mûcib bir şey gerekdir ki hatta bu makûle mektûbât defter-i mufassaldan dahi tarh olunub icmâle muvâfık yazılsa yine mahlûl olur. Zîrâ bir karyenin bilâ-emr yazusundan aşağa verilmiş ise hilâf-ı kânûn olduğundan gayri beytü’l-mâle 'azîm hıyânetdir. Husûsân kim kavânîn olana mütakaddimîn demişlerdir ki muharrirler teksîr-i beytü’l-mâl ve tevkîr-i cünd-i şâh-ı Skender-misâl[55] içün bir kılıç timâr ziyâde olsun deyü bir karyeyi mahsûlüne gör(e) eski yazusundan ziyâde tevcihine me’mûrlardır, ammâ tahfifine değildir. Meğer bî-hâsıl olmağla hakk(ın)da emr-i şerif vârid ola ve illâ vilâyet kâtibi bir karyeyi eski yazusundan fürû-nihâde eylemesi hilâf-ı kânûndur. Eyle olsa bu takdir üzerine bu nev' dahi sahih mahlûl-ı mufassal olmak lâzım gelür. İmdi mufassal mahlûlünün câ’iz olanları bu üç nev'dir, mâ'adâsı memnu ve merfû'dur. Mîr-mîrân ve cânib-i divân-ı 'âlîşândan kimse alub berât etmek hilâf-ı kânûndur min ba'd câ’iz değildir. Ez defter dahi iki kısımdır. Bir kısmı şol kurâ ve mezâri'dir ki defâtir-i 'atîkada mastûr ve mukayyed iken hîn-i tahrîrde kimseye verilmemekle defter- i icmâl ve mufassaldan hâriç kalmış ola ol makûlelere hâriç ez defter derler. Bir sipâhî bu tarîk ile alub berât eylese timârı olur. Min ba'd men' yokdur ve bir kısmı dahi budur ki tahrîrden sonra ba'zı kurâ ve mezâ(r)i'in hudûdlarından hâriç kimesnenin 'alâka ve nizâ'ı olmayan ba'zı mevâzi'-i müstakille ve beyâbân ve orman ve kûhistândan etrâf-ı cevânibinde veyâhud haymenegândan ba'zı re'âyâ gelüb bir mahalle zirâ'atgâh edinüb orman ve eşcârım kırub ihyâ edüb müstakili mez(r)a'a eyleseler veyâhud temekkün edüb başka karye olsalar bu makûle kurâ ve mezâri' dahi hâriç ez defterdirler. Erbâb-ı istihkâkdan tâlib ve râgıb olanlara ber vech-i timâr tevcih olunub berât eyleseler câ’izdir ve lâkin ekser mütekaddimîn bu kısmın 'adem-i cevâzına sâlik olmuşlardır.

Zîrâ memâlik-i mahrûsede 'umûmen vâki' olan bilâd (ü) kılâ' ve kurâ ü mezâri'in ahâlisi arâzisi kerrât ü merrât ile tahrîr olunub hudûd ve tevâbi' ü levâhık ve cibâl ü tilâl[56] belki deryâ-yı sefine ve sipâhînin dahi 'arz ü tülü ve cezâ’ir ve menâzil ve mesâkin ve sefâ’ini kudret ve devlet-i sultâniyye ile bi’l-külliye dâhil-i defter olmuşdur. Öyle olsa zirâ'-ı vâhid mikdârı defâtirden hâriç arz-ı hâliye kalmış iken iki karye beynlerinde bilâ- nizâ' zirâ'at ü harâsete sâlih ne makûle mevzi' olmak gerekdir ki hâriç ez defter ıtlâkâtı sahîh ola. Pes imdi bu takdir üzere min ba'd hâriç ez defter câ’iz olmamak lâzım gelür. Zîrâ her karye ve mezra'anm cihet-i hudûdları ikiden hâlî değildir. Ya mümtâz-ı mu'ayyen veyâhud müşâ'-ı gayri mu'ayyendir. 'Alâ kile’t-takdîreyn[57] mukadderdir ki memâlik-i mahrûsede vâki' olan bilâd ve kurâ ve kılâ' ve mezâri' birbirine muttasıldır. Husûsan müşâ' ve müşterekü’l-hudûd olan karyelerin müşâ'iyyet üzere olmaları arza müzayakaları olub kemâl-i ittisal andandır. Hâriç ez defter olmağla hod iki karye mâ- beyninde mevâzi'-i ecnebiyyenin tavassutundan lâbüddür. Öyle olsa 'inde’l-ahâlî ma'lûm ve muttasılatü’l-hudûd olan karyetân beyninde mevâzi'-i ecnebiyyenin vuku' ve tavassutu mümkün değil iken müşâ' ve müşterekü’l-hudûd olan karyeteynin hod beynlerinde bi-tarîki’l-fasl bir müstakili mevzi' bulunub hâriç ez defter ıtlâk olunması nice mümkündür. Fi’l-hakîka mezheb-i selef üzere lâyık olan budur ki, hâriç ez defter bir veçhile câ’iz olmaya ve lâkin bunun 'adem-i cevâz mutlak değildir. Şol ecilden ki ba'zı vech-i mukteziyyesi vardır ki hâriç ez defter ıtlâk olunması sahîh olur. Pes imd(i) vechi budur ki iki karye beyninde ba'zı beyâbân ve orman ve kûhistân vâki’ olmuşdur ki ol karyeler birbirinden ba'îd olmağla mezra'a ve mer'âları ve zikr olunan orman ve dağları kadr-i hâcetlerinden ziyâde olmağla ol beyâbân ve orman ve kûhistân vâsıtasıyla beynleri fasl olub haysümâ dihkân ve haşşâş ve hattâb ve râ'ilerinin birbirine ittisâli ve ittihâdı münkati' olmuşdur. Zîrâ bu makûle mevâzı'-i hâ’il bunların ittisal ve ittihâdleri mâni' ü dâfi'dir. Husûsan ki bu dahi öyle olsa beynlerinde mazbût hudûda hâcet kalmaz. Şol ecilden ki lüzûm ve hudûd iki karyenin halkı beynlerinde mezra'a ve mer'âların bilüb birbirine tecâvüz etmemekdir. Tecâvüz etse ittisal ve ittihâda menûtdur. Bu makûle orman ve dağıstân ve beyâbân bî-pâyândır. Hod tavâ’if-i mezbûrenin 'adem-ı ittisalleri mukarrerdir. Meğer ki vilâyet muharrirleri defter-i mufassal-ı hâkânîde ol karyelerin ittisal ve ittihâdlarına müş'ir bir kayd ve işâret etmiş ola ve illâ bu takdîr üzere hudûdları nice ma'lûm olsun faraza kend(i) zu'mlarınca ol vâdiyye-i sa'biyye-i bî-'alâmet edüb mâbeynlerinde hudûd ta'yîn etseler kadr-ı hâcetlerinden ziyâde oluncak i'tibâr olunmaz. Zîrâ bu makûle beyâbân ve orman ve dağıstân mübâhâtdandır(?). Hemân iki karyeye mahsûs değildir. Belki etrâf ü cevânibde vâki' olan ahâli-i kurâ ve nice erbâb-ı hâcât dahi intifa' hususunda hisse-i şâyi'aları vardır. İmdi bu makûle iki karye beynlerinde ki birbirinden ba'îd olub kadr-ı hâcetlerinden ziyâde olan beyâbân ve orman ve dağıstânın zirâ'at ü harâsete sâlih bir mevzi'de ba'zı haymâne re'âyâ varub sagr-abâd? ve kat'-ı eşcâr-ı orman ü kûhistân edüb baltaları ile açdıkları yerleri ihyâ ve mezra'a eyleseler ol makûle kurâ ve mezâri'a hâriç ez defter ıtlâkı sahih olur. Hatta vilâyet kâtibi böyleleri hâriç ez defter deyü erbâb-ı istihkaka tevcih ve tevzi' eyleye câ’izdir. Kable’t-tahrîr ba'zı erbâb-ı timâr dahi bu tarîk ile berât eylese sahih olur, men' yokdur ve bir vechi dahi budur ki: Deryâlar ve ba'zı göller içinde kenâra karîb zirâ'at ü harâsete sâlih cez(â)’ir vardır ki bu ecilden vâki' ba'zı kurâ ahâlîsi ol cezâ’irde bağ ve bağçe gars edüb ve ba'zısı sefine eylese geçüb zirâ'at ü harâset edeler ol makûle husûsunda i'tibâr böyledir ki ol cezâ’irden birisi kemâl-i ihtisası ile ancak yer halkına mahsûs olub veyâhud hîn-i tahrîrde hâsılı ol karye mahsûlü ile mahsûb olmuş ise zâhirdir ki ihtisâs-ı tâmmı cihetiyle ol cezire ol karyenin hudûd(u) hükmünde olub ekinliğe ve bağ ve bağçeliği olmuş olur. Faraza hâriç ez defter deyü ol cezireyi bir sipâhî alub[58] berât eylese câ’iz değildir. Zîrâ vilâyet tahrîrinde zikr olunan cezirenin mahsûlü karye-i mezbûreye mahsûs ve mahsûb olması hükm-i vâhid menzilesindedir. Ammâ şöyle ki bu makûle cezâ’irden birisi karye-i dâhiliye mahsûs veya hâsılları birbiriyle mahsûb olmaya veyâhud bir iki karye halkı ol cezireyi zirâ'atgâh edinüb ber vech-i iştirâk mutasarrıf olsalar mukarrerdir ki cezîre-i mezbûre ol karyelerden münferid olub müstakili bir mevzi' olmuş olur. Zîrâ iştirâk mâni'-i ihtisâsdır. Husûsan ki mâbeynlerin deryâda fasl etmiş ola. Öyle olsa bu makûle münfasıl ve münferid olan cezâ’irden birisi bir kaç karyenin hudûdlarından 'add olunmak mümte- ni'dir. Mâdem ki hîn-i tahrîrde cezîre-i mezbûre karye-i vâhidiyye ya müte'addideye ihtisâs-ı tâm ile mahsûs veyâhud hâsılları birbiriyle mahsûb olduğu defter-i mufassal-ı hâkânîde mukayyed olmaya. Lâbüd ol cezire müstakili ve münferid hakkında hâriç ez defter ıtlâkı vârid olur. Bu ecilden istiklâl ve iştirâk üzere zirâ'at eden kurâ ahâlîsi ol cezire içün ekinliğimizdir ve bize mahsûsdur dimeğe kadir değildir. Zîrâ mücerred ihtisasımızla hükm olmağla kâfi ve ol cezirenin istiklâlin münâfî değildir. Belki kemâl-i ihtisâsdan ve defter-i hâkânîde yer kayd ve işâretden lâbüddür. Pes imdi vech-i meşrûh üzere isti'mâl olunan cezireler hâriç ez defter olmasında kelâm ber vech-i timâr erbâb-ı istihkaka tevzi' ve tevcih olunsa câ’izdir. Hatta 'ubûru mümkün olmayub muhtâc-ı sefâ’in olan enhâr-ı 'azîmenin dahi ahvâl-i cezâ’iri böyledir.

Ve lâkin temme fı’l-yevmi’r-râbi' min şehri cemâziye’l-âhir li-sene 'aşere ve mi’e ba'de’l-elf ( 4 Cemâziye’l-âhir 1110/8 Aralık 1698 )'an yedi 'abdi’z-za'îf Mustafa bin Mahmud ‘ufıye anhu ve li-ebeveyhi ve’l-cemî‘i’l-müslimîn ve’l-müslimât[59].










































































Dipnotlar

  1. Ömer Lutfı Barkan, "Türkiye’de İmparatorluk Devirleri’nin Büyük Nüfus ve Arazi Tahrirleri ve Hakana Mahsus İs¬tatistik Defterleri I ”, İktisat Fakültesi Mecmuası (İFM), II (1940-1941), s. 20-59.
  2. Ömer Lutfı Barkan, XV ve XVI. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğu'nda Zirai Ekonominin Hukuki ve Malî Esasları, Kanunlar I, İstanbul 1943.
  3. Abdulkadir Özcan, “Fatih’in Teşkilât Kanunnâmesi ve Nizâm-ı Alem İçin Kardeş Katli Meselesi”, Tarih Dergisi (İÜEF), İstanbul 1982, sayı: 33, s. 7- 56.
  4. Robert Anhegger-Halil İnalcık, Kanunnâme-i Sultânı Ber Mûceb-i Örf-i Osmanî, II. Mehmed ve II. Bayetid Devirlerine Ait Yasaknâme ve Kanunnâmeler, Ankara 1956.
  5. Selami Pulaha-Yaşar Yücel, "I. Selim Kanunnâmesi (1512-1520) ve XVI. Yüzyılın İkinci Yarısının Kimi Kanunları", TTK Belgeler, XII/ 16 (1987), s. 1-101.
  6. Mithat Sertoğlu, Sofyalı Ali Çavuş Kanunnâmesi, Marmara Üniversitesi Yay.; İstanbul 1992, Sofyalı Ali Çavuş, Risâle [Timar Sistemi Hakkında], Yazım tarihi: 1064 (1654), Sareyevo (Saraybosna) Şarkiyat Enstitüsü Arşivi, No: 1311, Yayın¬layan: Hamid Hadzıbegic, "Rasprava Ali Causa iz Sofije o timarskoj Organizaciji u XVII stoljecu", Glasnik, II Sareyevo 1947, s. 139-205; İlhan Şahin, "Timar Sistemi Hakkında Bir Risale”, İÜEF Tarih Dergisi (TD), Sayı: 32 (1979), s. 905-935.
  7. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, "Kanun-ı Osmanî Mefhûm-ı Defter-i Hakanî", Belleten, XV/ 58 (1951), s. 381-399.
  8. M. Akif Erdoğru, “Karaman Vilayeti Kanunnameleri”, OTAM, 4, Ankara 1993, s. 467- 516.
  9. Leyla Karahan, Bayburt Kanunnâmesi, Ankara 1990.
  10. Ahmed Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukukî Tahlilleri, c. 1-9, İstanbul 1990-1996.
  11. Mehmed Süreyya, Sicıll-i Osmani, Osmanlı Ünlüleri, c.IV, Yayına Hazırlayan Nuri Akbayar, Eski Yazıdan Aktaran Se¬yit Ali Kahraman, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1996, s. 1152.
  12. Abdurrezzak Tek, “Tekkeler Kapatılmadan Önce Nakşiliğin Bursa’daki Tarihi Süreci”, Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, C.16, s. 1, Bursa 2007, s. 224; H. Kâmil Yılmaz, “Açıkbaş Mahmud Efendi”, DİA, C.l, İstanbul 1988, s.332.
  13. Ömer Mahir Alper, Yaşamlarıyla ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, c.II, YKY, İstanbul 1999, s. 664.
  14. Gügül: İpek, ipek kozası.
  15. Dalak (talak): Petek. Bkz.: Tarama Sözlüğü, II, Ankara 1965, Türk Dil Kurumu Yayınları, s. 980.
  16. Metinde sondaki “ elif” ve “ te ” ayrı yazılmıştır
  17. Metinde “gibi ” kelimesi yazılmamıştır.
  18. Ra‘iyyet kelimesinden sonra fazladan “resm” yazılmıştır.
  19. Metinde “ £ ” harfi unutulmuştur.
  20. Metinde “ t ” harfi yerine “ b ” harfi yazılmıştır.
  21. “Amire” kelimesi “elif’ ile yazılmıştır.
  22. Bu kısım derkenar şeklinde yazılmış ve bittiği yere “sahh” çekilmiştir.
  23. Metinde “ re’is ” yazılmıştır.
  24. Metinde mim,nun,be,elif ile ancak “istimâ’ı” şeklinde olması daha doğrudur.
  25. Metinde şedde ile (evvel) şeklindedir.
  26. Metinde" t " harfi yerine" b " harfi yazılmıştır.
  27. Metinde "men" şeklindedir.
  28. Metinde "harman" şeklinde yazılmışsa da "hırfet" olması gerekir.
  29. Meks: Öşür, bac vergisi.
  30. Metinde "bâb" hecesi yazılmamıştır.
  31. Metinde "arz" kelimesi yazılmamıştır.
  32. Tuşlu tuşuna (düşlü düşüne): Rast gelen tarafa, beğendiği yöne Bkz.: Tarama Sözlüğü,II, Ankara 1965, s.1347.
  33. Bolu'da böyle bir yer adı veya divan ismine rastlamlamamışur.
  34. Metinde "karye" şeklindedir.
  35. Lidre veya ledre genellikle ipek için kullanılmakta olup 100 ve 120 dirhemlik olmak üzere ikiye ayrılır& Bkz. Ünal Taşkın, Osmanlı Devletinde Kullanılan Ölçü ve Tartı Biıitıdeıi, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Elazığ 2005, s. 80.
  36. Köfter veya köftür, kövter, köyter, köfte, üzüm şırasıyla nişasta kaynaularak yapılan ve dilim dilim kesilerek kurutulan bir çeşit tatlı, pestil. Blız.: TDK, Deneme Sözlügü, c.VIII, Ankara 1975, s. 2949.
  37. Metinde Andıran şeklinde yazılmıştır. Bugünkü Ortaköy-Altınhisar ilçesidir. Bkz.: Tahir Sezen, Osmanlı Yer Adlan, Ankara 2006, s.28.
  38. Metinde “iki” şeklinde yazılmıştır.
  39. Dönüm kelimesinden sonra fazladan bir (akça) kelimesi yer almaktadır.
  40. Kırba: Sakaların su taşıdıkları köseleden kap. Bkz.: İsmail Parlatır, Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, Yargı Yayınevi, Ankara 2006, s. 897.
  41. Cibre: Suyu alınan üzüm benzeri meyve posası. Bkz.: İ. Parlatır, Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, s. 253.
  42. Metinde “müzevvec” şeklindedir.
  43. Metinde “k” harfi yerine “1” harfi yazılmıştır.
  44. Şeyb: Yaşlılık, ihtiyarlık.
  45. Metinde نبرارز şeklindedir.
  46. تقطر لت
  47. Metinde “dal” harfi unutulmuştur.
  48. Metinde “hâlini” şeklindedir.
  49. Metinde "r" harfi unutulmuştur.
  50. Metinde "ânin" şeklindedir.
  51. Bu konu benzer ifâdelerle III. Murad Kânünnâmesi’nde bu başlık akında ele alındığından aynı bu şekilde adlandı¬rılması uygun bulundu. Bkz.: Ahmed Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukukî Tahlilleri, III. Murad ve III. Mehmed Devri Kanunları, c. 8, İstanbul 1994, s. 110.
  52. Metinde “hakla” mana bakımından “ halka” olması daha doğrudur.
  53. Suçu işlediği yerde cezâsmın verilmesi istenilmektedir.
  54. Garâmet: Borç, diyet gibi şeyleri ödeme; vergi, resim. Bkz: İ.Parlatır, Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, s. 489.
  55. “Misâl” kelimesi iki defa yazılmıştır.
  56. Metinde “melâl” şeklindedir.
  57. Alâ kile’t-takdîreyn: her iki takdirde.
  58. Metinde “b” harfi yerine “t” harfi yazılmıştır.
  59. Kitabın sonuna aşağıdaki fetva sureti eklenmiştir. Konuyla ilgili görüldüğünden dipnotta verilmesi uygun bulun¬muştur.<br>Zeyd-i müteveffanın sagîr oğlu 'Amr’ın vasisi, bikrin beş altı seneden berü terike-i Zeyd’den olmak üzere yedinde olan bir mülk değirmen bikr-i sagîr içün birkaç sene icâr edüb vesâyet-i ecr-i misi alub sagîr mesârifıne sarf eyledikden sonr(a) Hind “ol değirmen şu cihetden benim mülkümdür” deyü müstahıkk çıkub müdde'âsına ikâmet-i beyyine edüb ba'de’l- halfı’l-mu'teber hükm-i hâkim ile ol değirmeni zabt eyledikde bikrin vech-i meşrûh üzere îcâr edüb alduğu ücreti sagîrin mâlından almağa kadir olur (mu)?<br>El-cevâb: Olmaz. Ketebehu el-fakîr Yahya Minkârizâde.

Şekil ve Tablolar