Hasanpaşazâdeler, 1750-1840 yılları arasında mütesellim, sancakbeyi, beylerbeyi olarak Çukurova ve Osmanlı tarihinde önemli rol oynamış bir âyân ailesidir. Kadirli (Kars-ı Zulkadriye) sancağından gelerek Adana'ya yerleşen Hacı Hüseyin Efendi'nin büyük oğlu Ali Ağa 1753 yılında Ulukışla-Çakıt yolunun tamirini üstlenmişti. Ali Ağa'nın iki oğlundan Hüseyin Efendi ilmiye mesleğini seçmiş ve Adana müftüsü olmuştu. Diğer oğlu Hasan Ağa ise askerî sınıfını seçmiş ve 1769'da Adana mütesellimi; 1770'de Çorum sancakbeyi olmuştur. Bu tarihe kadar Karslızâdeler diye anılan aile Hasan Ağa’nın “paşa” olmasından sonra Hasanpaşazâdeler diye anılmaya başladı. 1826-1831 yılları arasında Adana mütesellimi olan III. Hacı Ali Bey’den sonra ailenin askerî kolu sona ermiş; aile ilmiye kolundan Hacı Hüseyin Efendi ve oğlu Hacı İshak Efendi’nin torunları ile varlığını devam ettirmiştir. Adana müftülüğü yapmış olan İshak Efendi, Ramazanoğulları soyundan Ayşe Hanım ile evlenmiş olduğundan çocuklar ve torunları kendilerini daha çok Ramazanoğlu olarak adlandırmış ve Ramazanoğulları vakfının yönetiminde söz sahibi olmuşlardır. Bu aile ile ilgili ilk derli toplu çalışma 2006 yılında yapılmış, hazırlanan tebliğ ise ancak 2010 yılında basılabilmiştir[1] . Biz bu çalışmamızda tekrardan kaçınmak için daha çok aile ile ilgili bir kısım arşiv belgeleri üzerinde durmak istiyoruz*** .
Çukurova tarihinin XVI. yüzyıla ait temel arşiv belgelerini yayınlamak işi Türk Tarih Kurumu TÜSOKTAR Projesi kapsamında devam ediyor[2] . Çukurova tarihinin XVIII-XIX. yüzyıl arşiv belgelerinden 113 tanesi Çukurova âyânlarından Menemencioğulları hakkındaki iki ayrı makale ile bilim dünyasına kazandırılmıştı[3] .
Biz bu çalışmamızda Hasanpaşazâdelerle ilgili Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde (BOA) yer alan ve Hatt-ı Hümâyûn (HAT) tasnifi içerisinde bulunan sayısı 100’ü geçen arşiv belgelerinden bir kısmını yayımlamak istiyoruz. Yapılacak daha detaylı çalışmalarla bu belgelerin sayısının artması kesin gibidir. Bunun da en büyük sebeplerinden birisi arşiv kataloglarının farklı zamanlarda farklı kişiler tarafından hazırlanmasıdır. El-hâc Ali Bey, Hacı Ali Bey, Hacı Bey şeklinde sanki 3 ayrı kişi gibi sunulan Adana müteselliminin Hasanpaşazâde Hacı Ali Bey olduğunu kestirmek kolay olmasa gerek. Ayrıca, aynı ailede değişik zaman dilimlerinde yaşamış gerçekten 3 ayrı Hacı Ali Bey olunca işin güçlüğü bir o kadar artmaktadır. Arşiv kataloglarında “Adana mütesellimi”nin “Edirne mütesellimi” olarak karşımıza çıkması da bizi artık çok şaşırtmıyor. Arşivcilerimizin karşılaştığı bu zorluk sonuçta araştırmacıların belgeye kolay erişimini engellemektedir. Bu bakımdan daha ayrıntılı yapılacak araştırmalarla elimizdeki 100 küsur belgenin artabileceğini söyleyebiliriz. Makale hacmini aşmamak için biz buraya HAT tasnifinden 25 belgeyi alabildik. Belgeleri seçerken kronolojik bakımdan daha eski olanları tercih ettik. Buraya aldığımız belgeler daha çok Hasanpaşazâde Ahmed Bey ve kardeşi Mehmed Bey’le ilgili belgelerdir. Mehmed Bey’den sonra Adana mütesellimi olan Ahmed Bey’in oğlu Hacı Ali Bey hakkında elimizde 50 kadar belge bulunmaktadır. Bu belgelerden bir kısmını Menemencioğulları ile de ilgili olduğundan dolayı “Menemencioğulları İle İlgili Arşiv Belgeleri I”’ ve “Menemencioğulları İle İlgili Arşiv Belgeleri II” isimli makalelerde yayımlamıştık. Ancak büyük bir çoğunluğu hiç yayımlanmamış olan Hacı Ali Bey dönemine ait bu belgeleri ayrıca yayımlamak üzere ayırdık. Bazı belgeler Hasanpaşazâdelerin Adana mütesellimliği döneminde bölgede geçen önemli olaylarla ilgili olup konu bütünlüğünü sağlamak için buraya alınmasına gerek duyulmuştur.
BOA, Cevdet Tasnifi’nde[4] , Baş Muhasebe kayıtlarında[5] ve Adana Şer’iyye Sicilleri’nde[6] Hasanpaşazâdelerle ilgili daha eski tarihli belgeler bulunduğunu biliyoruz. Hasanpaşazâdelerle ilgili araştırmamızda bu belgelerden bir kısmına ulaşmış ve tebliğimizde değerlendirmiştik. Bundan sonraki çalışmalarımızda HAT ve Cevdet Tasnifi yanında Adana Şer‘iye Sicilinde bulunan belgelere de yer verebilmeyi umuyoruz. Yayınlamakta olduğumuz bu belge grubunda yer alan başlıca konular şunlardır.
Misis Köprüsü’nün Tamiri veya Durumdan Vazife Çıkarmak
Yayına hazırladığımız arşiv belgelerinden en eski tarihli olanı 1790 yılına ait olup Misis köprüsünün yıkılması ile ilgilidir. Ceyhan nehri üzerinde bulunan ve Adana-Halep yolunda Roma dönemi eseri olan 14 gözlü taşköprü[7] XVIII. yüzyıl sonlarında yıkılmıştı. Osmanlı Devleti köprünün tamirini yaptırmakta gecikince Üzeyir Sancakbeyi Küçükalioğlu Halil Bey yetki alanını köprüye kadar genişletmekte tereddüt etmedi[8] . Küçükalioğlu’nun damadı Ömer Bey, piyade adı verilen kayıklarla yolcu ve yük geçişini sağlamaya başladı. Daha önceden olduğu gibi bu geçişlerden belirli bir bâc alınmaktaydı. Küçükalioğlu’nun bu bâclardan ne kadarını devlete verdiğini bilemiyoruz. Ancak 1790 yılının sonlarında Eski Halep kadısı İbrahim İsmet Efendi’ye hiç de dostça davranmamıştı. Örf ve âdet tanımayarak “biz mevâlîden bâc alırız” diyerek haylice bâc aldıktan başka “ben köprüyü tamir ettireceğim” diyerek İsmet Efendi’nin yanında emanet bulunan tüccar malına da zorla el koymuş ve 20.260 kuruşunu aldığı halde yerine 10.000 kuruşluk borç senedi vermişti. Bu senet de devletin muhtemel gelirlerinden ödenecekti. Halep kadısı 29 Z 1204 / 9 Eylül 1790 tarihli arzında olayı bütün ayrıntılarıyla anlatarak devletten zararının ödenmesini ve Küçükalioğlu Halil Bey’in cezalandırılmasını istemekteydi[9] . Eski Halep kadısının şahitleri arasında Halep’e gitmekte olan yeni kadı Mahmud Efendi, Dergâh-ı Ālî kapucubaşılarından Musa Bey, Hâcegân-ı Divân-ı Hümâyûndan Hüseyin Efendi olmak üzere 200 kişiden fazla mağdur bulunuyordu. Bu sırada Adana mütesellimi olarak bulunan Hasanpaşazâde Ahmed Bey’in Adana’ya 30 km uzaklıkta ortaya çıkan bu duruma müdahale etmediği veya edemediği anlaşılmaktadır.
Nizâm-ı Cedîd ve Bozok’dan Yükselen Güneş: Çapanoğulları (Çaparzâdeler)
1789 yılında Osmanlı tahtına geçen III. Selim bütün gücüyle Nizâm-ı Cedîd’i kuvvetlendirmek ve Yeniçerilerin nüfuzunu kırmak istiyordu. Bunun için de yapılması gereken taşralarda büyük askerî güçler oluşturmak ve gerektiğinde bunları İstanbul’a getirterek dengeyi korumaktı. Bu amaçla Rusçuk, Vidin gibi Rumeli şehirlerindeki âyânları güçlendirdiği gibi Anadolu’da da Bozok Sancakbeyi Çaparzâdeler’e (Çapanoğulları) büyük yetkiler verdi[10]. Menemencioğlu Ahmed Bey’e göre Çapanoğlu Süleyman Bey, Trabzon’dan İskenderun’a kadar olan topraklarda “ikinci pâdişâh mesâbesinde” idi[11]. Çukurova’da Çaparzâdelerin bu güçlerinden ilk yararlanan aile Hasanpaşazâdeler oldu. Adana mütesellimliğini uzun süre ellerinde tuttular. 1800 yılı Ağustos ayında Adana Valisi Hüseyin Paşa ve Maraş Valisi İsmail Paşa devlete karşı isyan eder gibi bir tavır takındıklarında meselenin çözümü hemen Çaparzâde Süleyman Bey’e havâle olundu. Süleyman Bey Adana Mütesellimi Hasanpaşazâde Ahmed Bey’i korumaktaydı. Ahmed Bey’in sefer hizmetinden affedilerek Adana’da kalmasının daha uygun olacağını bildirdi. Ahmed Bey’e Tarsus Mütesellimi Mustafa Bey de yardım edecek ve böylece iki valinin zorla Adana’yı ele geçirmeleri önlenmiş olacaktı[12]. Bu destek karşılıksız kalmamış Çapanoğulları, Canikli Ali Paşa ile savaşa tutuştuklarında Hasanpaşazâdeler ve Menemencioğulları aşiret kuvvetlerini alarak onlara yardıma gitmişlerdi[13] .
1812 yılında Osmanlı Devleti Çukurova’daki asayişsizliği düzeltmeye karar vermiş gibiydi. Adana’ya Mustafa Paşa vali olarak atanırken, aynı yıl komşu Niğde sancağına da Ragıb Paşa gönderilmişti. Ragıb Paşa’ya verilen görev Adana-Kayseri arasında bulunan ve o dönemde Niğde’ye bağlı olduğu anlaşılan Develü kazasında ortaya çıkan eşkıyalığı ortadan kaldırmaktı. Develüoğlu Ömer ve bunun Koca isimli oğlu bölgede eşkıyalığa başlamış ve Ragıb Paşa’nın kethüdası üzerlerine top ve tüfenk ile varınca Kozan taraflarına kaçmak zorunda kalmışlardı. Şimdi Ragıb Paşa, Adana valisine ve Adana Mütesellimi Hasanpaşazâde Mehmed Bey’e gönderilecek emir sayesinde bu kişilerin yakalanmasını istiyor ve bu arada Aksaray sancağının da Niğde’ye ilhak edilerek kendisine verilmesini talep ediyordu. Oysa Aksaray sancağı Kaptan-ı Derya’nın adamlarından Zeynelabidin Paşa uhdesinde bulunmaktaydı. Padişah, Niğde sancağı gelirlerinin vezir rütbesinde birisini beslemeye yetmeyeceğini kabul ediyor, ancak Zeynelabidin Paşa’yı ve arkasındaki Kaptan-ı Derya’yı da rencide etmek istemiyordu. Çözümü de bölgede başka uygun bir sancak bulunmasıydı. Bu belge, XIX. yüzyıl Osmanlı paşalarının olaylara bakışını göstermesi bakımından önemlidir. Yapılan iş, -çok da meşhur olmayan- bir eşkıyanın yakalanamayıp kaçırılmış olmasına karşılık devletten yeni bir sancak geliri istenilmesi pişkinliğinin gösterilmesidir. Bir başka yönü ise devletin Niğde gibi küçük bir sancağa bile vezir rütbesinde bir paşasını görevlendirmiş olmasıdır[14]. Zeynelabidin Paşa’nın uhdesinde Aksaray sancağından başka bir sancak daha bulunup bulunmadığı konusunda Padişahın göstermiş olduğu titizlik ve dikkat de burada vurgulanmalıdır.
1813 yılında Halep ve Antakya bölgesi de eşkıya yatağı hâline geldiğinden burasının temizlenmesi için Halep Valisi Celâl Paşa[15] görevlendirilmişti. Birkaç bin asker ile bölgeye gelen Halep valisi, Mürseloğlu Haydar Bey ve Amuoğlu Ömer Bey’i sığındıkları kale gibi yerde kuşatmışsa da kaçmalarına mani olamamış; yakaladığı esirlerden elebaşı durumundaki 20 kişinin başlarını keserek İstanbul’a göndermekle yetinmişti. Reyhanlı aşiretinin de desteğini alan Mürseloğlu Haydar Bey kaçmış; akrabası bulunan Maraş Valisi Kalender Paşa’nın himayesine sığınmıştı. Bu durum Adana Mütesellimi Hasanpaşazâde Mehmed Bey’in gönderdiği bilgiler ile de doğrulanmış ve kaçakların teslimi için Kalender Paşa’ya emir gönderilmesi kararlaştırılmıştı[16]. Celâl Paşa’nın takriri üzerine yazılan bir başka hatt-ı hümâyûnda Hasanpaşazâde Mehmed Bey’in Payas tarafına geçerek Küçükalioğlu ve Çaylu aşireti ile birleşmesi durumunda hac yolu güvenliğinin tehlikeye düşeceğinden endişe edildiği görülmektedir. Hasanpaşazâdenin dayısının oğlu olup Ceyhan yakınlarında bulunan Kurtkulağı Kervansarayı’nın menzilcisi olarak görev yapmakta olan Karaca İbrahim Bey de aradaki akrabalık bağından dolayı bir tedbir olarak tutuklanmıştı. “Çifte tatar” çıkarılarak hac yolunda güvenlik olup olmadığının araştırılması da hem Sadrazam hem Padişah tarafından ısrarla istenilmekteydi.
Beylanlı Abdullah Bey Olayı
Aynı belgede üzerinde durulan olaylardan birisi de Beylanlı (Belenli) Abdullah Bey olayıdır. Devlet, Abdullah Bey’in üzerine gitmeden önce aynı bölgede çıbanbaşı durumunda bulunan Antakiyyelü (Antakyalı) Civelek Hacı Bekir Ağa’nın tatlılıkla etkisizleştirilmesi için çalışmış ancak bunda başarı sağlanamamıştı. Bunu haber alan Belenli Abdullah Bey ise Belen kasabasına gelerek başına topladığı beş altı bin “haşerât” ile savunma tertibatı almıştı. Halep valisi işin kolayını seçmiş ve hemen yardım için İstanbul’a yazmıştı: Belenli Abdullah Bey’i tek taraftan sıkıştırmakla sonuç alınması zor olacağından Adana tarafından da kuşatma altına alınmalı veya denizden destek kuvvetler sağlanmalıydı. Bu bir anlamda valinin aczini kabul etmesiydi. Padişah, Vali Paşa’yı, “Bu vakte kadar üzerine vardığı eşkıyâ dahi firâr edüb birini ele getüremedi” sözleriyle azarlamıştı.
Aynı belgede üzerinde durulan diğer bir konu da Kars-ı Zulkadriyye (Kadirli) Mukataası’nın durumu idi. Bu mukataa Cabbarzâde Fettah Bey ile Pehlivânizâde Mahmud Bey’in ‛uhdelerinde iken bunlardan alınarak Bozok Valisi Ali Paşa tarafından Kozanoğlu Samur Ağa’ya verilmişti. Bunun da gerekçesi Samur Ağa’nın Develüoğlu Ömer’in isyanında devlete yardımcı olması olarak gösterilmişti[17]. Bu belge mukataa gibi ekonomik bir işletmenin bile siyasî endişelerle birilerine verilebildiğini göstermesi açısından önemli görülebilir.
Adana Valisi Mustafa Paşa’nın bölgede devlet otoritesinin kurulması için yapmış olduğu mücadeleler bundan önceki Menemencioğulları ile ilgili makalelerimizde belgeleri ile ortaya konulmuştu[18]. Mustafa Paşa’yı şikâyet edenlerin sadece Menemenciler olmadığı Hasanpaşazâdelerin de aynı şekilde valiyi etkisizleştirmek ve yıpratmak için İstanbul’a şikâyetçiler gönderdiği bu belgelerden anlaşılmaktadır[19]. Bu olayı haber alan padişahın yaklaşımı da bir tür ilm-i siyâset örneğidir: Mehmed Bey’e uyarı yazısı göndermek ve kulağını bükmek yerine istimaletnâme göndermek ve onu rahatlattıktan sonra vakti geldiğinde gereken cezasını sızıltısızca vermek.
Halep Valisi Celal Paşa’nın Adana Raporunda Hasanpaşazâdeler
Bazı yerleri kâğıt çürümesi sebebiyle zarar gördüğü için tam olarak okunamayan 14 sıra nolu belgede Sadrazam, Antakya ve Çukurova asayişine ilişkin rapor sunmaktadır. Buna göre Haleb Valisi Celal Paşa, Yılanlıoğlu’nun üzerine yürümüş, Yılanlıoğlu’nun bir kayıkla kaçtığını adamları ve akrabaları Paşa’ya af ümidiyle haber vermişlerdi. Ancak yapılan sorgulamalarda bu kişilere güvenilemediğinden ileri gelenlerinin başları vurularak İstanbul’a gönderilmişti. Halep’e giden kapıcıbaşı Adana’nın durumu ile ilgili bilgi verirken Hasanpaşazâde Mehmed Bey’in bütün Çukurova’ya hâkim olduğunu; Çukurova’nın bütün Ekrâd ve aşâyirinin emrinde bulunduğunu; Mehmed Bey’in sarayına inerken 1.000- 2.000 askerin hazır olduğunu haber vermekteydi. Padişahın bu bölgede çıkan olayları yakından takip ettiği anlaşılmaktadır. Nitekim bir görevle Halep’e gidip gelen Kapıcıbaşı Hasan Ağa’dan bölgeye ilişkin özel rapor istemişti. Ayrıca İstanbul’da bu işleri görüşmek üzere Meclis-i Şûrâ adı altında özel bir danışma meclisi toplanmış olması da sanırız Padişahın bu ilgisi sebebiyledir[20] .
Hasanpaşazâde Mehmed Bey’in Mısır ve Arabistan Macerası
1814-1815 yıllarında Adana Valisi Mustafa Paşa ile mücadeleye girişen Adana âyânı Hasanpaşazâde Mehmed Bey ve Tarsus âyânı Menemencioğlu Habib Bey, asi ilan edilmişler ve haklarında “fermân-ı kazâ” yani idam fermanı yayınlanmıştı. Mehmed Bey bir gemiye binerek Mısır’a kaçmış, Dimyat’ta bir süre kaldıktan sonra oradan Said’e geçmişti. Devlet, Mehmed Bey’in Mısır’a kaçtığını bildiği için Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’ya durumu bildirmiş ve yakalanıp gönderilmesini emir etmişti. Ancak Mehmed Ali Paşa, Mehmed Bey’in, oğlu İbrahim Paşa’nın piyade askeri ile birlikte Medine’ye gittiğini ve yakalanması ve idam edilmesinin asker içinde soğukluğa sebep olacağını bildiriyor ve üstelik bir daha kendisine bu konuda bir emir gönderilmemesi için İstanbul’daki kapu kethüdasına talimat veriyordu. Padişah’a göre bu bir “istishâb” yani “sahiplenme, arka çıkma” idi. Buna rağmen Mehmed Ali Paşa’nın üzerine gidilemedi ve bir süre sonra Mehmed Bey’in Mısır’da kalmasından ise Çukurova’da bulunması daha ehven-i şer görülerek affı yoluna gidildi[21]. Tabii resmî açıklamada af sebebi din gayreti ile açıklanmaktaydı. Aynı belgede yer alan ikinci bölüm ise Şerif Râcih ile ilgilidir.
Müsadere/ Zoralım
Mehmed Bey hakkında ferman çıkınca usul gereği bütün mallarının müsaderesi emir edilmiş iken sonradan Padişahın affı üzerine müsadere edilecek miktar 150.000 guruşa indirilmişti. Ancak müsadere için İstanbul’dan gelen Kapıcıbaşı Hasan Ağa açgözlülük etmiş ve bir kısım eşyayı deftere yazmadan oğlu vasıtasıyla İstanbul’a göndermişti. Sonunda suçlu bulunan Hasan Ağa İstanköy adasına sürgün edilmiş ve Adana’ya yeni bir mübaşir gönderilmişti[22]. Habib Bey için düzenlenen bu belge biraz değişiklik yapılarak Hasanpaşazâde Mehmed Bey için de ayrıca gönderilmiştir. Burada Padişahın şu yorumu -genelde âyânlar hakkındaki düşüncelerini göstermesi bakımından- önemlidir: Zîrâ Mehmed Bey’i ben bî-cürmdür deyü ‛afv etmedim. Ravza-i Mutahhara’ya dehâlet etdiği içün Sâhib-i şefâ‘at efendimize ta‘zîmen ‛afv eyledim. Padişah, Adana valisini güzelce övdüğü halde Mehmed Bey’in Karaisalı halkından aldığı iddia edilen cerîmenin mikdarının çokluğu karşısında kuşku duymaktan da kendini alamıyordu[23] .
Adana Valisi Muhsin Paşa’nın Bölge Hakkındaki Raporu
1820 yılında Adana eyaletine mirmirândan Muhsin Paşa[24] tayin olunmuştu. Muhsin Paşa bölgede ortaya çıkan karışıklıkları XIX. yüzyıl bürokrasisinin abartılı üslubuyla Sadrazama yazmış ve Sadrazam da aynı şekilde Padişaha sunmuştu. Burada özellikle şikâyet edilen Kozanoğlu Ali Bey ve aynı yöre konar-göçerlerinden Karsantılı aşiretidir. Karsantılı aşireti mahkeme kayıtlarına da geçtiği üzere başta asker bedeli olmak üzere diğer vergileri ödemek istemiyordu. Üzerlerine gönderilen Adana âyânı Kapıcıbaşı İbrahim Ağa’ya da aldırış etmemişler ve eli boş döndürmüşlerdi. Kozanoğlu Ali Bey ise özellikle Afşar aşiretinden temin ettiği milisleri Sis (Kozan) kasabasında toplamakta ve Payas kalesini ele geçirmeye hazırlanmaktaydı. Daha önce maktul Küçükalioğlu Halil Bey ve oğlu Dede Bey’in yaptıkları gibi Payas ve Karbeyaz kalesi vasıtasıyla Haleb- Adana yolunu kesecekler ve buradan geçen hacıları ve tüccar kafilelerini soyacaklardı. Bu senaryo İstanbul’u yeterince korkutacak ve hemen harekete geçirebilecek güçlü bir senaryo idi. Çünkü devlet, yıllarca bu yolu kontrol altına alamamış ve sonunda can düşmanı olan Küçükalioğlu Halil Bey’e beylerbeyilik vermek zorunda kalmış, arkasından da oğlu Dede Bey’i Üzeyir sancakbeyi olarak atamaya mecbur olmuştu. Şimdi aynı şeyleri tekrar yaşamak istemiyordu. Bu acı tecrübelerin hatırlatılması valilerin istedikleri yardımı tam ve zamanında alabilmeleri için gerekli bir araç olmalıydı[25]. Adana valisi, Kozanoğlu’nu cezalandırmak için Sis’e doğru yola çıkarken o yöreyi iyi bilen ve aşiretler üzerinde nüfuzu olan Hasanpaşazâde Mehmed Bey’i de yanına almak istemişti. Mehmed Bey bazı vergilerin tahsili için Şam’da görevlendirilmiş ve o sıralarda Adana’ya yeni dönmüştü. Bu yüzden Muhsin Paşa’dan biraz süre istedi. Muhsin Paşa ise hac mevsiminin yaklaşması dolayısıyla Kozanoğlu’nun Payas tarafına geçerek Küçükalioğlu ile birleşmesinden ve yeni bir gaile çıkarmasından korkuyordu. Muhsin Paşa’nın çok güvendiği Hasanpaşazâde Mehmed Bey’e aslında Padişahın hiç emniyeti yoktu. Hatta Padişah, Muhsin Paşa’ya gizli bir mektup yazılarak Mehmed Bey’e fazlaca güvenmemesi konusunda uyarılması gerektiğini düşünmekteydi[26] .
Adana Valisi Nuri Paşa Nasıl Soruşturuldu?
Hasanpaşazâdeler ve Çukurovadaki âyânlık çekişmesi ile ilgili olarak yayımladığımız 25 belge içerisinde en yeni tarihlisi Adana Valisi Nuri Paşa ile ilgilidir[27]. 1827 yılında Kayseri Sancakbeyi Hâfız Ali Paşa tarafından Adana Valisi Nuri Paşa aleyhinde İstanbul’a bir şikâyet ulaştırılmıştı. İddiaya göre Nuri Paşa halka kanunsuz vergiler yüklemekte ve halka zulüm etmekteydi. Belgeden anlaşıldığına göre Adana halkından bir grup İstanbul’a vali hakkında şikâyet ulaştırırken bir grup da Paşa’nın “hüsn-i hâl”ini anlatan dilekçeler vermekteydi. Şikâyet dilekçelerinin ardında İstanbul’da sürgünde bulunan eski Adana müftüsü Hüseyin Efendi’nin ismi belirtilmeyen oğlunun, İshak Efendi olduğunu çok açık olmasa da anlayabilmekteyiz[28] . Aynı şikâyet diplomasisini daha önce Menemencioğulları ile Adana Valisi Mustafa Paşa arasında çok daha canlı olarak tespit etmiştik[29]. Burada devletin konuyu araştırma yöntemi oldukça ilginçtir. Kâtip Efendi (Reisülküttâb) halifelerinden ve hâcegândan olan Mustafa Fevzi Efendi’nin eline “zahîre ihrâcı” için bir emr-i âlî verilecek ama aslında O, vali hakkındaki şikâyetleri araştıracaktı. Burada ele alınan şikâyet konuları genelde imparatorluğun pek çok yerinde görülen ortak bir dert idi: Valilerin gönderdikleri mübaşir ve tahsildarlar yol üzerindeki köy ve kasabalarda bedava kalmakta, yiyip içmekte, halkı sömürmekte idi. Bu husus XVIII ve XIX. yüzyılda yayınlanmış birçok adaletnâmede ele alınan bir konu idi.[30] Ancak Padişah kendisine sunulan bu arzın üzerine yazdığı hatt-ı hümâyûnda çok açık ve net bir şekilde meselenin püf noktasını ortaya koymaktaydı: “Bir de bu fesâdın sirâyetine sebeb Der-sa‘âdet’imizden kapucubaşı ve hâcegân ve silahşorân ve sâ’ireden ba‘zı adamlara akça kazandırmak içün fermân verilüb gönderiliyor”[31] .
İlk defa 1753 yılı kayıtlarında Çakıt köprülerinin yapımı sebebiyle tarih sahnesine çıkan Hasanpaşazâdeler hakkında 1790- 1827 yılları arasındaki Hatt-ı hümâyûn kayıtlarını esas alarak yapmış olduğumuz bu çalışma ile Hasanpaşazâde Ahmed Bey ve kardeşi Mehmed Bey dönemine ait 25 belge değerlendirilmiştir. Bu belgelerden bir kısmı Sadrazam tarafından çeşitli konularda Padişaha sunulan raporlar şeklindedir. Konuların ele alınışında ise pratik faydadan çok durumu abartılı olarak aktarmak yolu tercih edilmiş gibidir. Küçük başarıların devleştirilmesi sonucunda yeni isteklerde bulunmak veya küçük meseleleri çözümsüzlüğe sürükleyerek kendisini vazgeçilmez kişi durumuna koymak genelde başvurulan taktiklerdir. Bir de eyalet valilerinin birbirini kıskanması ve bunun sonucu olarak “nefsâniyet” peşinde koşmaları sorunların çözümünü güçleştirmektedir. Suçlamalarda kullanılan dönemin en önemli silahı ise “halka zulmetmek” olarak tanımlanabilir. İstanbul’un Çukurova için en çok titizlendiği konu ise “Surre-i Hümâyûn” ve “hacıların sâlimen geçirilmeleri”dir. Hasanpaşazâde Mehmed Bey’in Mısır’a, Mehmed Ali Paşa’nın yanına sığınması ise ilk defa gerçekleşen münferit bir olay gibi görünmemektedir. Burada ele aldığımız 25 belgede bir âyân ailesinin tarihi yanında devlet teşkilatının işleyişi hakkında çok önemli bilgiler bulabilmekteyiz.
Sıra no : 1
Belge no : HAT 184, Gömlek No: 8586
Tarih : 29 Z 1204 / 9 Eylül 1790
Konu : Eski Halep kadısı Es-seyyid İbrahim İsmet’in Misis Köprüsü yakınlarında Küçükalioğlu’nun damadı Ömer Bey tarafından durdurularak zorla bac alınması ve köprüyü tamir ettireceğiz bahanesiyle para ve kıymetli eşyalarının gasp edilmesine ilişkin şikâyet yazısıdır.
Huzûr-ı devletlerine takrîr-i çâkerîdir ki:
Adana civârında Misis nâm mahalle geldiğimde ol havâlîde ser-leşker-i erbâb-ı tuğyân ve ‛alem-efrâz-ı bagî ü ‛isyân Küçükalioğlu’nun damadı Ömer Bey nâm şakî ibtidâ üzerime hücûm, hilâf-ı resm ü ‛âdet biz mevâlîden şimdi bâc aluruz deyu dörtyüz guruş nakd ve altıyüz guruşluk on takım sevâyi[32] alub ferdâsı Küçükalioğlu’na ‛âdet-i me’lûfe-i mevâlî üzere bir kakum kürk ve bir boğca takdîm ve ihdâ olundukda ‛unfla redd ve iki bin guruş kıymetlü cedîd bir erkân samur ve bin guruşluk bir ağır boğca ve beşyüz guruşluk bir cedîd çadır isterim (deyu) cebr ve ilhâh ve nâçâr o mikdâr şey alub; ikinci günü dört nefer ‛ıyâlim var mükemmel birer boğca da ânlara isterim ve kethüdâma dahi bir boğca ve beşyüz guruş nakden ve karındaşına bir nâfe[33] kontoş[34] ve yüz şu kadar guruş kaput-bahâ ver deyu cevr ü ezâ ve anları dahi kahren alub; üçüncü günü bu mahalde kaht var Adana’dan size zahîre getüreceğim (deyu) yediyüz elli guruş gasb ve dördüncü günü kemâl-i mekr ü hadî‘at ve mahzan hüccâc-ı Müslimîne îsâl-i mazarrat ü hasâret cümlenin ma‘lûmu olarak Misis Köprüsü gibi meşhûr-ı âfâk cisr-i metîni cevf-i leylde barutla hedm edüb İstanbul’da müsta‘mel piyâde[35] kadar bir sandal tedârük etmekle, beher nevbet karşıya mürûruna on ikişer guruş ve adam başına ikişer guruş ve kirâcılarının katırlarına ikişer guruş ve at ve bârgîrlere dörder guruş ve taht-ı revânlara onbeşer guruş ve hayvanların eğerlerinin beş dânesi bir kayık i‛tibâriyle oniki guruş ve kayıkçılar deyu altı nefer bölükbaşılara birer a‘lâ hil‘at alub bazı eşyâmızı karşu tarafa geçürüb beşinci günü bayağıca ‛isyân sûretini izhâr ve başındaki ‛askeri tahrîk (ile): Ben köprüyü binâ edeceğim hüccâc mevsimi takarrub eyledi elli kise akçaya muhtâcım vermedikçe karşu tarafa ruhsat vermem iki ay bu mahalde sizi tevakkuf ederim deyu sefâhete âğâz eyledikde nâçâr mustarran[36] ve mükrehen kârvânda olan emânet akçalarını ve sâ’ir kimesnelerden istidâne edüb beşbin yüz on guruş dahi vermiş iken yine kanâ‘at etmeyüb tüccâr malı olmak (üzere) beş tenk alaca yüklerini zabt ve ânı dahi köprü binâsı içün dörtbin sekizyüz doksan guruşa mahsûb edüb fakat yedime onbin guruşa bir temessük verüb Devlet-i ‛Aliyye köprü binâsı içün ihsân buyuracakları meblağa mahsûb olunsun deyu. Hulâsa ‛abd-ı dâ‘îlerinden altı gün habs ve eziyet ve envâ‘ tekdîr ve kat‘-ı zahîre gibi mazarratdan sonra yirmibin ikiyüz altmış guruşumu alub onbin guruşa temessük verdiği Haleb’e me’mûr ser-bevvâbîn-i Dergâh-ı ‛Âlî Musa Bey ve hâcegân-ı Dîvân-ı Hümâyûndan Hüseyin Efendi ve hâlen Haleb Kādısı Mahmud Efendi ikiyüzden mütecâviz ashâb-ı kāfilenin meşhûdlarıdır. Bu evânda Devlet-i ‛Aliyye-i ebediyyü′l-istimrârın mesârif-i kesîresi ve iki hasm-ı ‛anîd ve düşman-ı mülk (ü) millet, makhûrü’l-‛avâkıbın müdâfa‛ası ve ‛âmme-i ‛ibâdullah lâ…[37] sâye-i hümâ-vâye-i hüsrevâne ve zıll-ı zalîl-i mülûkânede muğtenim-i ni‛am, cezîle-i âsâyiş olan kullarına cânib-i mîrîye i‛ânet ve ‛ubûdiyyet farz-ı ‛ayn olduğu ma‛lûm-ı bendegânemdir. Eğer kudretim olsa ve hâl-i ‛âcizâne perîşân olmasa ve ashâb-ı iskât mümkin olsa bi-Rabbi’l-Ka‛be te’hîr edüb cümlemizin me’mûlü olan kahr-ı a‛dâ ve nusret-i kâmile-i hengâm-sürûrunda istirhâm eder idim. Vallâhi’l-‛azîm erbâb-ı düyûnu iskât mümkin değil. Merâhim-i ‛aliyyelerinden niyâz-ı çâkerânemdir ki tüccâr malı olan dört bin sekiz yüz doksan guruşu cânib-i mîrîden nakden edâ ve bu kullarının on beş bin üç yüz yetmiş guruşun bu def‛a zuhûr eden cebelüden, iki bin dört yüz otuz yedi buçuk guruşu deynime mahsûb ve mâ‛adâsına meh-mâ-emken husûlü me’mûl mahalden havâle buyurulmasına himmet-i âsafâneleri mebzûl ve şevketlü mehâbetlü ve ‛âmme-i ‛ibâdullâha merhametlü efendimizin mübârek ser-i devletleriçün ve şâhzâdegân-ı civân-baht efendilerimizin sadakası içün bu bendelerinin ashâb-ı düyûndan tahlîs buyurulmak niyâzıyla takrîre ictisâr olunmuşdur. Emr ü merhamet efendimizindir.
El-‛abdü’d-dâ‘î ed-Devletü’l-‛Aliyyeti’l-Osmâniyye es-Seyyid İbrahim İsmet, el-kādı beHaleb, sâbıkan.
Sıra no : 2
Belge no : HAT 39, Gömlek No: 1978
Tarih : 3 Rebî‘ü’l-âhir 1215 / 24 Ağustos 1800
Konu : Adana Valisi Hüseyin Paşa ve Maraş Valisi İsmail Paşa’nın Adana ve çevresini ele geçirmeleri söz konusu olduğundan Adana Mütesellimi Hasanpaşâzade Ahmed Bey’in sefer görevinden affedilerek Adana’da tutulmasının uygun olacağı konusunda Çapanoğlu (Çaparzâde) Süleyman Bey’in şukkasıdır.
Çaparzâde kullarının şukkasıdır. Fermân hazret-i men lehü′l-emrindir
Devletlü ‛inâyetlü veliyyü’n-ni‛am efendim
Müşârün ileyhümâ ‛Ayntab’dan hareketlerinde Kayseri havâlîsinden ‛azîmeti ‛akılları kesmediği sûretde Mar‘aş altından Adana’ya gitmeleri mülâhazadan ba‘îd olmamağla bu sûretde mektûmen Adana Mütesellimi Ahmed Bey kulları dahi âgâh olsa güzel olur zann ederim. Mîr-i mûmâ ileyh kulları dahi ordu-yı hümâyûna me’mûr imiş. Gitmek lâzım gelse Adana tarafı dahi hâliyetü’l-hâliye kalmak takrîbiyle müşârün ileyhümâ Adana’ya gelüb oturacakları melhûz olmağın bu esnâda Ahmed Bey’in gitmesi ve Adana’nın hâlî kalması müşârün ileyhümânın havâlî-i mezkûra gelmelerine mûcib olmağla mîr-i mûmâ ileyh kulları Adana’da mevcûd olub mâddeye dahi sırren âşinâ olduğu sûretde ol havâlîlere gelmeleri lâzım gelür ise Yörügânın ve sâ’irinin ‛askerini hîn-i iktizâda celb ve mukābele edüb Adana’ya komamağa ve iktizâsına göre sûy-i bendelerini dahi âgâh etmeğe mü’eddî olacağı ve Adana’nın tarîkleri ve sâ’ir hâlleri cümleden ziyâde efendimizin ma‘lûm-ı devletleri olmağla eğer münâsib ise mîr-i mûmâ ileyh kulları dahi Adana’da tevkîf ve mâddeye vâkıf olmak içün bir kıt‘a fermân-nâme-i ‛aliyye tasdîr ve kulunuzun tarafımdan mîr-i mûmâ ileyhe irsâl olunmak içün sûy-ı çâkerâneme tesyâr buyurula. İhtimâm olunacak tarîkin biri de Adana olmağla ne vechile re’y-i rezîn-i ‛âlîleri buyurulur ise yine emr ü fermân veliyyü’n-ni‘am efendimindir. Fî 3 R. sene 1215.
Mühür (…..El-müste‘id Süleyman)
Sıra no : 3
Belge no : HAT 81, Gömlek No: 3367[38]
Tarih : 27 R 1215 / 17 Eylül 1800
Konu : Ordu-yı hümâyûndan Ayıntab’a gelen Adana Valisi Hüseyin Paşa ve Maraş Valisi İsmail Paşa’nın Padişaha karşı gelerek Adana’yı ele geçirmeyi düşündükleri bildirildiğinden bu meselenin çözümü için Adana Mütesellimi Hasanpaşazâde Ahmed Bey ve Tarsus Mütesellimi Mustafa Bey’in kuvvetlerinden yararlanılmasının uygun olacağı, bu iki kişinin çıkardığı gailenin ortadan kaldırılması için Çaparzâde (Çapanoğlu) Süleyman Bey’in görevlendirilmesi hakkındadır.
Devletlü ‛inâyetlü merhametlü veliyyü’n-ni’am kesîrü’l-kerem efendim sultânım hazretlerinin hâk-i pây-ı şerîflerine ‛arz-ı hâl-i ‛abd-ı kadîmleridir ki.
Melemenci mîr-i ‛aşîretine ve Karsantıoğlu’na[39] ve Kara Hacılu boy beyisine hitâben sâdır olan evâmir-i şerîfe ve bendelerine olan emirnâme-i sâmî-i veliyyü’n-ni’amîleri şerefefzâ-yı vü rûd ve mezâmin-i celîlesine ıttılâ‛-ı çâkerânem muhît ve şâmil olmağla Adana ve Tarsus müte sellimlerine ve sâ’ir ma’iyyetlerinde olacak kesâna evâmir-i şerîfe tasdîr ve irsâl buyurulmak hu sûsu kulunuz varmamak ve tevkîf olunmak içün olmayub müşârün ileyhümânın niy’etleri Adana üzerinden ‛azîmet eylemek üzere olduğundan Kâfir Dağı[40] tarafında kâ’in Abdulfettah oğlunu taraflarına celb ve tarîk-i mezkûru müşâvere eyledikleri haberini mersûl câsûsun biri getürüb ifâde etmekle sûret-i mezkûrda müşârün ileyhümânın oldukları mahal Adana’ya karîb olduğu ma‛lûm-ı ‛âlîleri olan mevâddandır. Adana taraflarında vâki‛ tarîkler sedd ü bend olunmayub hâliyyetü’l-hâliye olduğu hâlde bir gece ve bir günde Adana’ya gelecekleri ve Adana taraf-ı kullarına yetmiş seksen sâ‛at ba‛dî olmak takrîbiyle kullarına haber gelinceye kadar Ereğli ta rafına veyâhûd İç-il tarafına imrâr edeceği ve bu sûretde geceyi gündüze katub ılgâr ile olduk ları mahalle ‛azîmete muhtâc olunacağı ve bu takdîrce mesâfe-i ba‛îdeden ılgâr ile ve ol ‛askerin atlarında tâb ü tüvân kalmayacağı ve bâ-husûs piyâde ‛askeri gerüye kalub fenâ bir şey tekevvün edeceği etrâfıyla mülâhaza olunduğuna ibtinâ’en mâdde ifâdeye ictirâ kılındı. Her tarafa takvi yet vermek muktezâ-yı mâddeden olduğuna mebnî Adana Mütesellimi Ahmed Bey kullarına ve Tarsus Mütesellimi Mustafa Ağa kullarına hitâben sâdır olan evâmir-i şerîfe taraflarına irsâl ve iktizâ eden vesâyâ[41] etrâfıyla tahrîr ve mektûm olarak ifâde ve sırren pey-der-pey taraflarından câsûs gönderüb celb eyledikleri haberi tahrîr ve irsâl eylemeleri husûsu iş’âr olunmağla müşârün ileyhümâ Adana taraflarına gelmeleri iktizâ eder ise tarîkleri sedd ü bend olmuş bulur lar ve tiz elden berü tarafa imrâr edemezler. Adana tarafında iken haberi dahi kullarına vâsıl olur. Varan kulunuz dahi hareket ve erişüb üzerlerine varmağa ‛avn-ı ‛inâyet-i Hakk’la kusûr et mem. Kulunuzun ifâdem “varmayım, müteselimler ne yaparlarsa yapsunlar” demek değil. Gerek Adana tarafından gelsünler ve gerek Sivas tarafından gelsünler, sâye-i evliyâ-i ni‛amîde ‛inâyet-i Rabbânî ile üzerlerine varub icrâ-yı irâdeye sarf-ı makdûr eylemekde zerret mâ kusûr etmem. Müşârün ileyhümâ el-yevm Ayıntab’da ikāmet üzere olmalarıyla câsûslarımız eksik olduğu yokdur, biri gelüb biri gidiyor. Bundan sonra ne vechile hareket ederler ise derhâl hâk-i pây-ı devletlerine tahrîr ü ifâde kılınur. Bundan kat‛-ı nazar Adalı Mehmed’in üzerine dinç ‛asker gönderilmesi emr ü irâde buyrulmuş. Mukaddemen üzerlerine me’mûr olanların ekseri eşkıyâ-yı merkûmun taraf-gîrleri olub biraz eyyâm üzerlerinde bî-hûde meks eyledikden sonra birer bahâne ile dağılub kazâlarına ‛azîmet ve adamım Abdulvehhab kullarını meydânda bırakmalarıyla o dahi yem ve yiyecek bulamayub ve yalnız mâddeye muvaffak olamayacağı âşikâr olduğundan merkûm kulları dahi ‛avdet edüb bu tarafa geldikleri...[42] Zikr olunan Adalı Mehmed ve sâ’iri delîl tâ’ifesinden olub bunlar def‛ olsa yerlerine delîl zümresinden birer bö lükbaşı gelür otururlar. Beş on senedir bu hâl üzeredirler. Eşkıyâ-yı merkûmların def‛i ve ada ların tathîri delîl ocağının ref‛ine menût bir mâddedir. Serdengeçdi bayraklarını ihrâc eyle mek üzere bir kola kulunuz hareket ve bir kola dahi biraz ‛asker bir başbuğuyla göndermek üzere iken müşârün ileyhümânın me’mûriyyeti hareket-i ‛ubeydânem ve ‛asker irsâline mâni‛ olduğundan pey-der-pey isti‛câl-i irsâliyle bayrakların ihrâcına ihtimâm ediyorum. Müşârün ileyhümânın gâ’ileleri ber-taraf olmadıkca bir tarafa ‛asker göndermek olamaz. Gönderildiği sûretde mesâfe-i ba‛îdede bulunub kulunuz ‛azîmetde erişmemeğe mûcib olur. Müşârün iley hümânın gâ’ilesi ber-taraf olmadıkca Adalar mâddesinin dahi vakti olmadığı ve tevkîfi münâsib olduğu muhât-ı ‛ilm-i ‛âlem-ârâ-yı veliyyü’n-ni‛amâneleri buyurulmak iltimâsı ‛arîza-i çâkerâ nem terkîmine ictisâr kılınmışdır. İnşâ’e Allahu ta’âlâ resîde ve manzûr-ı ‛ayn-ı ‛inâyetleri buyu ruldukda ol bâbda emr ü fermân lutf ü ihsân devletlü, ‛inâyetlü, merhametlü, veliyyü’n-ni‛am, kesîrü’l-kerem efendim sultânım hazretlerinindir.
Fi 27 R sene 1215 (17 Eylül 1800)
(Mühür)
Ma‛lûm-ı hümâyûnları buyrulduğu vechile ordu-yı hümâyûndan ‛avdet eden Adana Vâlisi Hüseyin Paşa ve Mar‛aş Vâlisi İsmail Paşa’nın hilâf-ı rızâ harekât ile berülere tecâvüz niyyetinde oldukları haberinin vürûduna mebnî müşârün ileyhümânın eğer hâlleri böyle ise ve mansıblarına gitmeyüb berülere gelmek niyyetinde olurlar ise geçecekleri tarîklerin seddiyle mansıblarına i‛âdeleri ve hilâfı hareketleri rû-nümâ olduğu sûretde def‛-i gâ’ileleri husûsları Çaparzâde Süleyman Bey kullarına havâle ve iktizâ eden emr-i şerîfi tesyîr olundukdan sonra müşârün ileyhümânın İçil ve Adana taraflarından geçmek niyyetinde oldukları ta‛yîn eylediği câsûslardan tahkîk etmiş olduğundan Sivas tarafına gelürler ise kendü bi’n-nefs üzerlerine va racağını ve Adana tarafına mürûr ederler ise yolları seddlerine ve müdâfa‛a olunmak zımnında Adana ve Tarsus mütesellimi taraflarına mezkûr Karsantıoğlu sâ’irlerin irsâliçün evâmir-i şerîfe gönderilmesini mukaddemce tahrîr edüb mîr-i mûmâ ileyhin ol vechile tahrîrinden müşârün ileyhümânın müdâfa‛asına me’mûriyyetini yalnız Sivas tarafına hasr etmek niyyeti münfehim olunduğundan müşârün ileyhümâ Sivas ve Adana tarîklerinin her kangısından zuhûr ve vürûd ederler ise müdâfa‛alarıyla icrâ-yı irâde-i seniyye kendüden matlûb idüğü taraf-ı ‛âcizânemden mahsûsan tahrîr ve te’kîd ve Adana ve Tarsus mütesellimlerine ve merkûmlara istediği emirler dahi tesyîr olunmuş olmağla işbu kağıd zikr olunan tenbîhât-ı ‛âcizâneme cevâb olub keyfiyet-i mütâla‛asına rağbet-i mülûkâneleri masrûf buyuruldukda ma‛lûm olacağı muhât-ı ‛ilm-i devlet leri buyuruldukda fermân hazret-i men lehü’l-emr efendimizindir.
Manzûrum olmuşdur.
Sıra no : 4
Belge no : HAT 81, Gömlek No: 3367-A
Tarih : 27 R 1215 / 17 Eylül 1800
Konu : Maraş Valisi İsmail Paşa’nın tayininden 9 ay sonra Maraş’a zorla girip oturduğunu ve bu yüzden olayların ortaya çıktığını ve kendisinin bir kusurunun bulunmadığını bildiren Bozok’da bulunan Çaparzâde (Çapanoğlu) Süleyman Bey’e göndermiş olduğu mektubudur.
Mar‘aş Vâlisi İsmail Paşa’nın Çaparzâde Süleyman Bey kullarına gönderdiği kâğıddır.
Sa‛âdetlü devletlü mürüvvetlü re’fetlü dâver-i mekârim-kârım sultânım mîr-i celîlü’ş-şân hazretleri
Zât-ı sütûde-simâtları hemâre[43] mesned-ârâ-yı erike-i sa‛âdet ü ikbâl ve her hâlde muvaffak-ı tevfîk-i hazret-i Rabb-ı müte‛âl olmaları du‛avâtı bi-hulûsi’l-bâl te’diye ü ikmâl ve tab‛-ı mekârim-neb‛-i devletleri vücûh-ı ta‛zîm ile istinbâ ve istimsâl kılındığı siyākda nümâyende-i muhlis-i muhâlasat-iştimâlleridir ki zât-ı hüceste-sıfâtlarına derkâr ve üstüvâr olan redd-i hulûs-ı muhâdenet-mahsûs-ı hâlisânem gün-be-gün müterakkî ve efzûn-ter idüğünü pîş-gâh-ı mürü’’et-penâhlarına ‛arz ü iş‛âra vesîle-bîn iken el-hâletü hâzihi ‛uhde-i liyâkatmuhlisânemizde olan eyâlet-i Mar‘aş’a ‛azîmet eylememiz husûsuna irâde-i ‛aliyye ta‛alluk buyurulub ol bâbda şeref-yâfte-i sudûr eden evâmir-i ‛âlî ve emirnâme-i hazret-i sadâretpenâhî mûciblerince[44] olduğumuz mahalden hareket ve makarr-ı vülât-ı ‛izâm olan Mar‘aş’a ‛azîmet üzere olduğumuzdan bahisle ahâlî-i Mar‘aş taraflarına gönderilen bâ-buyuruldu mübâşirlerimizin kâffe-i elbise ve esliha ve hayvanâtlarını ahz ü gasb ve muhlislerine dahi redd ile cevâb eylediklerinde her ne kadar mukābele-i bi’l-misl etmek lâzıme-i hâlden ise dahi yine rahmen li’l-fukarâ ol misillü hareketlerine havâle-i sem‛-i i‛tibâr olunmayarak keyfiyeti taraf-ı hazret-i serdâr-ı ekremîye tahrîr ve inhâ birle irâde-i ‛aliyye vürûduna intizâren Mar‘aş’a üç sâ‛at (mesâfede) Hacı Yusuflu nâm karyede ikāmet üzere iken ahâlî-i eyâlet-i mezkûr zâtlarında mermûz ve merkûz olan bagî ü ‛isyânı icrâ ederek yedi sekiz bin piyâde ve süvârîleriyle ‛ale’l-gafle tulû‛ü’l-fecrde üzerimize şeb-hûn ve hücûm etmeleriyle kendü vebâllerini kendü boyunlarına tahmîl ile ol vakt mukābele ve mukāteleye ibtidâr olundukda ‛inâyet-i bârî ve himem-i îşân ü dustân ile bâd-ı nesîm-i feth ü zafer taraf-ı muhlisîde vezzân ü cilve-ger olub bir vechile tâb-âver-i tahammül edemediklerinden cümlesi birden ‛âr-ı firârı ihtiyâr ve nîm sâ‛at zarfında münhezimen semt-i nekbetlerine güzâra ibtidâr etmeleriyle ol zaman senâver-i bî-mirâları[45] derûn-ı Mar‘aş’a duhûl etmek sûret-i sehl ve esbân ve hayyiz-i kābil ü imkâna resîde olmuş ise dahi memleket-i pâdişâhînin himâyeti ve bî-cürm fukarân mutlakâ sıyâneti zımnında duhûl sevdâsından fârig ve esnâ-yı muhârebede ahz ü girift olunan kırk elli kadar dillerini dahi mübârek ser-i hümâyûn-ı pâdişâhîye tasaddukan âzâd ve keyfiyeti tekrâr hâk-i pây-ı hazret-i sadr-ı ‛âlîye tahrîr ve Ayıntab’a üç sâ‛at Sam nâm karyeye ‛avdet ve ikāmet olunmağla târîh-i tahrîrât-ı hulûsverîde çend-rûz mukaddem bu husûsda kemâl-i istiklâl ve derûn-ı Mar‘aş’a duhûlümüzü muhtevî bir kıt‛a emr-i ‛âlî şeref-rîz-i vürûd etmekle ber mantûk-ı emr-i celîlü’ş-şân harekete mübâderet olunacağı meczûm ise de eyâlet-i mezbûr rütbe-i sâmiyye-i vâlâ-yı vezâret ihsânıyla ‛uhde-i liyâkat-hâlisânemize tevcîh ve tefvîz buyurulalı dokuz mâha bâliğ olub eyâlet-i mezkûrdan bâ-fermân-ı ‛âlî vülât-ı ‛izâm hazerâtına ta‛yîn ve tahsîs buyurulan îrâd ve tayyârât-ı sâ’ireden başka imdâd-ı hazeriyye ü seferiyyeden bu âna kadar henüz bir pâre makbûzumuz olmayub mülhakât-ı eyâletden olan Ayıntab ve civârında vâkı‛ ‛aşâyirin hisselerine isâbet eden mebâliğin tahsîline hâlen Ayıntab mutasarrıfı mîrâhur-ı sânî ve kethüdâ-yı şehriyârî pâyesiyle Dergâh-ı ‛Âlî kapucubaşılarından sa‛âdetlü Hüseyin Ağa senâverleri ma‛rifetiyle mübâşeret olunmuş olub ancak eyâlet-i mezkûra tâbi‛ hâlen ‛uhde-i devletlerinde olan Elbistan ve Kars ve Zamantı kazâlarında dahi on dört senesi taksît-i sânî ve onbeş senesi taksît-i evveli olarak imdâd-ı hazeriyye ü seferiyyemiz olduğundan tahsîli bâbında buyuruldular tasdîr ve tesyîr olunmak muktezî iken mücerred hâtır-ı ‛atûfetmezâhirlerine ri‛âyeten hâlen barmak kadar kağıd tahrîr ve tesyîr olunmuş olmayub kendü tabî‛atlarına bırağılmış ise dahi el-hâletü hâzihi kazâhâ-i mezkûrdan ferd-i vâhid zuhûr etmemekle bu bâbda fi’l-hakîka mübârek hâtır-ı devletlerine hürmeten bir para matlûb etmemek ve bu kadar tafsîl-i makâl ile mîr-i sa‛âdetlerini tasdî‛ etmemek lâyık ve muktezî idi. Lâkin bir müddetden berü sefer-ber olduğumuz hasebiyle muzâ’ekamız derkâr olmağla her hâlde savb-ı mürü’’et-edeb-i ra’ûfîlerinden lâzım gelen i‛ânetin icrâsına himmetleri muktezâ-yı şâyân-ı ‛atûfet-şânları olmakdan nâşî kazâhâ-i mezkûrede olan mebâliği taksît-i evvel ü sânîmizin i‛tâsı husûsunu iktizâ edenlere tahrîr ve işârete himmet birle bu bâbda taraf-ı muhlislerine tahmîl-i minnet buyurmaları iltimâsı ve isti‛lâ-yı tab‛-ı ‛âlîleri reftârında kā’ime-i muhâdenet- fâhime terkîmine ibtidâr ve itâre-i pîş-gâh-ı mürü’’et-karârları kılındığı bi-mennihi ta‛âlâ karîn-i ‛ilm-i devlet-rehînleri buyuruldukda zât-ı re’fet- âyâtlarından dilbend-i ümîdim olan hüsn-i himmet-i vâlâ-nehmetlerin[46] icrâ ve cânib-i reyyâ[47]-mecâniblerin mübârek kalb-i mücellâ-enverlerinden endâhte ü imhâ buyurmamaları vâbeste-i şîme-i kerîme-i dil-nüvâzâneleridir sultânım. Fi 5 R. sene (1)215. (mühür)
Veliyyü’n-ni‛amâ efendim
İşbu kā’ime İsmail Paşa’nın kendi tatarı yediyle ‛arzuhâl-i kulları tahrîrinden çend sâ‛at sonra zuhûr eyleyüb ba‛zı bahâne ile bu havâlîyi anlamak sûreti fehm olunur. Tatarını münâsib cevâb ile def‛ sûreti ile mu‛âmele kılındığı ma‛lûm-ı ‛inâyetleri buyuruldukda ol bâbda emr ü fermân efendimindir.
Sıra no : 5
Belge no : HAT 81, Gömlek No: 3376
Tarih : 29 Z 1219 / 31 Mart 1805
Konu : Küçükalioğlu Halil Bey’in vefatından sonra yerine geçmek için devlete başvuran oğlu Dede Bey’in Üzeyir sancakbeyliği görevine getirilmesinin sakıncaları ve yeni bir fitne çıkmaması için mecburiyet üzerine getirildiği takdirde uygulanacak yola ilişkin sadrazamın padişaha sunmuş olduğu takrirdir.
Şevketlü kerâmetlü mehâbetlü kudretlü velî-ni‛metim efendim pâdişâhım
Küçükalioğlu’nun vefâtına binâ’en ol havâlî mezbûrun yed-i tasallutundan kurtulmuş ise de oğlu dahi babasının ‛urûk-ı dirâ’et ve fesâd-ı cibilliyetini icrâdan hâlî olmayacağı mütâla‘asına mebnî ânın dahi ol tarafdan izâlesi esbâbı suhûletle istihsâl olunub Payas tarîkinin gereği gibi te’mîni tedbîrine teşebbüs olunması ihrâc-ı mevâcib günü rikâb-ı hümâyûnlarına rü’esâyî-yi çâkerîde şifâhen müzâkere olunmuş olduğuna binâ’en tedbîr-i mezkûrun bilâ-gâ’ile icrâsı ne makûle hareket ve esbâba menût ise mahfiyyen iktizâsını tahrîr eylemeleri içün Beylanlı Abdurrahman Paşazâde Abdullah Bey ve Mar‘aş mutasarrıfı Kalender Paşa’ya ve Adana Mütesellimi Ahmed Bey’e taraf-ı çâkerânemden gâyet hafî isti‘lâmnâme gönderilmiş ise de merkûm Küçükalizâde’yi oyalayub tasavvur olunan tedbîr suhûletle kuvvetden fi‘le çıkacak mevsim hulûl etmedikce îkāz-ı fitneden ihtirâzen merkûma ‛asel-i hitân[48] verilmek iktizâ-yı maslahatdan ve ma‘a hâzâ babasının fevtinde mîr-i merkûmun derbâr-ı saltanata gelen tahrîrâtında kendüsü babası mesleğinde olmayub her hâlde Devlet-i ‛Aliyye’ye ‛ubûdiyyet ve inkıyâd ve itâ‘atden inhirâf etmeyeceği mukaddemâtından bahisle ‛Üzeyr sancağının kendüye tevcîhini istid‘â etmiş olduğundan nâşî taraf-ı çâkerânemde cevâbnâme yazılub me’âlinde tahrîr eylediğin ‛ubûdiyyet ve itâ‘at tahrîrâtda görülecek me’serden olmayub sübûtu fi‘ilini icrâya vâbeste ve baban Devlet-i ‛Aliyye’ye etdiği serkeşlik ile yol çıkaramayub bu tavr netîcesinde eline mûcib-i vehâmet olacağı kayd-ı iş‘ârdan vârestedir deyu bâ‘de′t-tevettu’a babasının geçen sene hüccâcdan aldığı ve mukaddemlerden berü tüccârdan gasb eylediği kâffe-i emvâl ü eşyânın tamâmen reddinden sonra muhallefâtına bedel olarak cânib-i mîrîye ne sûretde hıdmet edeceğine ta‘ahhüd edüb ‛inâyet-i ‛aliyyeyi ricâya ândan sonra müstehak olacağı derc ü tezkîr ve merkûm tarafına tesyîr olunmuş olmağla bu def‛a âna cevâb olarak gelen tahrîrâtında zem>muhallefâtı olmayub külliyetlü zimemâtı olmağla tahsîline irâde-i seniyye müte‘allık olduğu sûretde iktizâ eden emr-i şerîfi tasdîr ve Payas ve Kurdkulağı menzillerinin imdâdiyyesiçün cânib-i mîrîden müretteb olan havâlâtın dahi tertîbi ve babasının mukaddemen istid‘â etdiği vechile dağılmış olan ba‛zı ‛aşâyirin yerlerine iskânı bâbında kezâlik fermân-ı ‛âlî tesyîr ve muhallefâtda mâl yoğise de âna dahi bir mübâşir ta‛yîn olunub sebt ü tahrîr kılınması sûretine müsâ‘ade birle ‛Üzeyr sancağını kendüye tevcîh olunmasını istid‘â ve kendüsü babası gibi olmayub makām-ı rızâda bulunarak hüccâcın selâmetiyle iyâb ü zehâbına ve tarîkin vücûhla te’mînine ta‘ahhüdünü inbâ etmiş olub merkûm her ne kadar mel‘ûnzâde ise de şimdilik sûret-i inkıyâd ve mutâva‘at izhâr etmekle gelen tahrîrâtına tevcîh-i rûy-ı iltifât olunması tavahhuş ve irâdeyi hiss edüb fitne-i kā’imeyi şimdiden îkâz edeceği ve ma‘a hâzâ istediği evâmirin ketmiyle diğer tedbîre halel gelmeyüb fakat bir mübâşir irsâl olunmuş olacağı mutâla‘âtına mebnî ve hüccâcın emvâliyle belki biraz şey husûle gelüb mîr-i merkûm babası gibi olayım dese zamân-ı medîde muhtâc olacağına nazaran şu aralık bir gâ’ile olmamak fâ’idesi dahi mütebâdir-i hâtır idüğüne mübtenî ‛Üzeyr sancağı mîrlivâlık ile mîr-i merkûma tevcîh ve evâmir-i mezkûre dahi tasdîr olunub tahrîrâtına cevâbnâme tastîr ve mazmûnunda:Zimemât tahsîl olunur ise akça veririm yollu mu‘âmelen ibtidâ-i emirde isbât-ı sadâkat edecek tavrın hilâfı olub eğer sen dahi baban mesleğini tutayım diyecek isen hakkında dünyâ ve âhiretde necât ve selâmet yokdur ve bizim istishâbımız ‛aksine mübeddel olub işte semere-i tesâhübümüzü biz isbât edüb mes’ûlâtına müsâ‘ade-i seniyye istihsâl olundu ve matlûbun olan evâmir dahi gönderilüb muhallefâta mübâşir tesyîr kılındı. Vusûl-i emr-i ‛âlîde evvel-be-evvel hüccâcın emvâlini ve ba‛zı tüccâr mallarını Der-sa‘âdete tesyîr edüb zimemât ve muhallefât dahi mübâşir ma‛rifetiyle tahrîr ve Der-sa‘âdete îsâl olunmak husûsuna sarf-ı sadâkat ve işbu ‛inâyet-i ‛aliyyeye teşekkür birle müdde‘â-yı rızâ-i perverî ve itâ‘atini isbât ve ol cihetle hüsn-i teveccüh ve i‘tikād-ı ‛âlîye mazhariyyete bezl-i kudret eyleyesin d deyu etrâflı ve teşvîk ve tehdîdi şâmil iktizâ eden vesâyâ derc ve tezbîr olunsa hiç olmaz ise bu vesîle ile hüccâc ve tüccârın emvâli ve belki muhallefât ve zimemât nâmıyla biraz dahi şey husûlü ve ihtimâl-i sânî olarak şâyet emniyet-i tarîk mâddesinin dahi takarruru husûle gelmek ve bu semereler hâsıl olmaz ise evâmir-i mezkûrenin ısdârıyla âher tedbîrin fevti iktizâ etmeyüb sâlifü’z-zikr isti‘lâmnâmelerin gelecek cevâbına ve sûret-i maslahata tatbîkan âna bakılmak mülâhazaları nezd-i ferd-i şâhânelerinde dahi müstesvâb ise muktezâsı üzere hareket olunacağı ma‘lûm-ı ‛âlîleri buyuruldukda emr ü fermân şevketlü kerâmetlü mehâbetlü kudretlü velî-ni‛metim efendim pâdişâhım hazretlerinindir.
Takrîr mûcebince tanzîm oluna.
Sıra no : 6
Belge no : HAT 109, Gömlek No: 4342
Tarih : 3 Ramazan 1220 / 23 Kasım 1805
Konu : Küçükalioğlu Dede Bey’in hacıların güvenli şekilde geçirilmeleri için Dörtyol yakınındaki Turunçlu’ya gitmesi ve büyük aşiret reislerinden olan Fettahbeyzâde Ağca Bey’le işbirliği yapması ve Adana Mütesellimi Hasanpaşazâde Ahmed Bey’in hacıları ve Surre Alayını geçirmede yardımcı olması hakkında.
Küçükalioğlu’nun tebriye-i zimmeti ve Adana mütesellimine ‛azv-ı cünhayı mutazammın tahrîrâtı olmağla çünki mütesellim-i mûmâ ileyhin bu mâddeye dâ’ir olan ma‛rûzâtı manzûr-ı hümâyûnları buyurulmak içün takdîm olunmuş olduğundan bu dahi takdîm-i ‛atebe-i ‛ulyâları kılındı iktizâsına göre te’kîdât-ı lâzıme yazılacak
Hüccâc-ı müslimîn ve Surre-i Hümâyûnun âmînen ve sâlimen sâvb-ı maksûda imrârlarına ihtimâm eylemesi mîr-i mûmâ ileyhin vâcibe-i zimmeti olmakdan nâşî iktizâ eden malzemeyi tedârük ve hareket ve hudûdu dâhilinde vâkı‛ Turunçlu nâm mahalle vürûd ve hânedân-ı ‛aşâyirden Fettah Beyzâde Ağca Bey dahi îfâ-yı hıdmet zımnında ‛asâkir-i vâfire ile mahall-i mezkûra vârid ve hüccâc-ı Müslimînin bi’s-selâme imrârları husûsu istişâre olundukda şâyed bahren imrârları iktizâ eder mülâhazasına mebnî Tarsus iskelesinden sefâyin celbi ve sefâyin ashâbı havfa tâbi‛ olmayub tarafına vürûdlarını ve mâl ve erzâklarına müdâhale ve ta‛arruz olunmayacağını ve sefâyin-i mezbûre derûnunda memlekete muktezî erzâk bulunur ise bahâsıyla alacağını tahrîr etmiş olmağla sefâyin-i matlûbe vürûd etmekde idüğünü
Cevâbnâme-i bendegîde bast ü terkîm olunacağı ma‛lûm-ı ‛âlîleri buyuruldukda fermân hazret-i veliyyü’lemrindir
Furtuna ve şiddet (i şitâ) hasebiyle birkaç bin süvârî ve sekbân ile Surre-i Hümâyûn ve tüccârın bi’s-selâme sâhil-i bahrdan imrârlarına ıkdâm üzere iken Surre-i Hümâyûn emîni mîr-i mûmâ ileyhin hudûdu dâhiline vâsıl ve bir gece beytûtet ve ba‛dehu Adana Mütesellimi Ahmed Bey emîn-i mûmâ ileyh ve hüccâc-ı Müslimîni Kurdkulağı’ndan Misis’e i‛âde etdürüb mahall-i muhâtara olan Mar‘aş tarafına sevk niyetinde olduğundan mûmâ ileyh Dede Bey tarafından bi’d-defa‘ât tahrîr olundukda mütesellim-i mûmâ ileyh ‘adem-i i‘tibâr ve caddenin inhirâfına bâ‘is olduğunu ve vukû‘ bulan harekât-ı nâ-marziyyesi Musa Efendi kullarının takrîrinden ma‘lûm-ı ‘âlî buyurulacağını ve ol havâlînin hüsn-i hâl üzere küşâdı içün Seydi Bey’in i‘dâm ü izâlesi mütesellim-i mûmâ ileyh kullarına ihâle buyurulmasını mûmâ ileyh Dede Bey kulları bir kıt’a ‘arzuhâlinde tahrîr eder.
Mûmâ ileyh Dede Bey ile Seydi Bey’in beynlerinde olan bürûdet sebebiyle Surre-i Hümâyûn ve hüccâcın mûmâ ileyh Seydi Bey’in olduğu mahalden güzârlarına mütesellim-i mûmâ ileyh tekeffül edemediğini mübeyyin Surre emîni mûmâ ileyhin Dede Bey’e meb’ûs kā’imesi kıt’a: 1
Mütesellim-i mûmâ ileyhe hitâben sudûr eden emr-i ‘âlînin sûreti vârid olub mûmâ ileyh Dede Bey kullarına hitâben vürûd eden emr-i ‘âlîde mümkin olmadığı sûretde hüccâc-ı Müslimînin bahren imrârlarına ruhsat-ı ‘aliyye buyurulduğunun teşekkürüyle mütesellim-i mûmâ ileyhin tevkîr zımnında birâderi Mehmed Bey birkaç yüz süvârî ile mevcûd bulunmasını mûmâ ileyh Dede Bey tahrîr eyledikde: Hüccâcın selâmetiyle imrârları husûsuna ben me’mûrum deyu bin beşyüz süvârîye kâfi şa’îr ve zahâyir ve sâ’ire hudûdu dâhilinde âmâde eylemesini mütesellim-i mûmâ ileyh Dede Bey’e tahrîr etmiş olduğundan Seydi Bey’i himâye kaydında olduğu derkâr olmağla mûmâ ileyhümâ Dede Bey ve Ağca Bey ma’iyyetinde olan ‘asâkir ve sekbân ile âmînen ve sâlimen Surre-i Hümâyûn ve hüccâcın Şam-ı şerîfe değin luhûklarına iştibâhları olmadığını ve bi’l-cümle hüccâc ve tüccâr Kurdkulağı’na vürûdlarında mesârif-i vâfireye dûçâr olduğunu ve cem، eylediği zahâyir ma’iyyetinde olan ‘asâkir ve dâ’iresine ancak kifâyet edeceğini ve beher yevm mikdâr-ı ma،lûme zahâyiri vermeye ‘adem-i iktidârını ve Surre-i Hümâyûn ve hüccâc ve tüccâra îsâl-i hasâr olunmayacağını ta‘ahhüd ve birbirleriyle tekeffülü hâvî tahrîrât ile mûmâ ileyh Mehmed Bey emîn-i mûmâ ileyhe vardıkda cümlesi tarîk-i câddeden ‘azîmet üzereler iken mütesellim-i mûmâ ileyh âdemlerini ta‘yîn ile cebren emîn-i mûmâ ileyhi ve hüccâcı Kurdkulağı’ndan Misis’e ‘avdet etdirmiş olmağla inhirâf-ı tarîk ile hüccâc ve sâ’iri meşakkate giriftâr etmekden maksûdu ne idüğünü mûmâ ileyhümâ Dede Bey ile Ağca Bey mütesellim-i mûmâ ileyhe tekrâr tahrîr eylediklerinde ısgâ etmediğini ve mûmâ ileyh Dede Bey rızâ-yı Devlet-i ‘Aliyye’de olduğundan çekemediklerini ve merâmları üzere hilâf-ı vâkı’ takdîm eyledikleri tahrîrâtı emîn-i mûmâ ileyhi ta‘cîz ve ibrâm ederek ahz etmiş oldukların kapu kethüdâsına olan mufassal kā’imesinde mûmâ ileyh Dede Bey kulları iş‘âr eder.
Manzûrum olmuşdur.
Sıra no : 7
Belge no : HAT 109, Gömlek No: 4342-A
Tarih : 3 Ramazan 1220 / 23 Kasım 1805
Konu : Üzeyir Sancakbeyi Dede Bey’in hacıların geçirilmesi konusunda Fettahzâde Ağca Bey’in kendisine yardım ettiği ve Adana Mütesellimi Ahmed Bey’in zorluk çıkarmakta olduğuna ve asi Seydi Bey’in durumuna ilişkin arzuhalidir.
Devletlü ‘inâyetlü ‘atûfetlü ‘ulûv himmetlü mezîd merhametlü veliyyü’n-ni‘am ‛amîmü’lhimem efendim sultânım dâme mâdâme’l-‛âlem hazretleri sağ ve var olsun.
Hakk ta‘âlâ Devlet-i ‘Aliyye-i ebed-müddeti ilâ kıyami’s-sâ‛ati ve sâ‘ati′l-kıyâm der-karâr ve kuvvet ve intisâr-ı devâmla ber-devâm ve pâyidâr eylemek du‘âlarıyla ‛arz-ı hâl-i kulları ve türâb-ı akdâmları budur ki:
Hüccâc-ı Müslimînin ve Surre-i Hümâyûn-ı hidâyet-makrûnun min külli’l-vücûh âminen ve sâlimen savb-ı maksûda imrârları ve hıfz (ü) hırâsetlerine dikkat ve ihtimâm farîza-i zimmetim olmakdan bahisle iktizâ eden mallarıma tedârük ve mühimmâtla hareket ve dâhil-i hudûdumuzda vâkı‘ Turunclu nâm mahalle gelüb hânedân-ı ‛aşâyirden Fettâhizâde Ağca Bey kulları dahi livâ-yı hıdmet içün ‘asker-i vâfireyle gelüb selâmet-i hüccâca dâ’ir istinâda ve şâyed bahren imrârları iktizâ eder deyu Tarsus iskelesinden sefâyin celb ve ashâbları havf ve hulyâyı sâ’ireye tâbi‘ ve zâhib olmayub taraf-ı çâkerîye gelmeleri içün tahrîr eyledim. Mallarına ve erzâklarına cebren müdâhaleye cür’etimiz olmayacağı fırtına ve şiddet-i şitâ mülâbesesi (ile) bir iki bin süvâri ve sekbânla Surre-i Hümâyûnla hüccâc ve tüccârları sâhil-i bahrdan bi’lemn ve’s-selâme imrârlarına bi’l-mükeffele dikkat ve ihtimâm üzere iken dâhil-i hudûdumuza vâsıl ve bir gece ikāmetle bizleri arzu eden Surre-i Hümâyûn emîni dâ’îlerini ve hüccâcı hâlen Adana Mütesellimi Ahmed Bey kulları Kurdkulağı’ndan Misis’e ‘avdet ve mahall-i iskeleden Mar‛aş tarafına sevk eylemek murâdında olduğunda tekrâr-be-tekrâr ricânâmeler tahrîr olundukda ilkâ-yı gûş etmeyüb bir gece sabâha değin hüccâca ve emîn-i mûmâ ileyh hazretlerine ibrâm ve ilhâ(h) edüb câddenin inhirâfına bâ‛is olduğu ve kâffeten vukû‘ bulan nâ-münâsib hareketi Musa Efendi dâ‘îlerinin sıdk-ı takrîrinden muhât-ı ‘ilm-i ‘âlîleri buyuruldukda:
Bezm-i ikbâlini târ eylemesün der ise felek
Kişi yakdığı çerâk üzere pervâne gerek [49]
fehvâsı efendimin çerağı olduğum nümâyân olduğu cihetden şemâmeti’l-asrdan me’mûlü bulmaz ve bu havâlîler ahsen-i hâl üzere küşâd olması Seydi Bey’in in‛idâm ü izâlesi husûsu mütesellim-i mûmâ ileyhe ihâle buyurulmasıyla lutfen ve keremen bu kulların hâkden ref‘ ve bu mâddeler içün şâyeste-i merhâmet ve şâyân-ı ‘inâyet olduğum beher hâlde sâye-i devletlerinde mahfûz ve mestûr ve serfirâz olmamıza müsâ‛ade-i ‘aliyyeleri erzân buyurulmak bâbında ve her hâlde emr ü fermân devletlü, ‘inâyetlü, ‘atûfetlü mezîd merhâmetlü veliyyü’n-ni‘am efendim sultânım hazretlerinindir.
Fî 3 N. sene (1)220
Bende ‛abdü’l-celîl Dede mîrlivâ-i Üzeyir hâlen.
Sıra no : 8
Belge no : HAT 109, Gömlek No: 4342-B
Tarih : 01 Ramazan 1220 / 23 Kasım 1805
Konu : Payas yöresinde faaliyet gösteren Seydi isimli kişinin teşvikçisinin Adana Mütesellimi Ahmed Bey olduğu ve Fettahzâde Ağca Bey’in topladığı askerler ile hacıların geçirilmesinde devlete yardımcı olduğu, hacıların Tarsus’dan getirtilecek gemilerle geçirilmesi düşüncesinin fırtına sebebiyle uygulanamadığı, Ahmed Bey’in dedesi zamanında da Payas işlerine karışıldığı ve bu yüzden pek çok karışıklık çıktığına dair mektup.
1
Benim sa‘âdetlü mekremetlü meveddetlü peder-i e‘azz ü ekremim sultânım efendim hazretleri
Bu sene-i mübârekede Seydi Bey hâyinin ba‘zı mahallere istinâden hâvî olduğu hareket-i nâ-merzâya cür’et[50] edeceği cezm-i zeyegânım[51] olub hüccâc-ı müslimîn ile Surre-i Hümâyûn-ı hidâyet-makrûn bi’l-emn ve’s-selâme ibtidâ-i hudûdumuzdan nihâyet-i hudûdumuz olan Sakaltutan’a mu‛azzezen îsâllerine dikkat ve ihtimâm min külli’l-vücûh vâcibe-i zimmetim idüğü cihetden mühimmât-ı vâfire ile Turunclu’ya vürûdumuzda Fettâhizâde şerâfetlü Ağca Bey karındaşımız me’mûriyyetini li-ecli’l-edâ ‘asker-i vâfire ile i‘ânetimize vürûd ve ber muktezâ-yı rızâ-yı ‘aliyye fevc-â-fevc tevârüd eden hüccâc-ı hidâyet müntehâcla Surre-i Hümâyûnun refâhiyet üzere şöyle ki bir kıllarına hatâ ve halel gelmeyerek Payas merhalesine îsâlleri husûsuna mûmâ ileyh Ağca Bey ile müzâkere ve bahren dahi imrârlarına teşebbüs olunmağın Tarsus Limanı’ndan birkaç sefîne celb ve derûnlarında mevcûd emvâl ashâbları havf ü haşyete zâhib olmamaları içün tarafımıza gelmelerini ve Tarsus voyvodaları dahi izn verüb göndermelerini ba‘de’t-tahrîr ve lâkin galebe-i fırtına ü şiddet-i şitâ seyyi’esiyle sefîneler mahall-i selâmete takarrub etmeyüb tevârüd eden hüccâc tavakkuf etmekle bizler ve mûmâ ileyh Ağca Bey, Tecirlü ve Cerid ve sâir mahalden ‘asâkir-i vâfire dahi celb, cümlesini ve Surre-i Hümâyûnu topdan bi’r-refâh mürûr etdirmek istişâresinde iken hâlen Adana Mütesellimi Ahmed Bey hazretlerine hitâben emr-i ‘âlînin sûreti inde’l-vürûd Hindizâde ile bize hitâben emr-i şerîf kırâ‘at ve seme‘an tâ‘aten merâsimini edâ ve mümkin olmadığı sûretde bahren imrârlarına ruhsat ‘inâyet buyurulduğuna hamd ü senâda olduğumuzda Adana mütesellimini li-ecli’t-tevkîr birâderi Mehmed Bey birkaç yüz atluyla bulunmasını tahrîr ve ricâ eylediğimizde: Hüccâcın selâmeti husûsuna ben me’mûrum ve dâhil-i hudûdunuzda rûzîyye binbeşyüz süvârîye kâfî şa‘îr ve sâ’ir nevâle âmâde edesin deyu bize cevâb tahrîrinde ol dahi Seydi Bey’i himâye kaydında olduğu ma‘lûm ve zâhir olub sâye-i pâdişâhîde bizim ve Ağca Bey’in ma‛iyyetimizde olan ‛asker ve sekbânlarımız ile âminen ve sâlimen belki Şam-ı şerîfe değin lühûklarına ‛avn-i Bârî’yle iştibâhımız yok idi. Surre-i Hümâyûn ve cümle hüccâc ve tüccâr Kurdkulağı’na vürûd ve cem‛ olduklarında mesârif-i vâfireye dûçâr olduğumuzu ve mühimmât-ı zahîremiz ancak cem‛ eylediğimiz ‛asker ve dâ’iremize kifâyet edeceğini beher yevm birkaç güne değin bu denlü rûziyye vermek ‛adem-i iktidârımızı ve Surre-i Hümâyûna ve cümle hüccâc ve tüccâra zerre-veşme[52] îsâl-i hasâret olmayarak cümlemiz birbirlerimize kefâletimizi hâvî mîr-i mûmâ ileyhe başka ve Surre emîni hazretlerine tevkîrlü da‛vetnâmeler vardıkda cümlesi yüklerini yükledüb câddeye düzülmüş iken mütesellim-i mûmâ ileyh adamlarını ta‛yîn darb ve zor ile Kurdkulağı’ndan tekrâr Misis’e ‛avdet etdirdiğinde tekrâr Ağca Bey ile bizden tahrîr eyledik ki: Bundan merâm-ı maksûdun ne olmalı ve Surre emîni ile bu kadar ‛ibâd cem‛a îzâya[53] bâ‛is olmandan muradın ne? Hüccâcın ve tüccârın ve sâ’ir küberâyı zevâtlarıyla âminen ve sâlimen imrârlarına bi’lmuhâbere bizler de me’mûruz ve bu senin hareketin ile bizde leke ve noksâniyet olmaz deyu tahrîrimize ilkā-yı gûş etmeyüb nefsâniyetinin icrâsına Surre-i Hümâyûnum ve bî-cürmleri zahmetlü ve meşakkatlü tarîke sevk ve eğer şiddet-i şitâ ve vardıkları mahallerin haramîlerinin şerrlerinden Mar‛aş’a sâlimen dâhil olurlar ise aferin fâ’ide etmez, eski düşman dost olmaz ve’l-hâsıl Devlet-i ‛Aliyye’ye kullukda olduğumu çekemiyorlar. Allah’ın murâdı olur, Hakk ta‛âlâ Devlet-i ‛Aliyye’ye zevâl vermeye. Âmin.
2
Bi’l-lutfı Bârî ve himmet-i evliyâ-yı hafî her ne vechile olur ise kurudan hüccâcı ve Surre-i Hümâyûnu âminen ve sâlimen nihâyet-i hudûda vâsıl edeceklerimiz bilâ-iştibâh idi ve lakin ‛ırk tâhir olmadığı içün bu denlü ‛ibâdullâhın zahmet-keş olmasına bâ‛is oldu. Hakk doğruyladır, uğur-ı pâdişâhîye bezl-i cân ve bezl-i mâl bâ‛is-i iftihârımdır ve her ne kadar hilâf-ı tertîb-i inhâ tahrîrât takdîm eylediler ise rızâsıyla Surre emîni tahrîrât vermedi. Bir gece sabâha değin Surre emînini ta‛cîz ve ibrâm ederek merâmları üzere tahrîrât almışlar. Benim Devlet-i ‛Aliyye’ye itâ‛atim vardır. Allah’ın murâdı olur. Men âmene bi’l-kader âmene mine’l-keder[54] hıdemât-ı ‛aliyyede ber vech-i sadâkat olduğum Hüdâ’ya ‛ayân ü beyândır. Kaldı ki Surre-i Hümâyûnla hüccâcı şâyed bahren geçirmek iktizâ eder deyu celb eylediğimiz sefînelerde mevcûd emvâle ve erzâka cebren vaz‛-ı yed etmem. Beldemize iktizâ eder erzâk bulunur ise bahâsıyla alacağımı ve ashâbları tarafımıza gelmelerini yazdım, hemân gelmekdeler ve devletlü İbrahim Hanzâde Beyefendi efendimiz ile ‛inâyetlü Galib Efendi efendimizin emr ü tahrîrleri üzere hademe-i vakf-ı şerîf Hasan Ağa pederimizin ma‛rifetiyle merâm üzere Surre(y)e nizâmı verilür. Beher hâlde hilâf inhâ ile mu‛âtebeden mestûr olmamıza himmet buyurmaları mercûdur. Kaldı ki benim pederim, bu taraf câdde-i kadîmdir. Seydi hâyin min külli’l-vücûh ‛adîmü’l-iktidâr iken bizim itâ‛atda olduğumuzu tahammül edemeyen kimesnelerin ilhâsıyla böyle oldu, ancak enfeze aslihu tarîk-i câdde küşâd olacağı ‛alîm Allah bu def‛a hüccâc ve Surre selâmeti içün yirmi bin guruş mesârife dûçâr oldum, yine a‛dâlar bu pereseye vardırdılar. Sağlık olsun. Devletlü kethüdâ beyefendimize ifâdeye cür’et[55] buyurub çerağına sâhib olsun. Zîrâ müşârün ileyh efendimizden âhere istinâdım yokdur ve Çaprazlu damadı merhûm Süleyman Efendi bir vaktde bu havâlînin ihtilâline bâ‛is olduğu içün pederim pâyidâr ve a‛dalar kahr oldu. Şimdi Hasan Efendi dahi mübâderet ediyor bu def‛a inşallah ben pâyidâr olub sû-i kasdımda olanlar rüsvây olurlar. Hüccâcın öte tarafa gitmesiyle bana ne zarar ve ne leke olacakdır. Geleydi mu‛azzez ve mükerrem sûret-i maksûda müteveccih olurlar idi. Hakk ta‛âlâ cümleye tevfîk ve ‛âfiyetler ihsân eyleye, âmin.
Fi 12 Ramazan sene (1)220.
(Mühür)
Benim pederim hazretleri, Payas evkāfı husûsu merâm üzere suret-i nizâma ifrâğ olunur. İbrahim Hanzâde Bey efendimizin ve Galib Efendi efendimizin bizim içün dâmen-i devletlerin takbîl ve Çaprazlu damadı Adana Mütesellimi Ahmed Bey’in tahrîriyle Üzeyir ve Hassa ve Payas umûruna kavgası niyâzında olub sâbıkan Hasan Efendi’nin efendisi Süleyman Efendi dahi karışdı ve bu havâlîde ihtilâl verdi, encâmını bulamadı. Molla Hasan’ı yanlarında hıfz edüb câ-be-câ Seydi’ye işler bitdi deyu tahrîrâtı Ahmed Bey vâsıtasıyla gelmekdedir. Benim kasdım bu kadar. Her dürlü irâde-i veliyü’n-ni‘amâ(ne)ye itâ‛at ve inkıyâdım bedîhî ve zâhir iken, yirmi seneden berü bu tarafa gelmeyen tüccârlarımıza mağrûren bu sene bu tarafdan mürûr ediyorlar iken, kānûn-ı kadîm üzere vâridâtımızın inkıtâ‛ına bâ‛is olması ‘acîb[56]. Ahmed Bey’in bu vechile hareketi mülâbesesiyle Seydi Bey’in in‛idâmı husûsuna ta‛yîn olunmasına müsâ‛ade buyurulmak niyâzında olub ve bu vechile irâde buyurulduğu sûretde biz dahi çekilüb hânemizde ikāmet ederiz. Her bir vâli kendü hudûdundan başka mahall-i âhere karışmamasına şürût mukayyed iken ne ‛alâkaları bilemiyorum, Mevlâ kerîmdir sultânım.
(Mühür)
Sıra no : 9
Belge no : HAT 109, Gömlek No: 4342-C
Tarih : 1 Ramazan 1220 / 23 Kasım 1805
Konu : Hacıların kara yoluyla gitmelerinin, Seydi Bey’e Hasanpaşazâde Ahmed Bey’in güvenmemesinden dolayı mümkün olmadığı ve gemilerle deniz yolundan geçmenin dahi imkânsız göründüğüne dair Surre Emîni Seyyid Osman’ın arzıdır.
Sa‛âdetlü ‛inâyetlü re’fetlü mürüvvetlü karındaş-ı vâlâ-şânım sultânım mîr-i ‛âlişân hazretleri
Hemâre zât-ı sa‛âdet-simâtların âlâm ü ekdârdan masûn rûzgâr ve kātibe-i umûrların muvaffak-ı tevfîk-i hazret-i perverdigâr olmaları du‛avâtı edâ ve itmâm kılındığı siyâkında nümûde-i muhibb-i hâlisânemizdir ki tarafımıza firistâde buyurulan kā’ime-i vefâ-dâ’iminiz ve bir kıt‛a sûret-i emr-i şerîf-i ‛âlişân vâsıl, mefhûm(u) bi’l-cümle ma‛lûmumuz olub Adana mütesellimi ‘inâyetlü Ahmed Bey karındaşınıza dahi tıbkı sûret-i emr-i ‘âlî mîr-i mûmâ ileyhe dahi hitâben emr-i celîlü′ş-şân şeref-vürûd olub cenâb-ı sa‘âdetlerin Seydi Bey nâm kimesne ile beyne-hümânızda olan ‛adâvet sebebi ile mûmâ ileyh Ahmed Bey mîr-i merkûma tekeffül edemeyüb ve Surre-i Hümâyûn ve gerek hüccâc-ı müslimîn bahren imrârlarına sefîneler hâzır (ve) âmâde olmadığından mürûru ‛adîmü′l-imkân olmağla ve hüccâc-ı müslimîn Seydi Bey’in olduğu mahalden güzâr olunur iken Surre-i Hümâyûn ve gerek hüccâc-ı zevi′l-ibtihâca zarar isâbet eder mülâhazasıyla hüccâc-ı müslimîn bir vechile ictisâr üzere olmadıkları beyânı ve hasseten istifsâr-ı hâtır-ı ‘âtır-ı müzâhirleri siyâkı kā’ime-i vefâ-dâ’imimiz terkîmine bâdî ve firistâde-i nâde-i savb-ı sa‛âdet-ma‘berleri kılındı. Bi mennihi ve keremihi lede′l-eşrefi′l-vusûl ber minvâl-i muharrer ma‘lûm-ı mürüvvetleri buyuruldukda bundan böyle dahi tarafımıza mübârek hâtır-ı ‘âtır-ı behiclerinden ferâmûş buyurmamaları lutf-ı mürüvvetleridir sultânım.
Fî gurre-i N sene 220
Seyyid Osman emîn-i Surre-i Hümâyûn hâlen
(mühür )
Sıra no : 10
Belge no : HAT 276, Gömlek No: 16224
Tarih : 29 Z 1227 / 3 Ocak 1813 (1812)
Konu : Develi kazasında eşkıyâlık yapan Develüoğlu Ömer ve bunun oğlu Koca isimli şakîlerin te’dibi için Niğde sancağına tayin edilen Ragıb Paşa’nın Kozan taraflarına kaçan eşkıyânın yakalanması için Adana Mütesellimi Hasanpaşazâde Mehmed Bey’e yazı yazılması ve Aksaray sancağının ilhâken Niğde sancağına bağlanması konusundaki arzı hakkında sadrazamlık yazısı.
Şevketlü kerâmetlü mehâbetlü kudretlü velî-ni‘metim efendim pâdişâhım
Niğde sancağı mutasarrıfı Râgıb Paşa kulları tarafından bu def‘a vârid olan tahrîrât me‘âlinde bâ-emr-i ‘âlî me’mûr-ı te’dîbi olduğu Develüoğlu Ömer ve oğlu Koca nâm şekâvetpîşelerin sâkin oldukları Develü kazâsına tob ve mühimmât ve ‛asâkir ile kethüdâsını ta‘yîn ve irsâl ve kendüsü dahi hareket ile etrâfından hasr ü tazyîk olunarak merkûmlar bir takrîb Kozan Dağı tarafına firâr etmiş ve mütehassın oldukları konak ihrâk ve hâneleri ma‘rifet-i şer‘ ve cümle ma‘rifetiyle tahrîr olunmuş idüğü haberi esnâ-yı râhda kendüye geldiği ve merkûmlara dâ’ir tarafına gönderilen emr-i ‘âlîde def‘-i gâ’ileleri şakiyyet vechile münderic olmak hasebiyle bu vechile icrâ olunmuş idüğü ve merkûmların ilticâ eyledikleri Kozanoğlu ve Kırıntılı Ekrâdı ve Avşar ve Kerimoğulları ‛aşâ’iri Adana a‘yânı Hasanpaşazâde Mehmed Bey’in re’yinde olduğundan hayyen veyâ meyyiten ele getürülmesi husûsunu vâlisine tahrîr etmiş ise de mü’ekked emr-i ‘âlî dahi gönderilmesi muharrer ve mastûr olduğundan mâ‘adâ Aksaray Sancağı bir müddetden berü âher sancak ve eyâlete ilhâk verilmek hasebiyle livâ-i mezbûra sergerdelerden biri mütesellim ta‛yîn ve bir takım delil neferâtı ikāme olunarak ahâlî ve fukarâ âzurde ve hasâr-dîde olub bu esnâda müşârün ileyhin vürûdu takrîbiyle haşerât mündefi‘ olmuş ve ebnâ-i sebîle emniyyet-i tâmme gelmiş idüğünden bahsle livâ-i mezbûrun ilhâken müşârün ileyhe tevcîhi istid‘âlarını mübeyyin Niğde nâ’ibinin i‛lâmıyla ahâlînin bir kıt‘a mahzarını isrâ etmekle manzûr-ı me‛âlî-mevfûr-ı şâhâneleri buyurulmak içün ‛arz ü takdîm kılındı. Livâ-i mezbûr el-yevm mîrmîrândan Zeynelabidin Paşa ‛uhdesinde ve ol dahi Kapudan Paşa kulları ma‘iyyetinde olmağla Niğde’ye semt-i âher bir münâsib sancağın müşârün ileyhe ilhâkıyla yalnız Niğde vezîr idâresine mütehammil olmadığından ol vechile akdârı ve sâlifü’z-zikr emr-i ‘âlînin ısdârı muvâfık-ı irâde-i seniyye-i şâhâneleri ise her hâlde emr ü fermân şevketlü kerâmetlü mehâbetlü kudretlü velî-ni‘metim efendim pâdişâhım hazretlerinindir.
Benim vezîrim
Firâr eden şakîlerin alā eyyi hâlin ele getürülmesiçün Adana vâlisine mü’ekked emr-i ‘âlî ısdâr ve irsâl eyleyesin. Fi’l-hakîka yalnız Niğde sancağı bir vezîri idâre edemez. Aksaray sancağı Niğde’ye ilhâken müşârün ileyhe verilse de Zeynelabidin Paşa’ya âher bir münâsib mansıb verilse yâhûd yine Aksaray sancağı gibi Niğde’ye muttasıl âher sancak var ise ilhâk olunsa münâsib olur zannederim. Zeynelabidin Paşa’nın ‛uhdesinde Aksaray’dan mâ‛adâ bir mansıb dahi vardır gibi hâtırıma gelür. Bunları tahkîk edüb münâsibini bi’l-mülâhaza tekrâr ‛arz eyleyesin.
Sıra no : 11
Belge no : HAT 300, Gömlek No: 17833
Tarih : 29 Z 1228 / 23 Aralık 1813
Konu : Haleb Valisi Celal Paşa’nın bölgede karışıklık çıkaran Amuoğlu Ömer ve Mürseloğlu Haydar’ın yakalanması ile görevlendirilmesi üzerine Mürseloğlu’nun Reyhanlı aşireti ile ittifak yaparak Maraş’da Kalender Paşa’ya sığındığı ve bu yüzden takip edilemediği; durumun Adana Mütesellimi Hasanpaşazâde Mehmed Bey tarafından da bildirildiği; Beylanlı Abdullah Bey’in cezası verilinceye kadar Antakiyyelü Civelek Hacı Bekir Ağa’nın hatırının hoş tutulmasının temini, Kars-ı Zulkadriyye Mukataası’nın durumu hakkında.
Şevketlü kerâmetlü mehâbetlü kudretlü velî-ni‘metim efendim pâdişâhım
Haleb Vâlisi Celâl Paşa kullarının bu def‘a vârid olan tahrîrâtında bundan akdem taltîf ve tenbîhi şâmil bâlâsı hatt-ı hümâyûn-ı ‘inâyet-makrûn-ı şâhâneleriyle müveşşah irsâl olunan emr-i ‘âlî ve teşrîfât-ı seniyyenin vusûlünden bahisle lâzıme-i teşekkürü ba‘de′l-îfâ me’mûr-ı te’dîb ü izâlesi olduğu eşkıyâdan Amuoğlu Ömer ve Mürseloğlu Haydar’ın ele getürülmesi içün müşârün ileyh birkaç bin ‘asker ile mahallinden hareket ve mecma‘-ı eşkıyâ olan Amikabâd’a ‛azîmet eden merkûm Ömer’in mütehassın olduğu şibh-i hisârı üzerine varub tazyîke mübâderet eyledikde şakıyân ve merkûmân bir takrîb birleşerek firâra ibtidâr etmiş ve bakiyye-i şirzemeyi bi′l-muhârebe yümn-i teveccühât-ı eksîr-âyât-ı cihândârîleriyle kesr ve hisar-ı mezkûru zabt ü teshîr ve derûnunda bulunan eşkıyâdan ba‘zılarını i‘dâm ile yirmi aded meşâhîrinin ru’us-ı maktû‘alarını Der-sa‘âdete irsâl ve ahz olunan bir kıt‘a çarha topu dahi Haleb Kal‘ası’na isbâl olunmuş olduğunu ve tahkîk olunduğuna göre firâriyân-ı merkûmân Reyhanlu ‛aşîretiyle bi′l-ittifāk Cihan[57] Köprüsü’nü mürûr ve Haleb eyâleti hudûdundan çıkub mezbûr Mürseloğlu’nun karâbet-i sıhriyyesi olan Mar‘aş mutasarrıfı Kalender Paşa himâyetine ilticâ etmiş ve paşa-yı mûmâ ileyhin cânib-i müşârün ileyhe olan mu‘âmelesi dahi Hasanpaşazâde Mehmed Bey′den müşârün ileyhe vürûd ile ‛aynen bu tarafa gönderilmiş olan kağıddan tebeyyün eylemiş olduğuna binâ’en merkûmânın arkasına düşüb Mar‘aş’a doğru varılması hasbe’l-mülâhaza tecvîz olunmayarak ol bâbda sünûh edecek irâde-i seniyyeye intizâr üzere idüğünü ve Beylanluoğlu Abdullah Bey’in itmâm-ı maslahatına teşebbüs ile evvel emirde Beylan civârında olan Antakiyyelü Civelek Hacı Bekir Ağa’nın teshîlen li′l-maslaha celb ü te’lîfi sûretine mübâderet olunarak cânib-i müşârün ileyhden merkûma iktizâsı vechile kağıd yazılmış ise de semt-i ru‘ûnete sülûk ve Antakiyye ahâlîsinden kendüye ‛adem-i mütâlebeti sebebiyle bi′l-cümle etbâ‘ ve ta‘allukāt ve emvâl ve eşyâ ve beş altı pare top ve cebehâne ve erzâk-ı sâ’iresini alub firârı ihtiyâr etmiş ve merkûm hakkında bir gûne irâde olmadığından verâsı ta‛kîb olunmayarak müşârün ileyh tarafından Antakiyye’ye âher mütesellim ta‛yîn kılınmış olduğunu ve Beylanluoğlu mezbûrun keyfiyyeti lede′l-istihbâr merkûm Beylan kasabasına istihkâm verüb kendüsü başında müctemi‘ olan beş altı bin haşerât ve beş on pâre top ile me‘âbir ve medâhili sedd ü bend ve metrisler tanzîm etmiş olduğundan müşârün ileyh haylice ‘asker ile üzerine kalkmış ise de yalnız berü tarafdan sa‘y ile ele getürülmesi düşvâr göründüğü beyânıyla arka tarafından dahi iki üç bin ‘asker ile bir münâsibinin me’mûriyyeti yahûd bahren i‘âne olunması mûcib-i suhûlet olacağını tahrîr ve inhâ ve müşârün ileyhin Der-sa‘âdet’de olan kapu kethüdâsına mersûl bir kıt‘a şukkasında dahi ber vech-i mâlikâne ‛uhde-i müşârün ileyhde olan Kars Mukāta‘ası öteden berü vâlisi tarafından mutālebe olunmadığına binâ’en mütesellimiyle idâre olunur iken bu esnâda Ali Paşa tarafından Kozanoğlu Samur (Ağa) bâ-buyuruldu voyvoda ta‛yîn olunmuş olduğundan bahisle müşârün ileyhin müdâhalesinin men‘i husûsunu tastîr ve inbâ‘ etmekle tahrîrât-ı vâride manzûr-ı mekârim-mevfûr-ı şâhâneleri buyurulmak içün ma‘rûz-ı huzûr-ı lâmi‘ü′n-nûr-ı cihânbânîleri kılındığı ve müşârün ileyhe bundan akdemce eyâleti dâhilinde olan eşkıyânın te’dîbiyle başka eyâlete tahattî eylememesini mahsûsan iş‘âr olunmuş ve merkûmân Mar‘aş sancağı tarafına firâr etmiş ve eyâlet-i merkûme Kalender Paşa ‛uhdesinde olmakdan nâşî müşârün ileyhin ol tarafa ‛azîmeti tecvîz olunmamış olduğuna mebnî mukaddem kendüye yazıldığı misillü tahrîrât ifâdesiyle te’kîd olunarak keyfiyyet savb-ı çâkerîden Kalender Paşa kullarına tahrîr birle merkûmânın te’dîblerine dikkat eylemesini derc ve tezbîr kılınacağı ve mezkûr Kars-ı Zulkadriyye mukāta‘ası Cabbarzâde Fettah Bey ile Pehlivânizâde Mahmud Bey’in ‛uhdelerinde ise de ma‘lûm-ı mekârim-melzûm-ı şâhâneleri buyurulduğu üzere Develüoğlu’nun i‘dâmına medâr-ı suhûlet olmak içün Bozok sancağı mutasarrıfı Ali Paşa kulları bundan mukaddemce mukâta‛a-yı mezkûrenin zabtnâmesini mîr-i mûmâ ileyhümâdan ahz ile merkûm Kozanoğlu’na vermiş olduğunu müşârün ileyh Ali Paşa kulları bundan akdemce tahrîr etmiş idüğü ve mârrü’z-zikr ru’us-ı maktû‘a-i mersûle pîş-gâh-ı bâb-ı hümâyûnlarında galtîde-i hâk-i ‛ibret kılınub müşârün ileyh kullarına tahsîni hâvî cânib-i çâkerîden iktizâ eden cevâbnâmesi yazılacağı muhât-ı ‘ilm-i ‘âlem-şumûl-i mülûkâneleri buyuruldukda emr ü fermân şevketlü, kerâmetlü, mehâbetlü, kudretlü, velî-ni‘metim efendim pâdişâhım hazretlerinindir.
Benim vezîrim
İşbu takrîrin ve tahrîrât ve irâde manzûrum olmuşdur. Firâr eden eşkıyâ Kalender Paşa’ya gitmişler ise ahz ve i‛dâm eylemesini mûmâ ileyhe te’kîden tahrîr eyleyüb Celâl Paşa tarafından gelen ru‘us-ı maktû‘a-yı nihâde-i cây-ı ‛ibret eyleyesin. Kars-ı Zulkadriyye Mukāta‘ası Ali Paşa tarafından zabt olunmak üzere irâde olunalu dahi çok olmadı. Bâ husûs mukāta‘a dahi Celâl Paşa’nın ‛uhdesinde değil. Antakiyye’den Civelek Hacı Bekir’in firârı dahi müşârün ileyhden ‛adem-i emniyyet sebebiyledir, yohsa şekāveti mesmû‘ olmamışdır. İşte müşârün ileyhin böyle icrâ-yı nefsâniyyet içün harekâtı pesend olunamaz. Bâ husûs bunları terk eylemesi kendüye tahrîr olunmuş idi. Bu vakte kadar üzerine vardığı eşkıyâ dahi firâr edüb birini ele getüremedi. Asıl lâzım olan Beylanlıoğlu mâddesinde izhâr-ı ‛acz edüb imdâd istiyor. Böyle harekâtdan ferâgat eylemesini müşârün ileyhe yoluyla yazub Beylanlıoğlu mâddesini iktizâ edenler ile müzâkere edüb karârını ‛arz eyleyesin.
Sıra no : 12
Belge no : HAT 1533, Gömlek No: 2
Tarih : 29 Z 1230 / 2 Aralık 1815
Konu : Haleb Valisi Celal Paşa’nın takriri üzerine hakkında idam fermanı yayınlanan Adanalı Hasanpaşazâde Mehmed Bey’in Misis’den Payas ve Karbeyaz taraflarına sığınması ve orada Küçükalioğlu Dede Bey ve diğer asi aşiretlerle birleşmesi durumunda hacıların selametle geçirilmelerinin mümkün olup olmadığının araştırılması hakkında.
Şevketlü kerâmetlü mehâbetlü kudretlü velî-ni‛metim efendim pâdişâhım
Haleb Vâlisi Celâl Paşa kulları tarafından vürûd eden bir kıt‛a kā’ime me’âlinde hakkında fermân-ı kazâ-cereyân sudûr eden Adanalı Hasanpaşazâde Mehmed Bey’in i‛dâmı bâbında mukaddem ve mu’ahhar ısdâr ve tesyâr olunan evâmir-i ‛aliyyenin vusûlünden ve merkûm hakkında Adana vâlisi tarafından vâkı‛ olan mu‛âmelâtdan bahisle mîr-i merkûm Misis nâm mahalden hareket ve Küçükalioğlu Dede Bey ve Çaylu ve Ocaklu ve Dağlu haşerâtıyla ittifāk ile Payas ve Karbeyaz taraflarında tahassun etmiş ve şakî-i merkûm yalnız Dede Bey’le müttefik olsa i‛dâmı ve Dede Bey’in ahzı mâddeleri âsân olması derkâr ise de zikr olunan üç sınıf haşerâtla ittifākları hasebiyle lede’l-iktizâ dört beş bin haşerât cem‛ olacağı melhûzu olduğundan Beylan muhâfızı İbrahim Paşa’yı bu günlerde Hâss tarafına göndermiş ve paşa-yı mûmâ ileyhin menzil nizâmı vesîlesiyle Kurtkulağı’na ‛asâkir-i vâfiyye ile ku‘ûdunda arka tarafları sedd olunarak Payas’ın zabt ü teshîri mümkin ve Mar‛aş cânibinden ve dağ tarafından başbuğlar ile ‛asâkir ta‛yîn ve lede’l-îcâb kendüsü dahi Beylan’a kalkub her tarafdan tazyîk ile infâz-ı irâdeye dikkat edeceğini ve Adana vâlisi ‛asâkir-i vâfiyye ile Adana tarafından hasr ü tazyîk eylemesiçün müşârün ileyhe te’kîd-i me’mûriyetini hâvî emr-i ‛âlî ısdârı lâzım geldiğini ve şakî-i merkûmun dayızâdesi Karaca İbrahim nâm kimesne Kurtkulağı menzilcisi olub hasbe’lmaslaha nezd-i müşârün ileyhe gelmiş olduğundan şakî-i merkûma karâbeti cihetiyle kal‛abend olunmuş olduğundan inhâ ve merkûm hakkında ne vechile mu‛âmele iktizâ eylediğini istîzân ve inbâ etmekle kā’ime-i mezkûre ‛akd olunan meclis-i şûrâda kırâ’at ve müzâkeresine mübâderet olundukda ba‛zı kulları tarafından Haleb vâlisi müşârün ileyh husûs-ı mezkûru biraz vakte mevkûf gibi iş‛âr etmiş ise de mü’ekked evâmir-i ‛aliyye ısdârıyla Haleb ve Adana vâlileri merkûmların üzerlerine kalkdıkları hâlde sâye-i saltanat-ı seniyyede şakıyân-ı merkûmânın def‛-i gâ’ileleri me’mûl olub ancak maslahatın hitâmı vakte muhtâc olmak mülâbesesiyle zikr olunan mahaller, hüccâcın reh-i râstı olub Surre-i Hümâyûnun dahi vakt-i ihrâcı takarrub etmiş olduğundan emniyet-i tarîkin husûlü lâzımeden olmakdan nâşî bu husûs etrâfıyla mülâhaza olunarak lâzım gelen tedâbîrin serî‛an icrâsı ferâ’izden olduğu lede’l-îrâd diğer bendeleri cânibinden Haleb vâlisi müşârün ileyhin inhâsı vechile iktizâ eden emr-i ‛âlî ısdâr ve tesyâr ve bu husûsun bir an akdem def‛ine ıkdâm eylemeleri müşârün ileyhümâya ekîden iş‛âr ve hüccâc-ı müslimînin vakt-i ‛azîmeti takarrub etmiş olduğundan kāfile-i hüccâca şakıyân-ı merkûmân taraflarından bir gezend erişmemek husûsuna be-gâyet i‛tinâ ve dikkat eylemeleri derc ü tezkâr kılındığı hâlde Haleb vâlisi müşârün ileyh külliyetlü ‛asker istishâbıyla tarîk-i hüccâca vürûd ve esbâb-ı muhâfazaya sa‛y-ı nâ-ma‛dûd ederek âminen ve sâlimen hüccâc-ı müslimînin ‘azîmetleri müyesser olacağı yâd olundukda ba‛zı kulları tarafından müşârün ileyhümânın te’kîd-i me’mûriyetlerini hâvî evâmir-i ‛aliyye ısdâr ve hüccâc-ı müslimînin vakt-i ‛azîmetleri takarrub etmiş olduğundan reh-i râstları olan mahallerde emniyet derkâr ise tarîk-i câddeden emniyet melhûz olmadığı sûretde diğer tarîkden i‘zâm olunması içün keyfiyeti ya‛ni emniyet-i tarîk olub olmaduğu ‛alâ cenâhü’l-isti‛câl Der-sa‛âdete ve esnâ-yı râhda Surre emîni efendiye başka başka tahrîre mübâderet eylemeleri müşârün ileyhümâya tastîr ve iş‛âr olunmuş olunması beyân ve bu husûsa dâ’ir beyne’l-huzzâr ebhâs cereyân eyledikden sonra Misis nâm mahal zîr-i hükûmetinde olduğundan ve vaktiyle istid‛âsına binâ’en iktizâ eden evâmir-i ‛aliyye gönderilmiş idüğünden mîr-i merkûmun bu vechile fürce-yâb olması kendü tekâsülünden neş’et etmiş olduğu ve keyfiyet Haleb vâlisi müşârün ileyhe dahi te’kîd olunmuş idüğü beyân kılınarak Haleb vâlisi müşârün ileyh ile merâsim-i muhâbere ve mükâtebeye ri‛âyet ederek şakıyân-ı merkûmânın külliyetlü ‘asâkir ile üzerlerine varub bir an akdem izâle-i vücûdlarıyla def‛-i gâ’ilelerine ıkdâm eylemesiçün Adana vâlisine hitâben başka ve Haleb vâlisi müşârün ileyhin re’yi üzere hareket birle şakiyân-ı merkûmânın def‛-i gâ’ilesine mübâderet eylemesiçün Beylan muhâfızı mîr-mîrândan İbrahim Paşa’ya hitâben başka ve keyfiyet Adana vâlisi ve Beylan muhâfızı müşâr ve mûmâ ileyhümâya mü’ekked evâmir-i ‛aliyye ile tenbîh olunmuş olduğu beyânıyla müşâr ve mûmâ ileyhümâ ile bi’l-muhâbere külliyetlü ‛asker istishâbıyla şakiyân-ı merkûmân i‛dâmları emrine kemâl-i gayret etmesiçün Haleb vâlisi müşârün ileyhe hitâben başka üç kıt‛a ekîdü’l-mazmûn evâmir-i ‛aliyye ısdâr ve tesyâr olunmak ve şakiyân-ı merkûmân hüccâc-ı müslimînin reh-i râstında bulunub kāfile-i hüccâcın dahi âminen ve sâlimen iyâb ü zehâbları ferâ’izden olduğu beyân kılınarak tarîk-i câddede emniyet derkâr ise oradan, eğer emniyet yoğise tarîk-i âherden ‛azîmet eylemeleriçün keyfiyeti ‛alâ cenâhi’l-isti‛câl çifte tatar ile gerek Der-‛aliyyeye ve gerek Surre-i Hümâyûn emîni efendi tarafına iş‛âra kemâl-i ihtimâm ü dikkat eylemeleriçün müşârün ileyhümâya hitâben başka başka ve keyfiyet tafsîl olunarak tarîk-i câddede emniyet olub olmadığını ilerüye adam irsâl ve Haleb ve Adana vâlileriyle mükâtebe ederek serî‛an tahkîk ve hüccâc-ı müslimîn Konya’ya varmazdan evvel hakîkat-i hâli istiknâh ile keyfiyeti Der-sa‛âdet’e inhâ ve hüccâcın Konya’ya vusûlünde keyfiyeti Surre-i Hümâyûn emîni efendiye dahi ifâde ve inbâ ile kankı tarîkde emniyet vâr ise ol tarîkden i‘zâm olunmaları içün Konya vâlisine hitâben başka üç kıt‛a evâmir-i ‛aliyye ısdâr ve serî‛an ba‛s ü tesyâr ve merkûm Karaca İbrahim nâm kimesnenin cünhası olduğu müşârün ileyh Celâl Paşa iş‛âr etmiş ise de şakî-i merkûmun akrabâsından bulunmak takrîbiyle gâ’ile ber-taraf oluncaya dek kal‛a-bend olarak mahbesde ibkāsı Haleb vâlisi müşârün ileyhe yazılacak cevâbnâmede iş‛âr kılınmak husûsları beyne’l-huzzâr müzâkere olduğu ve Haleb vâlisi müşârün ileyh tarafından vârid olan kā’ime-i mezkûre manzûr-ı me’âlî-mevfûr-ı şâhâneleri buyurulmak içün ma‛rûz-ı ‛atebe-i ‛ulyâ-yı mülûkâneleri kılındığı muhât-ı ‛ilm-i ‛âlîleri buyuruldukda emr ü fermân şevketlü kerâmetlü mehâbetlü kudretlü velî-ni‛metim efendim pâdişâhım hazretlerinindir.
Benim vezîrim
İşbu takrîrin ve Haleb Vâlisi Celâl Paşa’nın kā’imesi me’âlleri ma‛lûm-ı hümâyûnum olmuşdur. Meclisde müzâkere olunduğu üzere iktizâ eden evâmir ve tahrîrât ısdâr ve irsâl oluna. Ancak hüccâc-ı müslimîn yollarda tevakkuf ederek zahmete dûçâr olmamaları içün tarîkde emniyet olub olmadığını bir sâ‛at evvel ihbâr etmeleriçün hemân bugün emirlerini ısdâr ve çifte tatar ile serî‛an îsâle dikkat ve gayret eyleyesin.
Sıra no : 13
Belge no : HAT 462, Gömlek No: 22637
Tarih : 29 Z 1230 / 2 Aralık 1815
Konu : Adana Valisi Mustafa Paşa hakkında halktan bazılarının İstanbul’a şikâyet dilekçeleri göndermeleri Adana âyânlarından Hasanpaşazâde Mehmed Bey vasıtasıyla olduğu ve yeni bir olay çıkarmadan cezalandırılması için şimdilik kendisine tesliyet ve istimâlet yazıları gönderilmesi gerektiğine dair.
Şevketlü kerâmetlü mehâbetlü kudretlü velî-ni‘metim efendim pâdişâhım
(Adana Vâlisi)[58] Mustafa Paşa kulları tarafından vürûd eden tahrîrât me‘âlinde tevcîhât-ı hümâyûnda Adana eyâletinin ‛uhdesinde ibkāsıyla irsâl olunan ibkā ve me’mûriyet evâmiri tarafına vâsıl olub bu vechile hakkında bürûz eden ‛inâyet-i seniyyenin teşekküründen ‛âciz ise de birkaç seneden berü Adana’da dûçâr olduğu envâ‘ mihen ü meşakkat ve rûhânî (ve) semâ’î ızdırâb cihetleriyle kendüye kemâl mertebe futûr ‛ârız olarak bugünlerde küllî ve cüz‘î maslahatın rü’yetine eli varmadığını beyân birle eyâlet-i merkûmenin ( )ndan sarf (etdiği ) husûsunu inhâ etmekle tahrîrât-ı mezkûre hulâsa etdürülüb manzûr-ı me‘âlî-mevfûr-ı şâhâneleri buyurulmak içün ‛arz ü takdîm kılındı. ( ) pâdişâhîleri buyurulduğu üzere Adanalı Hasanpaşazâde Mehmed Bey ve ahâlîden ba‛zıları rikâb-ı kâmyâb-ı mülûkânelerine ‛arzuhâller takdîmiyle müşârün ileyhden ( ) keyfiyet meclisde ba‛de’l-müzâkere şeref-yâfte-i sudûr olan hatt-ı hümâyûn-ı mülûkâneleri mûcebince ahâlînin inhâları vechile müşârün ileyh tarafından ( ) ahz olunmuş ise ( ) me’hûzenin reddini ve ba‘zı vesâyâ-yı lâzımeyi hâvî müşârün ileyhe taraf-ı çâkerîden mektûb tahrîr ve mîr-i mûmâ ileyhin emvâl ve emlâkinin tarafına devr ve ( ) ol tarafdan kat‘-ı ‛alâka eylemesi bâbında emr-i ‛âlî tasdîr olunub mübâşir ta‘yîn ve tesyîr olunmak üzere ise de müşârün ileyh bu keyfiyyetden habîr ü âgâh olmamak hasebiyle hakkında vâkı‛ olan iştikâdan vehm ü vesveseye zehâb ile isti‘fâ sûretine teşebbüs etmesi melhûz olduğundan bir an akdem müşârün ileyhin tatmîn-i bâline vesîle olmak içün taraf-ı çâkerîden bir kıt‘a mektûb tahrîr ve keyfiyet irâde-i seniyye beyân ve iktizâsına göre ba‘zı nush ü tevbîh-âmîz kelimât derc ü tezbîr ile bu def‘a gelen âdemine ( ) olunması muvâfık-ı irâde-i seniyye-i cihânbânîleri buyurulur ise emr ü fermân şevketlü, kerâmetlü mehâbetlü, kudretlü, velî-ni‘metim efendim pâdişâhım hazretlerinindir.
Benim vezîrim
( ) hâlim mütevâtir iken âna tevbîh yazılmak münâsib değildir. Müşârün ileyhe tesliyet ve istimâlet verilüb Adana ve civârını ifsâda ( ) Hasanpaşazâde Mehmed Bey olmağla mûmâ ileyhi çağırdub öylece tenbîh eyleyesin. Dinlemez ise yine bir tarafa def‘ olunur. Dürüst olub fermân ve tahrîrâtı dahi bu usûle tatbîk ederek tanzîm ve irsâl eyleyesin.
Sıra no : 14
Belge no : HAT 307, Gömlek No: 18136
Tarih : 29 Z 1230 / 2 Aralık 1815
Konu : Haleb Valisi Celal Paşa’nın Yılanlıoğlu gâilesini ortadan kaldırdığı; Tarsus’da Çay Köyü’nü malikâne olarak elinde bulunduran Hasanpaşazâde Mehmed Bey ve adamlarının hareketleri; Küçükalioğlu Dede Bey ve kardeşi Mustafa Bey ile Hasanpaşazâde Mehmed Bey ile kaynı Menemencioğlu Habib Bey’in idamları ile bölgenin düzeleceği vs. hakkında İstanbul’da Meclis-i Şûrâ’da yapılan görüşmelerin padişaha arzı.
Şevketlü kerâmetlü mehâbetlü kudretlü velî-ni‛metim efendim pâdişâhım
(Antâkiyye?)[59] firârîlerinden Kalender Paşa tarafına gidenlerin ele getürülmesine dâ’ir Haleb Vâlisi Celâl Paşa kullarının vürûd eden tahrîrâtı takdîm olunduğunu mübeyyin ma‛rûz-ı huzûr-ı feyz-mevfûr-ı cihândârîleri ( ) şeref-yâfte-i sudûr (eden hatt-ı) hümâyûn-ı mehâbetmakrûn-ı mülûkâneleri mazmûn-ı münîfinde Antakıyye’den Civelek Hacı Bey’in şekāveti mesmû‛ olmayub firârî ( ) iktizâ edenler ile müzâkere olunub karârı ‛arz olunması emr ü fermân-ı mülûkâneleri buyurulmuş olmağla husûs-ı mezkûr encümen ( ) der-meyân olunmak üzere iken ( ) Adana (vâlisi… ) Paşa kullarından tahrîrât vürûd edüb me’alinde Haleb vâlisi müşârün ileyh merkûm Yılanlıoğlu’nun üzerine varub birkaç gün muhârebeden sonra merkûm tâb-âver olamayub bir takrîb kayık ile firâr eylediğini şakî-i merkûmun ‛avene ü akrabâsından olarak derûn-ı tahrîrâtda mastûrü’l-esâmî kesân istişfâ‛ ümîdiyle kendüye gelüb haber vermişler ise de mezbûrlar merhamete şâyân olmadıklarından i‛dâm olunub ser-maktû‛ları gönderildiğini ve müşârün ileyh Celâl Paşa Tarsus mukāta‛ası iltizâmından dolayı müşârün ileyhe infi‛âl edüb karındaşı şakî-i merkûma i‛âne edermişsin zemîninde tahrîrât göndermiş olmak mülâbesesiyle bu husûsdan tebriye-i zimmet ederek tahrîrât-ı mezkûreyi Der-sa‛âdet’e irsâl etmiş olduğunu ve Hasan Paşazâde Mehmed Bey’in ber vech-i mâlikâne ‛uhdesinde olan Tarsus sancağı kurâsından Çay köyü ağası İmam Beyzâde ve Tellioğlu ve Ocaklu karyesi ağası Veysoğlu Hüseyin öteden berü şakî-i merkûmun ‛avenesinden idüğünden biraz âdem ile ol tarafa gitdikleri mesmû‛ı olmuş idüğünü ve el-hâletü hazihi şakî-i merkûmun gâ’ilesi ber taraf olduğundan mezbûrlar ile bir müddetden berü şekāveti i‛tiyâd etmiş Küçükalizâde Dede Bey ve karındaşı Mustafa Bey ve hazînedârları ve müttefikleri olan Cerid ve Tacirlü ve Bozdoğan ‛aşâ’irinin te’dîb ve gûş-mâlleriyle mûmâ ileyh Hasan Paşazâde Mehmed Bey ve kaynı Melemencioğlu Habib Bey ve karındaşı ‘Osman ve ‛avenelerinden Karaca İbrahim ve Paşa Bey nâm kimesnelerin i‛dâm ü izâleleriyle ol havâlînin tathîri ve gerek tarîk-i hacc ve gerek de rast-ı câddenin küşâdı husûsuna irâde buyurulduğu sûretde husûs-ı mezbûrun müşârün ileyh Celâl Paşa ile kendüye ihâlesi içün başka başka evâmir-i şerîfe ısdâr ve tesyâr kılınmasını inhâ etmekle tahrîrât-ı vâride Meclis-i Şûrâda kırâ’at birle husûsât-ı muharrere der-meyân olundukda bu sûretde Yılanlı maslahatı bitmiş olduğundan şimdi müzâkereye hâcet kalmayub buna dâ’ir müşârün ileyh Celâl Paşa’dan dahi çend rûz zarfında tahrîrât vürûdu me’mûl ü melhûz olmakdan nâşî zuhûrunda bi’l-müzâkere iktizâ-yı nizâmına bakılmak îcâb-ı maslahatdan olduğu ve merkûm Civelek’in oğluYusuf Âgâh Efendi kullarıyla bi’l-ma‛iyye Der-sa‛âdete gelmiş olduğundan merkûm Bâb-ı ‛Âlî’ye celb olunarak merkûm Civelek’in firârı ne sebebe mebnî olduğu ba‛de’t-tahkîk iktizâsı müşârün ileyh Celâl Paşa’ya tahrîr olunması husûsları beyne’l-huzzâr müzâkere olunduğu ve tahrîrât-ı vâride manzûr-ı me‛âlî-mevfûr-ı şâhâneleri buyurulmak içün takdîm-i ‛atebe-i ‛ulyâyı mülûkâneleri kılındığı muhât-ı ‛ilm-i ‛âlîleri buyuruldukda emr ü fermân şevketlü kerâmetlü mehâbetlü kudretlü velî-ni‛metim efendim pâdişâhım hazretlerinindir.
( ) müşârün ileyhin diğer vürûd eden tahrîrâtı hulâsa-i me’âlinde Adana Mütesellimi Hasan Paşazâde Mehmed Bey’in müşârün ileyhe tagallübü cihetiyle havâlî-i mezkûrenin zabt ü rabtı ve vürûd eden ( ) mîr-i merkûmun (ol tarafdan) indifâ‛ına menût olub def‛ ü tenkîli içün muhârebeye şürû‛ olunmak lâzım gelse tarafdârları olmak mülâbesesiyle müşkül olacağından ( ) tevcîh ( ) yâhûd mahall-i âhere me’mûr kılınsa muhalefet eylediği hâlde müşârün ileyh Haleb vâlisinin kethüdâsı beşyüz nefer ile Payas tarafından ( sevk? ) olunduğu sûretde ( ) ve mîr-i merkûmun def‛iyle Payas taraflarının nizâmı husûsu Haleb vâlisi müşârün ileyhe ihâle ve Üzeyir sancağı mukāta‛ası dahi kendüye tevcîh buyurularak ma‛iyyetine me’mûr kılınur ise Çukurova tarafının dahi taht-ı nizâma idhali mümkün idüğünü ve mîr-i merkûma mîr-mîrânlık tevcîhi veyâhûd Teke maslahatına me’mûr buyurulması şıklarından kangısına irâde-i seniyye müte‛allık olur ise ol vechile merkûmun indifâ‛ına himmet olunmasını inhâ edüb keyfiyet bugünlerde Haleb’den ‛avdet eden kapucubaşı Hasan Ağa kullarından dahi su’âl olundukda fi’l-hakîka mîr-i mûmâ ileyhin mugâyir-i şer‛-i şerîf harekât-ı nâ-revâsı mütevâtir ve bi’l-cümle Çukurova Ekrâd ve ‛aşâyiri kendüye tâbi‛ ve paşa sarayına vardıkda duhûlünden evvel bir iki bin kadar ‛asker saraya vürûd ve tecemmu‛ ve bu sûretler ile tagallübü derecesiz olduğundan müşârün ileyhin tahrîri vâkı‛a mutâbık idüğünü takrîr ü inbâ etmekle zikr olunan takrîr ve hulâsalar manzûr-ı me‛âlî-mevfûr-ı şâhâneleri buyurulmak içün ‛arz ü takdîm kılındığı ve işbu inhâya nazaran mîr-i merkûmun te’dîbine teşebbüs lâzım gelmiş ise de meclisde müzâkere olunduğu vechile müşârün ileyh Celâl Paşa kulları tarafından tahrîrât vürûduna intizâr muktezâ-yı maslahatdan olduğu muhât-ı ‛ilm-i gîtî-şümûl-ı cihânbânîleri buyuruldukda emr ü fermân hazret-i men lehü’l-emrindir.
Benim vezîrim
İşbu takrîrin ve Adana vâlisinin tahrîrâtı hulâsası ve kapucubaşının takrîri manzûrum olmuşdur. Hasan Paşaoğlu Mehmed Bey’in şekāveti meşhûr ve öteden berü ma‛lûm-ı hümâyûnumdur. Ancak Cerde başbuğluğu zemîniyle def‛i olamaz, zîrâ hacc umûruna dahi sekte gelür ve bu tedbîrine? teşebbüs Beylan mâddesi içün Celâl Paşa’dan tahrîrât vürûduna tevakkuf eder. Müşârün ileyhden tahrîrât geldikde Beylan mâddesi bitmiş ise âna göre buna dahi bi’l-müzâkere karâr verilüb ol vechile iktizâsına bakılmak lâzımdır. Adana vâlisinden gelen ru’us-ı maktû‛a nihâde-i cây-ı ‛ibret kılına.
Sıra no : 15
Belge no : HAT 543, Gömlek No: 26824
Tarih : 1 Şa‘bân 1231/ 27 Haziran 1816.
Konu : Adana eski mütesellimi Hasanpaşazâde Mehmed Bey’in hakkında idam fermanı yayınlanması üzerine kaçarak Şam üzerinden Mısır’a geldiği ve oradan askerî taifesi içerisinde Medine’ye gittiği, ancak yakalanması ve idamı konusunda bir daha kendisine emir gönderilmemesi için Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’nın kapu kethüdasına yazdığı şukkası üzerine telhis ve hatt-ı hümâyûn.
Benim sa‘âdetlü karındaşım efendi hazretleri
Adana mütesellimi sâbık Hasanpaşazâde Mehmed Bey hakkında fermân-ı kazâ cereyân etmiş olduğundan merkûm Mısır’a vürûd eder ise ahz ve i‘lâm ve ser-maktû‘ı Bâb-ı ‘Alîye irsâl olunmak bâbında memhûr kise ile vürûd eden emr-i şerîf-i celîlü’ş-şânın mefhûm-ı münîfi ma‘lûm olub taharrî olundukda mezbûr tebdîl-i heyet ederek bundan akdemce Berr-i Şâm’dan Mısır’a gelen ‘askerî tâ’ifesiyle Dimyat’a çıkdıkdan sonra bir yerde karâr edemeyüb doğru Sa‘îd’e gitmiş ve ânda dahi karâr edemeyüb mahdûmum İbrahim Paşa’nın Hicaz’a giden piyâde ‘askerine iltihâk ile Medine-i Münevvere’yi arzu edüb gitmiş olduğu tahkîk olunmağla sadr-ı a‘zam veliyü’n-ni‘am efendimiz hazretlerine bu def‘a cevâb olarak bir kıt‘a ‘arîzamızda derc ü beyân olunmuşdur. Ancak benim karındaşım, keyfiyet eğerçi bu vechile olub merkûm yine döner gelür ise ‘askerî tâ’ifesi olan bir takım esâfil-i nâs içinde bulunub ahz ü i‘dâm eylememiz lâzım gelse ‘askerîye bir soğukluk geliyor. Merkûmun hakkında tarafımıza hitâben bir dahi fermân ısdâr olunmamasının çaresine himmet buyurasız. İnfâz-ı emr-i ‘âlî zimmetimde vâcibdir. Ammâ burasının hâli dahi ma‘lûmdur. El-hâsıl şu husûsu hâsseten senden me’mûl ederim sultânım.
Şerîf Râcih hazretlerinin Mısır’da ikāmetine izin ve ruhsat-ı ‘âlî erzân buyurulub hakkında nevâziş ve iltifât kılınmak husûsu sadr-ı a‘zam efendimiz hazretlerinin bu def‘a şeref-vürûd eden emirnâmelerinden müstefât olmağla mûmâ ileyh hazretleri nezd-i hâlisânemize da‘vet ve hayli üns ü ülfet olunub binüb inmede bizimle berâber bulunması ve inşâe Allâhu Ta‘âla işimiz suhûlet kesb eder. Hicaz’a ‘azîmet eylediğimizde yine ma‘iyyetimizde olması gibi ifâdeler ile hâtırı tatyîb ve gider iken donanmış bir re’s esb dahi keşîde olunarak taltîf olunmuşdur. Ma‘lûm-ı şerîfiniz olmak içün işâret olundu. Fî gurre-i Ş. (Şaban) sene 1231 (Mühür).
Mısır Vâlisi Mehmed Ali Paşa kullarının kapu kethüdâsına gelen şukkasıdır. İnhâsı vechile mîr-i merkûm hakkında bundan böyle müşârün ileyhe emr-i ‘âlî ısdâr olunmayub bir hüsn-i sûretle ele getürüb icrâ-yı irâde-i seniyye(y)e mübâderet etmek üzere taraf-ı çâkerîden mektûb tahrîri muvâfık-ı irâde-i seniyye-i mülûkâneleri buyurulur ise emr ü fermân hazret-i men lehü’l-emrindir
Manzûrum olmuşdur
Bu ‘âdetâ istishâbdır. Hasanpaşaoğlu gibi ‘âlemin bildiği adam kimesne görmeyerek piyâde Arnavud sekbân gibi ‘askerî derûnuna iltihâk edemez. Fermân gitmesün, lâkin sen nâzikâne müşârün ileyhe tahrîr edesin. Bunu bir zemîn ile i‘dâm veyâhûd bu tarafa mahbûsen irsâl eylemediğin sûretde sâ’ir devlet tarafından tazyîk olunanlar dahi tarafınıza firâr ederek devlet-i ‘âliyye ‘indinde derkâr olan nüfûz ve i‘tibârınıza halel gelür ve bunu ‘askerî tâ’ifemizden alamamak tarafınıza mûcib-i nakîzadır deyu iş‘âr edesin.
Sıra no : 16
Belge no : HAT 543, Gömlek No: 26823
Tarih : 1 Şa‘bân 1231 / 27 Haziran 1816.
Konu : Eski Adana Mütesellimi Hasanpaşazâde Mehmed Bey’in hakkında idam fermanı yayınlanması üzerine kaçarak Şam üzerinden Mısır’a geldiği ve oradan askerî taifesi içerisinde Medine’ye gittiği, tekrar Mısır’a gelecek olursa gerekenin yapılacağı hususunda Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’nın Sadrazama gönderdiği şukkası üzerine telhis ve hatt-ı hümâyûn.
Veliyyü’n-ni‛amâ çâker-perverâ efendim hazretleri
Adana mütesellimi sâbık Hasanpaşazâde Mehmed Bey hakkında fermân-ı kazâ cereyân etmiş olduğundan mezbûr Mısır’a vürûd eder ise ahz ü i‛dâm olunub ser-maktû‛u Bâb-ı ‛Âlî’ye gönderilmek bâbında kullarına hitâben mehâbet-rîz-i sudûr eden emr-i şerîf-i celîlü’ş-şân memhûr kise derûnunda yed-i çâkerâneme vâsıl olub mazmûn-ı münîfine ıttılâ‛-ı bendegânem şâmil olmağla der-‛akab taharrî ve tahabbüs[60] olundukda merkûm tebdîl-i hey’et ederek bundan akdemce Berr-i Şam’dan Mısır’a gelen ‛askerî tâ’ifesine karışub Dimyat’a çıkdıkdan sonra bir yerde elleşmeyerek ıklîm-i Sa‛îd’e doğru gitmiş ve ânda dahi karâr edemeyüb Circa[61] mutasarrıfı mahdûmum İbrahim Paşa kullarının Hicaz’a giden piyâde ‛askerine iltihâk ile Medîne-i Münevvere’yi arzu edüb gitmiş olduğu tahkîk olunmağla mezbûr tekrâr Mısır’a ‛avdet eder gelür ise çaresi görülür. Keyfiyet ma‛lûm-ı ‛ilm-i ‛âlem-şumûl-i âsafâneleri buyuruldukda ol bâbda emr ü fermân devletlü ‛inâyetlü mezîd-i ‛âtıfet ve mürüvvetlü veliyyü’n-ni‛am kesîrü’lcûd ve’l-kerem efendim sultânım hazretlerinindir.
Fî gurre-i Ş. sene 1231.
Mısır vâlisi kullarının taraf-ı çâkerîye vârid olan şukkasıdır.
Husûs-ı mezkûrun müşârün ileyh kapu kethüdâsına yazdığı şukkasında sûret-i diğerle iş‛âr ve mahzûr beyânıyla i‛tizâr etmiş ve iktizâsı, bâlâsına sürhle işâret olunmuş idüğü muhât-ı ‛ilm-i ‛âlîleri buyuruldukda emr ü fermân hazret-i veliyyü’l-emr efendimizindir.
Manzûrum olmuşdur
Cevâbını kapu kethüdâna olan şukka bâlâsına yazdım.
Sıra no : 17
Belge no : HAT 632, Gömlek No: 31210
Tarih : 16 Şa‘bân 1231/ 12 Temmuz 1816
Konu : Kapudân-ı deryâ Vezîr Hüsrev Paşa tarafındanİstanbul’a gönderilen raporda Hasanpaşazâde Mehmed Bey’in gemiye binerek kaçtığı ve Akdeniz’de bulunduğu anda yakalanıp kesik başının İstanbul’a gönderileceği hakkında.
Hâlen kapudân-ı deryâ vezîr-i mükerrem sa‛âdetlü Hüsrev Paşa hazretleri tarafından vârid olan tahrîrâtın hülâsasıdır. Fî 16 Ş sene (1)231.
Bir müddetden berü Malta tarafından ve sevâhil-i Efrenciyede donanma ve kara ‛askeri tehiyye kılınmakda idüğü mesbû‛una mebnî dâ’imâ mütebassır ve müteyakkız bulunmak ve lâzımü’l-istihkâm olan mahallerin takviyelerine ihtimâm kılınmak tenbîhini şâmil Cezâ’ir ve Tunus ve Trablus Beylerbeyilerine bundan akdem Hüseyin Kapudân ile.....[62]
Hakkında fermân-ı kazâ cereyân-ı sudûr eden Adanalı Hasanpaşazâde Mehmed Bey nâm şakî sefîneye süvâren firâr etmiş olduğundan firârî-i merkûm Bahr-i Sefîd’de bi’t-taharrî ele getirilüb i’dâm ve izâlesiyle ser-maktû‛unun Der-sa‛âdete irsâline ihtimâm olunmasını hâvî sâdır olan emr-i şerîf mantûk-ı münîfi üzere derhâl İstanköy ve Rodos ve Kıbrıs cezîrelerine vesâ’ir iktizā eden mahallere bâ-buyruldu müşârün ileyh tarafından tenbîh olunmuş olmağla inşâ’e Allâhu ta‛âlâ ele getürüldükde ser-maktû‛u Der-sa‛âdete irsâl kılınacağına…
Manzûrum olmuşdur.
Bend-i evvelde matlûb eyledikleri mühimmâtın verilmesi içün Defterdâr takrîri bâlâsına hatt-ı hümâyûn yazdım. Bend-i sânîde Tunuslular tahrîrât ve hedâyâlarını Bâb-ı ‘âlî’ye getürdüklerinde rikâb-ı hümâyûnuma takdîm oluna. Bend-i sâlis Kapudân Paşa’nın inhâsı üzere süfün-i merkûme Tunus’a i‘âde olunmak içün Sayda vâlisine tarafından mektûb tahrîr olunsun. Bend-i râbi‘de müşârün ileyhin inhâsı vechile Menteşe mütesellimine mü’ekked Emr-i ‘âlî irsâl oluna. Bend-i hâmis ifâde-i hâl kabîlinden; bend-i âhirde muharrer mâddenin cevâbı geldikde iktizâsına göre Avusturya elçisine ifâde oluna.
Sıra no : 18
Belge no : HAT 632, Gömlek No: 31210-C
Tarih : 5 N 1231 / 30 Temmuz 1816
Konu : Firarî Hasanpaşazâde Mehmed Bey’in Payas taraflarında tutunamayarak gemi ile Akdeniz’a açıldığı ve yakalanması için çalışıldığı, yakalandığında kesik başının İstanbul’a gönderileceği hakkında Kaptan-ı Derya Hüsrev Paşa’nın takriri.
Devletlü ‛inâyetlü re’fetlü ‛âtıfetlü übbehetlü veliyyü’n-ni‛am kesîrü’l-ihsân ve’l-kerem efendim sultânım hazretleri
Hakkında bi’d-defe‛ât fermân-ı kazâ-cereyân-ı hazret-i mülûkâne sudûr eden Adanalı Hasanpaşazâde Mehmed Bey nâm şakî Adana vâlisi ‛atûfetlü vezîr-i mükerrem tarafından bi’t-tazyîk firâr ve Küçükalioğlu Dede Bey’in yanına varub merkûm ile birleşmiş ve başlarına haşerât cem‛iyle tuğyâna ibtidâr etmiş olduklarına binâ’en hâlen Haleb ve Mar‛aş vâlisi ‛atûfetlü vezîr-i mükerrem hazretleri tarafından külliyetlü ‛asker sevk olunmuş olduğuna binâ’en merkûm Mehmed Bey tâb-âver-i tahammül olamayub sefîneye süvâren firâr etmiş idüğü Haleb vâlisi müşârün ileyh tarafından hâk-i pây-ı âsafânelerine tahrîr ve inbâ olunmakdan nâşî hâ’in-i merkûm bulunduğu mahalde ele getürülüb i‛dâm ve izâlesine ibtidâr olunmak bâbında iktizâ eden vüzerâ-yı ‛izâm hazerâtına bâ-evâmir-i ‛aliyye tenbîh ü te’kîd buyurulduğu beyânıyla firârî-i merkûm Bahr-ı sefîd’de bi’t-taharrî ele getürülüb i‛dâm ve izâlesiyle ser-maktû‛u Der-sa‛âdete irsâl olunmak bâbında bâ-hatt-ı hümâyûn-ı mehâbetmakrûn-ı mülûkâne taraf-ı çâkerâneme hitâben şeref-efzâ-yı sudûr olan fermân-ı celîlü’ş-şân sâye-bahşâ-yı iclâl olub mazmûn-ı münîfi ma‛lûm-i çâkerî oldukda derhâl İstanköy ve Rodos ve Kıbrıs cezîrelerine ve sâ’ir iktizâ eden mahallere bâ-buyuruldu-i çâkerî tenbîh-i ekîd olunduğundan gayrı Bahr-ı Sefîd’de her cânibe havâle-i çeşm-i basîret olunmağla inşâe Allahu ta‛âlâ ele getürüldükde ser-maktû‛u der-‛adalet-karâra irsâl ile infâz-ı fermân cihân-mutâ‛-ı hazret-i mülûkâneye ibtidâr olunacağı beyânıyla ‛arîza-i çâkerânem tahrîrine ibtidâr ve merfû‛-ı hâk-i pây-ı devlet-karârları kılındı. İn şâe Allahu ta‛âlâ muhât-ı ‛ilm-i ‛âlîleri buyuruldukda fermân devletlü ‛inâyetlü re’fetlü ‛âtıfetlü übbehetlü veliyyü’n-ni‛am kesîrü’l-ihsân ve’l-kerem efendim sultânım hazretlerinindir. Fî 5 N sene 231. (Mühür)
Sıra no : 19
Belge no : HAT 520, Gömlek No: 25430
Tarih : 29 Z 1231 / 25 Temmuz 1816
Konu : Geçmiş suçları Padişah tarafından af olunan ve halen İstanbul’da bulunan Hasanpaşazâde Mehmed Bey’in bütün mallarının müsadere olunduğu hâlde aile fertlerinin Adana’da bulunan mübaşir tarafından sıkıştırılmakta olduğu ve müsadere olunan 275.700 guruşluk mal varlığına ilişkin arz ve padişahın hatt-ı hümâyûnu.
Şevketlü kerâmetlü mehâbetlü kudretlü velî-ni‛metim efendim pâdişâhım
Cerâyim-i güzeştesi ‛afvıyla el-yevm Der-sa‛âdetlerinde olan Adanalı Hasanpaşazâde Mehmed Bey kulları kâffe-i emvâl ü eşyâsının cânib-i mîrîden zabtına binâ’en sedd ü hakk edecek bir nesnesi kalmadığını ve Adana’da olan ‛ıyâl ü müte‛allıkâtı muhallefât mübâşiri tarafından tazyîk olunmakda olduğunu bâ-‛arzuhâl inhâ ü istirhâm etmiş ve keyfiyet bâ-takrîr-i çâkerî hâk-i pây-ı hümâyûn-ı mülûkânelerine lede’l-‛arz ol bâbda şeref-yâfte-i sudûr olan hatt-ı hümâyûn-ı şevket-makrûn-ı şâhânelerinde mîr-i mûmâ ileyhin ‛ıyâl ü müte‛allıkātı habs ve tazyîk olunmayub çiftlik ve sâ’ir emlâk ü ‛akāra dâ’ir şeyleri dahi fürûht olunmaması ve muhallefât defteri geldikde bakılub emvâlinden münâsibi mikdâr şey kendüye terk ile taltîf buyurulacağı emr ü fermân-ı hümâyûnları buyurulmuş ve mûcebince mîr-i mûmâ ileyhin ‛ıyâl ü müte‛allıkātı tazyîk ve emlâk ü ‛akâra dâ’ir eşyâsı fürûht olunmayub eşyâsından şimdiye kadar ne mikdârı satılmış ve ne kadar akçe hâsıl olmuş ve ne mahalle verilmişdir ve el-yevm mübâşiri yedinde mevcûd muhallefât ve nukûd ne mikdârdır başka başka gösterilerek defter müfredâtı irsâl olunmak üzere bir kıt‛a fermân-ı ‛âlî ısdâr ve tesyâr kılınmış ve bu def‛a Adana Vâlisi Mustafa Paşa ve muhallefât-ı mezkûre mübâşiri kapıcıbaşı Hasan Ağa kulları tarafından muhallefât-ı mezkûrenin hülâsa-i keyfiyetini ve mîr-i mûmâ ileyhin ehl ü ‛ıyâlinin sebîlleri tahliye kılındığını mübeyyin vârid olan tahrîrât ve defâtir ve i‛lâm, defterdâr efendi kullarına havâle olunmuş ve ol dahi kuyûd-ı lâzımesini ihrâc birle bu def‛a gelen defter mukaddemki defter ile tatbîk olunarak hesâb ve hülâsa etdirildikde mîr-i mûmâ ileyhin muhallefâtından mukaddemce mahallinde fürûht ve gümrük emîni Osman Ağa kullarının havâlesine i‛tâ olunan koza ve hayvânât ve sâ’ire bahâsı yüzkırk iki bin yirmi üç (142.023) guruş ve Adana derûnunda fürûht olunmayan konak ve menâzil ve dekâkînin takdîr olunan kıymetleri kırk dört bin üçyüz (44.300) guruş ve ber mûceb defter ba‛de’l-müzâyede tâlibleri üzerlerinde karâr edüb fürûhtu istîzân olunan tarla ve arâzî ve emlâk ve ‛akârı bahâsı kırkbeş bin dörtyüz yirmibeş (45.425) guruş ve İbrahim Paşa zimmetinde olan şütürân bahâsı kırkdört bin (44.000) guruş ki topu iki yük yetmiş beş bin yedi yüz (275.700) şu kadar guruşa resîde olub emîn-i mûmâ ileyhin havâlesi içün adamına teslîm olunmuş olan meblağ-ı mezkûrdan mâ‛adâ yüzotuz üçbin yedi yüz yirmi beş (133.725) guruş kıymet takdîr olunan emlâk ve ‛akârı ve bilâ-kıymet ba‛zı mücevherât ve emvâl ü eşyâsı mahallinde mübâşir-i mûmâ ileyh yedinde mevcûd idüğü hülâsa-i defterden nümâyân olduğu beyânıyla iktizâsı irâde-i seniyyeye mütevakkıf mevâddan idüğünü bâ-takrîr inhâ eylemiş olmağla evrâk-ı mezkûre manzûr-ı me’âlî-mevfûr-ı şehriyârîleri buyurulmak içün ‛arz ü takdîm kılındığı muhât-ı ‛ilm-i ‛âlîleri buyuruldukda ne vechile irâde-i seniyye-i mülûkâneleri buyurulur ise emr ü fermân şevketlü kerâmetlü mehâbetlü kudretlü velî-ni‛metim efendim pâdişâhım hazretlerinindir.
Benîm vezîrim
Mûmâ ileyhin gümrük emînine havâle verilen mebâliğden mâ‛adâ emvâl ü eşyâsı kendüye terk ve i‛tâ oluna. Muhallefâtların ardı alınmadıkca bir mahalle havâle olunmasun deyu defa‛âtle hatt-ı hümâyûnum sâdır olması işte bu makûle mülâhazâta mebnîdir. Bilmem oturulur mu, yohsa sarf-ı zihn mi olunmaz?
Sıra no : 20
Belge no : HAT 461, Gömlek No: 22624[63]
Tarih : 9 CA (12)32 / 27 Mart 1817
Konu : Hasan Paşazâde Mehmed Bey ve kayını Menemencioğlu Habib Bey haklarında ferman çıkıp malları müsadere olunduğu ve bu iş için İstanbul’dan gelen Kapıcıbaşı Hasan Ağa’nın zimmetine para geçirdiği sabit olduğundan İstanköy adasına sürgünü hakkında.
Benim sa‛âdetlü mekremetlü mürüvvetlü harındaşım hazretleri,
Adanalı Hasan Paşazâde El-hâcc Mehmed Bey ve kayını Melemenci oğlu Habib Bey icrâyı garaz ve nefsâniyyet dâ’iyyesiyle ma’lûmü’l-esâmî erbâb-ı fesâdı tahrîk ve şikâyet zımnında Der-sa‛âdete azîmet etmiş olduğundan bu sûret Adana eyâletinin şirâze-i nizâmının ihtilâline bâdi olacağını hâvî ve bi’l-cümle ahâlî ve re’âyâ cenâb-ı müşîrîlerinden hoşnut olduklarını mü beyyin verilen i’lâm-ı şer’î takdîm kılındığını muhtevî firistâde ü irsâl buyurulan tahrîrât-ı düs tûrîleri mezâyâsı rehîn-i ıttılâ’-ı hulûs-verî olmuşdur. Mîr-i mûmâ ileyhin mukaddemen hakkında fermân-ı kazâ-cereyân sudûrıyla kâffe-i muhallefâtı cânib-i mîrî içün zabt ve tahrîr olunmuş ise de mîr-i mûmâ ileyh hakkında merhamet ve şefkat-i seniyye şâyân buyurularak şeref-yâfte-i sudûr olan hatt-ı hümâyûn-ı şâhâne mûcebince muhallefât-ı merkûmeden gümrük emîni ‘Osman Ağa’ya verilen 150.000 guruş havâleden mâ’adâ emvâl ü eşyâ mîr-i mûmâ ileyhe terk ve ihsân buyurulmuş olduğundan mazbût olan emvâl ü eşyâ ve çiftlikân ve akâr-ı sâ’irenin hâsılatıyla ma’an kendüye redd ve teslîmi bâbında sâdır olan emr-i âlîye mugâyir ba’zı kesân ta raflarından mümâna’at ile kendüye gadr-ı küllî olduğu ve mîr-i mûmâ ileyhin mukaddem zabt-ı muhallefâtına me’mûr kapucubaşı Hasan Ağa zimmetinde olan eşyâ-yı mazbûtanın reddiyle fermân buyurulduğu üzere âsitâne-i sa’âdete avdeti lâzime-i zimmet-i me’mûriyyeti iken Der-sa’âdete takdîm eylediği defterde muharrer eşyânın ekserini oğlu ile Der-aliyye’ye hânesine ir sâl ve bir mikdârını dahi fürûht etmiş ve hâric ez defter ıyâl ve müte’allikâtının vâfir eşyâsı dahi zâyi’ olmuş ve cenâb-ı müşîrîleri dahi çiftlikân hâsılâtı ve sermâye akçası olarak şerîklerinden fuzûlî yüz seksen bin bu kadar guruş ahz etmiş olduğunuz rivâyet olunmakda olduğundan başka mîr-i mûmâ ileyh Der-sa’âdete vürûd ile cenâb-ı müşîrîleri bâ-defter-i müfredât cebren ve kahren otuzbeşbin guruşlukdan mütecâviz nükûd ve hayvanât ve sâir emvâlini ahz etmiş olduğunuzu rikâb-ı hümâyûna arzuhâl takdîmiyle inhâ ve ifhâm etmiş ve Adana sancağında vâkı’ Karaisalu ve tevâbi’i kazâsından Adana vâlilerine tahsîs kılınan senevî beşyüzyirmi guruş hazeriyyeden mâ’adâ nesne mütâlebesiyle ta’addî ve rencîde olunmamaları bâbında bâlâları hatt-ı hümâyûn ile muvaşşah yedlerinde olan evâmir-i aliyyeye mugâyir, kethüdânızın olarak ib râz eyledikleri bir kıt’a kağıd mûcebince on bin ve taraf-ı müşîrîlerinden bi-gayrı hakkın üçyüz bu kadar kese ahz olunduğu kazâ-i mezkûr ahâlîsi tarafından bâ-arzuhal inhâ kılınmış olub mîr-i mûmâ ileyhin dâhil-i defter olan eşyâ ve emlâki mir-i mûmâ ileyhin adamına redd ü tes lîm ve mübâşîr-i mûmâ ileyh zimmetinde emvâl kalmış ise tahsîl olunmak ve mübâşir-i mûmâ ileyh dahi afv-ı padişâhîye dikkat ve ferman buyurulduğu üzere zimmetinde olan eşyâ-yı maz bûtayı redd ile avdet etmediği için nefy ü iclâ kılınmak ve husûs-ı mezbûr zımnında mücedde den mücerrebü’l-etvâr bir mübâşir ta’yîn olunmak husûslarına irâde-i seniyye-i hazret-i cihân dârî müte’allık olarak sâlifü’z-zikr eşya ü emlâk ve sâ’irenin mîr-i mûmâ ileyhe redd ve teslîmi bâbında bu def ’a bir kıt’a emr-i ‛âlî ısdâr ve mahsûs mübâşir ile tesyâr olunmuş ve mübâşir-i mûmâ ileyh ma’iyyetine mîr-i mûmâ ileyh tarafından adam terfîk kılınmış olduğundan başka mübâşir-i sâbık mûmâ ileyh Hasan Ağa’nın İstanköy cezîresine nefy ü iclâsı bâbında diğer bir kıt’a emr-i âlî dahi tasdîr ve çavuş mübâşeretiyle tesyîr kılınmış olmağla ber mantûk-ı emr-i âlî mübâşir-i sâbık Hasan Ağa zimmetinde kalmış ve eyâdî-i uhrâya geçmiş her nesi var ise mübâşir-i lâhık ma’rifeti ve ma’rifet-i şer’le mîr-i mûmâ ileyhin adamına teslîm etdirildikden sonra mûmâ ileyh Hasan Ağa’nın menfâsına irsâline mübâderet ve mîr-i mûmâ ileyhin satılacak emlâk ve sâ’iresi dahi mübâşir-i lâhıkın nezâret ve himâyesiyle fürûht ve ol vechile mecmû’-ı emlâk ü eşyâ ve sâ’iresinin kendü tarafına devr ve teslîmiyle mîr-i mûmâ ileyhi ol ta rafdan kat’-ı alâka etdirilmesi husûsuna himmet buyurmaları muhavvel-i uhde-i dirâyetleridir. Kaldı ki cenâb-ı senâverîleri devlet-i aliyyenin rızâ-kâr ve hamiyyet-şi’âr vüzerâ-yı izâmından ol dukları cihetden her hâlde hakk-ı sa’âdetlerinde mehâsin-i teveccühât-ı seniyye-i hazret-i ci hân-bânî ve hüsn-i zann ve i’tikâd-ı sâmî derkâr ve ber-kemâl iken zikr olunan Karaisâlu ahâlisi tarafından inhâ olunduğu üzere gerek cenâb-ı müşîrîleri tarafından ve gerek kethüdâları câni binden 300 bu kadar kese akça cerîme alındığı sahîh olduğu takdîrce bu keyfiyet vâsıl-ı sâmi’a-i şâhâne olmak lâzım gelür ise hakk-ı düstûrîlerinde ber-kemâl olan teveccühât-ı seniyye-i hazret-i pâdişâhînin tagayyür ve tebeddülünü mûcib olacağı cihetden bu maddenin vukû’u sahîh olduğu sûretde cerâyim-i me’hûzenin ashâbına tamâmen redd ve ırzâlarıyla bir dahi şemâtet[64] vukû’a gelmemesi husûsuna himmet ve kethüdânız mûmâ ileyhe dahi fîmâ ba’d bu makûle ahz-ı cerâyim misillü hilâf-ı rızâ hareketden mücânebet eylemesini kethüdânız mûmâ ileyhe tenbîh ve te’kîde mübâderet birle hakk-ı sa’âdetlerinde derkâr olan hüsn-i teveccüh-i âlî ve i’ti kâd-ı sâmînin tezyîd ü tevfîrine sarf-ı rü’yet buyurmaları sibâkında kâ’ime-i ma’rûf tahrîr ve fi ristâde-i nâdî-i sa’âdet-masîrleri kılınmışdır. İnşâ’e Allahu ta’âlâ lede’l-vusûl ber vech-i muhar rer harekete himmet buyurmaları me’mûldür.
Fi 9 C.A. (Cemâziye’l-evvel) sene (12)32.
Sıra no : 21
Belge no : HAT 502, Gömlek No: 24686
Tarih : 29 Z 1233 / 30 Ekim 1818
Konu : Hasanpaşazâde Mehmed Bey’in mallarının müsaderesi ve bu işle görevli Kapıcıbaşı Hasan Ağa’nın görevi kötüye kullanması ve sürgünü hakkında.
Şevketlü kerâmetlü mehâbetlü kudretlü velî-ni‛metim efendim pâdişâhım
Defterdâr efendi kulları Bâb-ı ‛Âlîlerine iki bend bir kıt‘a takrîr takdîm edüb me’alinde dergâh-ı ‛âlî kapucubaşılarından Hasan Paşazâde el-Hâcc Mehmed Bey’in mukaddemen kâffe-i muhallefât ve zimemât ve sâ’iresinin cânib-i mîrî içün zabt ve tahrîri bâbında emr-i ‛âlî ısdâr ve kapucubaşılardan Hasan Ağa mübâşir ta‘yîn ve tesyâr olunmuş ve ol vechile mîr-i mûmâ ileyhin muhallefâtı mahallinde zabt ü tahrîr ve nefy defteri vürûd etmiş ise de mîr-i mûmâ ileyh hakkında rahm ve şefkat-i seniyye-i şâhâne şâyân buyurularak mu’ahharen şeref-yâfte-i sudûr olan hatt-ı hümâyûn-ı şevket-makrûn mûcebince muhallefât-ı mezkûreden gümrük emîni Osman Ağa kullarına verilen yüz elli bin guruş havâleden mâ‘adâ emvâl ü eşyâ mîr-i mûmâ ileyh kullarına terk ve ihsân buyurulmuş olduğundan mazbût olan emlâk ve eşyâ çiftlikân ve ‛akâr ve sâ’irenin hâsılâtıyla ma‘an kendüye redd ve teslîmi bâbında sâdır olan fermân-ı ‛âlîye mugāyir ba‘zı kesân taraflarından mümâna‘at ile kendüye gadr olduğu bâ ‛arzuhâl lede′l-inhâ kuyûd-ı lâzımesi ba‘de′l-ihrâc gayr-ı ez havâle mîr-i mûmâ ileyhin bi′lcümle emvâl ü emlâk ve ‛akâr ve sâ’ir her ne ise cümlesi mîr-i mûmâ ileyhe teslîm olunmak üzere verilen emr-i şerîfin te’kîdini hâvî Adana vâlisine hitâben başka ve mübâşir-i mûmâ ileyh mukaddemen Der-sa‘âdet’e takdîm eylediği defterde muharrer eşyânın ekserîsini oğlu ile Der-sa‘âdet’de hânesine irsâl ve bir mikdârını dahi fürûht etmiş ve hâric ez defter ‛ıyâl ve müte‘allıkâtının vafîr eşyâsı zâyi‛ olmuş ve Adana vâlisi müşârün ileyh dahi çiftlikân hâsılatı ve sermâye akçesi olarak şerîklerinden fuzûlî yüz seksen beş bin bu kadar guruş ahz eylemiş olduğunu mîr-i mûmâ ileyh diğer ‛arîzasında inbâ‘ etmiş olduğundan dâhil-i defter olan eşyânın birisi gerüye kalmayarak tamâmen mîr-i mûmâ ileyh tarafından kabzına me’mûra ve hâric ez-defter olan eşyâ ve ortakcı akçası dahi mahallinde ma‛rifet-i şer‘le rü’yet olunarak tahakkuk eder ise kezâlik mîr-i mûmâ ileyh tarafına redd ve teslîm olunmak üzere müşâr ve mübâşir-i mûmâ ileyhümâya hitâben başka evâmir-i ‛aliyye ısdârı iktizâ eylediğini ve mübâşir ta‘yîni re’ye menût mevâddan idüğünü mûmâ ileyh defterdâr efendi kulları inhâ etmiş ve mîr-i mûmâ ileyh Der-sa‘âdet’e vürûd ve rikâb-ı hümâyûn-ı mülûkânelerine ‛arzuhâl takdîm ile Adana vâlisi müşârün ileyh bâ-defter-i müfredât cebren ve kahren otuz beş bin guruşlukdan mütecâviz nukûd ve hayvanât ve sâ’ir emvâlini ahz etmiş olduğunu inbâ‘ ve tahsîlini istid‘â eylemiş ve Adana Vâlisi Mustafa Paşa kulları tarafından vârîd olan tahrîrât hulâsasında Adanalı Hasan Paşazâde mîr-i mûmâ ileyh ve kaynı Melemencioğlu Habib Bey icrâ-yı garaz ve nefsâniyyet dâ‛iyyesiyle ma‘lûmü′l-esâmî erbâb-ı fesâdı tahrîk ve şikâyet zımnında Der-sa‘âdet’e ‛azîmet etmiş olduğundan bu sûret Adana eyâletinin şirâze-i nizâmının ihtilâline bâdî olacağını müşârün ileyh kulları inhâ etmiş ve bi′l-cümle ahâlî ve re‘âyâ müşârün ileyhden hoşnûd olub husûs-ı mezbûrun tashîhi içün Der-sa‘âdet’e ‛azîmetlerine irâde-i seniyye ta‘alluk eder ise derhâl hareket ve ‛azîmet edeceklerini mübeyyin Adana nâ’ibinin bir kıt‘a i‘lâmını göndermiş ve Adana sancağında vâkı‘ Karaisalu ve tevâbi‘i mukâta‘ası ahâlîsinin rikâb-ı hümâyûnlarına takdîm eyledikleri ‛arzuhâlde Karaisalu kazâsından Adana vâlilerine ta‛yîn ve tahsîs kılınan senevî beş yüz yirmi guruş hazeriyyeden mâ‘adâ nesne mutālebesiyle ta‘addî ve rencîde olunmamaları bâbında bâlâları hutût-ı hümâyûn ile muvaşşah yedlerinde olan evâmir-i ‛aliyyeye mugāyir Adana vâlisi müşârün ileyhin kethüdâsının olarak ibrâz eyledikleri bir kıt‘a memhûr kağıd mûcebince on bin ve müşârün ileyh tarafından bi-gayrı hakkın üç yüz bu kadar kise akça ahz olunduğunu beyân birle meblağ-ı mezkûrun istirdâdı husûsunu istid‘â eylemiş olmalarıyla evrâk-ı mezkûre geçen gün ‛akd olunan encümen-i şûrâda kırâ‘at ve müzâkeresi dermiyân olundukda mîr-i mûmâ ileyhin zabt olunan emvâlinden gümrük emîni Osman Ağa’ya verilen sâlifü’z-zikr yüz elli bin guruş havâle akçasından mâ‘adâ mîr-i mûmâ ileyhin mahallinde olan mecmû‘ emlâk ve ‛akâr ve arâzî her nesi var ise cümlesi kendüye ihsân-ı hümâyûn buyurulmuş ve mûcebince redd ve teslîmi bâbında mübâşir-i mûmâ ileyhe hitâben emr-i ‛âlî sâdır olmuş iken muhallefât-ı merkûmenin bu âna kadar mîr-i mûmâ ileyh tarafına redd ve teslîm olunmaması ve bu vechile mîr-i mûmâ ileyhden ref‘-i rik‘a-i iştikâyâ ibtidârı mübâşir-i mûmâ ileyh Hasan Ağa’nın betâ’et ve rehâvetinden ve belki tama‘ ve irtikâbından nâşî olduğu ve Adana vâlisi müşârün ileyh vâkı‘ olan iştikâ mâddesini mîr-i mûmâ ileyhin tahrîk ve ifsâdına haml etmiş olduğuna nazaran mîr-i mûmâ ileyhin ol tarafdan ‛alākası kesilmedikçe ol havâlî ihtilâlden vâreste olamayacağı beyân ve mûmâ ileyh Defterdâr efendinin inhâsı vechile Adana vâlisi müşârün ileyhe hitâben tekrâr evâmir-i ‛aliyye ısdârı muktezâ-yı maslahatdan ise de bu husûsa hademe-i Devlet-i ‛Aliyyeden müstakîmü′l-etvâr âher biri me’mûr ve ta‘yîn kılınarak sâlifü’zzikr eşyâ ü emlâk ve sâ’iresinin mîr-i mûmâ ileyhe devr ve teslîmi ile kat‘-ı ‛alâka etdirilmesi ba‘de′l-etyân ol vechile ısdâr olunacak evâmir-i ‛aliyyeye kâr-güzâr bir mübâşir intihâb birle mîr-i mûmâ ileyh dahi tarafından bir âdemini ta‘yîn olunacak mübâşire terfîkan mahalline tesyâr edüb mîr-i mûmâ ileyhin mübâşir-i sâbık Hasan Ağa zimmetinde kalmış ve eyâdi-i âhere geçmiş her nesi var ise mübâşir-i lāhık ma‛rifeti ve ma‛rifet-i şer‘le mîr-i mûmâ ileyhin âdemine teslîm ve satılacak emlâk ve sâ’iresini dahi mübâşir-i lāhıkın nezâret ve himâyesiyle fürûht ve ol vechile mecmû‘ emlâk ü eşyâ ve sâ’iresinin kendü tarafına devr ve teslîmiyle mîr-i mûmâ ileyhe ol tarafdan kat‘-ı ‛alâka etdirilmek ve mûmâ ileyh Hasan Ağa muhallefât-ı mezkûrenin devr ü teslîmi husûsunda hilâf-ı rızâ-yı ‛âlî hareket etmiş olduğundan kendüsünü te’dîb ve emsâlini terhîb zımnında mûmâ ileyh Hasan Ağa’nın münâsib bir mahalle nefyi bâbında bir kıt‘a emr-i ‛âlî tasdîr ve çavuş mübâşeretiyle ol tarafa tesyîr olunub muhallefât-ı merkûmeden zimmetine geçen eşyâ her ne ise mîr-i mûmâ ileyh tarafına tamâmen teslîm etdirildikden sonra menfâsına gönderilmek ve zikr olunan Karaisalu kazâsı ahâlîsinden müşârün ileyhin kethüdâsının aldığı akçanın senedi ibrâz olunarak üç yüz bu kadar kese cerâyim aldığına dâ’ir ahâlînin vâkı‘ olan iştikâları pek de sebebsiz olmamak lâzım gelür ise de Adana vâlisi müşârün ileyhin bir müddetden berü ol havâlîyi hüsn-i sûretle idâresi ve şimdiye dek ahâlînin kendüsünden teşekkürü ba‘zı mütevâridînden mesmû‘ ve bu esnâda Dede Bey’in ahz ve i‘dâmı cihetiyle meşkûru′lmesâ‘î olduğundan müşârün ileyhe taraf-ı çâkerîden bir kıt‘a mektûb yazılub me’âlinde bu sûretin vukû‘u bir vechile kendüsünden me’mûl olmayub her hâlde hakkında hüsn-i zann-ı şâhâne derkâr olduğundan ahâlînin minvâl-i muharrer üzere vâkı‘ olan iştikâları henüz vâsıl-ı sem‘-i hümâyûn olmamış ise de eğer iştikâ olunduğu vechile ahz-ı cerâyim olunduğu vâkı‘ ise bu keyfiyet beher hâl mesmû‘-ı hümâyûn-ı mülûkâne olarak hakkında derkâr olan teveccühât-ı ‛aliyye-i cihânbânînin tedennîsini müstelzim olacağı ve bu mâddenin vukû‘u takdîrinde cerâyim-i me’hûzenin ashâbına reddine ve kethüdâsına dahi mü’ekked tenbîhe mübâderet ve her hâlde ahâlî ve fukarânın istihsâl-i esbâb-ı refâh ü âsâyişleri emr-i ehemmine dikkat eylemesi vesâyâsı iş‘âr kılınmak husûsları beyne’l-huzzâr müzâkere olunmuş idüğü muhât-ı ‛ilm-i ‛âlîleri buyuruldukda emr ü fermân şevketlü, kerâmetlü, mehâbetlü, kudretlü velî-ni‛metim efendim pâdişâhım hazretlerinindir.
Benim vezîrim
İşbu takrîrin ve defterdârın iki bend takrîri manzûr-ı hümâyûnum olmuşdur. Adana vâlisinden bi′l-cümle ahâlî hoşnûd ve şimdiye kadar Adana bu derece taht-ı nizâma girdiği yokdur. Mehmed Bey’in i‘dâmına müşârün ileyh fermân ile me’mûr olmuş idi. Ba‘zı telefât olmuş âna bakılmaz. Takrîrde beyân eylediğin vechile dâhil-i defter olan eşyâ ü emlâki mîr-i mûmâ ileyhin adamına redd ve teslîm ve mübâşir zimmetinde emvâl kalmış ise tahsîl ve ba‘dehu nefy olunmak üzere evâmir verilüb mücerrebü′l-etvâr bir mübâşir ta‘yîn olunsun. Hâric ez defter olan emlâk ve eşyâdan bahs lâzım değildir. Zîrâ Mehmed Bey’i ben bîcürmdür deyü ‛afv etmedim Ravza-i mutahharaya dehâlet etdiği içün sâhib-i şefâ‘at efendimize ta‘zîmen ‛afv eyledim. Zâyi‘ olan eşyâsını ölmediğine tutub Adana vâlisinden ahz-ı intikāma sa‘y etmesün sonra peşîmân olur. Karaisalu kazâsından aldığı cerîme sahîh ise redd etmesü içün takrîrde beyân eylediğin vechile bir mektûb tahrîr edesin. Ancak bu mertebe olmayub yine mîr-i mûmâ ileyhin tahrîk ve ifsâdı olması ihtimâli gâlibdir.
Sıra no : 22
Belge no : HAT 1542, Gömlek No: 52
Tarih : 29 Z 1233 / 30 Kasım 1818
Konu : Adana Valisi Mustafa Paşa’dan kaçarak Payas taraflarında Küçükalioğulları ile birleşmek isteyen Hasanpaşazâde Mehmed Bey’in Beylan muhafızı İbrahim Paşa’nın da sıkıştırması üzerine dayanamayarak bir gemiye binerek Akdeniz’e açılmış olduğu haber alındığından Kurtkulağı’nda tutuklu bulunan akrabası Karaca İbrahim hakkında şimdilik birşey yapılmadan hapiste tutulması, Fettahoğlu Ağca Bey’in durumu, Adana valisi ile Halep Valisi Celal Paşa arasında anlaşmazlık konusu olan iltizamların durumu hakkında.
Şevketlü kerâmetlü mehâbetlü kudretlü velî-ni‛metim efendim pâdişâhım
Ma‛lûm-ı mekârim-melzûm-ı şâhâneleri buyurulduğu üzere haklarında fermân-ı kazâcereyân sudûr eden Hasanpaşaoğlu Mehmed Bey ve Küçükalioğlu Dede Bey bundan akdem Payas’da bir yere gelmiş ve etrâf eşkıyâsıyla ittifāk eylemiş olduklarını Haleb Vâlisi Celâl Paşa kulları yazmış olduğundan ve mahall-i mezkûr ise hüccâc-ı Müslimînin reh-i râstı olmak cihetiyle şakiyân-ı merkûmânın bir an akdem def‛-i gâ’ileleriyle tarîk-i câddenin emniyeti istihsâl olunması lâzım geldiğinden icrâ-yı muktezâ-yı irâde-i seniyyeye müsâra‛at ve şâyed maslahat uzar ise hüccâc-ı Müslimîn tarîk-i âherden imrâr olunmak üzere keyfiyeti serî‛an Der-sa‛âdete ve esnâ-yı râhda Surre-i Hümâyûn emînine tahrîr ve iş‛âra mübâderet eylemeleri içün Haleb vâlisi müşârün ileyhe ve Adana Vâlisi Mustafa Paşa kullarına başka başka emr-i ‛âlî ve tahrîrât itâre ü tesyîr ve Karaman Vâlisi Abdullah Paşa kullarına dahi başkaca kā’ime irsâliyle tarîk-i mezkûr keyfiyetini ol dahi müşârün ileyhümâdan tashîh ve inhâya mübâderet eylemesi tastîr kılınmış idi. Bu def‛a müşârün ileyh Celâl Paşa kullarının vârid olan cevâbnâmesi hulâsası me’âlinde mukaddem dahi Der-sa‛âdete tahrîri vechile Hasanpaşaoğlu, Beylan mutasarrıfı İbrahim Paşa’nın Payas üzerine kıyâm ve hareketini haber aldıkda duramayub bir takrîb sefîneye süvâren firâr etmiş ve mezbûr Küçükalioğlu evvel emirde başına haşerât cem‛iyle mukāvemet dâ‛iyyesinde olmuş ise de muhârebe ve tazyîk olunarak ol dahi Payas ve Garbeyazı[65] boşaldub kaçmış olduğundan başka mecbûren hemdest-i mu‛âveneti olan Çaylu ve Ocaklu ahâlîlerine söz verilerek mahallerine ba‛de’l-iskân şakî-i merkûmun fî-mâ-ba‛d Payas ve Garbeyaz taraflarına ayak basdırılmaması içün havâlî-i merkûme ahâlîsi ‛umûmen nezre kat‛ ve Garbeyaz cevânibinde olan kulelerin hedm ile Payas’a müstevfî neferâtlı bir binbaşı ik‛âd kılınmış ve Kurtkulağı menzilinin nizâmıyla câddenin emniyeti istihsâli içün paşa-yı mûmâ ileyh Hâss tarafına i‛zâm ile el-hâletü hâzihi tarîk-i câddenin gereği gibi emniyeti istihsâl olunmuş ve bu vechile kāfile-i hüccâcın tarîk-i câddeden mürûru içün keyfiyet müşârün ileyh tarafından Surre-i Hümâyûn emînine dahi yazılmış olduğu ve Hasanpaşaoğlu merkûmun akrabâsından olub bundan akdem müşârün ileyh tarafından ahz ve habs olunan Karaca İbrahim’in gâ’ile bertaraf oluncaya dek kal‛a-bend olarak mahbesde ibkāsı mukaddem müşârün ileyhe yazılmış olduğunda ol vechile ibkā olunmuş ise de el-hâletü hazihi şakî-i merkûmun firârı cihetiyle gâ’ile bertaraf ve merkûm İbrahim dahi cünhadan vâreste olduğu beyânıyla itlâkı husûsuna müsâ‛ade-i seniyye şâyân buyurulması muharrer ve mastûr ve yine müşârün ileyh İbrahim? Paşa kullarının müte‛âkıben vürûd eden tahrîrâtı hülâsası mefhûmunda dahi merkûm Küçükalioğlu fî-mâ-ba‛d Payas’a ayak basdırılmamak üzere nezr ve ta‛ahhüde rabt olunmuş ve mûmâ ileyh İbrahim Paşa Hâss tarafına ‛azîmet ile menzillerini tanzîm ve hâvâli-i merkûmenin eşkıyâdan tetahhuruna sa‛y ü ıkdâm eylemiş ise de güyâ Adana Vâlisi Mustafa Paşa kullarının Beylan vak‛asından dolayı Paşa-yı mûma ileyhe nefsâniyyeti olub iş bu Payas mâddesi dahi tezâyüd-i mübâyeneti mûcib olarak merkûm Küçükalioğlu’nu Fettahoğlu Akça Bey’e dehâlet ve Gavurdağı ahâlisini ve Tâcir ve Cerîd ‛aşîretlerini merkûm Fettahoğlu’na bend ile şakî-i merkûmu ele vermemeleri içün beynlerinde ittifāk etdirmiş ve Hâss re‛âyâsından olub iş bu ittifākdan istib‛âd eden Karalar ‛aşîretini yüz yirmi kise akça tecrîm etdikden sonra ‛aşîret ihtiyârını ve müte‛allıkâtını urub külliyetlü emvâl ve hayvanâtlarını gasb ve fesâd ü ihtilâli mûcib ba‛zı tefevvühât ile şakî-i mezbûrun fürceyâb olmasını müstelzim hâlâta ibtidâr eylemiş olduğundan bahisle şakî-i mezbûr merkûm Fettâhoğlu vesâ’ir ‛aveneleriyle ittifāk ederek Payas’ı zabt edecekleri ‛âşikâr ve merkûmun bir an akdem i‛dâmıyla Surre-i Hümâyûnun mürûrundan evvel ol havâlinin ihtilâlden vâreste olması ehemm ve elzem idüğü ve sâlifü’z-zikr gasb ve tecrîm mâddesinin bu tarafdan dahi tahkîki ile emvâl-i me’hûze ü mağsûbenin istirdâdına müsâ‛ade buyurulması ve Mar‘aş müftisi sâbık ‛Ataullah Efendi Mar‘aş’da icrâ-yı fesâda fırsat-yâb olamayarak birâderi Mehmed ‛Âbîdi ve nâ’ib-i sâbık Hasan Efendi’yi alub Yenicekal‛a ve Camustil mukāta‛aları tarafına firâr etmiş ve mukāta‛a-i merkûme ise makarr-ı eşkiyâ ü ‛aşâyîr olduğundan Mar‘aş’ın ihtilâlini mûcib olacağı beyânıyla merkûmlar diyâr-ı âhere nefy ü iclâ ve şâyet âsitâneye gelürler ise kelâmlarına havâle-i sem‛-i i‛tibâr olunmayarak kezâlik tard ü nefy olunmaları ve zikr olunan Yenicekal‛a ve Camustil mukāta‛aları sarb mahalde ve makarr-ı eşkıyâ olduğundan yedd-i âherde bulunması bu makûle mahzûrâtdan hâlî olmadığına binâ’en müşârün ileyhin ‛uhdesine ihâle olunması husûsları münderic ve mezkûr olub Adana Vâlisi Mustafa Paşa kullarının dahi sâlifü’z-zikr emr-i ‛âlîye cevâb olarak tahrîrâtı vürûd birle hülâsası me’âlinde güyâ Hasanpaşaoğlu merkûmun firârı Haleb vâlisi müşârün ileyhin re’yiyle olarak otuz kadar adamıyla bahren Mısır cânibine ‛azîmet etdiğini ve şakî-i merkûmun mu‛âvinlerinden dayızâdesi merkûm Karaca İbrahim ve Dağlı Beyi Çobanoğlunun oğlu Mustafa Bey müşârün ileyhin birer vechile sahâbetinde olduğunu ve mezbûr Küçükalioğlu’nu mûmâ ileyh İbrahim Paşa’nın Beylan’dan hareket ve Payas’a (‘azîmet ve)‛Üzeyir sancağı kurâsından Çaylu ve Ocaklu ve kurâ-i sâ’ire ahâlileri nefs-i Payaslı ile bi’littifāk Payas’dan tard edüb şakî-i mezbûr üç beş âdemisiyle Mar‘aş tarafında Ulaşlı karyesine firâr eylediğini ve mûmâ ileyh İbrahim Paşa Payas’dan ‛avdetinde mezbûr Küçükalioğlu’nun ‛ammizâdesini mütesellim ve menzilci nasb etmiş ve Kurt Kulağı’na vürûdunda Haleb vâlisi müşârün ileyh ile bi’l-muhâbere hakkında izhâr-ı ‛adâvet ve iftirâ ederek kendüyü (….) ‘aliyyeden tekdîr etdirmek sevdâsına düşmüş olduklarını beyân birle şimdilik tarîk-i câddenin her tarafı emîn ve âsûde ve eşkıyâ makûlesi münhezim olduğunu tafsîlen iş‛âr ve ol bâbda Adana kādısının (….) Adana ahâlisinin tertîb eyledikleri mahzarı tesyâr etmiş ve Karaman Vâlisi Abdullah Paşa kullarının vârid olan cevâbnâmesinde dahi Adana vâlisi müşârün ileyhin emniyet-i tarîki mübeyyin kendüye gelen kā’imesi (…..) tarafına gönderdiğini yazmış ve Surre-i Hümâyûnları emîni Sa‛id Efendi kulları dahi bir kıt‛a kā’ime-i vâridesinde Konya’dan Antakiyye’ye varınca esnâ-yı râhda emniyet ber-kemâl olduğunu ve Adana câddesinden mürûr eylemesini hâvî Haleb ve Adana vâlileri müşârün ileyhümâ taraflarından kendüye Eskişehir sahrâsında tahrîrât tevârüdüne binâen bi-mennihi ta‛âlâ tarîk-i câddeden savb-ı maksûda ‛azîmet eylediğini iş‛âr eylemiş olmağla zikr olunan tahrîrât ve evrâk ‛atabe-i ‛ulyâ-yı şâhânelerine takdîm olunmak üzere iken müte‛âkıben Adana vâlisi müşârün ileyhin diğer tahrîrâtı vürûd edüb hülâsa-i me’âlinde müşârün ileyh muktezâ-yı me’mûriyeti üzere Hasanpaşaoğlu ve dayızâdesi Karaca İbrahim’in def‛-i gâ’ileleri husûsunda mâl ve cân ile hizmet ve sadâkat etmiş ise de hakkında Haleb vâlisi müşârün ileyh ba‛zı isnâdât ile icrâ-yı ‛adâvet sûretinde olduğundan bahisle Adana eyâletinin ‛uhdesinden sarf ve tahvîli ile âher bir mahal ‛inâyet ve ihsân buyurulmasını iltimâs etmiş ve Adana nâ’ib ve ahâlisinin diğer i‛lâm ve mahzarlarında dahi Adana vâlisi müşârün ileyhden cümle ahâlî hoşnûd ve râzı oldukları beyânıyla tevcihât-ı hümâyûnda eyâlet-i mezkûrenin ‛uhde-i müşârün ileyhde îbkāsı istid‛â olunmuş olmağla mukaddem ve mu’ahhar vürûd eden tahrîrât ve evrâk-ı sâ’ire encümen-i şûrâda kırâ’at ve müzâkeresine mübâderet olundukda ba‛zı kulları tarafından Adana eyâleti dâhilinde olan Hâss mukāta‛ası bundan akdem Haleb Vâlisi Celâl Paşa ve Adana Vâlisi Mustafa Paşa taraflarından istid‛a olunmuş ise de mukāta‛a-i merkûme Adana eyâleti dâhilinde olduğundan ‛atebe-i ‛ulyâ-yı mülûkâneden bi’l-istîzân ber-mûceb-i şürût Adana vâlisi müşârün ileyhe ihâle olunduğundan müşârün ileyhümânın münâfeselerine sebeb olması me’mûl olmak mülâbesesiyle Adana vâlisi mukāta‛a-i mezkûreyi tarafından birine ihâle edeceği ‛âşîkâr olmağla münâfesenin def‛i içün İbrahim Paşa’ya ihâle eylemesi Adana vâlisi müşârün ileyhe iş‛âr kılınması lede’lîrâd diğer bendeleri cânibinden mukāta‛at-ı mezkûrenin müşârün ileyhe ihâlesi yakında olarak henüz haberi bile mahalline varamaması melhûz olmağla müşârün ileyhümânın mübâyenetlerine sebeb bu olmayub bundan akdem merkûm Hasanpaşaoğlunun Haleb tarafına firârında ve ândan dahi bahren Mısır cânibine ‛azîmetinde Adana vâlisi müşârün ileyh Haleb vâlisinin sahâbetine ‛azv ile Der-sa‛âdete yazmış ve Haleb vâlisi dahi Adana vâlisinin tavsiyesiyle geldi deyu tahrîr eylemiş olduğundan ahadi hümâ ‘uhrâ bu vechile kaleme aldığı yek-diğerin ma‛lûmu olarak el-hâletü hâzihi ikisi dahi taraf-ı devlet-i ‛aliyyeden havfa zâhib olarak bu sûret beynlerinde mübâyeneti mûcib olduğu melhûz olduğundan mâ‛adâ Adana vâlisi müşârün ileyhin isti‛fâ sûretine teşebbüsü dahi bu keyfiyeti te’bîd eylediği bedîdâr olub lâkin Adana ahâlisinin müşârün ileyhden hoşnûdluğunu mübeyyin i‛lâm ve mahzar gelmiş olduğundan başka hadd-i zâtında Adana’dan berü ahâlisini himâyet ü sıyâneti ve cümlesinin kendüsünden samîmi hoşnûdluğu âşikâr olduğundan tebdîli câ’iz olmadığı misillü Haleb vâlisi müşârün ileyhin tenkîl-i eşkıyâ husûsunda vâkı‛ olan gayreti takrîbiyle ânın dahi tahvîli münâsib olmadığından müşârün ileyhümânın te’lîfleri sûretine bakılmak lâzım geldiğinden li-ecli’t-te’lîf hademe-i devlet-i ‛âliyyeden birinin ta‛yîn kılınması iktizâ edeceği yâd olundukda ba‛zı kulları tarafından evvel emirde mübâşir ta‛yîni lâzım gelmeyüb heman def‛-i şürûr-ı erbâb-ı mefsedet husûslarında tahsîs-i mîr-i merkûmun def‛-i gâ’ilesi mâddesinde vukû‛a gelen gayretleri tahsîn olunarak nezd-i devlet-i aliyyede makbûlü’l-hıdme oldukları mukaddemâtı derciyle beynlerinde tekevvün eden münâfese ve zıddıyet münâfî-i rızâ bir keyfiyet olduğu ve sem‛-i humâyûn-ı mülûkânelerine vâsıl olmaksızın birbirleriyle buluşub herhâlde lâzıme-i ittihâd ve hüsn-i zindegânîye mübâderet ve bi’l-ittifāk def‛-i müfâd-ı eşkıyâya dikkat eylemeleri tenbîhini hâvî müşârün ileyhümâya taraf-ı çâkerîden başka başka mektûblar tahrîr ve merkûm Fettâhoğlu’nun Kalender Paşa’nın Beylerbeyiliği hengâmında i‛dâmıçün emr-i ‛âlî sudûr etmiş ve merkûm Dede Bey dahi Ulaşlı karyesine firâr eylemiş olduğundan merkûmân el-hâletü hâzihi eyâleti dâhilinde olmalarıyla def‛ ve izâleleri kendüden matlûb idüğü Haleb vâlisi müşârün ileyhe tavsiye ve iş‛âr olunmak husûsları beyne’l-huzzâr müzâkere olunmuş olduğu ve mezbûr Hasanpaşaoğlu Mehmed Bey firâr etmiş isede henüz ele geçmemiş olduğundan şakî-i merkûm bundan böyle ahz ve i‛dâm oluncaya dek akrabâsından olan merkûm Karaca İbrahim’in i‛dâm ve itlâfı şıklarından sarf-ı nazar olunarak mahbesde ibkā eylemesi müşârün ileyh Celâl Paşa kullarına yazılacak cevâbnâmede derc ve tezbîr kılınmak ve mukâta‛ât-ı merkûmeteynin kuyûduna bi’l-mürâca‛a iktizâsını ifâde eylemesi defterdâr efendi kullarına havâle olunmak üzere tanzîmi muvâfık-ı irâde-i kerâmet-ifâde-i seniyyeleri buyrulur ise muktezâları icrâ kılınacağı ve mukaddem ve mu’ahhar tevârüd eden sâlifü’z-zikr tahrîrât ve evrâkın cümlesi manzûr-ı me‛âlî-mevfûr-ı şâhâneleri buyrulmak içün takdîm-i pîş-gâh-ı felek-destgâh-ı cihândârîleri kılındığı muhât-ı ‛ilm-i ‛âlîleri buyruldukda emr ü fermân şevketlü kerâmetlü mehâbetlü kudretlü velî-ni‛metim efendim pâdişâhım hazretlerinindir.
Benim vezîrim
İşbu takrîrin ve tahrîrât ve evrâk cümlesi manzûr-ı hümâyûnum olmuşdur. Li’l-lâhi’l-hamd hüccâc-ı Müslimînin de rastları açılub doğru yoldan ‛azîmet eylemişler. Mukâta‛alar Adana eyâleti dâhilinde ise Adana vâlisine virülür ânın içün Celâl Paşa bir şeyi vermez, zîrâ kendi ‛uhdesinde olan eyâletler dâhilinde her ne kadar iltizâmât var ise kendüye virildi. Kusûr mâddeleri meclisde müzâkere olunub karâr verildiği üzere müşârün ileyhümâya tahrîr ile tanzîm eyleyesin.
Sıra no : 23
Belge no : HAT 443, Gömlek No: 22235-1
Tarih : 29 Z 1235 / 7 Ekim 1820
Konu : Adana beylerbeyisi mirmirândan Muhsin Paşa’nın İstanbul’a gönderdiği raporuna dayanılarak Kozanoğlu Ali Bey ve Karsantılıoğlu aşireti ve Haleb toprağında yaşayan Ömeroğlu isimli Ekrâd boybeyinin çıkardıkları karışıklıklar; Kozanoğlu’nun Afşar aşiretinden topladığı asker ile maktul Küçükalioğlu’nun yaptığı gibi Payas ve Karbeyaz kalelerine yerleşerek hacıların yolunu kesmek istediğinde alınacak tedbirler hakkında.
Şevketlü kerâmetlü mehâbetlü kudretlü velî-ni‘metim efendim pâdişâhım
Adana beylerbeyisi mîrmîrandan Muhsin Paşa kulları bundan akdem vârid olan tahrîrâtında Adana sancağında kâ’in Cebel-i Kozan sâkinlerinden Kozanoğlu Ali Bey ve cebel-i mezkûr civârında hayme-nişîn olan Karsantılıoğlu, Adana′ya hem-hudûd olan Haleb toprağında mütemekkin Ömeroğlu nâm Ekrâd boybeyisi ile yek-dil ve yek-cihet olarak ebnâ-i sebîle ve kurâ ahâlîlerine gasb-ı emvâl misillü envâ‘ cevr ü ta‘addî etmekde ve hatta merkûmân Kozanoğlu’yla Karsantılıoğlu el-hâletü hazihi Adana mahkemesinden muhrec pusula mantûkunca ‛aşîret hissesine isâbet eden ‛asker bedeliyyesini ve matlûbât-ı sâ’ireyi edâdan imtinâ‘ ve izhâr-ı sûret-i bagî ü ‛isyân eylemekde olduklarından tarafından nush ü pendi müştemil kağıdlar tahrîr ve Adana a‘yânı Kapucubaşı İbrahim Ağa’yı bunlara söz anladarak o makûle hareketden men‘ ü tahzîr ve emvâl-i mîriyyeyi dahi tahsîl içün mahsûsan ba‘s ü tesyîr eylemiş ise de bir vechile kârger olmayub harekât-ı sâbıkalarında ısrâr eylediklerinden ve bu hâl üzere bırağılmaları câ’iz olmayacağından bahsle merkûmların müstenidi olan bi′l-cümle ‛aşâyir ü kabâ’ili bir takrîb kendüsü tarafına celb eylediğine ve bunlar ile merkûmânın üzerlerine varıldığı sûretde fukarâya rahne ve hasâr vukû‘ bulmaksızın def‘aten ahz ve istîsâlleri ve zimmetlerinde olan matlûbât-ı mîriyyenin tahsîli mümkin ve müyesser olacağına binâ’en Adana ve Tarsus’da kâ’in ‛aşayir vesâ’ir harb ü darbe muktedir ‛asâkirin kendü ma‘iyyetine me’mûriyetleri bâbında evâmir-i şerîfe ısdâr ve irsâl buyurulmasını ve cebel-i mezkûrun bir tarafı Mar‘aş eyâletine hem-hudûd olmak hasebiyle Mar‘aş vâlisi tarafından şâyed bir gûne inhâ vukû‘ bulur ise kendünün maksûd-ı aslîsi mücerred merkûmların te’dîbiyle tesviye-i umûr-ı mühimme ve te’mîn-i fukarâ kaziyyesinden ‛ibâret idüğünü inhâ ve iş‘âr etmiş ve fi′l-hakîka cebel-i mezkûrun bir tarafı vâlî-i müşârün ileyhin zîr-i idâresinde olduğuna ve paşa-yı mûmâ ileyhe evvel emirde ol vechile emr-i ‛âlî i‘tâsı şâyed bir gûne gâ’ile hudûsunu müstetbi‘ olmamak içün münâsib görünmeyüb ancak matlûbât-ı mîriyyenin tahsîli ve fukarâ-yı ra‛iyyetin mezâlim ve ta‘addiyâtdan korunması dahi farîzadan olduğuna binâ’en emr-i ‛âlî i‘tâsından sarf-ı nazarla fakat dâhil-i hükûmeti olan mahallerin temşiyet-i mesâlih-i lâzımesi ve emvâl-i mîriyyenin tahsîli ve ‛aceze-i ahâlî ve fukarânın himâyet ü siyânetleri esbâbını istihsâl eylemesini mutazammın cevâb yazılmış ve Mar‘aş vâlisi kullarına dahi civâriyet hasebiyle iktizâ eder ise paşa-yı mûmâ ileyhe mu‘âvenet-i lâzımeyi icrâ eylemek üzere mektûb tahrîr olunarak lüzûmu takdîrinde müşârün ileyhe gönderilmesi içün ol dahi paşa-yı mûmâ ileyhe irsâl olunmuş ve müte‘âkıben paşa-yı mûma ileyh kullarının bir takım tahrîrâtı dahi vürûd edüb fezleke-i mufâdında mukaddemce minvâl-i meşrûh üzere keyfiyyeti Bâb-ı ‛Âlî’ye inhâ ve istîzân etmiş ise de bugünlerde merkûm Kozanoğlu öteden berü dâ‘imâ sirkat ve şekâvetle me’lûf olan Afşar aşîretinden Sis kazâsı derûnuna biraz ‛asker vaz‘ıyla civârında kâ’in ‛aşâyir ve Etrâk makûlelerinin dahi iğfâl ve celb ederek maktûl Küçükalioğlu’nun tahassun eylediği Payas ve Karbeyaz nâm mahalleri zabt ile hüccâc-ı müslimînin mürûr edeceği turuk ve mesâliki kat‘ etmek dâ‛iyye-i fâsidesiyle derûn-ı Sis’de tecemmu‘ ve bütün bütün izhâr-ı bagî ü tuğyân etmiş olduğundan Bâb-ı ‛Âlî’den tekrâr istîzâna te’hîr olunmak lâzım gelse mâ‘aza Allâhu Ta‘âlâ mürûrları takarrub etmekde olan hüccâc-ı müslimîne rahne ve hasârları vâkı‛ olacağı mülâhazasına mebnî ve Adana hânedânından Hasanpaşazâde Mehmed Bey’in ol taraf ‛aşâyir ve kabâ’iliyle mu‘ârefesi olduğundan başka bu makûle umûrun rü’yetine muktedir idüğüne mübtenî Devlet-i ‛Aliyye’ye bir hıdmet etmek niyet-i hâlisesiyle külliyetlü dâ’iresi halkıyla mîr-i mûmâ ileyhi dahi alub Adana′dan hareket ve Sis üzerine ‛azîmet eylediği beyânıyla matlûbât-ı mezkûrenin tahsîline mîr-i mûmâ ileyhin me’mûriyyeti içün bir kıt‘a emr-i şerîf ile sâ’ir iktizâ eden evâmir-i ‛aliyyenin ısdâr ve tesyâr buyurulmasını inhâ ve iltimâs eylemiş ve mîr-i mûmâ ileyh kulları dahi vârid olan mektûbunda kendüsü mukaddemen Şam tarafında ba‘zı tahsîlâta dâ’ir me’mûr olduğu mesâlihi rü’yetle Adana′ya gelmiş olduğundan bahisle me’mûriyyeti hitâmına dâ’ir yedinde olan i‘lâm-ı şer‘îyi bu tarafa göndermek üzere kendünün ba‘zı mesâlih-i mahsûsası rü’yeti içün Adana’da bir müddet ikāmetine ruhsat i‘tâsını istid‘â etmiş olmağla evrâk-ı mezkûre manzûr-ı hümâyûn-ı mülûkâneleri buyurulmak içün cümleten ‛arz ü takdîm kılındı. Paşa-yı mûmâ ileyhin istediği evâmir-i ‛aliyyenin evvel emirde verilmesinde şâyed ilerüsünde bir uygunsuzluk vukû‘u hâtırasına dâ’ir ba‘zı mülâhaza mâni‛ olmuş ise de el-hâletü hâzihi inhâsına nazaran merkûm Kozanoğlu sû‘-i hareketini pek aşurub tarîk-i hâcca tasallut dâ‛iyyesine düşmüş olduğuna mebnî paşa-yı mûmâ ileyh dahi merkûmun def‘-i mazarratı zımnında Adana′dan kalkub merkûmun üzerine ‛azîmetle maslahata şürû‘ ve mübâşeret etmiş bulunduğundan ve fi′l-hakîka hüccâc-ı müslimîn ‛azîmet üzere olmak hasebiyle istihsâl-i esbâb-ı muhâfazaları lâzımeden olub paşa-yı mûmâ ileyhin ‛azîmet eylediği mahal dahi Adana′ya sekiz on sâ‛at mesâfe bir mahal idüğünden artık bi’z-zarûre istediği evâmir-i ‛aliyye ısdâr ve tisyâr ve kendüsüne yazılacak cevâbnâmede: Çünkü bu vechile hareket ve ‛azîmet etmiş bulunduğunuzdan matlûbunuz olan evâmir-i ‛aliyye irsâl olundu, ancak zinhar bir gâ’ile çıkarmayarak hemân merkûmun tarîk-i Hacc-ı şerîfe îsâl etmek dâ‘iyye-i fâsidesinde olduğu şürûr ve mefsedetinin bir gün evvel indifâ‘ı esbâbını istihsâle ikdâm ve dikkat eylemesine dâ’ir tenbihât-ı mukteziyye derc ü tastîr kılınması husûsları muvâfık-ı irâde-i seniyye-i mülûkâneleri buyurulur ise emr ü fermân şevketlü kerâmetlü mehâbetlü kudretlü velî-ni‘metim efendim pâdişâhım hazretlerinindir.
Benim vezîrim
İşbu takrîrin ve evrâk-ı vâride manzûr ve me’âlleri ma‘lûm-ı hümâyûnum olmuşdur. Paşa-yı mûmâ ileyhin mu‘ahharen gelen tahrîrâtına göre mâdde tatsızlanmış bu sûretde istid‘â eylediği evâmir ısdâr ve tarafından iktizâsına göre cevâb yazılsun, ancak Şam’a me’mûriyetle gidüb ba‘dehu Adana′ya gelen Mehmed Bey muharrik mizâc adam olmağla Allah vere paşa-yı mûma ileyhi iğfâl etmeye idi. İktizâ eder ise hafî olarak keyfiyyet Ali Paşa-yı mûmâ ileyhe bildirilsün.
Sıra no : 24
Belge no : HAT 679, Gömlek No: 33119
Tarih : 29 Z 1235 / 07 Kasım 1820
Konu : Hasanpaşazâde Mehmed Bey’in mallarının müsaderesi sırasında saklayacak hiçbir malı kalmamış ve kendisi de af edilmiş olduğundan mübaşir Hasan Ağa tarafından ailesine baskı yapılmaması, çiftliklerin satılmaması, Halep tarafında ortaya çıkacak yeni muhallefâtının da defter edilmesi, bu işler tamamlanmadan muhallefâttan havâle yapılmaması hakkında.
Şevketlü kerâmetlü mehâbetlü kudretlü velî-ni‛metim efendim pâdişâhım
Adanalı Hasanpaşazâde Mehmed Bey kullarının bu def‛a takdîm eylediği ‛arzuhâlinde Der-‛aliyyelerine vürûd ile hakkında zuhûr eden mu‛âmele-i ‛afv ve merhamet-i seniyyenin tahmîd ve teşekküründen bahisle kâffe-i emvâl ü eşyâsının cânib-i mîrîden zabtına binâ’en elhâletü hâzihi sedd ü ramak idecek bir nesnesi olmadığından başka Adana’da olan dört nefer ‛ıyâl ve akârib ü ta‛allukâtı dahi me’mûr olan mübâşirin ezâ ve tazyîkiyle mağdûr ve perîşân olduklarını inhâ ve tahlîsleri husûsuna merhamet-i seniyye erzân buyrulmasını istirhâm ve istid‛â etmiş ve keyfiyet-i servetleri[66] su’âl olundukda mûmâ ileyhin Adana’da olan adamları ve ‛ıyâlleri habs ve tazyîk olunarak zâhire ihrâc olunan mücevherât ve esliha vesâ’ir emvâl ü eşyâsından mahallinde fürûht olunan koza ve zahâyir ve hayvânât ve gulâm ve câriye bahâsı ve emlâk ve çiftlikât ve ‘Üzeyir mutasarrıfı tarafında olan şütürânı bahâları iki yük yetmiş iki bin (272.000) şu kadar guruşa bâliğ olarak yüzelli bin (150.000) guruşu gümrük emîni ‘Osman Ağa kullarının havâlesine i‛tâ olunduğunu Adana vâlisi ve gerek muhallefât-ı mezkûre mübâşiri bâ-tahrîrât inhâ etmiş ve kasabbaşılık mesârifinden dolayı sarrâfân matlûbuna dahi yüz doksan altı bin şu kadar (196.000) guruş havâle verilmiş olduğundan sâlifü’z-zikr mahallinde fürûht olunan eşyâdan mâ‛adâ sâ’ir zuhûr eden emvâl ü eşyâsından haml-i sakîl olanları dahi mahallinde bi’l-müzâyede fürûht ve esmânı müretteb olan mahalle te’dîyye olunmak üzere zî-kıymet olan mücevherât ve eslihâ ve sîm-raht ve eşyâ-yı sâ’iresiyle berâber Der-sa‛âdet’e tesyîr olunmak ve emlâk-i muharreresinin dahi defter olunan bahâları tekrâr müzâyede ile hadd-i lâyıkına iblâğ olunarak defter müfredâtı takdîm kılınmak ve mîr-i mûmâ ileyhin Haleb tarafında ihbâr olunan muhallefâtı dahi kezâlik cânib-i mîrîçün zabt ve tahrîr olunub defteri Der-sa‛âdet’e gönderilmek üzere bi’l-istîzân şeref-efzâ-yı sudûr olan hatt-ı hümâyûn-ı şevketmakrûn-ı mülûkâneleri mûcebince bundan akdemce Adana ve Haleb vâlilerine muhallefât-ı mezkûre mübâşiri Kapucubaşı Hasan Ağa kullarına hitâben evâmir-i celîle ısdâr ve tesyâr olunmuş ve muhallefât-ı merkûmenin defteri vürûd edüb keyfiyeti tebeyyün etmedikçe bir tarafa havâle olunmaması husûsuna mu’ahharen irâde-i seniyye-i mülûkâneleri müte‛allık olmuş ve mîr-i mûmâ ileyh kullarının cerâyim-i sâbıkasının ‛afvına ‛inâyet ve ihsân-ı hümayûnları şâyân buyurulmuş olduğundan mahallinde ‘ıyâl ü müte‛allikâtının habs ve tazyîk olunmaları nâ-revâ idüğünden mîr-i mûmâ ileyh kulları hakkında ne vechile irâde-i seniyye-i hüsrevâneleri müte‛allık olur ise emr ü fermân şevketlü kerâmetlü mehâbetlü kudretlü velî-ni‛metim efendim pâdişâhım hazretlerinindir.
Benim vezîrim
Mîr-i mûmâ ileyhin çünkü cerâyimini ‛afv eyledik. ‘Iyâl ve mute‛allikâtı habs ve tazyîk olunmayub çiftlik vesâ‛ir emlâk ve ‛akâra dâ’ir şeyleri dahi fürûht olunmasın. Muhallefât defteri geldikde bakılub emvâlinden münâsibi mikdâr şey kendüye terk ile taltîf olunur. İşte muhallefâtlar tekmîl olmadıkça havâle verilmesün deyü aralık aralık benim yazdığım bu makûle şeyler içündür.
Sıra no : 25
Belge no : HAT 411, Gömlek No: 21399
Tarih : 29 Z 1242 / 24 Temmuz 1827
Konu : Kayseri Sancakbeyi Hâfız Ali Paşa tarafından Adana Valisi Nuri Paşa’nın halka zulm ettiğine ilişkin şikâyeti üzerine vali ve sancakbeyleri adamlarının halktan zorla birşey almamaları, İstanbul’da sürgünde bulunan Adana Müftüsü İshak Efendi’nin oğlunun ve birtakım taraftarlarının karışıklık çıkarmayı planladıkları, Mustafa Fevzi Efendi’nin durumu araştırmak üzere gizli görevle Adana’ya gönderilmesi hakkında.
Şevketlü kerâmetlü mehâbetlü kudretlü velî-ni‛metim efendim pâdişâhım
Geçen gün ba‘zı husûsa dâ’ir Kayseriyye mutasarrıfı Hâfız Ali Paşa kullarının sürh işâretiyle takdîm-i hâk-i pây-ı hümâyûn-ı mülûkâneleri kılınan kā’imesi bâlâsına şeref-bahş-ı sudûr buyurulan hatt-ı hümâyûn-ı şevket-makrûn-ı şâhânelerinin bir fıkra-i münîfesi müfâd-ı celîlinde Adana Vâlisi Nuri Paşa’nın fukarâya aşuru zulm ü ta‘addiyâtı vukû‘u mesmû‘-ı hümâyûn-ı mülûkâneleri buyurulmakda olduğundan fukarâ-yı ra‘iyyetin mezâlim ve i‘tisâfâtdan gözedilmeleri husûslarına dahi dikkat ve ihtimâm olunması emr ü fermân-ı merâhim-nişân-ı hilâfetpenâhîleri buyurulmuş olub vâkı‘an ma‘lûm-ı me’âlî-melzûm-ı cihân-bânîleri buyurulduğu üzere müşârün ileyh Nuri Paşa’nın tevzî‘ât ve tekâlîf ve cihât-ı sâ’ire ile dest-dârî-i mezâliminden geçenlerde ba‘zı Adana ahâlîsi mübârek rikâb-ı zılliyet-me‘âb-ı şâhânelerine ‛arz-ı hâl takdîmiyle iştikâ ve ol esnâda Bâb-ı ‛Âlîlerine dahi bir takım i‘lâm ve mahzar vürûduyla müşârün ileyhin hüsn-i hâli ve menfâda olan Adana müftüsü sâbık İshak Efendi’nin Der-sa‘âdet’de sâkin oğlu ve sâ’ir tarafdârlarının nizâm-ı memlekete muhill harekâta tasaddîlerinden nâşî hilâf inhâ ile rikâb-ı şâhânelerini tasdi‘a ictisâr edecekleri istimâ‘ olunduğundan bahisle Adana′ya i‘âdeleri husûsu inhâ ve istid‘â olunduğuna mebnî mevâdd-ı müştekânın mahallinde rü’yet ve zahîre ihrâcı bâbında bir kıt‘a emr-i ‛âlî ısdâr ve Kâtib Efendi hulefâsından ve hâcegândan Mustafa Fevzi Efendi kulları bi′l-intihâb mübâşir ta‘yîn ve merkûmlar dahi terfîk olunarak, zâhirde bu husûsu rü’yet etmek hafiyyen vâlî-i müşârün ileyhin tevzî‘ ve tekâlifden zulmen me‘hûzu olan mevâdd ve hakkında isnâd ve iştikâ olunan keyfiyâtı tahkîk ve iş‘âr eylemek üzere kendüsüne tenbîh ve tefhîm olunub ba‘de′l-‛ıyd bu tarafdan ihrâc ve i‘zâm kılınmış ve henüz bir gûne haber zuhûr etmemiş olmağla mübâşir-i mûmâ ileyh kulları sıdk ü istikâmet erbâbından olduğundan karîben cevâbı geldikde müşârün ileyhin derece-i mezâlim ve hakîkat-i hâli anlaşılarak âna göre gurbete hitâb ü ‛itâba müstehak ise icrâsı hâk-i pây-ı hümâyûn-ı şâhânelerine ‛arz ve istîzân olunacağı ve bundan başka sâye-i ma‘delet-vâye-i mülûkânelerinde her tarafda indifâ‘-ı mezâlim ve ta‘addiyât ile taraf-ı eşref-i hazret-i hilâfet-penâhîlerine fukarâ ve zu‘afâ ve ahâlî ve berâyâdan isticlâb-ı da‘vet-i hayriyyeye i‘tinâ ve dikkat cümleten farîza-i ‛uhde-i ‛ubeydânemiz olarak bundan akdem menzil husûsunda dû-çâr oldukları esbâb-ı mezâlimden vikâyeten kâffe-i memâlikde menâzilin in‘âm usûlü ref‛ ve menzilhânelerde mübâşirân ve sâ’ireye müft ü meccânen me’kûlât ve yem ve yiyecek misillü mesârifât men‘ olunmuş olub piyâde mübâşir ve tatarlarda bu usûl cârî ise de ancak ba‘zı hademe-i Devlet-i ‛aliyyelerinden olan mübâşirân mahall-i me’mûrelerine ‛azîmet ve ‛avdet edinceye kadar yollarda bi′l-îcâb kondukları ba‘zı kazâ ve kurâda konak alarak beytûtet ve fukarâdan meccânen yiyüb ve içmek ve ale′l-husûs taşralarda vüzerâ ve mîrmîrân ve mütesellimîn ve voyvodagân taraflarından li-maslahatin zîr-i idârelerinde olan kazâ ve nevâhîye çıkardıkları mübâşirân ve tahsîldârların me’mûren gidecekleri kazâya varıncaya değin yollarda köylere sapub fukarâdan konak almak ve hem kendüyü ve hem râkib oldukları hayvanâtlarını fukarâ sırtından doyurmak ve ba‘zen başıboş etbâ‘ makûleleri dahi geçüb gidecekleri karyelerde ayak sürüyerek müft ü meccân boğaz otarmak misillü şeyler vukû‘ bulmakda ve bu keyfiyât memâlik-i mahrûsenin ekser mahallerinde cârî olmakda idüğü istihbâr ve tahkîk olunmuş ve ez cümle vüzerâ ve mîrmîrân ve mütesellimînin bir mansıbdan âher mansıba nakli îcâbıyla yollarda bi′l-cümle ta‘yînât ve me‘kûlât mesâriflerini ve noksan olan mekkâri hayvanâtını fukarâ çeküb eğerçi ba‘zıları mu‘tedilâne hareket üzere iseler de ba‘zıları dahi yollardaki mesârif (kendi) kisesinden olmadığından lüzûmundan ziyâde dâ’ire ve galebelik ile kalkub ve esnâ-yı râhda intisâba gelenleri dahi alub bir takım müft ü meccân yem ve yiyecek ve zahâyir tertîb etdirmek ve gâhîce zahîre-bahâ ve sâ’ire diyerek uğradıkları memleketlerden akça alınmak gibi ba‘zı usûl ve ta‘addiyât dahi bir vakitden berü bayağı ‛âdet hükmüne girmiş olduğundan bu keyfiyetler me’mûrîn kullarıyla tezekkür ve mütâla‛a olundukda tâdât olunan keyfiyetler ve ‛ale’l-husûs yollardaki vüzerâ mesârifi dahi vedî‛a-i cenâb-ı Hâlikü’l-berâyâ olan fukarâ ve re‛âyâya (haylice) bir yıkındı olub hâlbuki li’l-llâhi’lhamd ve’l-minne ‛asr-ı bâhirü’n-nasr-ı cihânbânîlerinde el-hâletü hâzihi saltanat-ı seniyyelerinin usûl-i hasene ve nizâm-ı müstahsenesi iktizâsınca hasbe’l-îcâb ‛asâkir-i mansûrenin bile taşra me’mûriyetleri vukû‛unda esnâ-yı râhda içecekleri sudan mâ‛adâ habbe-i vâhide müft ü meccâne şey ahzına ruhsat-ı seniyye-i şâhâneleri olmayarak sefer ve hazerde her bir mesârifleri taraf-ı Devlet-i ‛Aliyyelerinden rü’yet olunmakda olduğuna nazaran sâye-i şevket-vâye-i mülûkânelerinde sekene-i büldân ve ‛aceze-i fukarâ ve zîr- destânın indifâ‛-ı esbâb-ı mezâlim ve rencîş ve istikmâl-i istirâhat ve âsâyişleriçün zikr olunan ta‛addiyât keyfiyetlerinin dahi men‛ ü def‛i husûsu münâsib ve isticlâb-ı du‛avât-ı hayriyyelerini mûcib olacağı mülâhaza olunmuş olmağla muvâfık-ı emr ü irâde-i mekârim-‛âde-i cihândârîleri buyurulur ise keyfiyyât-ı mezkûrenin fî-mâ-ba‛d men‛iyle vüzerâ ve mîrmîrândan her kangısı bir mahalden bir mahalle gitdiklerinde gerek kendüsünün ve gerek dâ’irelerinin bi’l-cümle me’kûlât ve meşrûbât ve hayvanâtlarına lâzım gelen şa‛îr ve samana kadar kâffe-i mukteziyyâtlarını kendü kiselerinden rü’yet birle kazâ ve kasabâtda fakat beytûtetleriçün konak i‛tâsından mâ‛adâ bir nesne ve bir akçe alınmamak ve kezâlik mübâşirân ve me’mûrîn ve’l-hâsıl her kim olur ise mukaddemki menzil nizâmında tenbîh olunduğu vechile herkes kisesinden yiyüb içüb fukâra ve zu‛afâya bâr olmamak ve her hâlde bu makûle ta‛addiyâtın men‛ ü def‛i esbâbının istihsâline ve fukarâ-yı ra‛iyyetin himâyet ü sıyânetlerine cümle vüzerâ ve mîrmîrân ve hükkâm ve sâ’ire taraflarından dikkat olunmak tenbîhâtını hâvî Rumili ve Anadolu’nun üçer kollarında vâkı‛ vüzerâ ve mîrmîrân kullarına hitâben iktizâsı vechile üçer kıt‛a evâmir-i ‛aliyye ısdâr ve tatarlarıyla gönderilerek bu husûs zımnında dahi fukarâ-yı ra‛iyyet mesârife dûçâr olmamak içün kazâlardan yirmi beşer guruşdan ziyâde hıdmet verilmemek üzere derc ü iş‛âr kılınacağı muhât-ı ‛ilm-i ‛âlîleri buyuruldukda emr ü fermân şevketlü kerâmetlü mehâbetlü kudretlü velî-ni‛metim efendim pâdişâhım hazretlerinindir.
Benim vezîrim
İşbu takrîrin manzûr ve me‛âli ma‘lûm-ı hümâyûnum olmuşdur. Memâlik-i mahrûsemizin i‘mârı ancak ahâlî-i fukarâ ve re‘âyâsını gözetmekle hâsıl olacağı gün gibi zâhir iken bir takım adam bunları düşünmeyüb hemân kendi kazanmasını düşünerek gün-be-gün memâlikin harâbiyyetine bâ‘is olmakdadırlar. Bi′l-müzâkere takrîrinde beyân olunduğu üzere vüzerâ ve mîrmîrân ve hükkâm-ı sâ’ire taraflarından dikkat olunmak tenbîhâtını mutazammın Rumeli ve Anadolu’nun üçer kollarına ol vechile iktizâ eden evâmir ısdâr ve tatarlar ile gönderilsün, ancak asıl dikkat ve ihtimâm olunacak mahalli ilerüde bu evâmirin tenfîz ve icrâsına bakılmakdır. Bir de bu fesâdın sirâyetine sebeb Dersa‘âdetimizden kapucubaşı ve hâcegân ve silahşorân ve sâ’ireden ba‘zı adamlara akça kazandırmak içün fermân verilüb gönderiliyor. İşte (bu) mâddeden dolayı cevr ü zulme mâ’il olanlara dahi cesâret gelerek memâlikin harâb olduğu kimesnenin vazîfesi olmayub hemân cerr ü menfâ‘atine bakıyorlar. Bu makûle cebâbireden olanlardan birkaçı siyâset ve emvâli müsâdere olunmadıkca yalnız sözle yetmez. Şu husûsların cidden ve hakîkaten icrâsı lâzım ise işte buralarını güzelce mutâla‘a ederek o makûle gaddârlar kimler olduğunu ‛arzdan ârî olarak tahkîk edersiz ve keyfiyyeti taraf-ı hümâyûnuma bildirirsiz, ba‘dehu îcâb ve iktizâsına göre lâzım gelen te’dîbi icrâ olunur. Fukarâ-yı ra‘iyyetin himâyet ü sıyânetlerine her ne kadar dikkat ve ihtimâm olunur ise cenâb-ı Hakk ve ruhâniyet-i hazret-i peygamberî hoşnûd olarak kâffe-i mesâlihin ilerü varmasına sebeb olacağı şekk ü şübheden berîdir.