A. Giriş
III. Selim devri siyasi tarihi alanında çalışan araştırmacılar açısından ilgi çekici mecmualardan birisine Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi’nin yazmalar bölümünde rastlamak mümkündür. Kütüphanede Y/71 numara ile mahfuz bulunan söz konusu mecmuanın katalog bilgisinde eserin üç farklı risaleyi içerdiği belirtilmekle birlikte aşağıda gösterileceği üzere bu bilgi hatalıdır. Ahmed el-Hıravî tarafından H. 1273’de (Eylül 1856-Ağustos 1857) istinsah edilmiş mecmuanın sonunda (52a-90b) III. Selim’e sunulan layihâların, İstanbul Millet Kütüphanesi Ali Emiri Kitapları arasında, İstanbul Atıf Efendi Kütüphanesi Mehmet Zeki Pakalın Kitapları arasında ve Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’de bulunan üç farklı nüshasına ilave edilebilecek dördüncü bir nüshası bulunmaktadır. Söz konusu nüsha, layihâların şu ana kadar tespit edilen iki farklı varyasyonundan Ahmet Öğreten tarafından neşredilen varyasyonun farklı bir nüshasıdır.[1] Metnin tesisi ve yayımlanması konusunda son derece ciddi bir çalışma yaptığı gözlemlenen Ahmet Öğreten’in neşri ile bu nüsha arasındaki en temel farklılık, Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi’nde yeralan nüshanın TSMK ve İstanbul Atıf Efendi Kütüphanelerinde mahfuz bulunan nüshalardaki gibi, “Medine-i Münevvere’de merhûm olan Koca Yusuf Paşa’nın vakt-i sadâretinde virilen nizâmdır” başlıklı ve Bâb-ı Âli’de çeşitli isimlerle anılan hediyeleşmenin yasaklanmasına dair bir bölümü daha ihtiva etmesidir.[2]
Meşin kaplı mukavvadan şirazeli ciltle biraraya getirilmiş mecmua içerisindeki, aslında aynı risâlenin iki bölümü olan diğer metin, nesih yazıyla kaleme alınmıştır. Başlıklar ve içerdiği beyitler kırmızı, metin kısmı siyah mürekkeple istinsah edilmiş olan risâlenin, ilki dışındaki diğer sayfaları on dokuz satır ihtiva etmektedir. Üzerindeki mühürden anlaşıldığı kadarıyla Cumhuriyet’in ilanından sonra bir süre Türk Tarih Encümeni adıyla varlığını sürdüren Tarih-i Osmanî Encümeni’nin kütüphanesinden 1931 yılında kurulan Türk Tarihi Tedkik Cemiyeti’ne -1935’den itibaren Türk Tarih Kurumu- devredilen yazma eserlerden birisi olduğu anlaşılan mecmua İsmail Hakkı Uzunçarşılı tarafından tasnif edilmiştir. Mecmuanın ilk sayfasındaki Türk Tarih Encümeni mührünün ve hemen altında yeralan “numro 38” ibaresinin sol üstünde “İsmail Hakkı Uzunçarşılı” yazıyor olması az önce yaptığımız tespitin temel dayanağıdır. Uzunçarşılı’nın soyadını açık bir biçimde yazmış olması eserin, 1935 senesi başlarında ya da daha sonra tasnif edilmiş olduğunu düşündürmektedir.
Cildinin üzerinde “Bazı Muharrerât-ı Tarîhiye” serlevhası bulunan mecmuanın girişine Uzunçarşılı aşağıdaki notu düşmüştür:
“Mündericât
1. Napolyon zamânında Avrupa Ahvâline Dâʽir Risâle
2. Yaş muʽâhedesinden mukaddem Devlet-i ʽAliyye ile Avrupa Devletleri Arasında Cereyân iden Âhvâle Dâʽir Risâle
3. Nizâm-ı ʽAskere Dâʽir Yazılan Lâyihalar
Bu mecmûʽanın mündericâtından bir ve iki numrolu olanlar Mühendishâne hâcesi meşhûr İshâk Efendi’nin eseridir. İbtidâ Avrupa devletleri hakkında mücmel maʽlûmât virdikden sonra Osmanluların Avrupa ile münâsebâtına geçiyor. İngiliz donanmasının İstanbul’a vürûdu sırasında İshâk Efendi kendisinin İngiliz amiraliyle görüşmeğe me’mûr edildiğini yazıyor.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı
Numro: 38”
B. Risâlenin İçeriği Üzerine
Metin dikkatle okunmaya başlandığında Uzunçarşılı’nın notları ile bazı uyumsuzluklar olduğu derhal fark edilir. Öncelikle mecmuanın 2a-30b varakları arasında yer alan “risâle” ile 31a-47a varakları arasındaki “risâle” iki ayrı metin değil, aynı risâlenin iki ana bölümüdür. Nitekim metnin girişinde altı çizildiği üzere risâleyi sadaret mevkiinde bulunmuş (makâm-ı vâlâ-yı vekâlet-i mutlaka) bir kişi için kaleme alan yazar, öncelikle Avrupa’daki devletlerin birbirleriyle ilişkilerini ve bu ilişkiler ağını etkileyen temel faktörleri tasvir etmektedir. Hemen ardından Napoléon’a karşı Üçüncü Koalisyon’un (1803-1806) kurulmasından Beşinci Koalisyon Harpleri’nin 1809’daki başlangıcına kadar olan Avrupa devletleri arasındaki ilişkileri, kurulan konfederasyon ve koalisyonları ayrıntılı biçimde anlatmaktadır. Dolayısıyla risâlenin ilk bölümünde Fransız İhtilali sonrasında Avrupa’da yaşanan gelişmeler, ağırlıklı olarak da Napoléon’un Mısır’a taarruzunun ardından gelişen olaylar ele alınmaktadır. Uzunçarşılı’nın mecmuanın “bir numaralı mündericâtı” olarak sınıflandırdığı bu kısım aslında yazarın da belirttiği üzere risâlenin ikinci kısmında asıl anlatılmak istenenlerin tarihsel bağlamını verir. Zira yazar, metnin başında vurguladığı üzere, Napoléon’un Mısır işgaliyle birlikte Osmanlı dış ilişkilerinde yaşanan savrulmaların (tebeddülât-ı rengârenk keyfiyyeti)[3] Avrupa’da yaşananlarla doğrudan alakalı olduğunu ve bunlar anlaşılmadan ikinci bölümde yazdıklarının anlamlandırılamayacağını düşünmektedir.
Risâlenin ilkine göre daha kısa olan ikinci bölümüne müellif, 1806’da patlayan Rus Harbi’ne giden diplomatik süreci ele alarak başlar ve sonrasında 25 Ağustos 1807’de Slobozia’da imzalanan ateşkesin ardından 1809’da yeniden savaşın başlamasına kadar geçen süre zarfında gerçekleşen diplomatik gelişmeleri anlatır. Bir başka ifadeyle risâlenin ikinci kısmında, Uzunçarşılı’nın aldığı notu anımsayacak olursak Yaş Antlaşması’na (1792) takaddüm eden devir değil, kabaca 1805-1809 seneleri arasında Osmanlıların Avrupa devletleri ile kurduğu ilişkiler tartışılmaktadır. Bu bağlamda yazar, risâlenin en başında Avrupa’nın diplomatik açıdan dikkate değer devletlerinin ve aralarındaki uzun soluklu ilişkilerin okura tanıtılmasının, Fransız İhtilali’nin ülkeler arası ilişkileri değiştiren ya da değiştirmeyen yanlarının anlaşılmasına ve bunların bir bütün olarak, Uzunçarşılı’nın ikinci bir risâle olarak tavsif ettiği, Osmanlı dış politikasında yaşanan dalgalanmaların açıklanmasına zemin oluşturacağını düşünüyordu. Bu çerçevede Uzunçarşılı’nın düştüğü notun aksine aslında ortada tek bir risâlenin olduğu görülmektedir.
Devrin bazı Osmanlı münevverlerinin düşünme tarzını, olayları algılama ve anlamlandırma biçimini yansıtan risâlenin bölümlendirilmesi ve bu tasnif çerçevesinde kaleme alınan risalenin içeriği daha derin bir incelemeyi hak etmektedir. Daha önce belirtildiği üzere ikinci varakta yeralan hitaptan sadrazam için özel olarak hazırlandığı anlaşılan risâlenin muhatabı, Avrupa’da yaşanan gelişmeleri ve Osmanlı Devleti’nin ele alınan devirde izlediği dış politikayı iki ayrı “makale” halinde kaleme alınmasını talep etmişti. Ancak nasıl tertip edilmiş olursa olsun her halükârda Osmanlı dış politikası tasvir edilirken Avrupa’da yaşanan gelişmelerin dikkate alınması zikre değerdir. Osmanlı İmparatorluğu’nu hayatiyet bulduğu dünyanın bir parçası olarak kabul eden yazar ve okuru, Avrupa’da yaşanan ve yaşanmış olan gelişmelerin doğrudan Bâb-ı Âli’nin dış politikasını etkilediğini düşünmektedir. Uluslararası gelişmelere açık bir biçimde tarihî ve realist bir perspektiften yaklaşan müellifin yaptığı değerlendirmelerin arkasında XVIII. yüzyıla hâkim diplomasi anlayışı bulunmaktadır. Avrupa devletlerinde görev yapan devrin diplomatları için siyasi tarih ve devletler arası ilişkilerin biraradalığı, yaşananların anlamlandırılması açısından bir anahtar niteliğindeydi ve bu birliktelik kabaca I. Dünya Savaşı’na kadar diplomatların zihinlerini şekillendirdi.
Geçmişi ideografik bağlamda tasvir eden tarihçilerle, şimdiyi nomotetik çerçevede analiz etmeye çalışan diplomatların biraraya gelmesi aslında uluslararası ilişkiler disiplininin doğuşuna işaret etmekteydi. İtalyan Rönesansının önde gelen tarihçilerinden Francesco Guicciardini’nin (1483- 1540) kaleme aldığı eserlerde bu yaklaşımın erken dönemdeki izlerine rastlamak mümkündür.[4] Avrupa’da devletler arası ilişkilerin değerlendirilmesi konusunda XVIII. yüzyıl süresince etkisi her geçen gün daha da artan bu perspektif, Arnold H. L. Heeren’in (1760-1842) kaleme aldığı “Avrupa Devletler Sisteminin ve Sömürgelerinin Tarihi”[5] unvanlı çalışmasıyla en sarih örneklerinden birisini verdi. Ele alınan risâle ile neredeyse aynı dönemde Avrupa devletlerinin Yeni Çağ başından itibaren oluşturduğu uluslararası sistemi tarihi açıdan değerlendiren Heeren, Osmanlı İmparatorluğu’nu özellikle Yeni Çağ başlarından itibaren bu sistemin önemli parçalarından birisi olarak görmekteydi. Kaldı ki, müellifimize benzer bir biçimde devletleri “aynı topluluğun birbirleriyle ilişkili bağımsız üyeleri” olarak değerlendiren Heeren de devletler arası dengenin, temel olarak ticari ilişkilere ve monarşileri idare eden ailelerin tavrına bağlı olduğunu dile getiriyordu.[6]
Gözden kaçırılmayacak bu büyük benzerliğin vurgulanması şüphesiz risâle yazarının Göttingen Tarih Okulu’nun bir üyesi olduğunu ispata yönelik bir amaca hizmet etmemektedir. Ne var ki XVIII. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren benzer bir yönelimin Osmanlı siyasi yazınına hâkim olmaya başladığını söylemek mümkündür. Cephede alınan yenilgilerin gölgesinde gerçekleşen bu yapısal değişimin kök salmasında İbrahim Müteferrika’nın eserleri başı çekmekteydi. Avrupa’da yaşanan gelişmeleri dikkate alarak Osmanlı idaresinin, Dünya’nın geri kalanına baktığı zaviyeyi genişletmeye çalışan Müteferrika, yaşanmakta olan güç kaybında bazı dış faktörlerin de etkili olduğunu okurlarına sundu.[7] Daha sonra Ratib, Rasih ve Azmi efendilerin sefaretname ve layihalarında da izlerine rastlayabileceğimiz bu yaklaşımın XVIII. yüzyıl boyunca sürekli geliştirildiğini söylemek mümkündür. Osmanlı siyasi literatüründe daha önce genel olarak meşruiyetin bir aracı olarak görülen geçmişin bilgisi, bu süreç dahilinde mevcut durumu anlayabilmek amacıyla kullanılan bilişsel ve diplomatik bir enstrüman olarak inşa edilmekteydi. Böylesi bir perspektifin tekamülü en başta Avrupa Tarihi’nin ve bu tarihin ürettiği kavramların Osmanlı siyasi dilinde ifade ve tercüme edilmesine bağlıdır. Prusya’nın neresi olduğunu bilmeyen padişahların ya da Berlin idaresi ile yapılacak ittifak için toplanan meşverete katılan fakat konu hakkında en ufak bir fikri bile olmayan kazaskerlerin bulunduğu bir çağda,[8] yazar ve mütercimleri oldukça zorlu bir vazifenin beklediği ortadadır. Ancak görevin çetinliğinin onları yıldırmadığı da açıktır.
Örneğin İstanbul Üniversitesi, Nadir Eserler Kütüphanesine TY 6095 numara ile kayıtlı mecmuanın içeriği bu konuda önemli ayrıntılar ihtiva eder. Avrupa Tarihi ve devletlerini Osmanlı idaresine tanıtmayı amaçlayan pek çok risâle içeren söz konusu mecmuada farklı bir kültür çevresinde üretilmiş devletler arası ilişkilere dair kavramların da tercümesini bulmak mümkündür. Nitekim söz konusu mecmua, Avrupa XVIII. yüzyılına damgasını vuran, Kutsal Roma İmparatorluğu ve Prusya arasındaki çatışmayı, Alman dualizmini tarihi perspektiften değerlendiren,[9] Avrupa’nın beşerî coğrafyasını, dini ve etnik yapısını, yürütülen ticari faaliyetleri ve farklı devletlerin ekonomilerini tasvir eden risâleler ihtiva etmektedir. Sadece Avrupa’daki siyasi tabakalaşmayı değil,[10] ülkelerin askeri yapılarını da içeren risâleler,[11] devletler arası ilişkileri, tarihi perspektifi ve ekonomik ilişkileri gözden ırak tutmadan değerlendirmektedir.[12] XVIII. yüzyılda tarih ve ekonomi, diplomatik gelişmeleri anlamlandırmanın araçları haline gelmeye başlamış olsa da risâle yazarları ya da mütercimlerinden bazıları Osmanlı İmparatorluğu’nu tüm Avrupa’nın hedefinde olan bir İslam devleti olarak görmekteydi. Diğer taraftan aynı müelliflerin “küfür tek millettir” düsturunun ötesine geçerek, geliştirilecek ilişkiler sayesinde Osmanlı İmparatorluğu’nu Avrupa diplomatik sahasıyla bütünleştirmeye çalıştıkları da gözlemlenmektedir.[13] Bütün devletler eğer tek bir topluluğun parçasıysa iki ya da daha fazlası arasındaki ilişkiler bir şekilde diğer siyasi yapıları da etkileyecekti.[14] Ancak cephede alınan yenilgileri telafi etmeye matuf bu entegrasyonun hangi zeminde gerçekleşeceği konusunda Osmanlı münevverlerinin ve idarecilerinin kararsız olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim mecmuada Avrupa’yı Katolik ve Protestanların oluşturduğu ikili bir siyasi yapı zemininde değerlendiren risâlelerin yanı sıra XVIII. yüzyılda revaç bulan güç dengesi[15] siyasetine vurgu yapanları bulmak da mümkündür. Bu bağlamda neşredilen risâlenin dönemin siyasi literatürü içerisindeki yerini belirleyebilmek üzere devletler arası ilişkileri dünyevi enstrümanlarla çözümlemeye çalışan risâlelere ve onların kullandıkları temel kavramlardan birisi olan güç dengesine yoğunlaşmak yerinde olacaktır.
Güç dengesi teorisi, XVIII. yüzyıl süresince genel olarak büyük güçlerin izledikleri dışsiyaseti yönlendiren politik aklın dikkate aldığı temel unsurlardan birisiydi. Newton’ın çekim yasasının ilham ettiği teorinin anafikri, farklı güçlere sahip devletlerin doğa durumu (state of nature) olarak da kabul edilebilecek anarşik devletler arası ilişkiler ortamında birbirlerini dengeleyerek birarada barış içerisinde yaşamasıydı. Terazinin bir kefesinde biraraya gelen devletleri dengelemek üzere rasyonel bir perspektifle kurulan ittifaklar ve idarecilerin arzuları ile bunlara ulaşmanın bedeli arasındaki fark, devletleri hem iç hem de dış politikada sınırlayarak barışın sağlanmasına zemin oluşturacaktı. Masraflı seferler sonunda ulaşılacak hedeflerin, savaşın beraberinde getirdiği malî ve insani zararları karşılama kapasitesinin düşüklüğü karar vericileri rasyonel olarak hegemonik amaçlardan vazgeçirecekti. Ne de olsa Aydınlanma filozoflarının da vurguladıkları üzere doğa, hem siyasi hem de bilimsel açıdan insan davranışlarını sınırlamaktaydı ve sırf bu sebepten devlet adamları herkesin çıkarlarının örtüştüğü “Avrupa dengesi” ya da “Kıta’nın doğal emniyeti” için çekim kanunları zemininde politikalar geliştirecekti.[16] Bir başka ifadeyle devlet adamları takip edilecek “doğal/rasyonel” politikayı belirlemek için denge modelini kullanmak zorundaydı. Neşredilen risâlede de belirtildiği üzere her bir devletin takip etmesi gereken, ülkesi için faydalı “doğal/rasyonel” bir siyaset vardı[17] ve idareciler rasyonel bir biçimde bu politikayı izlemek durumundaydı. “Doğal/rasyonel” politikadan şaşılmasını bir sapma olarak niteleyen XVIII. yüzyıl düşünürleri yaşanan sapmalardan yetersiz ya da rüşvetçi bakanları sorumlu tutuyorlardı. Zira bir idarecinin hem ülkesi hem de Avrupa için “doğal/rasyonel” olandan sapması gayr-ı aklî bir davranış biçimiydi, doğal politika ise dengenin öngördüğü “status quo”yu korumak ya da ona dönmekten ibaretti.[18]
Kâğıt üzerinde rakip devletler arasındaki eşitliğin devamının sürdürülerek barışın hâkim olduğu bir dünya idealine hizmet etmesi gereken bu teori, pratikte devletler arasındaki üstünlük mücadelesini körükledi. Düşünce ve gerçeklik, teori ve pratik arasındaki derin boşluğu dikkate almayan XVIII. yüzyıla özgü bu mekanik düşünme biçimi[19] büyük güçlerin ülke kaynaklarıyla savaş sonunda kazanılacak ganimet için kumar masasına oturmasını engellemedi. Rakiplere karşı üstünlük sağlayabilmenin enstrümanlarını ve imkanlarını sağlayan güç dengesi, devrin antlaşmalarında da sık sık atıfta bulunulduğu biçimde devletler arası sistemin doğal/rasyonel ya da istenilen/arzulanan durumuna referans vermekteydi. Dolayısıyla güç dengesi teorisi, Geç Aydınlanma’nın bir figürü olan Kant’ın da söylediği gibi sadece bir illüzyondu.[20]
Devlet adamlarını “status quo”dan yana tavır alan muhafazakârlar olmaya davet eden güç dengesi teorisinin barışçıl amaçlarla kullanıldığını söylemek mümkün değildir. Hatta yüzyılın siyasi tarihi dikkate alındığında devlet adamlarının çoğu zaman revizyonist politikalar izledikleri hatırlanır. Zira XVIII. yüzyılda askerî ve malî yetersizlikleri sebebiyle “temamiyyet-i mülk ü memleket” eksenli muhafazakâr bir dış politika izleyen Osmanlı İmparatorluğu’nun dışında hiçbir büyük güç mevcut sınırların korunmasından bahsetmez. Bu anlamda ne II. Friedrich ne II. Joseph ve ne de II. Catherina muhafazakardı. Üstelik Lehistan örneğinde de gözlemlendiği üzere savaşlar da “doğa”nın getirdiği sınırlılıklar çerçevesinde hiç de mahdut hedefli değildi. Aksine siyasetin yanı sıra süreç içerisinde daha çok başvurulan ekonomik hesaplar da savaş ve yıkımı besliyordu. Dünya’daki ticaret hacminin sabit, dolayısıyla sıfır toplamlı olduğunu öne süren merkantilist ekonomi politikası,[21] yüzyılın ilerleyen dönemlerinde kumar masasındaki kralların iştahının daha da kabarmasına yol açtı. Öyle ki, Amerika’da ve Hindistan’da yaşananları ya da Akdeniz’de olup bitenleri sadece siyasetle açıklamaya çalışmanın beyhude bir çabadan öteye gitmeyeceği açıktır. David Hume’un söylediği gibi eğer “güç dengesi” aslında “ticaret dengesi” anlamına geliyorsa, ekonomiyi de dış politikanın temel bileşenleri arasına eklemekte bir beis yoktur.[22]
İttifak siyasetini esnekleştiren ekonomik mülahazalar devletler arası ilişkilere dengeden ziyade gücün hâkim olmasına hizmet etti. Üstelik XVIII. yüzyılda artık tanımlanabilir ve hesaplanabilir bir ideal olarak düşünülen hikmet-i hükümet kavramı akılla kavranabilir bir model haline gelmişti.[23] Bu durum ittifakların ideolojik köşelerini törpülerken ahlaki ilkeleri de belirsizleştiriyordu. “İhanet”in en yaygın bahanesi, hedef ya da müttefik ülkenin güç dengesine karşı gerçek bir tehdit olarak ortaya çıktığının belirtilmesiydi. Şartlar değiştiğinde ahde vefa gösterilmemesi, rasyonel bir biçimde değişen şartlara ayak uydurulması doğaldı.[24] Bu bağlamda devletler arası ilişkilerde verilen sözlerin veya yapılan anlaşmaların geçerliliği imzacı ülkelerin güçleriyle ve daha da önemlisi çıkarlarıyla yakından ilişkiliydi.[25] XVIII. yüzyıl Osmanlı siyasi tarihinde de gözlemlendiği üzere anlaşma maddelerinin lehte yorumlanmasına olanak tanıyan tenkihnamelerden, verilen sözlerin tutulmamasına kadar uzanan bir skalada devletler dış politikalarını değiştirmekte hiçbir beis görmüyorlardı. Bâb-ı Âli’nin Avrupa devletlerinin çıkarcı ve duruma (icâb-ı maslahat)[26] göre değişken dış politikasını eleştirmesi ve Osmanlı İmparatorluğu’nun dürüst, niyetini gizlemeyen, yalansız “siyaset”i ile çelişkilerine vurgu yapmasının temel sebebi de buydu. Pratikte muharebe sahasında ateş ve manevra üstünlüğünü kaybetmiş, diplomatik araçları son derece zayıf bir imparatorluğun bu tutumunda yadırganacak bir şey yoktu. İnsanlara mahsus ahlaki yaklaşımla dışsiyasete yön vermeye çalışan Osmanlılar, “zarureti meziyet haline getirmiş”, sahada ve masada yaşanan kayıplar için uygun bir bahane üretmişti.[27]
Ele aldığımız risâlede de söz konusu zaruretin bir meziyet olarak takdim edilerek söze başlanması bu bağlamda bir tesadüf olmasa gerektir. Nitekim risâlenin girişinde de belirtildiği üzere dostlarına lütufkâr davranan, hasımlarına sert gücünü gösteren Osmanlı Devleti, adil, dürüst ve hakkaniyet ilkelerine dayalı bir dış politika anlayışına sahiptir. Müellifimiz, Avrupa’daki bütün devletlerin (taife-i efrenc) bu ilkeler çerçevesinde politikalarını belirlemesi halinde Dünya’ya daimî bir emniyet ve asayişin hâkim olacağından da emindir. Bu perspektifin Darülharb ve Darülislam arasında teorik düzlemde süren savaş halini dışlayarak dünyaya barışın hâkim olmasını amaçladığı iddia edilebilir. Ancak hukuka bağlı temsili yönetimlerden oluşan bir federasyon çerçevesinde daimî barışın sağlanabileceğini düşünen Kant’tan[28] farklı bir yaklaşıma sahip olan müellif, en azından söylem düzeyinde dünyaya dini bir pencereden bakmaktadır. Bu ayrımın Osmanlı İmparatorluğu’nun İslam’ı temsil eden tek ve meşrû siyasi yapı olarak görülmesinden kaynaklandığı düşünülebilir. Ancak sınırın diğer tarafında yer alan Hristiyanlar artık tek bir siyasi yapının şemsiyesi altında toplanmamaktadır. Farklı çıkarlara sahip devletler ve milletler (nation) Avrupa’da birarada yaşamaktadır. Bu bağlamda risâlede devlet ve millet kavramları konusunda modern bir ayrımın yapıldığına şahit olunmaktadır.
Ancak devletler arasındaki doğal ilişkileri (revâbıt-ı tabî’iyye) etkileyen tek unsur milletler arasındaki söz konusu ayrım değildir.[29] Hatta bunun devletler arası siyasette tayin edici bir faktör olduğu bile söylenemez. Risâle müellifi devletler arası ilişkilerin kuralsız ortamında dış politikayı herşeyin önünde ve ötesinde tanımlanan ülke çıkarlarının yönlendirdiğinin farkındadır. Üstelik bu durum son derece doğaldır. İki ülke çıkarlarının coğrafi, siyasi ve ekonomik şartlar sebebiyle çatışması veya birleşmesi devletleri tabii hasımlara ya da tabii dostlara dönüştürmektedir. Mesela Rusya ve İsveç’in sınırdaş olması ve stratejik çıkarlarının çatışması zaman içerisinde bu iki devleti “tabii rakiplere” dönüştürmüştür. Benzer bir durum İngiltere ve Fransa için de geçerlidir. İki devletin çıkarlarının uzun süredir Hindistan ve Amerika’da çatışması aralarındaki doğal düşmanlığın temel sebebidir.[30] Fakat herhangi iki ülke arasında gelişen doğal ya da rasyonel ilişkiler genel olarak tüm devletler arası ilişkiler üzerinde müessirdi. Bu bağlamda Baltık ticareti ve donanmasının ihtiyaçlarını karşılayabilmek amacıyla İngiltere’nin Rusya ile yoğun ticari ilişkiler kurması zaman içerisinde bir ittifaka doğru evirilecekti. Rusya’nın Güney Doğu Avrupa’ya doğru yayılma stratejisi ise Fransa’yı harekete geçirerek St. Petersburg’un yayılmasını önleyebilmek ve güç temerküzünü engelleyebilmek için İsveç’le iane antlaşmaları temelinde ittifak kurmasına sebep olacaktı.[31] İhtilal savaşlarındaki blokların teşekkülüne de referans veren bu türden ilişki ağlarının oluşturduğu çok yönlü yapıyı risâle yazarının genel olarak devletler arası ilişkileri değerlendirilirken dikkate aldığını söylemek mümkündür.
Diğer taraftan risâlenin müellifi, Avrupa devletlerinin dış politikalarında sürekli gözlemlenen renk ve ton değişikliklerinin (televvün), Thomas Hobbes’a benzer bir biçimde, insanların yapıp etmelerinin doğal sonuçları olduğunu düşünür.[32] Nitekim devletler arası ilişkilerde verilen sözler, ortaya çıkan yeni duruma ayak uydurabilmek amacıyla çiğnenebilmekte, hatta hilenin bir aracı olarak görülmekteydi. Yazar bu konuda kendi açısından oldukça güncel bir örnek verir. 1799’da Bâb-ı Âli’nin Fransa’ya karşı ittifak antlaşması imzaladığı Rusya, Osmanlı Devleti’ne bilgi vermeksizin 8 Ekim 1801 tarihli Paris Antlaşmasıyla savaş halini sona erdirmişti. Ardından Bâb-ı Âli’nin Fransa ile barış antlaşması imzalaması ve yeniden tarafsızlık siyasetine dönmesi Rusya için önemli bir sorun teşkil edecekti. Bu süreçte ittifak antlaşmasını sürekli gündemde tutan Rus diplomatlar, Rusya’nın yeniden Fransa ile savaşa girmesiyle Bâb-ı Âli üzerindeki baskıyı artırmıştı. Osmanlıların bu sırada izlediği tarafsız dış politika kendi içerisinde tutarlı olsa da Rusya ve İngiltere açısından ciddi bir sorundu. Çar Aleksandr ile Napoléon’un Tilsit’te el sıkışması ise durumu Bâb-ı Âli açısından içinden çıkılmaz bir hale getirecekti.[33]
Dolayısıyla her an değişen, renkten renge giren uluslararası durumun anlaşılması, değerlendirilmesi ve bu çerçevede geleceğe dönük kararlar alınması için insanların yapıp etmelerinin bilinmesi şarttı. Mevcut durumun takibi açısından gelişmiş bir diplomatik örgüt ne kadar önemliyse Hugo Grotius’un uzun süre önce belirttiği gibi Tanrı varolmamış olsa dahi geçerli olan, eşyanın tabiatında objektif olarak içkin temel yasaların[34] anlaşılması en az o kadar önem arz etmektedir. Nitekim ülkelerin çıkarlarının uzun süredir çatışma halinde bulunması, Rusya ve İsveç örneğinde gözlemlendiği gibi tabii düşmanlıkların gelişmesine, Rusya ve İngiltere arasındaki ilişkilerin ortaya koyduğu üzere çıkarların birlikteliği de doğal ittifakların kurulmasına sebep olmaktaydı. Bir başka ifadeyle yazar, devletler arası ilişkileri insan aklıyla sistematik bir biçimde kavranabilecek ortak bir tecrübe alanı olarak görmekteydi. Devletlerin hangi siyasi düzlemde, nasıl bir politika izleyebileceğinin hesaplanması konusunda fikir veren bu kavrayış, aklı devletlerin diplomatik alandaki faaliyetlerine temel teşkil edebilecek faktörleri anlaşılır kılan bir enstrümana dönüştürmekteydi. Dış politikayı hesaplanabilir kılan bu perspektif ise tarih, coğrafya ve iktisat bilgisi ile anlam kazanmaktaydı.
Çağdaş devletler arası ilişkilerin oluşumunda ve anlamlandırılmasında önemli bir rol oynayan tarihi bilgi aynı zamanda süreçteki kopuşları ve süreklilikleri ortaya koyması açısından da önemlidir. Yazara göre Fransız İhtilali, devletlerin olagelen tabii ilişkilerinde yaşanan en önemli kopuşlardan birisiydi. Devletlerin mevcut siyasi yapılarını hedef alan bir olayın, devlet idarecilerini gayr-ı tabii ittifaklara ya da tabii müttefiklerine savaş açmaya itmesi dış politikada gözlemlenen kopuşun temel sebebiydi. Nitekim İhtilal patladığı esnada bazı devletler kendi iç sorunlarıyla mücadele ederken bazıları da Fransız Devrimi’ni nüfuzlarını artırmalarına ve topraklarını genişletmelerine zemin hazırlayacak bir fırsat olarak gördü. Ancak devletlerin takip ettikleri dışsiyaset risâlede sadece diplomatik çıkarlar zemininde ele alınmamaktadır.[35] Risâlenin müellifi monarşilerin ve hanedanların meşruluğunun sorgulandığı, feodal hukukun Fransa dışında Avrupa genelinde yürürlükte olduğu bir dönemde yaşamaktaydı ve eserini aristokrasinin tehdit algısının zirveye çıktığı bir dönemde yazmıştı.
Bu algı ittifakların değişmesine, yeni ağırlık merkezlerinin oluşarak devletlerin farklı yörüngelere savrulmasına sebep olacak, tarihi düzlemde dış ilişkilerde yaşanan kopuşu daha da derinleştirecekti. Bir başka ifadeyle Fransa’da başlayan, ardından Avrupa’ya yayılan yönetim biçimlerindeki hızlı değişimler, tabii tarihi seyri bozan temel faktörler arasındadır. Müellifin bu noktada oldukça muhafazakâr görüşlere sahip olduğunu ya da en azından bu görüşleri seslendirdiğini belirtmeliyiz. Zira XVI. Louis’nin idamından ve cumhuriyet idaresinin kurulmasından sonra Napoléon Bonaparte savaşta gösterdiği başarı sebebiyle Fransa’nın Birinci Konsülü olarak tayin edilmiş ve zaman içerisinde diğer iki konsülü de kendisine “uydurarak” ülke idaresini ele geçirmiştir. Napoléon’un kısa bir süre sonra “gûyâ milletinin rey ve rızâsıyla” imparator seçilmesi devletler arası ilişkilerde yaşanan krizin daha da büyümesine sebep olmuştur. Nitekim Napoléon, “kral neslinden” değildir ve bu türden “gâsıb-ı tâc û taht olan mütegallibîn” itibar elde etmek ve bulundukları makamlarda kalabilmek için “dâimâ ʽasker başında bulunmak ve milletlerini seferberî ve bedeviyyet ile işgâl etmek ve zabt-ı memâlik ʽasker sergerdeleri ve söz sâhiblerine irâd ve menafi’ göstererek cihângîrlik hülyâsına düşmek” zorundadır.[36] Bu noktada yazarın her iki örnekte de “millet” kavramını modern sözlüklerde geçen birinci anlamda kullanması dikkat çekicidir. Babadan oğula tevarüs eden krallık ya da genel olarak aristokrasinin aldığı darbeyi okuruna sunarken böylesi bir uygulamanın “tabii” olmadığını ihsas ettirmesi ise müellifin muhafazakâr bir perspektiften dünyaya baktığına işaret eder.
Söz konusu muhafazakarlık aslında tam da yaşanan kopuşun Avrupa barışını ve emniyetini tehdit etmesiyle ilişkilidir. İhtilâl’in ilk dönemlerinde Fransa, nüfuzu altındaki uydu devletleri cumhuriyet rejimi altında örgütlerken Napoléon’un imparatorluk tacını giymesinin ardından bunları krallıklara dönüştürmeye başlamıştır. 1792’de başlayan muharebelerin süreç içerisinde Fransa’ya karşı pek çok Avrupa devletinin katıldığı bir haçlı savaşına dönüşmesinin temel sebeplerinden birisi de Paris yönetimi tarafından icat edilen “şurût-ı/nizâmât-ı/mevâdd-ı/ zâbıtâ-yı muhdese”ydi.[37] Bu bakış açısı yazarın, doğal düşmanlar olan Fransa ve İngiltere’nin savaşmasını ve XVIII. yüzyılın ortalarından itibaren birbirlerinin tabii hasımı olan Prusya ve Avusturya’nın İhtilal’den sonra ittifak kurmasını ya da Danimarka’nın geleneksel tarafsızlık siyasetini sürdürememesini açıklamasına olanak tanıyordu. Her ne kadar risâlenin odağında bulunan diplomatik gelişmeler geçmişle ilişkilendirilerek tasvir edilse de yazarın Fransız İhtilali’ni bir dönüm noktası olarak kabul ettiği açıktır. Bu anlamda müellif, Alexis de Tocqueville’in görüşlerine benzer biçimde devletler arası ilişkiler bağlamında İhtilali kesin bir kopuş olarak değerlendirmek yerine, süreklilik çerçevesinde gelişen uluslararası ilişkileri küresel boyutta etkileme gücüne sahip bir vakıa olarak ele alır.
Diğer yandan süreklilik ortaya konmadan kopuşun (herc ü merc)[38] anlaşılması da mümkün değildir. Napoléon’un Ulm ve Austerlitz gibi büyük zaferlere imza attığı, Amiral Nelson’un Trafalgar’daki büyük zaferinin gerçekleştiği 1805 yılı sonrasına yoğunlaşan risâlenin giriş bölümünde önce Avrupa’nın önemli devletlerinin tanıtılması ve aralarındaki “tabii” ilişkilerin ortaya konması asıl meselenin anlaşılması açısından son derece önemlidir. İngiltere, Fransa, Rusya, Almanya (İmparatorluk), Avusturya, Prusya, İsveç, Danimarka, Hollanda, İsviçre, İtalya, İspanya ve Portekiz’in tek tek okura tanıtıldığı bölümde iki başlık derhal dikkati çeker. Yazar, coğrafi açıdan bir bütün olarak görülen fakat çoklu bir siyasi yapı arzeden İtalya’ya özel bir yer verir. Benzer bir durum diğer devletlere nazaran oldukça farklı bir siyasi yapıya sahip Almanya için de geçerlidir.[39] Almanya başlığı altında Kutsal Roma İmparatorluğu’nun siyasi yapısını tasvir eden müellif, Avusturya ve Prusya için ayrı başlıklar açar. Bu bölümde yazar, genel olarak ülkelerin coğrafi konumları ve bu konumların izlenen dış politikaya etkisini, yaptığı değerlendirmelerde hesaba katar ve sadece coğrafya bilgisini değil, Avrupa Tarihi konusundaki ciddi birikimini de okuruyla paylaşır. Nitekim İmparatorluğun siyasi yapısını anlattığı satırlar ve bu yapıya işlerlik kazandıran hukukun zaman içerisinde yaşanan siyasi değişime koşut olarak kağıt üzerinde kalmasını tasvire girişmesi dikkat çekicidir. Benzer bir biçimde yazarın Avusturya ve Kutsal Roma İmparatorluğunun elektörlerinden birisi olan Prusya arasındaki ilişkiyi tasvir ettiği bölümde de tarih bilgisi önplana çıkar. İspanya ile Fransa arasındaki ilişki ve ittifaklar ya da risalenin yazılışından otuz seneyi aşkın bir süre önce gerçekleşen ilk Leh taksimatı gibi gelişmelere verdiği referanslar da yazarın yaşananları tarihi bilginin sağladığı geniş imkanlarla yorumladığını örnekler.
“Mazbût-ı tevârih-i âsâr olmuş mevâddı”[40] gayet iyi bildiği anlaşılan yazar, Avrupa devletleri hakkında tek tek bilgi verdikten sonra 1805 senesi sonlarından 1809 senesi başına kadar geçen sürede Avrupa’da yaşanan gelişmeleri ve bu süreçte Bâb-ı Âli’nin izlediği dış politikayı ayrı başlıklar altında tartışmaya açar. Bu bölümlerde şahsen yaşadığı dönemdeki gelişmeleri değerlendirirken verdiği ayrıntılar yazara sürekli bilgi akışı olduğuna işaret etmektedir. Örneğin bu sırada yapılan diplomatik görüşmelerin süresi ya da elçilerin seyahatlerine dair verilen detaylar müellifin yaşanan gelişmeleri çok yakından takip edebilmesini sağlayan imkanlara sahip olduğunu hissettirir. Devrin gazetelerini okuyabilecek yabancı dil bilgisine sahip olduğu anlaşılan risâlenin müellifi, kuvvetle muhtemel, İstanbul’da bulunan yabancı misyonlara ve Bâb-ı Âli’ye ulaşan haberlere vâkıf olabilmektedir. Üstelik, müellifin haber takibini sadece tek bir kanaldan yapmadığını da metinde gözlemlemek mümkündür. Örneğin Yarımada Harbi’nin (Peninsular War, 1807-1814) anlatıldığı bölümde her iki tarafın da görüşlerinin seslendirilmesi son derece önemlidir. Yazarın topladığı veriyi anlamlandırırken kullandığı kavramlar ve yorumlama biçimi de sıradan bir Bâb-ı Âli katibinden farklı bir yerde durduğunu gösterir. Az önce verilen örnekten devam edersek, Yarımada Savaşı’nı “milletce zuhûr iden hücûm-ı ‘umûme” olarak tarif etmesi, “devlet cengi değil millet cengi” olarak tanımlaması ve İspanyolların “haşr oluncaya kadar” muharebeye devam etme azim ve kararlığını gösterdiğini belirtmesi dönemin terminolojisini bildiğini ve daha da önemlisi anadilinde ifade edebildiğini gösterir. [41]
Benzer bir biçimde risâlede 1806’da başlayan Osmanlı-Rus Harbi’ne giden süreçte St. Petersburg’un düşünce tarzı da yine bütüncül bir uluslararası ilişkiler perspektifi ve Avrupai bakış açısından yorumlanır.[42] Nitekim bu süreçte Rusya’nın, Eflak ve Boğdan voyvodalarının yeniden atanması hususundaki istekleri karşılanmış olsa da yazar, savaşın sebebini burada aramaz. Zira aynı dönemde Napoléon’un Prusya ordularını kesin olarak yenilgiye uğratmasının ardından Avrupa’nın diplomatik mahfillerinde Lehistan’daki Rus ordularının üzerine yürüyeceği beklentisi artmıştır. Bu noktada Dalmaçya’da konuşlu Fransız birliklerinden bir kısmının Eflak ve Boğdan üzerinden Lehistan’a geçme ihtimali bile I. Aleksandr’ın dikkatini Balkanlara yöneltecekti. Fransa’nın İstanbul elçisinin faaliyetleri ve Osmanlı Devleti’nin Fransa’nın yanında savaşa gireceğine dair Avrupa kamuoyunda oluşan beklenti de Bâb-ı Âli’yi İngiltere ve Rusya’nın başını çektiği bloktan uzaklaştırmış ve Rus ordularını harekete geçirmişti. Sonuç, Fransız birliklerinin geçişini önleyebilmek için Rusya’nın “li-ecli’l-ihtiyât” (preemtive strike) bölgedeki kalelerin kontrolünü ele almaya çalışmasıydı.[43]
Tarih ve coğrafya bilgisi, gelişmeleri yorumlarken kullandığı kuramsal çerçeve ve kavramsal yaklaşımın yanında yazar, diplomatik alandaki yeteneğini de kaleme aldığı risâlede ortaya koymaktadır. Örneğin Tilsit Antlaşması’nın kamuya açıklanan maddelerini, yaşanan gelişmelerle birlikte yorumlayarak antlaşmanın gizli maddelerini isabetli bir biçimde tahmin edebilmesi müellifin bu konudaki kabiliyetinin göstergelerinden birisidir. Ayrıca yukarıda da değinildiği üzere İstanbul’da Avrupa konusunda XVIII. yüzyılda yavaş yavaş bir literatür oluşmaya başlamış olsa da müellifin derin bilgisi Avrupa dillerinden en azından birini, muhtemelen Fransızcayı yapılan yayınları takip edebilecek düzeyde bildiğini okura düşündürür. Diğer yandan yayın dünyasının XVIII. yüzyıldaki sınırlılıkları ve problemleri gözönünde bulundurulduğunda müellifin bildiği dilin yanı sıra yayınlara ulaşabileceği bir ilişki ağına da sahip olması gerekir. Ancak risâle sadece Avrupa siyasetine dair verdiği bilgiyle öne çıkmaz. Buna ilaveten kullanılan zarif Türkçe ve metin içerisindeki Arapça ve Farsça beyitler yazarın iyi yetişmiş bir Osmanlı edibi olduğuna dair kanaati artırır. Bu bağlamda cevaplanması gereken bir diğer önemli soru yazarın kimliğine ilişkindir. Nitekim bu sorunun cevabı sadece risâlenin yazılış amacını değil, aynı zamanda risâledeki verilerin nasıl toplanabildiğini de ortaya koyacaktır.
C. Risâlenin Müellifi ve Muhatabı Üzerine
Soruyu cevaplamak için Uzunçarşılı’nın risâlenin hemen başında yeralan notu yine iyi bir başlangıç noktası oluşturmaktadır. Buna göre risâle “Mühendishâne hocası meşhur İshâk Efendi” tarafından kaleme alınmıştır. Uzunçarşılı, ayrıca risâlede geçen bir ifadeye dayanarak yazarın, 1807 Şubat’ında İngiliz donanmasının İstanbul’a gerçekleştirdiği taarruz sırasında İngiltere Büyükelçisi Charles Arbuthnot ve Amiral John Duckworth’la görüşmek üzere görevlendirildiğini söylemektedir.[44] Doğum tarihini kesin bir biçimde bilmiyor olsak da İngiliz filosunun İstanbul’a taarruzu sırasında Başhoca İshâk Efendi henüz Mühendishâne-i Berrî Hümâyûn’da okumakta olan bir öğrenciydi. Kaldı ki, İngiliz kaynaklarının müzakere için filoya gelen “İshâk Bey”i “vakur ve ciddi görünümüyle yaşlı bir centilmen” olarak tasvir etmesi bahsi geçen İshâk Bey’in Safiyesultanzâde olduğu konusunda şüpheye yer bırakmaz.[45] Uzunçarşılı, Başhoca İshâk Efendi ile Şehzade elçisi Safiyesultanzâde İshâk Bey’i birbirine karıştırmaktadır.
Yazar tespit edildiği için risâlenin muhatabını belirlemek nispeten daha kolay bir hale gelmiştir. Bu bağlamda İshâk Bey’in, ele aldığı zaman aralığını, muhatabının sadaretten ayrıldığı vakit ile risâlenin kaleme alındığı tarihi belirleyen ve metinde en son referans verilen, 1809 senesi başlarındaki olaylar arasındaki süreç olduğunu belirtmesi son derece önemlidir. Zira risâlenin asıl konusunu teşkil eden Bâb-ı Âli ile Avrupa devletleri arasındaki ilişkilerin tasvir edildiği bölümün başlangıç noktası, kabaca Mısır’daki Fransız işgalinin son bulması ve Rusya ittifakının yenilenmesine dair görüşmelerin bidayetidir. Öyle ki, İshâk Bey risâleyi, metninin başlangıç noktası olarak kabul ettiği dönemde sadaretten ayrılan ve 1809’da yeniden sadaret mevkiine atanan bir kişinin isteği üzerine yazdığını belirtmektedir.[46] Bahsi geçen tanıma uyan tek kişi Yusuf Ziya Paşa’dan başkası değildir. Gürcü asıllı olup, cirit oynarken bir gözünü kaybettiği için “kör” lakabıyla anılan Yusuf Ziya Paşa, kariyerinin başlarından itibaren uzun süre yürüteceği (1785-1799 ve 1807-1811) Maden Eminliği vazifesinde bulunmuş ve Napoléon’un Mısır işgali ile birlikte muktedir ve sefer güzergahını tanıyan bir sadrıazama ihtiyaç duyulduğunda akla ilk gelen isim olmuştur. Erzurum valiliği esnasında bölgede bulunan süratçi ortasının geliştirilmesi konusunda önemli çalışmalarda bulunan ve Nizâm-ı Cedîd taraftarı olarak bilinen Yusuf Ziya Paşa, 1798 senesi Eylül ayında ilk defa sadaret makamına oturmak üzere İstanbul’a davet edilmiştir.[47] Yaklaşık altı buçuk sene süren ilk sadrıazamlığının ardından Yusuf Ziya Paşa’nın sadarete ikinci defa davet edilmesi de yine savaş sebebiyledir. İstanbul’da artarda yaşanan üç büyük isyanın arkasında bıraktığı keşmekeş ve barış müzakerelerinin sonuçsuz kalmasıyla yeniden başlayan Rus Harbi sebebiyle tecrübeli bir komutana duyulan ihtiyaç Yusuf Ziya Paşa’nın 1809 senesi Ocak ayında yeniden sadarete atanmasına zemin hazırlamıştır.[48] Yusuf Ziya Paşa’nın sadaretten ve İstanbul’dan ayrı kaldığı dönemde dış ilişkiler alanında yaşanan gelişmeler konusunda neden İshâk Bey’e başvurduğu bu noktada bir diğer önemli soru olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu soruyu cevaplayabilmek için sadece İshâk Bey ve Yusuf Ziya Paşa arasındaki ilişkinin değil, aynı zamanda İshâk Bey’in risâleyi yazabilmek için gerekli bilgiye ve haberlere nasıl ulaşabildiği de ortaya konmalıdır. [49]
shâk Bey ve Yusuf Ziya Paşa’nın şahsen tanışıklıklarının risâlenin kaleme alınmasından uzun zaman öncesine dayandığını düşünmek mümkündür. Nitekim Halil Hamid Paşa’nın hanesinden çıkan bu iki şahsiyetin, risâlenin yazıldığı tarihte yaklaşık yirmi beş senedir birbirlerini tanıdıklarına hükmedilebilir. 1780’lerin başlarında Halil Hamid Paşa’nın önce mühürdarlığını ardından silahdarlığını yapan Yusuf Ziya Paşa gibi İshâk Bey de Sadrıazam’ın 1785’deki katline kadar hizmetinde bulunmuştu. Bu sırada Fransa’nın İstanbul Büyükelçisi Choiseul Gouffier’nin Osmanlı İmparatorluğu’nda arkeolojik araştırmalar yapmakla görevlendirdiği Jean-Baptiste LeChevalier’ye kulak verecek olursak İshâk Bey, Halil Hamid Paşa ve Fransa elçiliği arasındaki bağlantıyı sağlayan kişiydi. Hatta azlinden sonra sabık Sadrıazam’a Cidde valiliğine atandığı haberini getiren de İshâk Bey’di.[50] Aynı politik hanede bulunmanın yanı sıra giyim tarzının imâ ettiği biçimde Gürcü asıllı olduğu anlaşılan İshâk Bey ile Yusuf Ziya Paşa arasında etnik bir dayanışma bulunduğundan da söz etmek mümkündür. Uzun bir geçmişe dayanan tanışıklığa rağmen İshâk Bey’in risâlede kendisinden “ʽabd-i ahkarları” olarak bahsetmesini ise sadaret mevkiini işgal eden ve muhtemelen yaşça kendisinden büyük bir kişiye gösterilen saygının ifadesi olarak kabul etmek mümkündür.[51] Fakat bu saygı ve tanışıklık tek başına, hem iç hem de dış siyasetin son derece kaygan bir zeminde yürütüldüğü bir dönemde Yusuf Ziya Paşa’nın dış ilişkiler konusunda İshâk Bey’den bir risâle talep etmesini açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Konuyu izah edebilmek için İshâk Bey’in donanımına ve sahip olduğu araçlara daha yakından bakmak faydalı olacaktır.
D. Birden Çok Safiyesultanzâde İshâk Bey Mümkün mü?
Aile geçmişi dolayısıyla nispeten iyi bir eğitim aldığı düşünülebilecek İshâk Bey, tıpkı kardeşi İsmail Bey gibi Saray hizmetlilerindendi. Sebebi tam olarak bilinmese de 1770’de orduya katılan İshâk Bey, yaralanmasının ardından İstanbul’a geri döner. Kısa süreli ikametten sonra başkentten ayrılan İshâk Bey bu sefer Osmanlı donanmasında hizmet etmeye başlar.[52] Çeşme Felaketi’nin (5-7 Temmuz 1770) ardından Cezayirli Gazi Hasan Paşa ile beraber bir süre Çanakkale’de kalır. Devrin muktedir şahsiyetlerinden olan Hasan Paşa ile tesis ettiği bu yakınlık, Osmanlı bürokrasisinde sıkça rastlandığı üzere İshâk Bey için sadece fırsatları değil aynı zamanda tehlikeleri de barındırır. Zira Çanakkale’den başkente dönen İshâk Bey’in Yedikule’de bulunan bir Rus savaş esirini kurtarması hayatındaki dönüm noktalarından birisine işaret eder. Küçük Kaynarca Antlaşması’nın imzalanmasından sonra ikinci defa Kaptan-ı Derya olarak atanan devrin muktedir şahsiyeti Cezayirli Gazi Hasan Paşa ile arasındaki husumetin bilinen en temel sebebi budur. Bu çatışma, İshâk Bey’in kişisel gelişiminde son derece önemli bir rol oynayan Avrupa seyahatlerinin başlangıcında bulunur. Ancak sadece söz konusu çatışma ile zaman içerisinde uzun süreli gezilere dönüşen yolculukları açıklamak mümkün görünmemektedir. Nitekim gezilerin finansmanı ve yolculukları esnasında karşılaştığı şahsiyetlerin sosyal statüleri, İshâk Bey’in sadece Saray’la bağlantılı bir aileden geliyor olmasıyla, kardeşi İsmail Bey’in varlığıyla veya aile servetiyle ya da bir Rus esiri kurtarmasıyla izah edilebilir nitelikte değildir.
İshâk Bey’in savaş esnasında İstanbul’daki ikameti sırasında Mühendishâne’de eğitim alıyor olması ve bu vesile ile Baron de Tott’la tanışması önünde yeni kapıların açılmasına zemin oluşturmuştur.[53] On altı seneyi (1768-1784) aşkın bir süre Fransa’nın İstanbul büyükelçiliği makamında oturan St. Priest ile hocası Baron de Tott sayesinde tanışan İshâk Bey, elçinin dikkatini çekmiş olmalıdır.[54] Bu bağlamda İshâk Bey’in Fransız elçiliği ile oldukça yakın bir ilişki tesis ettiğini ve bu ilişkinin St. Priest’den görevi devralacak Choiseul Gouffier döneminde de devam ettiğini söylemek mümkündür.[55] Nitekim Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın şerrinden kaçabilmek için Rusya’ya gitmeyi planlayan İshâk Bey’i bu düşüncesinden, kendisi için farklı planlara sahip olan Baron de Tott ve Fransa Büyükelçisi vazgeçirmiştir.
1776’da Fransa’ya kaçan İshâk Bey, evinde kaldığı Pierre Jean Marie Ruffin’den Fransızca ve coğrafya dersleri almaktaydı. Bu süreçte Fransızcasını ilerleten, Fransız adetlerini öğrenen ve giyim tarzına aşinalık kazanan İshâk Bey cep harçlığı, Ruffin de verdiği hizmet karşılığında maaş almaktaydı. Kimi çalışmalarda zeki ve “frenk taraftarı” (grand partisan des Francs) olarak adından bahsedilen İshâk Bey, Fransız elçiliği tarafından Divan-ı Hümâyûn tercümanlığına atanabilecek bilgi birikimine sahip bir aday olarak yetiştirilmeye çalışılıyordu.[56] St. Priest’nin bir ürünü olduğu anlaşılan bu plan, Fransa’ya yakın Osmanlı tebaasından birinin Divan-ı Hümâyûn tercümanı olarak atanmasıyla, resmi evrakların tercümesinde karşılaşılan yorum farklılıklarının elçilik lehine çözülmesini ve Bâb-ı Âli’den daha fazla istihbarî bilgi alınmasını öngörmekteydi. Devrin Fransa dışişleri bakanı Vergennes’in, Paris Polis Şefliği esnasında Avrupa’nın en güçlü haber alma teşkilatını kuran Antoine de Sartine’nin ve Paris Parlementosu (Parlement de Paris) hukukçusu Kont Dubois’in, İshâk Bey’e gösterdiği yakın ilginin temel sebebini bu beklentide aramak gerekir.[57] Bu beklentinin, Osmanlı Sarayı’nda, üstelik tahta çıkması kuvvetle muhtemel şehzade Selim’in yakınında bulunmuş İshâk Bey’I Fransa elçiliği açısından önemli bir konuma getirdiği düşünülebilir. Zira İshâk Bey Paris’te bulunduğu esnada, XVI. Louis’nin huzuruna, her ne kadar üzerinde Osmanlı donanma subaylarının giydiği kıyafetle kabul edilmiş olsa da İstanbul’daki “elçiliğin bir centilmeni” olarak takdim edilecekti.[58] Bunun yanı sıra Kont Vergennes’in ölümünün ardından Fransa Hariciye Nazırı olarak atanan Kont Montmorin’in 30 Mart 1789 tarihiyle kaleme aldığı bir mektupta, kendisinden “hizmetkarımız” (notre bon serviteur) diyerek bahsetmesi ve “güvenilir bir sırdaş” olarak nitelemesi Fransa Devleti ile arasındaki yakın ilişkiye işaret etmektedir.[59] Fransa Donanma Komutanlığı görevinde bulunan St. Aignan’ın verdiği davetlere katılabilecek kadar prestije sahip olan İshâk Bey’in Fransa’da edindiği çevrenin bunlarla sınırlı olmadığı da anlaşılmaktadır. Nitekim İshâk Bey, 1789’da çıkacağı dönüş yolculuğu için Fransız ordusunda görece üstdüzey bir makamı (Commandants des Armements) işgal eden Kont Luzerne’den Marsilya Ticaret Odası’na kendisi için referans mektubu yazmasını isteyebilecek genişlikte ilişkiler ağına sahipti.[60] Aynı dönemde Kont Montmorin’e, Viyana Büyükelçisi’ne yazacağı mektup ve talimatları ya da Kraliçe Maria Antoinette’in kardeşi Habsburg İmparatoru II. Joseph’e yazacağı mektupları yerlerine ulaştırabileceğini bildirmekteydi.[61] Bu teklifin yapıldığı esnada Habsburgların ve Osmanlıların savaş halinde bulunduğu düşünüldüğünde İshâk Bey’i, sıradan bir Osmanlı tâbîsi olarak nitelemek imkân dışına çıkmaktadır.
İshâk Bey’in Fransa’daki hayat tarzı, XVIII. yüzyıldaki Osmanlı sefirlerinin veya tüccarlarının gündelik rutinlerinden ziyade maceraperest genç bir öğrencininkine daha yakındı. Oldukça açık fikirli olduğu anlaşılan İshâk Bey, Paris’e ilk gittiği dönemde hocası Pierre Ruffin’in evinde kalmış ancak zaman içerisinde buradan ayrılarak Paris’e yaklaşık on kilometre uzaklıkta bulunan Chaville’e yerleşmişti. Fransa’daki zamanını sadece ders çalışıp resmi temaslarda bulunarak geçirmediği anlaşılan İshâk Bey, Paris’in ünlü tiyatro ve kabarelerinde de boy gösterdi. Audinot Tiyatrosuna (Théatre de l’Ambigu-Comique) ve 1759’da Jean-Baptiste Nicolet tarafından kurulmuş olan Nicolet Kumpanyası’na gittiği anlaşılan İshâk Bey, bir süre sonra Fransız dostlarının, yabancı dil dışında öğrenmesi gerekenlere yeterli zamanı ayırmadığı ve sefih bir hayat sürdüğüne yönelik eleştirilerine hedef olacaktı.[62] Bu eleştirilerde, Divan-ı Hümâyûn tercümanlığına atanmasına dair planın akim kalması ne kadar etkilidir bilinmez, fakat 1789’a gelindiğinde İshâk Bey’in kabaran borç defteri ve kendisine tahsis edilmiş olan oldukça yüksek meblağa ulaşan ödeneğe rağmen borçlarını kapatamaması bu konudaki tenkitlerin haklılığına yorulabilir.[63]
Ancak 1784 senesinde İstanbul’da bulunan Fransız askeri uzuman heyetinin bir üyesi olarak Gabriel Monnier’nin, İshâk Bey hakkındaki yaptığı yorumlar kendisine yönelik tenkitleri boşa çıkartacak niteliktedir. 23 Eylül 1784’de Fransa’nın yeni elçisi Choiseul Gouffier ile birlikte İstanbul’a dönen İshâk Bey’le bundan üç gün sonra karşılaşan Monnier, şık görünüşü, zarif tavırları ve bir Müslüman olarak konuştuğu Fransızca’nın İshâk Bey’in Fransa’da geçirdiği altı seneyi boşa harcamadığını kanıtladığı kanaatindedir.[64] Ayrıca kaleme aldığı risâle dikkatli bir biçimde okunduğunda ve Fransa dönüşündeki faaliyetleri gözönünde bulundurulduğunda İshâk Bey’in seyahatleri esnasında yabancı dil bilgisinin yanı sıra Divan-ı Hümâyûn tercümanlarının sahip olması gereken her türden araçla kendisini donattığı rahatlıkla iddia edilebilir. Nitekim İshâk Bey, Avrupa seyahatlerinin ardından kendisini geliştirebilmesine olanak tanıyacak mevkilerde bulunmaya devam edecekti. 1784 sonrasında Fransız elçiliği ile yakın ilişkilerini sürdüren İshâk Bey, Tarabya’da elçilik tarafından düzenlenen yemeklere katılmakta, Fransız uzmanlar ve Fransa elçiliği ile Osmanlı Devleti arasında köprü olma vazifesini sürdürmekteydi.[65] Örneğin 1782 senesinde yayımladığı kitabının, bir gün Rumların tiranlığa karşı ayaklanacaklarını belirttiği bölümün, muhtemelen İngiliz elçiliği tarafından Türkçe’ye tercüme edilerek Bâb-ı Âli’nin bilgisine sunulmasından beri Osmanlıların güvenini kazanmaya ve İngiliz elçiliğinin İstanbul’daki bağlantılarını kesmeye çalışan Choiseul Gouffier’nin İshak Bey’i bir aracı olarak kullandığı kesindir.[66] Divân-ı Hümâyûn tercümanlığına atanmamış olsa da İstanbul’da Avrupa diplomasisini yakından izleyebileceği Tersane Tercümanlığı vazifesini üstlenmesi de bu bağlamda kritik bir öneme sahiptir. XVIII. yüzyılda Osmanlı diplomasisinin Avrupa’da yaşanan gelişmelere dair temel haber alma kaynaklarından birisi olan gazeteleri yakından takip ettiği anlaşılan İshâk Bey’in aynı zamanda İstanbul’daki yabancı misyonlarla oldukça yakın bir ilişki içerisinde olduğu düşünülebilir. İstanbul’da bulunan elçilikler arasındaki haber ağının[67] bir üyesi olduğu anlaşılan İshâk Bey, gerek gazetelerden, gerek elçiliklerden, gerek Avrupa’da basılan ve İstanbul’da ulaşılabilir olan kitaplardan aldığını düşünebileceğimiz haberleri istihbarata dönüştürebilecek bilgi birikimine de sahipti.[68] Zira risâle, İshâk Bey’in aldığı haberleri siyasi kararlara zemin teşkil edecek biçimde anlamlandırılması açısından son derece önemli olan tarih, siyaset ve ekonomi bilgisine sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Dahası İshâk Bey, bu bilgi düzeyine İstanbul’a döndükten sonra ulaşmamıştır.
İshâk Bey’in entelektüel seviyesinin, genç yaşlarında dahi Avrupa’da karşılaştığı kişileri şaşırtabilecek düzeydeki yüksekliğinde bir “Doğulu” olmasının ne kadar büyük bir etkiye sahip olduğunu ölçebilecek imkanlara sahip değiliz. Fakat kendisinin Fransızca bilgisi, tavırları ve entelektüel birikimi ile XVIII. yüzyıl “Batılı”sı üzerinde unutulmayacak bir iz bırakabildiği kesindir. Örneğin 1780’li yılların ilk yarısında Cenova-Toskana-Napoli-Tirol-Viyana-St. Petersburg-Londra rotasının sonunda Paris’e ulaştığı seyahati sırasında Quai d’Orsay’da karşılaştığı Kont Ségur, İshâk Bey’den sitayişle bahseder. ABD Bağımsızlık Savaşı’nın ardından 1784’de Fransa elçisi olarak St. Petersburg’a tayin edilmesiyle askeriyeden hariciyeye geçiş yapan Kont Ségur, yeni mesleğine alışabilmek ve Fransa ile Rusya arasındaki ilişkilere vakıf olabilmek için Fransa Hariciye Nezareti’nde elçilik raporlarını ve Paris’ten gönderilen talimatları okumaktaydı. Hayatın olağan akışına uygun olmayan bir biçimde Fransa Dışişleri Bakanlığı içinde Avrupa dillerini bilen “İshâk Bey isimli genç bir Türk”le sık sık karşılaşması Kont Ségur’un ilgisini çekmiş olmalıdır. Hoşgörülü ve neşeli bir kişi olan İshâk Bey, “geleneklerinin aksine” Rusya, Prusya, Avusturya ve Fransa’ya seyahat etmişti. Ségur’a göre bu ülkelerin dillerini konuşabilen İshâk Bey, aynı zamanda her bir devletin askerî ve siyasî tarihlerini de çalışmıştı. Öyle ki, İshâk Bey Avrupa devletleri konusunda sadece geniş bilgiye değil, her birinin “çıkarları, güçleri, taktikleri konusunda oldukça adil görüşlere de sahipti”. İshâk Bey açısından olağan günlerden birinde Ségur, Paris’te yaptığı çalışmalar ve kaydettiği ilerleme konusunda kendisini tebrik etmek üzere olağandışı bir sohbete başlayarak söze şöyle devam eder: “Ülkenize büyük hizmet edeceksiniz. Türkler kadim cesaretlerinden bir şey yitirmediler; sadece cahillikleri dolayısıyla yeniliyorlar ve sayısız [askeri] birlikleri onları tehdit eden Rus devine karşı koyabilir, tek ihtiyaçları eğitim ve disiplin, sonunda diğer toplumlardan geri kalmayacaklar, onlarla [Avrupalılar] onların silahlarıyla savaşacaklar ve onların [Avrupalıların] icatları ve sanatlarıyla zenginleşeceklerdir. Siz onları [Osmanlıları] bilgilendireceksiniz ve belki de vatanınız [votre patrie] yeniden doğduğunda size borçlu olacak.” İshâk Bey, Kont Ségur’un bu mültefit sözlerine acı bir gülümsemeyle cevap verir: “Yanılıyorsunuz, bunlar kendim için, kendimi tatmin etmek üzere seyahat edip çalışıyorum. Fakat İstanbul’a döndüğümde bildiklerimi saklamaya büyük bir özen göstereceğim; bize [Osmanlılara] göre şeytanların getirdiği Hristiyanların sanatlarını ve bilgisini küçümsemek için her konuda absürt geleneklerimizi takip edeceğim; tek kelimeyle hemşerilerim kadar aptal ve cahil olacağım, aksi halde başımı omuzlarımın üzerinde bir haftadan fazla tutamam.” Kont Ségur’un anılarının bu bölümünü “İshâk Bey bana verdiği sözü tutmuş ve başını da korumuş” diyerek bitirmesi,[69] İshâk Bey’in her zaman zeki görünmeyecek kadar akıllı davranmasıyla izah edilebileceği gibi İstanbul’da bir maske ile dolaşmasıyla ya da zaman içerisinde geliştirdiği çifte kişilikle de açıklanabilir. 24 Aralık 1784’de Mühendishâne’de verilen derse Tersane Emini, Kapudane ve pek çok meraklı Türkle birlikte katılan İshâk Bey ve Fransız askeri uzmanlar arasındaki sohbet, kozmopolit bir Osmanlı’nın XVIII. yüzyıl sonlarında İstanbul’da takmak zorunda kaldığı maskeyi ifşa etmektedir. Zira İshâk Bey, Fransızca kısa bir sohbetin ardından Fransız uzmanlara, milletdaşlarının (compatriotes) kendisine bir mühtediymiş (renégat) gibi baktıklarını söylemiş ve onları daha fazla kızdırmamak için sohbeti kısa kesmek zorunda kalmıştı.[70]
Oldukça renkli bir karaktere sahip olduğu anlaşılan İshâk Bey’in tarihi bir şahsiyet olarak bıraktığı izin ulaşılabilen kaynaklarda da bir noktadan sonra çatallaştığı, farklı kimliklere büründüğü, yazarların muhayyilelerinin ürünü “batılılaşmış efsanevi doğulu” ile tarihi, gerçek İshâk Bey’i birbirinden ayırt etmenin güçleştiği belirtilmelidir. Bu durum İshâk Bey’i bir taraftan Avrupalı dostlarına yaklaştırıp, onların ilgi odağı haline getirirken diğer taraftan da Osmanlı Devleti içerisindeki kariyerini ve İstanbul’daki hayatını olumsuz yönde etkilemiştir. Kimi kaynaklar Paris’ten hediyelerle dönüp herkesi Fransa taraftarı yapmaya çalışan, Napoléon Bonapart’ın iltifat ettiği bir İshâk Bey’den bahseder. Aynı kaynağa göre, Napoléon’a, XVI. Louis’den daha büyük bir saygı gösteren İshâk Bey, Osmanlı İmparatorluğu’nun, İngiltere ve Rusya ittifakından ayrılarak Fransa yörüngesine girmesinde önemli bir rol oynayan General Sebastiani ile Topkapı Sarayı arasındaki köprü vazifesi görmüştür. Başçuhadar Küçük Hüseyin Ağa (sonradan Paşa) ile birlikte “ʽasker-i cedîd tertîb” edilmesinde, Levend Çiftliği’nin kuruluşunda, hatta 24 Mayıs 1796 tarihinde imzalanan ancak Direktuar hükümeti tarafından onaylamadığı için yürürlüğe girmeyen ittifak antlaşmasında, kısaca Fransa ve Osmanlılar arasında yaşanan her gelişmede İshâk Bey’in parmağı vardır. Dolayısıyla İstanbul’da dilden dile dolaşan söylenti ve dedikoduları ifşâ eden Câbî Efendi’nin vekayinâmesi, başkentte İshâk Bey’e duyulan güvensizliğin delillendirilmesi açısından son derece önemlidir.[71] Üstelik bu güvensizlik duygusunu sadece farklı siyasi hiziplere mensup kişiler ya da İshâk Bey’e bir şekilde husumet besleyenler hissetmiyordu. XVI. Louis ile Şehzade Selim arasındaki mektuplaşmada yakın ilişki içerisinde bulunduğunu bildiğimiz Ebubekir Râtib Efendi’nin dahi İshâk Bey’e karşı bir güven bunalımı yaşadığı ortadadır. Bu bunalımın bir sebebi İshâk Bey’in ötekiyle hemhal olması, “anların içinde bulunup tabîatlarıyla tabîat peydâ” etmesi ise bir diğer sebebi de Fransız elçiliğinin kendisine yaptığı ödemelerdi. Ratib Efendi’nin de belirttiği üzere Fransa, “âna tevekkeli bu ikrâmı etmez nihâyetinde âna bir teklîf edeceklerdir.” [72]
İshâk Bey’in tarihi şahsiyeti ile onun hakkında yazanların muhayyilelerinin ürünü olan İshâk Bey arasındaki farklılıklara Avrupa kaynaklarında da rastlamak mümkündür. Örneğin Samuel Johnson ve James Boswell’in dostu, komedi ve fabl yazarı Leydi Craven İstanbul’dan yazdığı mektuplarda İshâk Bey’in neşeli ve uçarı tavrını tasvir eder. Fransa Büyükelçisi Choiseul Gouffier ile birlikte Leydi Craven’ı ziyaret eden İshâk Bey, Londra, St. Petersburg ve Paris seyahatlerine dair izlenimlerini anlatır.[73] Ancak bu izlenimlerin ne kadarının İshâk Bey’e ait olduğu ne kadarının Leydi Craven tarafından kurgulandığını söylemek çok da mümkün değildir. Sohbet esnasında Londra’da kendisine “Fransız köpeği” diyerek seslenildiğinden dert yanan İshâk Bey, bir gün yeniden “cennet Paris”e geri döneceğini söylemektedir.[74] 1786 senesi Haziran ayı sonlarında gerçekleşen bu sohbet skandallarla dolu bir hayat yaşayan Leydi Craven’ı oldukça etkilemiş gibi görünmektedir. Ancak Craven’ın bu sohbeti tarihi İshâk Bey ile mi yoksa muhayyilesinin ürünü olan İshâk Bey ile mi yaptığı belirsizdir. Nitekim 1783 sonlarında İngiltere’den derin bir melankoli içerisinde ayrılan Leydi’nin Londra’yı hayırla yâd etmediği bilinmektedir.[75] Ancak hangisi olursa olsun İshâk Bey’in renk kattığı kitabın 1786, 1789 ve 1800’de üç baskı yapması Leydi Craven’ın başarısıdır.
Craven’ın mektuplarında “sirenler tarafından büyülenmiş” bir şahsiyet olarak tasvir edilen İshâk Bey’le Thomas Hope’un Anastasius’unda da karşılaşırız. XIX. yüzyıl İngiliz Edebiyatı’nın en önemli yazarları William Thackeray, Mark Twain gibi isimleri hatta Herman Melville’i etkileyen Hope, d’Ohsson’a benzer bir biçimde Avrupa’nın “Doğu”ya dair cehaletini, kaleme aldığı romanla ortadan kaldırmaya çalışmaktaydı.[76] İslam kültür dairesi içerisindeki dil, hukuk, edebiyat, müzik, gastronomi gibi alanlara dair son derece önemli bilgiler veren roman aslında, sonradan İslam’ı kabul ederek Selim adını alan Anastasius isimli bir Rum’un, Doğu Akdeniz’deki macera dolu seyahatlerini anlatmaktadır. “Batılılar” için “Doğu”yu “Doğulu” bir anlatıcıya tasvir ettiren Hope, kendi kültür çevresine mesafelenerek, yabancılaşmaya çalışıyordu. “Batılı” okura “Batı”yı anlattığı satırlarda ise Hope bu sefer “Batılılaşmış” bir “Doğulu” anlatıcı olan İshâk Bey’i devreye sokar. Anlatıcıları aracılığıyla “öteki”nin bakışını arayan Thomas Hope’un eserinde yer verdiği tarihi ve istatistiksel verilerin tarihi gerçeklikle son derece tutarlı olması romanın değerini daha da artırır. Verilerini 1787-1795 seneleri arasında gerçekleştirdiği grand tour esnasında topladığı anlaşılan Hope, kaleme aldığı romanın başkarakteri Anastasius ile Fransa’nın İzmir konsolosluğunda himaye arayan İshâk Bey’I (Isaac-bey) biraraya getirir. Kadın sultanlardan (sultana) birinin soyundan gelen İshâk Bey, Anastasius’a göre çocukluğunda, o sırada hükümdar olan Sultan’ın (III. Selim) oyun arkadaşı olarak seçilmiştir. Ancak vefasız biçimde Saray’dan çıkartılan İshâk Bey bir yelkenliye kaptan olarak atanmıştır. Keyifli espri anlayışı ve “Türk önyargılarından arınmış olması” farklı limanlarda yabancı tüccarların aradığı adamlardan birisi haline getirir İshâk Bey’i. Hatta Anastasius, İshâk Bey’in Hristiyanlığa yakın olduğunu da belirtir. Bu yakınlığın ortaya çıkmasıyla ya da “bazılarının söylediği gibi efendisinin verdiği ceza sebebiyle” İshâk Bey, Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılmak zorunda kalır. Cezalandırılmasının temel nedeniyse “Avrupa sanatlarına” duyduğu ilgi, bunlara güvenmesi ve bunları öğrenerek Osmanlı İmparatorluğu’nda uygulamak istemesidir. Romandaki İshâk karakterinin bu iddiaya karşı çıkmadığının altının çizilmesi ise dikkate değer bir ayrıntıdır. Hope, romanında zaman içerisinde İshâk Bey’in Avrupalılar arasında efsane bir kişilik haline geldiğine de işaret eder. Nitekim artık herkes domuz pastırmalı yumurta (omlette au lard) yiyen, şampanya içen, Çerkez kıyafetleri içerisinde bir Fransız gibi davranan bu genç Türk’le tanışmak istemektedir.
İshâk Bey karakterini okura tanıttıktan sonra Hope, “Batı”yı bir “Doğulu”nun perspektifinden, muhayyel İshâk Bey’in gözlerinden anlatmaya başlar. Gündelik hayatta sıkça karşılaşılabilen Avrupa ve Osmanlı kültürleri arasındaki karşıtlıkları tasvire girişen yazar, öncelikle kadınlar ve erkeklerin sosyal hayatta biraradalığının İshâk Bey için ne kadar şoke edici bir etkiye sahip olduğunun altını çizer. İshâk Bey açısından en garip biraradalık mekânı olarak karşımıza çıkan baloların “Doğulu”nun perspektifinden tasviriyle romanın devam etmesi anlatıyı daha da güçlendirir. Ardından muhayyel İshâk Bey’in Vatikan ziyareti ve papanın (mufti of the Christians) önderliğinde gerçekleştirilen haç yolu ya da durakları olarak bilinen ayinlerin onuncusuna dair izlenimlerini okurlarıyla paylaşır. Muhayyel İshâk Bey’in dikkatini en çok papanın evlenmesine izin verilmemesinin çektiği söylenebilir. Zira papanın da sultanınkine benzer görevlileri vardır, fakat onlar, sultanın görevlileri gibi haremi korumak yerine şapelde şarkı söylemektedir. Roma’yı ve Vatikan’ı muhayyel İshâk Bey’e insanı tahrip eden, acı dolu Hristiyan ritüellerinin icra edildiği bir mekân olarak tasvir ettirirken Hope, aslında Aydınlanma Avrupası’nı önplana çıkartmaktaydı. Ancak yazar Aydınlanma ve mekanları konusunda da eleştireldir ve bu eleştirilerini yine muhayyel İshâk Bey üzerinden okurlarına sunar. Örneğin muhayyel İshâk Bey, Fransa’da sık sık karakter değiştiren züppeler (petit-maitres) ve filozofların tacizinden müştekidir. Edebi türler arasında amacı “gözleri çıkana kadar insanları ağlatmak olan” tragedyaların beğenilmesine anlam veremeyen muhayyel İshâk Bey, davet edildiği bir temsilde attığı kahkahaları neşeli bir biçimde anlatır. “Zavallı Türk beyni” piyesi anlamakta yetersiz kalmış olabilir ancak muhayyel İshâk Bey, “dans eden güzel kızların gösterisi” olan operayı zevkle izler. İlk deneyiminde sahne şovlarını son derece şaşırtıcı bulan muhayyel İshâk Bey, iyi birer sohbet arkadaşı olan Fransızlardan genel olarak sitayişle bahseder. Buna mukabil Hope, Fransız fizyokratlara karşı eleştirilerini de yine muhayyel İshâk Bey’e söyletir. Üretim faaliyetinde “mideye gireceklerin” önceliğe sahip olması gerektiğini önesüren fizyokratlara muhayyel İshâk Bey, “gözler kendisini doyuracak bir şey bulamazsa damak iki kat tüketecektir” diyerek yanıt verir. Bir başka ifadeyle Hope’a göre de önce gözleri doyurmak gereklidir. Fransızlar konusunda genelde olumlu görüşlere sahip olan muhayyel İshâk Bey’in, tıpkı Leydi Craven’ın işaret ettiği gibi, İngilizlerden pek de hoşlandığı söylenemez. Londra’yı ziyaret etmek isteyen muhayyel İshâk Bey’e ilk muhalefet Fransız kız arkadaşlarından gelir. Sahip olduğu “Fransız tarzını” mahvedeceğini söyleyen arkadaşlarından Madam de Mirian İngilizlerin, kendilerini dünyanın geri kalanından ayıran kanalla gurur duyduklarını ve hayatın, İngilizlerin hemen farkına varılan buz gibi soğukluklarını eritmek için yeterince uzun olmadığını söyler. Fransız kadınların nasihatlerini dinleyen muhayyel İshâk Bey, III. Selim tahta çıkana kadar Paris’te kalmaya karar verir. Dönüşünde “Peygamberin yasalarıyla eğlenmekle ve Sultan’ın onuruna halel getirmekle suçlanan” muhayyel İshâk Bey, tıpkı gerçek İshâk Bey gibi Limni’ye sürgün edildiği haberini alır. Fransız trajedilerinde anlatılanların başına gelenin yanında hiç hükmünde kalacağını söyleyen muhayyel İshâk Bey, daha önce Halil Hamid Paşa gibi Gelibolu’daki zindanda sonunu beklerken Rusya adına korsanlık yapan Lambros Katsonis’in faaliyetlerine son vermek üzere Akdeniz’e açılan, eski dostu Seydi Ali Reis tarafından kurtarılır.[77]
E. Avrupa Seyahatlerinin Sonu ve Küçük Hüseyin Paşa ile Yeni Bir Başlangıç
1790’ların başında Osmanlı İmparatorluğu’nda bulunan Hope’un gerçek İshâk Bey’le sohbet etme fırsatı yakalayıp yakalamadığını bilemiyoruz. Ancak romanın İshâk Bey’le ilgili bölümünde kahramanın başına gelenlerin tarihi gerçeklerle büyük ölçüde örtüştüğünü söylemek mümkündür. Nitekim III. Selim 7 Nisan 1789’da tahta çıktığı esnada İshâk Bey, Paris’te bulunmaktaydı. Temmuz ayı başlarında İshâk Bey’in kardeşi İsmail Bey’le temas eden III. Selim, onun aracılığı ile Choiseul Gouffier’ye, İshâk Bey’in İstanbul’a geri dönmesi için girişimlerde bulunması isteğini iletir.[78] Ancak Padişah’ın bu isteğinin İshâk Bey’in derhal Osmanlı İmparatorluğu’na dönmesini sağladığı söylenemez. Rusya ve Avusturya ile savaşın devam ettiği dönemde Fransa’nın diplomatik gücünden faydalanmaya çalışan III. Selim’in, XVI. Louis’ye İshâk Bey’le gönderdiği mektubun cevabı henüz İstanbul’a ulaşmamıştır. Bu sırada İstanbul’da bulunan ve İshâk Bey’le mektuplaşan Baron Brentano günlüğüne, 24 Ekim 1789 tarihiyle düştüğü notta III. Selim’in, Fransa’ya İshâk Bey aracılığı ile gönderdiği mektubun cevabının geleceğini belirtir.[79] Aynı günlüğün 30 Aralık 1789 tarihli sayfasında ise Fransa hariciyesinin, III. Selim’in arabuluculuk önerisini kabul etmediği ve bu sebeple Ebubekir Ratib Efendi ve İshâk Bey’in gözden düştükleri yazmaktadır.[80] Buna mukabil sorunun kaynağını, Ratib Efendi ya da İshâk Bey’de değil, Avrupa’da gelişen olaylarda aramak yerinde olacaktır. III. Selim’in nâmesi Paris’e ulaştığında henüz Bastille Hapishanesi basılmamış olsa da États Généraux toplanmıştı ve Fransız aristokrasisi ile kraliyet gittikçe derinleşen sosyal kaosla mücadele etmekteydi. Nâmenin, diplomatik nezakete uygun olmayan ağır dilinin Paris’ten gelen olumsuz cevapta ne kadar etkili olduğu konusunda kaynaklar şimdilik suskundur, fakat III. Selim’in derin bir hayal kırıklığına uğradığı kesindir.
III. Selim’in tahta çıkışını tebrik için XVI. Louis’nin gönderdiği nâmenin İstanbul’a tam olarak hangi gün ulaştığını tayin etmek de elimizdeki verilerle mümkün değildir. Ancak nâme-i hümâyûn defterinde yer alan tercümeye düşülen tarihin 16/26 Nisan 1790 (evâil-i Şaban sene 1204) olması konumuz açısından önemlidir.[81] Zira İngiltere’nin İstanbul Büyükelçisi Robert Ainslie, 22 Nisan 1790 tarihiye kaleme aldığı raporunda kısa bir süre önce “Sultan’ın kadim hizmetkarının kardeşi [ve] Türklerin önyargılarına rağmen Frengistan’ın [Christendom] pek çok bölgesini ziyaret etmiş olan İshâk Bey’in [Isaac Bey]” İzmir’e döndüğünü devrin İngiliz dışişleri bakanı Leeds Dükü’ne bildirir.[82] Fransa’dan ayrılmadan evvel Paris’teki nüfuzlu tanıdıklarından İstanbul büyükelçisi Choiseul Gouffier’ye hitaben kendisi için yazılmış tavsiye mektubu[83] talep etmiş olan İshâk Bey, tıpkı Hope’un romanında belirttiği üzere, Fransız elçinin direktifleri doğrultusunda Fransız bandıralı bir firkateynle İstanbul’a ulaşmıştı. Ulaştıktan birkaç gün sonra da bu “şansız centilmen”, Baron Brentano’nun günlüğüne 16 Nisan 1790’da düştüğü notta da işaret ettiği üzere Limni’ye nefyedilecekti.[84] Sürgünün sebebi tam olarak bilinmese de bu konu ile İshâk Bey’in Avrupa seyahatlerinin müsebbibi olarak niteleyebileceğimiz Cezayirli Gazi Hasan Paşa’yı ilişkilendirmek pek de mümkün değildir. 30 Mart 1790’da vefat eden Hasan Paşa’nın en çok İshâk Bey’in Osmanlı İmparatorluğu’na geri dönüşünün gecikmesinde etkili olduğu düşünülebilir.[85] Sürgün kararının alınmasına Osmanlı-Fransız ilişkilerinin bu dönemdeki seyrinin ve İshâk Bey’in İstanbul’daki Fransa sefaretiyle olan ilişkisinin zemin hazırladığı söylenebilir. Osmanlı başkentine ulaşmasının ardından İshâk Bey’in herkesten evvel Choiseul Gouffier ile görüşmesi bu bağlamda daha da önem kazanmaktadır.[86] Fakat sürgüne gitmek üzere İstanbul’dan yola çıkan İshâk Bey, yine Hope’un romanında dramatize ettiği şekilde Gelibolu’da Cezayirliler tarafından kaçırılır. Bu noktada İshâk Bey’in Avrupa seyahatlerine ara verdiği sırada, biraz da zorunlu bir biçimde Kuzey Afrika’ya yaptığı gezi esnasında kurduğu ilişkilerin ya da Küçük Hüseyin Bey’in iltimasının etkili olduğu düşünülebilir. Zira İshâk Bey’i Lapseki’den karşı tarafa geçirmek üzere yola çıkan kayık Cezayirlilere ait gemilerce durdurulmuş ve İshâk Bey “cebren” kurtarılmıştır.[87] Hope’un anlatısına rağmen devrin kaynaklarında İshâk Bey’in Osmanlı makamlarının elinden kurtarılmasında Seydi Ali Kaptan’ın rolünü ifşa eden sarih bir ipucuna ulaşmak mümkün olmamıştır. Ancak İshâk Bey’i III. Selim’in şehzadeliğinden beri tanıdığı anlaşılan Küçük Hüseyin Paşa[88] ile yakın bir ilişki içerisinde olan ve Garp Ocakları’nın kapı kethüdalığında bulunan Seydi Ali Kaptan, tam da aynı dönemde Rus yanlısı korsanların Akdeniz’deki faaliyetlerine son vermek üzere Çanakkale’den denize açılmıştı.[89] Çanakkale’de mukim İngiltere konsolosunun 25 Nisan 1790 tarihli raporuyla İstanbul büyükelçisi Ainslie’ye verdiği bu haber, Baron Brentano tarafından ancak 3 Mayıs’ta duyulacaktı.[90]
Yeniden zorunlu bir seyahate başlayan İshâk Bey, Hope’un romanında ve devrin diğer kaynaklarında geçtiği şekilde İzmir’deki Fransa Konsolosluğu’na sığınmıştı.[91] On seneyi aşkın bir süredir İzmir Konsolosu olan Amoureux tarafından korunan İshâk Bey’in bu süreçte İzmir’de ne yaptığını, nerede kaldığını ve İstanbul’a ne zaman geri döndüğünü tam olarak bilmesek de 1793 senesi Eylül ayı sonları ilâ Ekim ayı başlarında affedildiği açıktır. Bu konuda kaleme alınan buyrultuya göre “kendi halinde olmadığından” sürgüne gönderilen İshâk Bey, İzmir’de açlıktan (sagb) perişan bir vaziyette görülmüş ve haline merhameten affedilmesi istenmişti.[92] İsteğin, 10 Mart 1792’de vezâretle kaptan-ı deryalığa atanmış ve 19 Aralık 1792’de hanedana damat olmuş Küçük Hüseyin Paşa tarafından yapılması ve talebe, kendisini sürgüne göndermiş olan Koca Yusuf Paşa’yı bile bağışlayan sadrıazam Melek Mehmed Paşa tarafından olumlu cevap verilmesi manidardır.[93]
İshâk Bey’in bundan sonra Küçük Hüseyin Paşa’nın politik hanesinin bir üyesi haline geldiği görülmektedir. Nitekim Küçük Hüseyin Paşa, 10 Nisan 1798’de Pazvantoğlu İsyanı’nı bastırmak üzere Vidin’e doğru yola çıktığında İstanbul’daki hanesinde bulunanları gösteren bir defterde İshâk Bey’e üç yüz guruş maaş ödendiği gözlemlenmektedir.[94] İshâk Bey ve Küçük Hüseyin Paşa arasındaki birliktelik, Paşa’nın Ocak 1799’da İstanbul’a dönüşünden sonra daha da güçlenerek devam etti. Bu noktada Fransız mallarının Kızıl Deniz’e düşük gümrükle güvenli geçişini sağlamak üzere 9 ve 23 Ocak 1785’de yapılan antlaşmaların ardından İstanbul’daki Fransız askeri uzman heyeti ile ilişkili olduğu anlaşılan Laurent Jean François de Truguet komutasındaki Tarleton (14) Brik’i ile Mısır’a yaptığı seyahatin ve bölge önde gelenleri ile kurduğu ilişkinin İshâk Bey’i Kahire-İstanbul-Paris üçgenindeki diplomatik gelişmeleri Osmanlı başkentinde en iyi biçimde anlamlandırabilecek kişilerden birisi haline getirdiğini söyleyebiliriz.[95] Bu bağlamda Napoléon’un Mısır işgali esnasında Küçük Hüseyin Paşa’nın özel sekretaryasını yürüttüğü anlaşılan İshâk Bey için zor günler geride kalmıştır. Artık kendisini yetiştirdiği diplomasi alanında çalışan İshâk Bey’in, maaşına ek olarak aldığı inamları gözönünde bulundurduğumuzda, faaliyetlerinin son derece başarılı olduğunu söylemek mümkündür. Zira Küçük Hüseyin Paşa sadece yapılacak ödemeler konusunda İshâk Bey’e güvenmiyor, aynı zamanda kendisini kimi zaman “elçilik tarîkiyle İskenderiye’ye” gönderiyor, kimi zaman da İngiliz donanma subaylarına verilecek yemekleri düzenlemekle görevlendiriyordu.[96] Örneğin Sir Sidney Smith’in şerefine 27 Temmuz 1801’de verilen yemeğin tüm teşrifatını İshâk Bey üstlenmişti. Küçük Hüseyin Paşa ve Komodor Smith’in tercümanlığını yapan Joseph von Hammer’in anlatımıyla her ne kadar Kaptan Paşa’nın yanında Avrupai yemek ve çatal-bıçak takımları, Bordeaux ve Ren şarapları bulunuyor olsa da bunları daha önce hiç kullanmamıştı. XIX. yüzyıl İstanbul’unda olağan hale gelecek olan bu tür davetlerde yemeklerin nasıl servis edileceği, tabakların nasıl ve ne zaman değiştirileceği ne zaman kadeh kaldırılacağı gibi basit kurallar henüz Osmanlıların malumu değildi. Avrupa’da uzun süre bulunmuş olması hasebiyle neyin ne ile uyumlu olduğunu bir davetin öncesinde ve sırasında ne yapılması gerektiğini en iyi şekilde bilen İshâk Bey, Kaptan-ı Derya’nın en büyük şansıydı. Üstelik Hammer’e göre, bir savaş gemisi kaptanı olmamasına rağmen Mısır’da yürüttüğü faaliyetlerle “Kaptan Paşa ve Sir Sidney Smith’den sonra masada oturmayı en çok hak eden kişi” İshâk Bey’di. Ancak İshâk Bey, masada oturmak yerine yemek süresince hizmetkar ve garsonları düzenlemekle meşgul olmuştu. Kaptan Paşa’nın çuhadarı da kimi zaman tabakları bizzat değiştiren İshâk Bey’in emri altındaydı.[97] Bildiği yabancı diller ve Avrupa adetlerine ve teşrifatına ünsiyeti dolayısıyla önplana çıkan İshâk Bey’in Mısır’daki faaliyetleri sadece teşrifâti düzenlemelerle sınırlı değildir. Kaptan-ı Derya’nın gerek İngilizlerle gerek Fransızlarla kurduğu ilişkide kilit bir rol üstlendiği anlaşılan İshâk Bey, 27 Haziran 1801’de Fransız ordusunun Mısır’dan çekilmesini karara bağlayan konvansiyonun mükalemelerine katılmakla kalmaz aynı zamanda Küçük Hüseyin Paşa’yı temsilen antlaşma metninin altına imza atar.[98] Devrin yabancı kaynaklarında bir taraftan ”iyi bilinen bir karakter ve üstün yeteneklere sahip bir adam”, kimi zamanda “Fransız ve Türk karakterlerinin bütün kötü taraflarını şahsında birleştirmiş” bir kişi olarak tasvir edilen İshâk Bey’in Mısır’da İngiliz ve Osmanlı birliklerinin temas noktasında durduğu açıktır.[99] Fransa işgalinin sonlandırılmasının ardından Mısır’daki Memlük sorununun çözümünde de İshâk Bey’in görev alması, İngiliz birlikleri ile Küçük Hüseyin Paşa arasındaki Memlük diplomasisinin en önemli aktörü olarak ortaya çıkması artık şaşırtıcı değildir.[100] Her ne kadar Mısır ve Memlükler daha uzun süre Bâb-ı Âli’yi meşgul edecek olsa da İshâk Bey’in Küçük Hüseyin Paşa’nın idaresi altında gerçekleştirdiği faaliyetlerin İstanbul idaresi tarafından da başarılı bulunduğunu söylemek mümkündür. Nitekim İskenderiye ve Kahire’nin tahliyesinde oynadığı önemli rol sebebiyle kendisine 10 Ekim 1801 tarihinde, 1215 senesi martından geçerli olacak şekilde İstanbul Emtia Gümrüğü’nden on kese faizli iki tam sehim, bizzat III. Selim’in hatt-ı hümâyûnu ile tevcih edilmişti.[101] Padişah’la arasını düzelten İshâk Bey belki de ilk defa düzenli bir gelire ve daha da önemlisi prestije sahiptir.
Küçük Hüseyin Paşa’nın 1803’teki ölümünün, İshâk Bey’in durumunu olumsuz yönde etkilediğini tahmin edebiliriz. Tevcih edilen sehimleri ne kadar süreyle tasarruf ettiğine dair bir kayıta ulaşamamış olsak da İshâk Bey’in bu süreçte yeniden Fransa sefaretine yaklaştığını söylemek mümkündür. Osmanlı İmparatorluğu’nun İngiltere ve Rusya yörüngesinden koparak Napoléon Fransasının etkisine girdiği dönemde yürütülen görüşmelerde etkin olan İshâk Bey,[102] İngiliz filosunun Şubat 1807’de gerçekleştirdiği İstanbul saldırısı esnasında Osmanlı tarafının, Fransa büyükelçisi Sebastiani ve İngiliz filosu ile yaptığı görüşmelerde bir kez daha sahneye çıkar. 1807’de İstanbul’a saldıran filonun komuta subaylarından birisi olan Sir Sidney Smith’le Mısır seferi esnasında tanışan ve İstanbul’daki yabancı misyonlarla yakın bir ilişki içerisinde bulunan İshâk Bey’in filoya gönderilmesinin bilinçli bir karar olduğu anlaşılmaktadır. Kaleme aldığı risâlede İngiliz filosunda yapılan müzakerelere dair birinci elden bilgi veren İshâk Bey’in öncelikli hedefi zaman kazanmaktan ziyade problemi diplomatik kanallardan çözmekti. Nitekim yapılan müzakereler esnasında İngiliz filosunun öne sürdüğü Osmanlı donanmasının teslimi şartını ortadan kaldırmayı başaran İshâk Bey, Rusya ile barış yapılacağına ve Londra ile ittifakın yenileneceğine dair İngiltere’ye senet verileceğini kabul etmişti. Buna karşılık İngiltere de Rus işgali altındaki kalelerin teslimini garanti eden resmi bir yazıyı Bâb-ı Âli’ye verecekti. Bu süre zarfında İngiliz donanması Çanakkale’ye çekilecekti. Fransa büyükelçisi General Sebastiani’nin İstanbul’dan gönderilmesi ise İstanbul’a yeni bir İngiltere elçisinin atanmasından sonra gündeme alınacaktı.[103] İngiliz elçi Arbuthnot ve filo komutanı Amiral Duckworth’tan görüşmenin sonucu konusunda Bâb-ı Âli’yi bilgilendirmek üzere izin alıp filodan ayrılan İshâk Bey’in Osmanlı makamlarıyla görüştükten sonra General Sebastiani’ye gönderildiği anlaşılmaktadır. Bu sırada III. Selim’e sunulan bir arza göre Fransa büyükelçisinin hediye, para ya da bir başka şekilde ikna edilerek İstanbul’dan gönderilmesi planlanmaktaydı.[104] En azından İshâk Bey, Arbuthnot’a Fransa elçisinin “iskâtının mümkün” olduğunu ihsas ettirmiş ve konuyu görüşmek üzere Fransa elçiliğine yollanmıştı. Bu sırada İbrahim Nesim Efendi, Hacı İbrahim Efendi, Mustafa Reşid Efendi, Moralı Osman Efendi, Defterdar Efendi ve Sadaret Kethüdası da toplantı halindeydi. Toplantı sonucunda, General Sebastiani’nin İstanbul’dan ayrılma konusundaki görüşünün alınması kararlaştırılmıştı. III. Selim’in kaleme aldığı hatt-ı hümâyûnların ertesi gün, Tersane ricâli ve Yeniçeri Ağası Pehlivan Hüseyin Ağa’nın da davet edileceği geniş katılımlı bir meşverette tartışılarak savaş konusunda kesin bir karara varılması da meşverette alınan kararlar arasındaydı. Bunun yanı sıra III. Selim’in Osmanlı donanmasının hazırlıksız ve hareketsiz kalmasının ahalide yarattığı rahatsızlık konusunda kaleme aldığı hatt-ı hümâyûnunun toplantı salonuna ulaşmasıyla donanmanın ikmal edilmeye başlanması talep edilmişti. Bu esnada savaş kararı masada bulunmakla birlikte ne III. Selim ne de Bâb-ı Âli ricâli Saray Burnu’nda gerçekleşecek bir muharebe istemekteydi. Fakat Osmanlı tarafı en kötüsüne de kendisini hazırlamaktaydı. Zira III. Selim’in verdiği emire göre savaşın “farzı başka vukû’u başkadır işte düşman karşımızda ve kuvveti bizden yirmi kat ziyâde yaʽni sekiz yüz top î’mal ider ve üç yüz atım güllesi vardır bizim topumuz ve güllemiz nispet olunsun”.[105] İshâk Bey’in General Sebastiani ile Fransa sefaretinde gerçekleştirdiği elçinin İstanbul’dan ayrılmasına yönelik görüşmenin sonuçsuz kalması[106] ve ertesi gün yapılan geniş katılımlı meşverette, İshâk Bey’in de risâlede belirttiği üzere Pehlivan Hüseyin Ağa’nın III. Selim’i ikna etmesiyle[107] birlikte sorunun diplomatik yollarla çözümü ikinci plana atılmıştır. Diğer taraftan ilerleyen süreç içerisinde de İshâk Bey ve İngiliz filosu arasındaki temasın devam ettiğine dair bazı ipuçlarına ulaşmak mümkündür. Nitekim Sir Sidney Smith, kardeşine yazdığı bir mektupta İstanbul’da kaldıkları süre içerisinde “Sultan’ın özel habercisi İshâk Bey” (confidential messenger, Isaac Bey Vizier) ile görüşmeye devam ettiğini belirtmekte ve bu bilgi Câbî Ömer Efendi ve Joseph von Hammer tarafından da desteklenmektedir.[108] İngiliz filosu her ne kadar büyük bir kayıp yaşanmadan gönderilmiş olsa da ardı ardına yaşanan üç isyan, İstanbul’daki hamisi olduğu anlaşılan Küçük Hüseyin Paşa’nın vefatı İshâk Bey için bir kez daha karanlık günlerin başladığını haber vermekteydi. Fakat Avrupa diplomasisine ve dillerine dair bilgisi, haber alma kabiliyeti ve çevresi İshâk Bey’i çağdaşları arasında özel bir konuma taşımakta ve önünde yeni kapıların açılmasına zemin hazırlamaktaydı.
F. Sonuç: İshâk Bey’in Yeni Bir Hane Arayışı
Avrupa diplomasisine ilişkin haber ve bilgiye ulaşmak, bunları istihbarata dönüştürmek konusunda ciddi bir eksikliği olmadığı anlaşılan ve daha da önemlisi yaşanan gelişmelerin tam da ortasında bulunan İshâk Bey, İstanbul’dan uzak kaldığı süre boyunca yaşananları Yusuf Ziya Paşa’ya en doğru şekilde anlatabilecek kişilerden birisi, belki de birincisiydi. Ancak risâlenin son derece özenli ve ayrıntılı dili sadece Sadrıazam Yusuf Ziya Paşa’nın teveccühü ile açıklanamaz. İshâk Bey’in adeta kendisine revaç vermeye çalışırcasına Arapça ve Farsça beyitlerle donattığı, Avrupa diplomatik çevresine ait kavramların tercümesinde son derece ihtimamlı bir dil kullandığı risâlede Yusuf Ziya Paşa için serdedilen ihtiramkâr ifadeler derhal okurun dikkatini çeker. İshâk Bey “kerim olanın” ümitlerini boşa çıkartmayacağından emindir. Her ne kadar Carter Findley’in belirttiği üzere İshâk Bey, İngiliz filosunun İstanbul’dan ayrılmasının ardından tarihi kayıtlardan bir kez daha kaybolsa da risâlenin yazılış tarihinin ortaya koyduğu üzere ve tahminlerin aksine İstanbul’da yaşanan üç büyük isyanı da atlatmıştır. Buna mukabil yaşanan siyasi ve ekonomik kaos, İshâk Bey’in iniş çıkışlarla dolu kariyerini elinden almış olmalıdır. Uzun bir tanışıklığa sahip olduğu Yusuf Ziya Paşa’nın yeniden sadarete atanması ve kendisinden Avrupa diplomasisine dair bir risâle yazmasını talep etmesi 1809 senesi başlarında sığınabileceği yeni bir politik hane ve bir hami arayışı içerisinde olduğu anlaşılan İshâk Bey açısından kaçırılmayacak kadar önemli bir fırsattı.
Bu fırsatı kaçırmak istemediği anlaşılan İshâk Bey, risâlesinde ele aldığı problemleri çağdaşlarının yöntemlerini kullanarak çözmeye girişmişti. Temelde tarih ve diplomasiyi birleştiren bu bakış açısı Osmanlı İmparatorluğu’nun XVIII. yüzyıl ortalarından itibaren içinden geçtiği süreçle birlikte düşünüldüğünde İshâk Bey’in realist yorumlarına sağlam bir zemin oluşturmaktaydı. Avrupa seyahatleri, bu seyahatler sırasında aldığı eğitim, kazandığı deneyim ve öğrendiği yabancı dil(ler) İshâk Bey’in gözlemlediği olayları doğru bir biçimde muhakeme edebilmesine olanak sağlamaktaydı. Ancak İshâk Bey’in sahip olduğu birikim ve yeteneğin kullanılabilmesi için iki unsurun daha bir araya gelmesi gerekmekteydi. Nitekim İshâk Bey’in devletler arası ilişkiler konusunda yaptığı değerlendirmeler yaşanan gelişmeleri yakından takip edebilmesini sağlayan bir haber ağına sahip olduğunu göstermektedir. İstanbul’da bulunan elçilikler tarafından tanınan ve takip edildiği anlaşılan İshâk Bey’in Pera çevresi ile yakın ilişkisi olduğunu düşünmek mümkündür. Elçilikler arasındaki haber geçişkenliğini son derece maharetli bir biçimde kullandığı anlaşılan İshâk Bey, İstanbul’a ulaşan Avrupa gazetelerini takip edebilecek yabancı dil altyapısına da sahipti. Osmanlı üstdüzey bürokrasisine yakınlığı ise İshâk Bey’in Bâb-ı Âli ile temas edebilmesini sağlamaktaydı. Diğer taraftan İshâk Bey’in aldığı haberleri istihbarata dönüştürebilmesi için gerekli yeteneğe ve araçlara sahip olması ondan faydalanılmadığı sürece Osmanlı Devleti açısından bir anlam ifade etmeyecektir. Bu bağlamda İshâk Bey sahip olduğu yetenekleri önce Şehzâde Selim’in, ardından da Küçük Hüseyin Paşa’nın hizmetine sunmuştur. İngliz Filosu’nun İstanbul’a yaptığı harekât esnasında bir kez daha kendisini gösteren İshâk Bey’den, bu çalışmayla tespit ettiğimiz üzere Sadrıazam Yusuf Ziya Paşa da faydalanmaya çalışmıştır. Yusuf Ziya Paşa ile ilişkisinin 1809 sonrasında hangi yönde ilerlediğini ya da İshâk Bey’in hangi koşullarda yaşayıp hangi tarihte, nerede ve nasıl vefat ettiğini bilmesek de hazırladığı risalenin muhtemelen ölümünden sonra da okunduğuna hükmedebiliriz. Zira 1856-1857 senelerinde yeniden istinsah edilen risalenin Kırım Harbi sonrasında kritik kararların eşiğinde olan Osmanlı Hariciyesinin Avrupa devletleri arasındaki ilişkileri anlamlandırmasına yardımcı olduğunu düşünmek mümkündür.
G. Neşir Üzerine
Çeviriyazıda olabildiğince basit bir transkripsiyon usulü benimsenmiş olup, yazarın dil ve imlâ konusundaki tercihlerine bağlı kalınmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çeviriyazıda sadece uzatmalar, hemzeler ve (ع) harfleri gösterilmiş, metinde altı çizili ya da kırmızı mürekkeple yazılmış olan kelimeler aynen korunmuştur. Metinin anlamını ya da akışını bozan bazı yazım hatalarına dipnotlarda işaret edilmiş ve gerekli olan yerlerde köşeli parantez içerisinde olmak kaydıyla metine ilavelerde bulunulmuştur. Bunların yanı sıra İshâk Bey’in bahsettiği olaylar, kişiler, yerler ve kurumlar dipnotlarda açıklanmaya çalışılmıştır.
H. Metin
Mukaddime
Devlet-i ʽAliyye-i Ebed-peyvend-i Osmaniyye lâzâlet mahsûfe bi’t-te’yîdât bi’t-te’yîdâti’s-samadâniyye şân-ı şevket-nişânı olduğu üzere kâffe-i umûr ve husûsâtda râstî ve ʽadâlet ve dürüstî ve hakkâniyyete bi’t-tabiʽ mecbûr ve meftûr olmak mülâbesesiyle silm ü muvâlât üzere milel ü düvel haklarında hâlisâne ibrâz-ı muʽâmele-i lutf-ı inʽâm ve âʽdâ-yı nahvet-intimâsına kuvvet-i kâhiresini ızhâr ile havâle-i seyf-i kahr ü intikâm idegeldiği müsellem-i enâm olub düvel-i nasâra dahi ʽumûmen bu kanûn-ı mesnûn-ı müstahsene riʽâyet etmiş olsalar cihânda emn ü âsâyiş dâ’imî hâsıl olmak iktizâ ideceği zâhirdir [2a] lakin tâ’ife-i efrenc birbirleriyle kâffeten muʽâmelâtda televvün ve hadîʽat üzere hareket ve îcâb-ı maslahata tebaʽiyyet ʽahd ve şart ʽindlerinde ancak tervîc-i hîleye bir âlet ittihâz olunageldiğine binâ’en her an ve her dakîka tahavvül ve teceddüd üzere olan revâbıt-ı nâpâyidârlarının çikûnegî-i ahvâline baʽzen sarf-ı zihn olunmak lâzım gelür mülâhazasıyla bundan akdem makâm-ı vâlâ-yı vekâlet-i mutlaka ferîd-i ʽasr u zamân olan zât-ı ʽadîmü’l-misâl tahrîrânelerinden müfârik olduğu tarihden bu ân-ı yümn-iktirâna gelince düvel-i efrenciyye beyninde cilveger-i sâha-yı bürûz olan garâ’ib-i âsâr-ı meclâ-yı mücellâ-yı hakâyık-eşya olan zamîr-i hikmet-semîr-i âsafîlerine mû-bemû mekşûf ü müncelî olduğu âşikâr ise de mücerred huzûr-ı fâ’izü’n-nûr-ı hidivîlerine karınca kadarınca ibrâz-ı destmâye-i ihtisâs u ʽubûdiyyet zımnında ber-nehc-i ihtisâr keşîde-i silk ü imlâ ve tahrîr ve müddet-i merkûme içinde Devlet-i ʽAliyye-i ebed-müddetin maslahat-ı hâriciyyesinde ʽârız olan tebeddülât-ı rengârenk keyfiyyeti Avrupada tahaddüs iden vekâyʽi-i garîbe-i nâşenîdeden neş’et etmiş bir hâlet olub esbâb-ı âsliyyesinin istikşâfı beher hâl evvel emirde Avrupa vukûʽâtının hikâyesi takdîmine menût idüğine nazaran [2b] umûr-ı Saltanat-ı Seniyyenin bahsi miyâne-i ahvâl-i ecnebiyyeye mezc olunmak tecvîz olunmayub bir makâle-i mahsûsa olarak zarûrî hitâm-ı risâlede sebt ü tastîr olunmak lazım geldiği şâyân-ı enzâr übbehet-nisâr-ı veliyyü’n-niʽamîleri buyuruldukda fart-ı nâdânî ve cehâletim hasebiyle her bir fıkrada zuhûru lâbüdd olacak zellât ü hefevât ancak sadâkat-ı ʽâcizâneme haml olunarak terahhumen ve telattufen mahkûk kezâlik ʽafv ve iğmâz buyurulmak ümîd ve ricâsıyla takdîm-i ʽatebe-i ʽulyâ-yı devlet-medârları kılındı
Recevtü ve ercû en tekûne müsâʽidî
Ve eyyü recâin hâbe ʽinde Kerîmin[109]
Vaktâki sene-i hicriyyenin bin iki yüz dört senesinde vâkiʽ tarih-i nasârânın bin yedi yüz seksen dokuzunda bi-hikmet-i teʽâlâ çâr-aktâr-ı cihâna bâdî-i dağdağa-i ʽuzmâ olmuş Fransanın âteş-i tuğyân ve ihtilâli rûz be-rûz zebânekeş-i zuhûr ve bürûz oldukca bi’l-cümle Avrupa devletleri kimi sirâyet-i şerâre-i âşûb ve fitneden ihtirâza ve kimi nice sinîn ve aʽvâmdan berü Fransanın müdâhale-i mütegallibânesini çekemeyüb bu fırsatı kesr-i nüfûz ve kuvvetine vesîle ittihâz etmiş olduğuna binâ’en üzerine ʽasker taʽyîniyle cenk ü harbe tasaddî etmişler iken Fransalu krallarını katl ü iʽdâm[110] ve cumhûriyyet sûretini iltizâm[111] ile düşmanlarına merreten ba’de uhrâ gâlib [3a] gelüb nihâyetü’l-emr içleründen Bonaparta[112] nâm kimesne esnâ-yı esfârda izhâr eylediği yararlığı hasebiyle bi-hükmi’l-istidrâc kesb-i teferrüd ve istibdâd ve erbâb-ı cumhûr üzerine konsolos-ı evvel ʽünvânı ve maʽiyyetine sânî ve sâlis olarak diğer iki nefer konsoloslar[113] terfîkiyle zimâm-ı mülk ü devleti kabza-i tasarrufuna râm etmeğin kadr ü iʽtibârını derece-i aʽlâya îsâl ve ısʽâd eylediği ve bir müddet güzerânında gûyâ milletinin rey ve rızâsı munzamm olarak cumhûriyyet ve konsolosluk sûretini külliyyen nesh ü ilgâ ve imparatorluk[114] lakab ve ʽünvânıyla kendüsi müstakill bir hükümdâr-ı kâr-fermâ olduğu ve esnâ-yı cumhûriyyetde vâkiʽ esfâr-ı ʽadîdenin her biri resîde-i hayyiz-i hitâm olub Fransalu hemcivârlarıyla gâlibâne müsâlaha itdikce gerek Alaman ve gerek İtalya semtine doğru hudûdunu tevsîʽ ve temdîd eylediği ve İtalyanın bir kıtʽa-i cesîmesini cumhûr-ı müstakill olarak idâre olunmak üzere tanzîm etmişken[115] mersûm Bonaparta imparatorluğu tahsîl ideliden berü nizâm-ı cumhûriyeti her tarafdan refʽ itdirmek kaydına düşüb sâlifü’z-zikr İtalyanın cumhûr-ı cedîdini krallığa tahvîl[116] ve gûyâ cemîʽ Avrupa devletleriyle müsâlaha[117] olunub ʽumûmen nizâm ve âsâyiş hâsıl oldukdan sonra ol tarafda diğer bir kral nasb olunmak şartıyla İtalya Krallığının [3b] tâcını kendü ser-i nahvet-i eserine vazʽ idüb idâre ve hükûmetde Öjen[118] nâm üveyi oğlunu taʽyîn ve tevkîl eylediği ve kezâlik Felemenk Cumhûriyetini hall ü fesh[119] ile büyük karındaşı Luis[120] nâm kimesneyi Felemenkde kral nasb itdirdiği ve İngiltere ve Rusya ve Nemçe ve İsvec devletleri mersûm Bonapartanın imparatorluğunu ve nizâmât-ı muhdese-i mezkûreyi kabul ve iʽtirâfdan istinkâf ile miyânelerinde ʽakd ü ʽahd ü misâk ve her biri tedârikât-ı cesîme ile Fransa ʽaleyhine hem-sâk ve fâk olduklarından fazla düvel-i sâ’ireyi dahi taraflarına celb ve imâle fikrine düşüb bâhusûs Prusya Devletini dâ’ire-i ittifâklarına idhâl içün bezl-i mâmelek saʽy ü ihtimâm itdikleri[121] ʽilm-i dekâyık-âşinâ-yı veliyyü’n-niʽamîlerine mû-be-mû maʽlûm olan mezâyâdan ise dahi bin iki yüz yigirmi[122] senesinden bu vakte gelince düvel-i mezkûrenin keyfiyyeti ne sûret kesb eylediği ve miyânelerinde vâkiʽ olan muʽâmelât-ı garîbenin hikâyesi zîrde bast ve izâh olunacak olmağla bâlâda mastûr sevâbık-ı ahvâllerinin dahi muhtasarîce yâd ü tezkîri iktizâ eyledi ancak sadr-ı âslı olan müddet-i merkûme vekâyiʽnin tahrîr ve ifâdesine şurûʽdan mukaddem cemîʽ düvelin maslahat-ı mahsûsa ve biribirleriyle cârî olagelmiş revâbıt-ı tabîʽiyyeleri başka başka [4a] işʽâr olunmak umûr-ı hâzıralarının tebeyyününe vesîle ve Fransa İhtilâli zuhûrundan berü ber-muktezâ-yı tekallübât-ı ʽâlem mesâlih-i düvel ve ümem herc ü merc olub dost dîrîn-i nâgâh düşman-ı pür-kîn ve hasm-ı tabîʽî bayağı bir müttefik-i ihlâs-karîn olmak lâzım geldiğinin istitlâʽına medâr olacak bir mukaddime-i cemîle olmakdan nâşî bu zemîn üzere bast-ı makâle ibtidar olunur ki, İngiltere Devleti mâ-tekaddümünden berü Fransaluya muʽârız-ı kavî olub İngilterenin kuvvet-i bahriyyesini ve Hind ve Amerika ve mutlakan kâffe-i rubʽ-ı meskûnun temettuʽât-ı ticâretine bi’l-inhisâr mazhariyyetini Fransalu çekemediği gibi İngiltere Devleti dahi Fransanın düvel-i Efrenciyye beyninde imtiyâz ve tefevvukunu ve sâ’irlerden ziyâde teksîr-i donanma kaydına düşdüğünden giderek tevsîʽ-i emr-i ticârete dest-res olacağını fikr itdikce dâimâ kesr-i kuvvet ve nüfûzuna ikdâmı ehass-ı mesâlih-i mülkiyyesinden ʽadd idegelmişdir binâen-ʽalâ-hâzâ Fransanın bidâyet-i ihtilâlinden berü gerek Abuhur pîşgâhında ve gerek İspanya açıklarında iki ʽaded mükemmel donanmasını İngilterelü ihrâk ve iğrâk[123] ile kuvvet-i bahriyyesine îrâs-ı zaʽf-ı küllî etmiş ise de Fransalu Dışdeniz[124] semtinde Nemçeden aldığı Pazibasi[125] didikleri eyâlât-ı maʽlûme ve Felemenk ve İtalya cânibinde [4b] mâlik olduğu sevâhil-i cedîde-i vâsiʽa[126] takrîbiyle gâ’ile-i seferden âzâde kalsa az zamân içinde külliyetlü donanmaya mâlik olur mülâhazasıyla Fransayı dâima sefer ile işgâl etmek İngilterenin umûr-ı muʽtenâsından olduğuna binâen Fransanın kesb eylediği kuvvet ve vüsaʽt-ı cedîdesi mâdemki bâkî olsa İngilterelü musâlahadan mücânebet ve elinden geldiği kadar düvel-i sâ’ireyi dahi tahrîk ve tergîb ve masârıf-ı seferiyye nâmıyla mâlen külliyetlü ikdâr iderek[127] teşrîk ve tatyîbde bezl-i yârâ-yı miknet etmekden hâlî olmamak iktizâ ider
Fransa Devleti[5a] eylemeği vesîle-i necât ve selâmet ʽadd etmekdedir[128] bu sûretde İngiltere ve Fransa devletleri her biri birer gûne mütâlaʽaya zâhib olarak ebvâb-ı harb ve kifâhın insidâdını maslahat-ı mahsûsalarına münâfî bir hâlet ittihâzıyla peyâpey düvel-i sâ’ireyi dahî tahrîk ve teşvîkden münfekk oldukları yokdur
Rusya Devleti fi’l-âsl münâsebet-i ticaret cihetiyle İngilterelüye mâ’il ve müncezibdir zîrâ İngilterelü Rusya diyârının mahsûlâtını ve ʽale’l-husûs donanmaya müteʽallik kerâste ve timür ve halat misüllü malzemeyi bahr-i Baltık kenârında kâ’in Rusya iskelelerine tüccâr sefâyini irsâliyle celb idegeldiklerinden senevî İngilterenin katı küllî nukûdu Rusyada kalur[129] hatta ezmân-ı mâziyede Fransalu iʽmâl-i tedâbîr-i günâgûn ile bir müddet Rusya Devletini İngiltereden tebrîde dest-res olmuş ise de hâlet-i bürûdetleri kable’t-tebeyyün yine evvelki muhabbete mübeddel olageldiği[130] mazbût-ı tevârih-i âsâr olmuş mevâddan iken bu defʽa Rusyalu ʽaksine hareket ile Fransanın usûlüne tebaʽiyyet ve İngiltere ile katʽ-ı ʽalâka-i meveddet eylemesi halli müşkil bir nükte-i garîbedir[131] Alaman didikleri iklîm-i ʽazîm Fransa ve Felemenk ve İtalya ve kadîmî Leh ve Bahr-i Baltık ile mahdûd bir mülk-I[132] [5b] vâsiʽdir ki derûnunda kâ’in nice bikâʽ ve ülkâtın her biri bir devlet-i sagîre gibi kimi hersek[133] ve kimi düka ve bunlar emsâli gûnâgûn elkâb ve ʽünvânlar ile maʽrûf birkaç ümerâ ve hükümdârânın bi’l-irs ve’l-intikâl zîrdest-i istiklâllerindedir
Ancak hey’et-i mecmûʽaları ke-ennehû bir devlet iʽtibârıyla içlerinden birine bi’l-intihâb imparator ʽünvânını virüb anı re’sü’l-ümerâ-yı Alaman bilmek ve şirâze-i nizâm-ı merʽîlerini ihlâl idecek bir düşman zuhûr ider ise cümlesi mikdâr-ı muʽayyen ʽasker iʽtâsıyla defʽ-i sâ’ile kıyam etmek şurût ve kuyûda merbût zavâbıt-ı muʽteberelerinden idi[134] İmparatorluk-ı mezkûrun vakʽ ü şân ve nüfûzu mine’l-kadîm ʽâlî iken mürûr-ı ezmine ve âʽsâr ile ümerâ-yı mersûmûndan bazısı tahsîl-i bidâʽa-i kuvvet itdikleri cihetden giderek lafzî murâd bir rütbe-i iʽtibârî kalub ma’a hâzâ şöhret-i ciheti ve şirâze-i nizâmü’l-emâne nezâreti takrîbiyle hayli muʽteber bir rütbe-i müstesnâ ʽadd olunur idi hatta Alaman tevâbiʽnden maʽdûd olan Avusturya mülkü ki dârü’l-emâresi Beç şehridir mukaddemâ hasbe’l-verâse bir dükanın taht-ı tasarrufunda iken mersûm Avusturya dükası Alamandan hâriç Macar ve sâ’ir memâlik ve eyâlâta destres olub teksîr-i esbâb-ı kuvvet eyledikden sonra [6a] imparator-ı vaktin vefâtı zuhûrunda re’y ve rızâ-yı ümerâ ve hükümdârân ile imparatorluğa intihâb olunub[135] ol zamândan üç sene mukaddemine gelince yaʽni mu’ahharan Bonaparta bu nizâmı târumâr itdiği vakte[136] kadar her bâr ki imparatorun vefâtı takribiyle mahlûliyyet iktizâ etmiş ise de âharı intihâb olunmayub Avusturya Devleti kesb eylediği kuvvet-i kâmilesi hasebiyle tarîkini bulub dâimâ velîʽahdını intihâb itdirdiğine binâ’en bu minvâl üzere beş yüz sene mikdârı Alaman İmparatorluğu Avusturya Devleti hânedânına halefen ʽan-selef müstemirr ve bâkî oldu Devlet-i ʽAliyye ile hem-civâr olan Nemçe Devleti bu Avusturya Devletidir ki Macar ve ülkât-ı sâ’ireyi hâvîdir yohsa ber-minvâl-i muharrer müteʽaddid hükümdârânın yed-i tasarrufunda olan mecmûʽ Alamanı şâmil değildir[137] Alamanın mârü’z-zikr nizâm-ı kadîmisi düvel-i sâ’irenin zamân ve kefâletiyle merbût olduğundan imparator-ı vaktin tebdîl ve tağyîrini murâd itse muʽârızları zuhûr idüb hatta sâbıkda Fransa kralları her bâr Alaman hükümdârları beyninde bazısına ızhâr-ı tasahhüb ve himâyet ile taraf peydâ eylemeyi maslahatdan ʽadd iderlerdi ve kezâlik İngiltere ve Rusya devletleri sûret-i himâyetde umûrlarına müdâhaleyi iltizâm etdikleri vardır [6b] <Avusturya Devleti yaʽni Nemçe Devleti Alaman İmparatorluğu rütbesiyle kesb-i taʽayyün ve ihtiyâz ve ber-takrîb bi’l-cümle Alaman hükümdârlarının re’îsi olarak tahsîl-i şöhret ve imtiyâzdan başka tevsîʽ-i memâlik ve teksîr-i ʽasâkir ile itmâm-ı esbâb-ı kuvvet eylediğiçün kadîmde Fransalunun devlet-i mezkûre hakkına hased ve rekâbeti derkâr idi Ancak Alaman içinde vâkiʽ Prusya Devleti sinîn-i çendînden berü tevsîʽ-i dâ’ire-i mülk ü devlet ve istikmâl-i malzeme-i iʽtilâ ve miknet birle Nemçenin üzerine musallat olunca[138] Nemçe Devleti elli altmış sene mukaddem Fransa ile ʽakd-i merâyir-i yegânegî ve ittifâk ve râbıta-i karâbet ile teşyîd-i binâ-yı hubb ü vifâka mecbûr olmuşdur bu vechle devleteyn-i merkûmeteyn ol târîhden berü her maddede müttehidâne hareket ve yekdiğeri hakkına kâʽide-i teʽâvün ve istizhâra riʽâyet üzere olub bu keyfiyet Fransalunun ihtilâli ve krallarının iʽdâmına kadar beynlerinde cârî idi[139] bundan katʽ-ı nazar devlet-i mezkûre Prusyadan ihtirâzen dâimâ Rusyanın dahi dostluğu usûlden ittihâz ile miyânede mukaddimât-ı hulûs ve muvâlâtın temhîdine dikkat ve Rusya Devleti Nemçenin Devlet-i ʽAliyyeye civâriyyeti hasebiyle kendü tarafına müncezib olmasını maslahatına mutâbık ʽadd iderek ızhâr-ı muvâfakat etmekde idi hatta mukaddemâ Rusya çariçesi olan Katerina[140] Prusya kralıyla Lehin mukâsemesini hafiyyen [7a] tertîb itdikleri vakitde Nemçelüyü gücendirmemek içün mukâseme-i mezkûrede hissedâr ve müşterek eyledi[141]
Prusya Kralı fî’l-âsl herseklik ʽünvânıyla Alaman mülhakâtından maʽdûd olan Brandeburk taʽbîr olunur ülkenin mutasarrıfı olub sonra kurb ü civârında vâkiʽ Prusya memleketine mâlik olunca yine herseklik ʽünvânı bâkî kalarak krallık rütbesini tahsîl etmişdi[142] lakin hersekliği hasebiyle Alaman İmparatoruna tâbiʽ hükmünde ise de devletine küllî kuvvet ve vüsaʽt hâsıl olmak mülâbesesiyle İmparatorluğa mutasarrıf olan Avusturya Devletine muʽarız-ı kavî oldu hatta mukaddemâ Silezya memleketini zor bâzû-yı kuvvet ile Avusturya hükûmetinden nezʽ ve mülküne zamm etmekden[143] nâşî bu madde Avusturya Devletine dâğ-ı derûn olmuşdur ol vakitten berü Prusya Kralı dâimâ Avusturya tarafından vesvese üzere olmağla muʽallem ve müretteb olarak tedârik eylediği ʽaskerini iki üç yüz bin nefere iblâğ eylediğine[144] kanâʽat etmeyüb vakt ü hâli gözederek kâh Fransa ve kâh İngiltere ve baʽzen Rusya devletleriyle rabt-ı şîrâze-i ittihâd ve ülfet ve Alaman hükümdârları içinde tarafdar peydâ etmek içün bazılarını iltizâm ve himâyet ve bu takrîb tertîb-i esbâb-ı şân ü şöhret etmekden hâlî değil idi[145] devleteyn-i merkûmeteyn beyninde bu vechle tezârr-ı tabîʽî derkâr iken Fransa [7b] İhtilâlinin bidâyet-i zuhûrunda müttefikan ve müttehiden sefere mübâderet etmeleri garâ’ib-i zamândan bir şey oldu[146] ancak bu makûle muʽâhedât-ı gayr-ı tabîʽiyye dâimâ münâfıkâne olmağla Prusya Kralı Fransa Milletinin ayaklandığını ve hücûm ve hiddetlerine nazaran kapacak bir şey olmadığını görünce sefere devam etmeyüb müttefikini terk ve münferiden ʽakd-i sulh[147] etmekle bâdî-i ızdırâbı olduğu maʽlûm olan mevâddandır
İsveç Devleti Rusyanın kurb ü civârında olub mukaddemâ külliyetlü arâzî ve eyâlâtı Rusya Devleti tarafından zabt ü gasb olunmağın beynlerinde husûmet-i tabîʽiyye hâsıl olmuşdur[148] bu sebebe mebnî zuhûr-ı ihtilâlden mukaddem Fransa kralları dâimâ İsveç Devletini iltizâm ve tasahhub iderler idi ki[149] İngilterenin dostu olan Rusya Devletine vakt ü hâl icâb itdikce ol cânibden bir gâ’ile ihdâs idebileler hatta İsveçlü kalîlü’n-nemâ bir devlet olduğundan Fransa Devleti senevî külliyetlü akçe iʽtâsıyla ikdâr [ede]geldiğinden Bahr-i Baltıkda mükemmel donanma tedârikine ve elli altmış bin muʽallem ʽasker beslemeğe muktedir olmuşdu[150] maʽa hâzâ İngilterenin tergîb ve ibrâmıyla bir müddet Rusya Devleti ve sâ’ir düvel-i müttefika ile bi’l-ittihâd dost-ı kadîmîsi olan Fransa üzerine ihtiyâr-ı sefer eyledi[151] bu dahi bir emr-i gayr-ı tabîʽî olmağla zîrde tafsîl olunacağı vech üzere [8a] mu’ahharan Rusya Devleti Bonaparta ile işini uydurub sulh eylediği ʽakîbinde ʽadâvet-i kadîmesine mebnî İsveçlü üzerine hücûm ile memâlikini zabt ve istilâya tasaddî eyledi Danimarka Devleti sinîn-i vâfireden berü sükûnet ve ârâmı ihtiyâr etmiş bir devlet olmağla sâ’irlerin nizâʽ ve cidâlleri zuhûr itdikçe bîtaraflık mesleğine sebât ve fi’l-âsl İsveçlü ile mâcerâsı olduğuna bina’en li’ecli’l-istizhâr Rusya Devletinin dostluğuna vakt ü mürâʽât etmekdedir[152] lâkin ber-muktezâ-yı ihtilâl ʽumûm-ı mültezemi olan bîtaraflık mesleğine devâm idemeyüb zîrde işʽâr olunacağı vech üzere ʽâkibetü’l-emr İngiltere ile sefere mecbûr oldu Felemenk Devleti mukaddemâ külliyetlü donanma edinmiş ve ticâret hasebiyle kesb-i mâye-i servet ve nemâya muvaffak olmuş bir cumhûr-I bülend-iʽtibâr olub mevkiʽi cihetiyle Fransa ve İngiltereye semt olmakdan nâşî bunların beyninde münâfese ve muhârebe zuhûrunda iktizâsına göre gâh bir tarafa ve gâh ol birine meyl ü mümâşâta mecbûr olmuşdur ancak bir müddetden berü umûr-ı tâciriyyesine halel virmemek zımnında bu makûle münâzʽalarda bîtaraflık sûretine riʽâyet eylemekde saʽy ider idi bi’l-âhere Bonaparta Felemenkin dahi nizâm-ı cumhûriyyetini fesh ü ilgâ birle [8b] kendü karındaşını[153] ol tarafda kral nasb itdirdiğine binâ’en zîr-i hükmünde idhâl etmiş gibi oldu
İzviçre didikleri arâzî Fransa ve Alaman ve İtalya ile mahdûd olub kûhistan içinde eyâlât-ı ʽadîdeden ʽibâret ve her biri sûret-i cumhûriyet ile idâre-i umûr-ı vilâyet ve cümlesi şurût ve kuyûd ile yekdiğere merbût olarak kesb-i sûret-i yekvücûdî ve vahdet ider kadîm ve serbest bir cumhûr-ı nâmver ve ahâlîsi tabîʽî ve bahâdır ve cengâverdir bundan akdemce Bonaparta cemîʽ cumhûrları fesh ile krallık sûretine idhâl eylediğine nazaran el-yevm Avrupada İzviçrelüden gayrı cumhûr kalmadı bunların dahi şurût-ı nizâmlarını mersûm Bonaparta baʽzen cerh ü taʽdîl ederek bir râbıta-i cedîdeye idhâl ve fîmâbaʽd kendüsi ol râbıtanın hâmî ve mütekeffili olmak üzere sened[154] ahz ve bu cihetle ol tarafda infâz-ı kelâma kesb-i liyâkat etmiş oldu İtalya iklîmi İçdenizde[155] arâzî-i vâsiʽayı hâvî ve düvel-i ʽadîdeyi muhtevî başkaca bir iklîm-i ʽazîmdir Fransa İhtilâli hudûsundan mukaddem bir kıtʽası Sardinya Kralına tâbiʽ olan memâlik ikincisi Ceneviz Cumhûrunun arâzîsi üçüncüsü müstakil bir dükanın mülkü olan Aligorna[156] ve Toskana ve tevâbiʽi [9a] dördüncüsü Avusturya Devletinin nice kılâʽ ve husûnu müştemil kadîmden mutasarrıf olduğu eyâlâtı beşincisi kadîmî Roma şehrini şâmil olan Rimpapanın[157] emlâki altıncısı Sicilyateyn Kralına tâbiʽ Napoli ve sâ’ir mülhakâtı yedincisi Venedik Cumhûrunun dâhil-i hükûmetinde olan arâzî ve bunlardan başka bazı sagîr cumhûrlar veyâhûd hükümdârların yed-i temellüklerinde bulunan birkaç kazâhâ ve nevâhîden ʽibâret olarak her biri münferiden ve bervech-i istiklâl tasarruf ve idâre olunmakda idi lâkin Fransalu İtalya içine idhâl-i ʽasker ile harben zabt ve istilâsına zaferyâb olalıdan berü Sardinya Kralını İtalya pîşgâhında mutasarrıf olduğu nefs-i Sardinya cezîresine tard etmeğin[158] kâffe-i arâzîsini ve Ceneviz Cumhûrunun mecmûʽ emlâkini ve mu’ahharan Toskana ve Aligorna memâlikini fîmâbaʽd Fransa Devletinin zamîme-i mülkü olmak üzere mersûm Bonaparta alı koyub Avusturya Devleti tasarrufunda olan eyâlâtı ve Rimpapa ülkesinden ifrâz olunmuş bazı arâzîyi ve Venedik Cumhûrunun kâffe-i mülhakâtını tâ Bosnaya hemhudûd olan Dalmaçya memleketine varınca İtalya Krallığı nâmıyla müstakill bir devlet olmak üzere tertîb etmekden[159] nâşî bâlâda zikri sebkât [9b] itdiği vech üzere krallık-ı cedîd-i mezkûr elyevm Bonapartanın ʽuhdesinde olmağla üveyi oğlu Öjen[160] elyevm vekâleten idâresine me’mûrdur Sicilyateyn kralı dahi Sicilya Adasına tard olunmağın İtalyada mutasarrıf olduğu Napoli ve sâ’ir memâliki Napoli Krallığı nâmıyla müstakill bir devlet olub Bonapartanın karındaşı Rudof nâm kimesneye ve mu’ahharan bunun İspanya’ya nakli iktizâ etmeğle esnâ-yı esfârda serʽaskerliğe istihdâm olunan Bonapartanın eniştesi Yovakim nâmında bir adama vermişdir[161] bu vechle İtalyanın mecmûʽu Bonapartanın dâhil-i havza-i hükûmeti olub ecnebî olarak elyevm cüz’î ârâziye mutasarrıf olan Rimpapadan gayrı bir hükümdâr kalmamışdır
İspanya Devleti bundan yüz on sene mukaddem kralı bilâ-veled fevt oldukda Fransa kralları olan Burbon[162] taʽbîr olunur hânedânın neslinden bir kralzâde İspanyada kâʽid-i sandâlî-i kraliyet[163] olalıdan berü Fransa ile İspanya Devleti beyninde hânedânca ʽakd-i râbıta-i ittifâk[164] olunduğuna mebnî sulh ve seferde cism-i vâhid gibi beraber ve yekdiğere muʽîn ve yâver iken zuhûr-ı fitne ve ihtilâl hasebiyle Fransa Kralı katl ü îʽdâm[165] olundukda İspanyalu dahi düvel-i sâ’ire ile bi’l-ittifâk Fransa ʽaleyhine sefer eyledi [10a] lâkin bir dürlü mukâvemet mümkün olamayacağını az zamân içinde lede’t-teyakkun müsâlahaya rağbet[166] ve cemîʽ hudûdu Fransa diyârına mülâsık olduğuna binâ’en kemâ fi’l-kadîm ʽuhûd-ı ittifâk ile tecdîd-i bünyân-ı vedd ve muhabbet ve her bâr Fransaya hemdem olarak İngiltere hakkına ızhâr-ı ʽudvân ve husûmet etmekde iken bir seneden berû ne hey’et kesb eylediği zîrde bast ü tafsîl olunacak olmağla maʽlûm-ı ʽâlî buyurulur
Portekiz Devleti fî’l-âsl İspanyadan ifrâz olunmuş bir kıtʽa olub çâr etrâfı İspanya hudûduyla muhât olduğuna binâ’en tahaffuza medâr olmak zımnında İngiltere Devletine ilticâ ve rabt-ı şurût-ı ittifâk iderek zîr-cenâh-ı himmetine ihtimâ idegelmiş bir devlet idi[167] Fransanın İhtilâli hudûsuyla cemîʽ düvelin muʽâmelâtı birkaç kerre dûçâr-ı tahavvül ve tegayyür olmuşken Portekiz arâzîsi leb-i deryâda ve arada İspanya ülkesi hulûliyle düvel-i sâ’ireden baʽîd düşmüş bir devlet olmağla sefere mecbûr olmuş değil idi
Raceʽnâ ilâ mâ nahnü fîh[168] Bonapartanın imparatorluğunu ve Felemenk ve İtalya câniblerine mütegallibâne icrâ itdirdiği muhdesâtı düvel-i sâ’ire kabul etmeyüb bin iki yüz yirmi senesinde İngiltere [10b] ve Rusya ve Avusturya ve İsveç devletleri[169] ʽale’t-tekrâr Fransa ʽaleyhine tecdîd-i sefere mübâderet itdikleri bâlâda işâret ve beyân olunmuş olmağla sernûvişt-i hâdisât-ı lâhika mesâbesinde olan bu maddenin hikâyesinden bed’ olunmak iktizâ eder
İcmâl-i ahvâl-i sefer-i mezbûr düvel-i erbʽa-i merkûmenin her biri tedârikât-ı kaviyye ile bi’l-ittifâk hareket ve hatta Rusya ve Avusturya imparatorları bi’n-nefs başka başka ordularını istishâb ile ʽazîmet eylediklerinde Bonaparta dahi ʽasâkir-i vefîre ile kalkub Avusturya memâliki üzerine hücûm ve iktihâm ve ibtidâ râ[s]t getürdiği Avusturyalunun serʽasker ordularını birbirini müteʽâkib dûçâr-ı kesr ü inhizâm eyledikden[170] sonra dârü’l-mülkleri olan Beç şehrini zabt etmeğle[171] Avusturya İmparatoru bakiyye-i ʽaskeriyle Leh hudûduna semt olan Österliç[172] şehri pîşgâhına vâsıl olmuş olan Rusya ordusuna ilticâ ve Rusya İmparatoru dahi mevcûd olarak bi’l-ittifâk makâm-ı müdâfʽada ızhâr-ı sebât ve iʽtinâ idüb Prusya Kralı dahi düvel-i müttefika-i mezkûre ile hareket etmek üzere mükemmel ʽasker tertîb etmişken netîce-i hâli gözederek leyte ü leʽall ile imrâr-ı vakt etmekde idi[173] bu hâl üzere tekâbül-i saffeyn olundukda Rusya ile Avusturyanın mârü’z-zikr [11a] müşterek orduları Österliç cengi[174] dinmeğle hâ’iz-i rehîne-i iştihâr ve mastûr-ı sahayif-i rûzgâr olmuş muhârebede bi’l-külliye münhezim ve perîşân olduğu ʽakîbinde Fransa ʽaskeri Macar memleketine pânihâde-i tecâvüz ve hücûm olmak mertebelere vâsıl olduğuna binâ’en Avusturya İmparatoru garîk-i bahr-ı ıztırâb olarak taleb-i sulhe mecbûr oldu
Avusturya Devletiyle Fransalu beyninde ʽakd-i müsâlaha olunduğu beyânındadır
Ânifü’z-zikr Österliç cengi ʽakîbinde taʽyîn olunan tarafeyn murahhasları maʽrifetiyle birkaç gün içinde ahidnâme-i musâlaha imzâ olunub hülâsa-i mefhûmunda Avusturya Devleti Bonapartanın imparatorluğunu ve muhaddesât-ı matlûbesini kabûl ve iʽtirâf etmek ve mukaddemâ diğer musâlahada Fransalunun Dışdeniz sevâhili kurbünde Avusturyaludan aldıkları Paizibasi dedikleri eyâlâta bedel olarak Avusturya Devletine temlîk itdirilen Venedik ülkesini cemîʽ tevâbiʽ mülhakâtıyla maʽân fîmâ bʽad İtalya krallığına zamm ü ilhâk içün Avusturya Devleti bu defʽa terk ü ferâğ eylemek ve kezâlik Alaman ümerâsından Bavyera didikleri memleketin herseki olan hükümdâra Bonaparta [11b] krallık rütbesini virmeğle Avusturya Devleti bir ʽazîm eyâletini hersek-i mersûma ferâğ ve rütbe-i cedîde-i kraliyetini kabul etmek ve ol esnâda yine Alamanda Vürtemberk nâm eyaletin herseklik pâyesiyle mutasarrıfı olan diğer bir hükümdâra Bonaparta krallık rütbesini ve etrafdan bazı kasabât ve nevâhî alıvirmeğle bunun dahi krallığına muʽterif olmak şurûtu ve mevâdd-ı sâ’ire tanzîm olundu[175] bu takrîb Avusturya Devleti hazâ’in ve mühimmât cihetiyle katı küllî hasar ve ziyâna giriftâr olduğundan gayrı vâfir ʽaskeri rehîn [ve] telef olduğu ve bazı cesîm memleketleri dest-i temellükünden çıkdığı mülâbesesiyle sefer-i mezkûrda bîhadd ü hesâb zarara dûçâr oldu
Rusya ve İngiltere tarafından murahhaslar irsâliyle müzâkere-i sulh olunub maslahata nizâm virilemediğinden iâde-i sefer olunduğu beyânındadır
Avusturya Devletinin bu gûne hezîmet-i kâmile ʽakîbinde mecbûr olduğu musâlahası düvel-i müttefikanın şîrâze-i umûruna küllî mertebe bâdî-i teşvîş ü halel olduğu cihetden Rusya İmparatoru ʽaskerini kendi hudûduna çeküb dârü’l-mülkü olan Petreburga ʽavdet ve Bonaparta Parise ricaʽt eyledikden sonra imparator-ı mesfûr müzâkere-i sulh içün bir nefer [12a] Rusyaluyu murahhas olarak Paris cânibine ibʽâs ü tesyîr etmekden nâşî murahhas-ı mersûm hasbe’l-me’mûriyye şurût-ı musâlâhayı bi’l-müzâkere tanzîm ve ber-muʽtâd bir kıtʽa ahidnâme imzâ idüb derûnunda Devlet-i ʽAliyye-i Ebed Müddetin temâmiyyet-i mülkü ve vikâye-i istiklâli husûsu tarafeyn-i muʽâhideyn cânibinden vaʽd ü tʽahhüd olunduğu dahi derc olunmuş idi[176] ancak Bonaparta tek[177] durmayub bir tarafdan Rusya ile müzâkere-i sulh etmekde iken Alamanın hâvî olduğu ümerâ ve hükümdârânın bazısıyla kânûnnâme sûretinde bir kıtʽa sened ʽakd ü tertîb eyledi ki fîmâ bʽad ümerâ-yı mersûmun Alamanın nizâm-ı kadîmîsinden fekk-i râbıta-i ʽalâka ve münâsebet birle âhar bir zâbıta-i muhdese tahtına dâhil olmak ve iş bu tertîb-i cedîdelerinin muhâfazası zımnında Fransa İmparatorunu hâmî ʽünvânıyla üzerlerine baş bilmek ve vakt-i seferde her biri maʽlûmü’l-mikdâr ʽasker iʽtâsıyla Fransaya iʽânet etmek ve bu tertîbe dâhil olacak ümerâ Alaman ile Fransayı fâsıl olan nehr-i Rinin ismine nisbeten müttefikîn-i Rin[178] taʽbiriyle maʽrûf olmak şurûtunu muhtevî olmağla Alamanın tertîb ve nizâm-ı kadîmîsi muhtell ve müşevveş oldu[179] [12b] İtalya semtinde dahi Ceneviz Cumhûrunu fesh ile arâzîsini Fransa Devletine zamm ü ilhâk itdirmeğin düvel-i sâ’ire henüz muhdesât-ı sâbıkadan münkesirü’l-hâtır iken husûsât-ı merkûmenin müceddeden zuhûru cümleye bâdî-i infîʽâl olmuşdur[180]
Bundan katʽ-ı nazar Parisde Rusya murahhası müzâkere-i sulhe netîce virmek üzere olduğu İngiltere Devletinin meşhûdu olunca Petreburga peyâpey rusul ü resâ’il irsâli ve sâbıkı vech üzere mâlen iʽânet-i külliyye vaʽdiyle Rusya İmparatorunu tasdîk-i ahidnâmeden menʽ ü tahdîr kaydına düşdü[181] ol esnâda İngilterelü tarafından dahi müzâkere-i sulh içün Parisde bir nefer murahhas mevcûd olub mecâlis-i ʽadîdeden sonra maslahat tanzîm olunamayacağı mütehakkık olunca devleti cânibine ʽavdet eylediğine[182] binâ’en ve bir tarafdan İngiltere Devleti iʽmâl-i tedâbîr-i gûnâgûn ile Prusya Kralını tahrîs ve teşcîʽ ve İsveç Kralına kuvvet-i mâliyye vaʽdiyle iğrâ ve tahrîkden hâlî olmadığına intibâ’en Rusya İmparatoru murahhası tarafından imzâ olunan ahidnâme-i mezkûru tasdîk etmeyüb hâlet-i muhâsama ve cidâl kemâkân ibkâ olunmağla Prusya Kralı iki yüz binden mütecâviz ʽasker ile harekete sürʽat idüb İngiltere ve Rusya ve İsveç devletleri dahi [13a] tedârikât-ı kaviyyeye mübâderet etmek üzere beynlerinde yeniden rabt-ı şîrâze-i ittifâka ʽâzim ve câzim oldular[183]
Zikr-i âhvâl-i sefer-i mezbûr ânifen işʽâr ü beyân olunduğu üzere düvel-i erbaʽa-i müttefika Fransa üzerine sefere kıyâm birle Rusya Devleti müceddeden tertîb eylediği külliyetlü ʽaskerini mukaddemâ Lehin hîn-i mukâsemesinde Prusya hissesine isâbet iden Leh kıtʽasına sevk ü tesrîb itdirüb İsveçlü dahi Alamanda Bahr-i Baltık kenarında mutasarrıf olduğu Pomeranya didikleri memlekete tekrâr tesyîr-i mühimmât ve leşker etmekden nâşî cümleden ziyâde semt olan Prusya Kralı bi’n-nefs mükemmel ordu ile ilerüye doğru ʽazimet eyledikde mesfûr Bonaparta büyük ordusuyla[184] ʽicâleten ve müsâraʽaten çıkub Saksonya içinde Yena nâm mahalde Prusya ʽaskerine lede’t-tekâbül misli nâmesbûk galebe-i ʽazîme ile Prusya ordusunu müzmahill ve perîşân etmeğin elyevm muhârebe-i mezkûre Yena Cengi dinmeğle şöhretgîr ve müteʽârefdir[185] bu vâkıʽadan sonra Bonaparta Prusya Devletinin kürsî-i memâliki olan Berlin şehrini bilâ-muhâlefet zabt idüb[186] cenerallerini dahi taraf taraf Prusya memâlikinde râst getürdükleri ʽaskeri baʽzen esîr ve baʽzen tuʽme-i şimşîr [13b] ve önlerine gelen kılâʽ ve husûnu silmen ve ʽanveten feth ü teshîr itdiklerine binâ’en hemân birkaç gün zarfında bi’l-cümle Prusya arâzîsi Fransanın yed-i tasarrufuna giriftâr oldu Prusya Kralı bâkî kalan cüz’î ʽaskeriyle Lehde mevcûd Rusya Ordusu tarafına ilticâ idüb Bonaparta dahî mecmûʽ-ı ʽaskerini istishâb ve Lehe doğru ʽazîmet ü şitâb eyledi
Zikr-i zuhûr-ı bazı mevâdd-ı muhdese Bonapartanın aʽzam-ı umûr-ı mʽutenâsından biri mârü’z-zikr müttefikîn-i Rin[187] nizâmının tevsîʽ ve taʽmîmiyle Alaman içinde nüfûz ve hükûmetini kemâliyle icrâ etmek ve bu takrîb Fransanın etrâf ve civârında ihtirâz idecek bir devlet-i kaviyye bırakmamak ve belki ümerâ-yı mersûmun kendü tebʽası makâmında olarak hîn-i hâcetde Avusturyaya îkâʽ-yı tehdîde kesb-i liyâkat maddesi olduğuna binâ’en[188] mukaddemâ Alaman ümerâsından maʽdûd olan Saksonya Hersekine krallık ʽünvânını iʽtâ ve hersek-i mersûmu şurût-ı muhdese-i mezkûre ile müttefikîn-i Rin[189] zümresine idhâl ederek Alaman içinde mertebe-i nüfûz ve kuvvetini iʽlâ ve kezâlik Alaman diyârında Vestfalya didikleri ülkede mevcûd olan hükümdârândan Prusyaya tarafdârlık töhmetiyle ithâm eylediği bazı hükümdârânın [14a] yed-i temellüklerinden nezʽ itdirdiği eyâlât ve arâzîden mürekkeb Vestfalya Krallığı[190] nâmıyla bir mülk-i cedîd peydâ ve küçük karındaşı Yeronimos[191] nâm kimesneyi ol tarafda kral nasb itdirüb gerek bunu ve gerek mukaddemâ krallık rütbesine terfîʽ eylediği Bavyera ve Vürtemberk krallarını müttefikîn-i Rin[192] dâ’iresine zamm ü ʽilâve etmekden nâşî Alamanın hey’et-i kadîmesini külliyen izâle ve imhâ eyledi[193] kaldı ki İngilterelünün kuvvet-i bahriyyesine veche’n-mine’l-vücûh îrâs-ı halel ve noksân etmek vüsʽundan hâric bir keyfiyyet idüği maʽlûm olmağla ber-minvâl-i muharrer bi’l-cümle Alaman ülkesine tâ Bahr-i Baltık kenârlarına varınca
Beyt
Men ân seyl-i sebük-seyrem ki der-her câ ki berhîzem
Be-gayr ez-bahr-ı bî-pâyân diger menzil nemî-dânem[194]
diyerek cemîʽ arâzî ve sevâhile dest-i tamaʽ ve tegallübünü dirâz edicek İngilterede iʽmâl olunan veyâhûd İngiltere tüccârı maʽrifetiyle Hind ve Amerikadan Avrupaya nakl itdirilen cemîʽ eşyâ ve erzâkın revâcını ve benâdir ve sevâhile İngiltere sefînelerinin âmed şüdünü ve mutlakan dâhil-i havza-i tasallutu bulunan kâffe-i memâlikden İngiltereye mekâtîb ve tahrîrâtın varub gelmesini [14b] beyânnâme neşriyle ekîden ve şedîden menʽ ü tahzîr ve memâlik-i merkûmede mevcûd İngilterelü malını zabt idüb İngiltere Devletini mâye-i âsliyye-i kuvvet ü serveti olan ticâret husûsunda haylîce ızrâr ve tekdîr itdirdi hatta bu gûne memnûʽiyyet-i mutlakayı İngiltere muhâsarası taʽbîriyle tesmiye eyledi[195]
Alaman İmparatorluğu ʽünvânının nesh ü ilgâsı beyânındadır keyfiyyet-i âhvâl bu sûreti kesb etmekden nâşî Alamanın nizâm ve hey’et-i kadîmesi külliyen mülgâ ve ʽâtıl ve hersekleri kral olub ümerâ-yı sâ’iresiyle müttefikîn-i Rin tertîbine dâhil oldukları ve Bonapartayı hâmî ʽünvânıyla üzerlerine baş bildikleri öteden berü Alaman İmparatorluğu ʽünvânıyla kesb-i iftihâr iden Avusturya Devletinin meşhûdu olıcak bu kadar zahmet ve minnet ile hânedânına hasr itdirdiği ʽünvân-ı mezkûr ki bu vesîle ile ümerâ-yı sâ’irenin cümlesi gûyâ zîr-i hükmünde gibi idi fîmâ baʽd hakkında bâdî-i imtiyâz ve iʽtibâr olmak şöyle dursun mahz-ı şeyn ü rezâlet olduğunu derk ü teyakkun birle bâbeyânnâme Alaman İmparatorluğu rütbesinden ferâgat ve çünkü krallık rütbesi beyne’d-dûvel [15a] kalîlü’l-iʽtibâr ve Avrupada Rusya ve Fransa devletleri imparatorluk lakabıyla şöhret şiʽârdırlar Devlet-I mezkûre dahi Avusturya İmparatorluğu ʽünvânıyla mülakkab olacağını iʽlân ve işâʽat eyledikde düvel-i sâ’ire dahî Avusturya İmparatoru hakkında ʽünvân-ı mezkûru resmen kabul ve iʽtirâf eylediler[196]
Fransa ile Rusyalu beyninde vâkiʽ muhârebâtın icmâlidir bâlâda rakamzede-i yerâʽa-i beyân olunduğu vech üzere Prusya memâlikinin zabt ü teshîrinden sonra bin iki yüz yirmi bir senesi evâhirinde[197] Bonaparta müteʽaddid serʽaskerlerini peyâpey Lehe doğru sevk ü îsâl etmekden nâşî kadîmî Leh Devletinin makarr-ı hükûmeti olub hîn-i mukâsemede Prusya Devleti hissesine isâbet iden kıtʽanın dâhilinde kâ’in Varşav şehrine varınca esnâ-yı tarîkde bulunan Prusya ʽaskeri bakiyyelerini perîşân ve şehr-i mezkûra takarrüblerinde Moskov ʽaskeri girüye çekilüb pîşgâhında cereyân iden Vistüle didikleri nehrin öte yakasına mürûr etmeğle şehri zabt eylediler[198]
Ol esnâda Bonaparta dahi Berlinden kalkub Varşav şehrine vürûdunda[199] nehrin karşusuna ʽaskerini imrâr ve Moskovluyu [15b] bulundukları mevkiʽlerden münhezimen tard ü tebʽîde ibtidâr idüb ancak şitânın gereği gibi şiddeti vakti olmağla meştâya karar etmek murâd etmişken Moskov ʽaskeri kışlaya girmediğinden ve dâimâ ızhâr-ı kasd-ı hücûmdan hâlî olmadığından biʽz-zarûre Fransalu ilerüye ʽazîmet ve birkaç mahalde lede’l-mukâbele mazhar-ı gâlibiyyet olmuş ise de muhârebât-ı ʽadîdede vâfir ʽaskeri rehîn ve telef ü izâʽat olmuşdur bu vechle Fransalu haylice katʽ-ı mesâfe eyledikden sonra bulunduğu mahalde kışlaya karâr ve tarafeynden musalâhaya dâʽir irsâl-i mekâtîb ve tahrîrât ile bir müddet imrâr olunmakda iken Moskovlu tekrâr savlet ü hücûma mübâşeret eyledi derhâl Bonaparta meştâyı terk idüb iki üç mahalde birbirini müteʽâkib mukâtelât-ı şedîde vukûʽu esnâsında Fransalu tarafına dahi zâyiʽât-ı cesîme zuhûr eylediği derkâr ise de sûret-i hezîmet Moskovlu cânibine mütehakkık olmağla Fransa ʽaskeri ilerüye doğru hareket ve nihâyetü’l-emr iki tarafın büyük orduları muhârebeye mübâderet birle Fransalu gâlib ve Prusyalunun mutasarrıf olduğu Leh kıtʽasının müntehâ-yı hudûduna karîb mahalde kâ’in bir kıtʽa-i cesîmeyi silmen ve istîmânen zabt eyledikden sonra [16a] Tilsit nâm şehre kadar vâsıl oldular[200] muharebât-ı merkûmenin cümlesi Prusyaluya tâbiʽ Leh kıtʽası derûnunda vâkiʽ olub Fransa ʽaskeri Rusya hudûduna bir hatve tecâvüz etmiş değil idi
Lakin mârrü’z-zikr Tilsit şehrinin ötesi Rusya arâzisi olmağla Rusya ordusu ol tarafa doğru çekildikden sonra bin-nefs mevcûd bulunan imparatorları Bonapartaya elçi irsâliyle mütârekeye tâlib oldu[201]
Fransa ile Rusya ve Prusya devletleri beyninde ʽakd-i müsâlaha olunduğu beyânındadır
Fransa ʽaskeri Rusya hudûduna karîb Tilsit nâm şehre vusûl ve Moskov ordusu pîşgâh-ı şehirde cârî Nimen[202] taʽbîr olunur nehrin öte yakasına karar[203] ve nüzûl eyledikden sonra bi’l-muhâbere tarafeynden murahhaslar taʽyîniyle iki yüz yirmi iki senesi evâsıtında ʽakd-i sened-i mütâreke olunduğu ʽakîbinde Rusya ve Fransa imparatoru bir yere cemʽ olub on altı gün zarfında[204] ahidnâme-i sulhü dahi imzâ ve tasdîk ve eyyâm-ı merkûmede lâyenkatıʽ görüşüb miyânelerinde revâbıt-ı cedîde-i hubb ü muvâlâtı tahkîm ve tevsîk eylediler ahidnâme-i mezkûre derûnunda Devlet-i ʽAliyye-i kavî-şevketin maslahatına dâʽir [16b] zîrde muharrer makâle-i mahsûsada bast olunacak şurûtdan başka Rusya İmparatoru Bonapartanın karındaşları olan Felemenk ve Napoli ve Vestfalya krallarının rütbe-i cedîde-i kraliyyetlerini ve müttefikîn-i Rinin[205] nizâmını kabûl etmek ve Fransa ile İngilterenin mâbeynini ıslâh içün Rusya Devletinin tavassutu kabûl olunmak şurûtu ve Prusya Devletine dâʽir âtiyü’z-zikr mevâddın tafsîli rabt olundu[206] Moskov İmparatorunun müttefiki olan Prusya Kralı dahi mahall-i merkûmede mevcûd olmağla Fransa ile musâlahasını tanzîm idüb ʽakd eylediği şurûta nazaran mukaddem mutasarrıf olduğu Leh kıtʽasının bazı arâzî-i cüz’iyyesi Rusya Devletine ve mâʽadâsını mu’ahharan krallık rütbesini kesb iden Saksonya Kralına ferâğ etmek ve Alaman içinde vâkiʽ kılâʽ ve kasabât-ı sâ’iresinden bazısını ifrâz ile bir mikdârını yine Saksonya Kralına ve bir kaçını Vestfalya Kralına terk ü temlîk husûslarına mecbûr oldu[207]
Bu vechle Bonaparta Rusya ve Prusya devletleriyle gâlibâne sulh olduğundan gayrı anlaşıldığına göre Rusya İmparatoruyla [17a] bazı şurût-ı hafiyye dahi ʽakd etmek gerekdir zîrâ ʽâmmenin maʽlûmu olmuş mârrü’z-zikr ahidnâme-i celîde Cezâyir-i Sebʽa ve Dobre-Venedik[208] Cumhûruna dâ’ir lafz-ı vâhid mastûr değil iken ʽakîb-i sulh-ı mezkûrda Cezâyir-i Sebʽada bulunan Moskovlu ʽaskeri çıkub yerine Korfa ve sâ’ir adalara Fransa ʽaskeri duhûl birle fîmâ baʽd cezâyir-i merkûme Fransa Devletinin mülkü olduğunu iʽlân ve kezâlik Dobre-Venedik Cumhûru arâzîsini dahi zabt ile İtalya Krallığına zamm ü ilhâk olunduğunu işâʽat ve beyân eylediler[209]
Her ne ise Rusya İmparatoru ol vakte kadar müttefiki olan İngiltere Devletine haber-i sulhü inhâ ve şurût-ı meşrûha mûcebince Fransa ile beynlerini ıslâh içün tavassut ideceğini ʽarz ü inbâ idüb İngiltere dahi cevâbında mutavassıt olacak devlet cânibine bîtaraf olmak iktizâ ider ve el-hâletü hâzihî mâdemki hilâf-ı de’b-i ittifâk münferiden sulh idüb Fransalu ile dost olmuşsuz tavassutunuz tarafgîrlikden ʽârî ve garazdan berî olmak ihtimâli yokdur binâ’enʽaleyh muʽteber olamaz deyü emr-i tavassutu kabulden imtinâʽ eyledi[210] keyfiyyet-i merkûmeye nazaran [17b] düvel-i erbaʽa-i müttefikanın ikisi sulh idüb yalnız İngiltere ve İsveç devletleri Fransa ile muhârib kaldı
Danimarka Donanmasının İngilterelü tarafından zabt olunduğu beyânındadır
İngiltere Devleti müttefiki olan Rusya Devletinin Bonaparta ile bu rütbe teşyîd-i mebânî-i ülfet eylediğini ve Fransa ʽaskerinin bir takımı ʽakîb-i musâlahada Alaman içinden Danimarka semtine doğru müteveccih olduğunu göricek Tilsitde iki imparatorlar hîn-i mülâkâtlarında beynlerinde tertîb itdikleri şurût-ı hafiyyeden biri Danimarka Donanmasının Fransalu maʽrifetiyle İngiltere üzerine iʽmâli maddesi olduğunu vesvese mi itdi yâhûd hakîkatde haber mi aldı[211] bu fikr ile nâgâh bir mükemmel donanmasını Bahr-i Baltıkda Danimarka Kralının dârü’l-imâresi olan Kopenhak şehri pîşgâhına irsâl idüb üzerine me’mûr olan İngiltere Amirali[212] Danimarka Kralına şu vechle haber gönderdi ki merâmın cânibeyn ile dost olarak sulh ve asâyişde devâm etmek ise bîtaraflık usûlüne sebât ideceğini isbât etmek ve bu bâbda aslen mahall-i sû-i zan kalmamak içün bi’l-cümle donanma sefînelerini emâneten [18a] bize teslîm eyle ve ol hâlde dostluğumuz bâkî olur yohsa tob ve humbara endâhtıyla cebren alurız[213] bu haber Danimarka Devletine bâdî-i ızdırâb-ı ʽazîm olmuşken redd ile cevâb ve esbâb-ı müdâfaʽanın istihzârına sürʽat ü şitâb eylediğine binâ’en İngiltere Donanması tob ve humbara ile şehri ihrâk ve tazyîke tasaddî eyledi nihâyetü’l-emr Danimarkalu tâbâver-i sebât olamayub bi’l-cümle sefînelerini ve tersânelerinde mevcûd kâffe-i malzeme ve mühimmâtı İngilterelüye teslîme mecbûr oldular bu sûret ile sefâyin ve mühimmât-ı mezkûre İngiltereye götürülmeğle ile’l-ân anda bervech-i emânet mahfûzdur[214]
Rusya ve Danimarka Devletlerinin İngiltereye iʽlân-ı sefer itdikleri beyânındadır
Rusya Devleti müttefiki olan İngilterelüye haber virmeksizin mâdemki Tilsitde Fransalu ile bağteten ve münferiden sulh eyledi İngiltere Devleti tavassutunu kabul etmeyeceği zâhir iken ʽarz-ı tavassutdan garaz iʽlân-ı sefere bir serrişte bulmak idüği ve bu keyfiyyet iki imparatorlar beyninde ʽakd olunan şurût-ı hafiyye muktezâsından [18b] olduğu agleb-i melhûzâtdandır[215]
bu sûretde İngiltere Devleti ber-minvâl-i muharrer redd ile cevâb virdiği ve bir tarafdan Danimarkaluyu muʽâmele-i gayr-ı mesbûka ile tekdîr eylediği mütehakkık olıcak Rusya Devleti bu vukûʽâtı bahâne ederek İngiltereye iʽlân-ı sefere mübâderet[216] ve ʽakîbinde Danimarkalu dahi Fransa ile rabt-ı şerâ’it-i ittifâk idüb İngiltere ile hall-i serrişte-i dostî ve muhabbet eyledi[217] hâlât-ı mezbûrenin zuhûrunda Avusturya İmparatoru ve Prusya Kralı İngiltere ile katʽ-ı ʽalâka-yı meveddet eylemeğe maʽa’l-kerâhe mecbûr olub tarafeynden elçiler refʽ ü tard olunmağla[218] ol zamândan berü İngilterelünün emvâl ve erzâkı mukaddemâ yasâğ olduğu mahallerden mâʽadâ Rusya ve Danimarka ve Avusturya[219] ve Prusya devletleri memâlikinden dahi menʽ-i küllî ile menʽ olundu[220]
Rusya Devletinin İsveç ʽaleyhine iʽlân-ı sefer eylediği beyânındadır
İsveç Devleti vakt-i merkûma kadar Rusya ve Prusya devletleriyle bi’l-ittifâk Fransa ʽaleyhine muhârib olub bâlâda meşrûh Prusya ve Leh içinde vâkiʽ muhârebelerin [19a] vukûʽu esnâsında Fransa ʽaskeri Alaman semtinde Bahr-i Baltık kenârında İsveçlünün mutasarrıf oldukları Pomeranya[221] didikleri eyâleti ve pîşgâhında kâ’in bir cezîreyi[222] zabt ve ol cânibde mevcûd İsveç ʽaskerini münhezimen tard eylediğine[223] binâ’en ve bi’l-âhire Rusya ve Prusya devletleri Fransalu ile ʽakd-i sulh itdiklerine nazaran anlara muvâfakat etmek iktizâ ider iken İngiltere Devleti gerek mâlen iʽânet ve gerek ʽasker ve donanma irsâliyle himâyet ideriz deyü mevâʽîd-i gûnâgûn ile devlet-i mezkûreyi teşcîʽ ve iğrâ etmekden nâşî hemcivâr olan devleteyn-i merkûmeteynin isrine ʽadem-i tebaʽiyyet ve İngiltere ʽaleyhine teklîf olunan usûlü kabûlden imtinâʽ ve muhâlefet eyledi[224] binâ’enʽaleyh Rusya ve Prusya ve Danimarka devletleri İsveçlü ʽaleyhine iʽlân-ı sefer idüb[225] Rusyalunun bir mükemmel ordusu hudûdlarına muttasıl olan Finlandiya didikleri İsveçin bir eyâlet-i cesîmesine defʽaten duhûl ü karar ve fîmâ baʽd eyâlet-i merkûme zamîme-i mülk-i devlet-i Rusya olduğunu iʽlân ve işʽâr eyledi[226] şimdiye kadar beynlerinde cârî olmuş muhârebâtda ekseriyâ [19b] Rusyalu gâlib gelüb eyâlet-i merkûme ile’l-ân zîr-i dest-i temellük ve tasarruflarında kalmışdır ve kezâlik bâlâda mastûr Pomeranya Eyaleti Fransalunun kabza-i tasarruflarına giriftâr olub kime temlîk olunacağı henüz maʽlûm olmadığından el-yevm İsveç Devleti iki ʽaded cesîm memleketlerinden ayrılub zaʽaf-ı kadîmisi vücûhla müterakkî ve müzdâd olmuşdur
Fransalunun Portekize istilası beyânındadır
Fransa İmparatoru Bonaparta Tilsitden Parise ʽavdet eyledikde İtalyada Rimpapanın arâzîsine idhâl-i ʽasker ile birkaç memleketini İtalya Krallığına ʽilâve itdirdi[227] ve mâʽadâsından dahi ʽaskerini ile’l-ân ihrâc eylemedi bu husûsu tanzîm etmekde iken fî’l-asl İngilterenin müttefiki ve mahmî ve muhibbî olan Portekiz Devletine ʽatf-ı nigâh-ı hırs ü âz ve bazı tekâlîf-i ʽanîfe îrâdına âğâz idüb cemîʽ düvelden İngiltere ticâreti munkatıʽ olmağla sen dahi mülkünden defʽ eyle deyü gereği gibi tazyîk ve tahzîr ve bu vesîle ile birkaç bin ʽasker Portekize doğru îsâl ü tesyîr eyledi lâkin İspanya memâliki Fransa ile Portekiz beyninde [20a] vâkiʽ olub ʽasker-i mezbûr beher hâl İspanya içinden mürûra muhtâc olmağla tamâm Portekiz hudûduna vâsıl oldukda Portekiz Kralı garîk-i bahr-ı ıztırâb olarak nâçâr İngiltere gemilerini fîmâ baʽd limân ve iskelelerine uğratmayacağını taʽahhüd etmişken[228] Fransalu ısgâ etmeyüb seyr-i serîʽ ile katʽ-ı râh eylediklerinden kral-ı mesfûr[229] habîr olucak tîz elden donanmasını techîz ve emvâl ve eşyâ ve hîşân ü âkrabâsını tahmîl ile diyârını terk ve Amerikada mutasarrıf olduğu emlâk ve arâzîsine nakl eyledi bu vechle Fransa ʽaskeri bilâ-muhârebe Portekizi zabt ü istilâya zaferyâb oldu[230]
Fransalunun İspanyaya istilâsı beyânındadır
Husûsât-ı merkûmenin zuhûru esnâsında İspanyada krallın oğlu ve velîʽahdı babasını halʽ ve kendüsi sandâlî-i kraliyete kuʽûd etmek sevdâsıyla bazı kesânı celb ü iğrâ ve ʽazîm bir taraf peydâ eylediği ve kral-ı mesfûr bu tertîbden haberdâr olub oğlu ve hevâdârlarını habs itdikden sonra oğlunu ʽafv [20b] ile tatyîb ve yalnız hevâdârlarını nefy ü tagrîb eylediği havâdisi Avrupaya münteşir oldukda bu maslahatın sebeb-i hafîsi kimesnenin maʽlûmu olamadı[231]
Ve kezâlik mersûm Bonaparta Portekizi zabt eyledikde âher bir Portekiz kralı nasb ideceği me’mûl ve muntazar-ı enâm iken kral nasbını te’hîr idüb ol cânibe irsâl eylediği serʽaskerini[232] şimdiki hâlde idâre-i umûr-ı vilâyet etmek üzere me’mûr eyledikden sonra verâdan bir mükemmel ordu İspanyaya idhâl ve îsâl itdirmenin sebeb ü ʽilleti dahi mechûl ve mestûr olmağla kimi yine Portekize geçecek ve kimi Sebte Boğazında İngilterelünün mutasarrıf oldukları Cebel-i Târık Kalʽası üzerine gönderilecekdir deyü beyne’n-nâs gûnâgûn tahmînât ve mütâlaʽât olunmakda[233] iken ordu-yı mezkûr İspanyanın kürsî-i memâliki olan Madrid şehrine tekarrübünde şehr içinde zuhûr-ı fitne ve fesâd birle ahâlî-i belde kral ve başvekilin[234] sarayına gulüvv ü hücûm ve mutlakan velîʽahdın ikʽâdı matlûb idüğini iʽlân etmeleriyle kral-ı mersûm nâçâr istiʽfâ ve yerine oğlunu ikʽâd ile defʽ-i şûriş ve gavgâ [21a] eyledi[235] vakʽa-i mezkûrenin haberi Parise lede’l-vürûd Bonaparta kalkûb İspanya hudûdu ittisâlinde vâkiʽ Bayone[236] didikleri Fransanın bir beldesine gitdi ve Madride dâhil olmuş serʽaskerine[237] ve sâbık ve lâhik krallara ol tarafdan irsâl-i tahrîrât ile gerek kral-ı sâbıkı ve evlâd ü ʽiyâlini ve gerek kral-ı cedîdi ve başvekîl-i mersûmu ve vücûh ve âʽyân-ı devleti yanına celb ve ihzâr ve gûyâ iktizâ iden nizâmı virmek bahânesiyle ʽakd-i meclis-i tegallüb ve istikbâr eyledikde ibtidâ kral-ı sâbık mukaddemâ virdiği ferâgatnâme erbâb-ı fitneden ihtirâz bir emr-i cebrî idüğini takrîr ve ebnâ ve oğlundan bess-i şekvâ ile daʽvâ etmekden nâşî oğlu dahi ferâğın ihtiyârı olmadığından tecâhül birle nâçâr kraliyeti tekrar babasına bâ-sened terk ü ferâgat idicek kral-ı mesfûr İspanya Devletine dâʽir cüz’î ve küllî istihkâk ve iddiʽâsını bi’t-tavʽ ve’r-rızâ Bonapartaya kasr-ı yed eylediğini hâvî bir sened tahrîr ve ʽiyâli ve sâ’ir evlâd ve veresesine dahi imzâ ve temhîr etdirdi[238]
Kâğıd-ı mezkûru Bonaparta ahz eyledikde derhâl sâbık [21b] ve lâhik kralları ve evlâd ü ʽiyâllerini ve başvekîl-i mesfûru iskân içün her birine birer mahal taʽyîniyle Fransaya irsâl etmişdir[239] bu sûretde İspanyada ʽan-asl tahaddüs iden kîl ü kâl ve mu’ahharan zuhûra gelen fesâd ü ihtilâl ancak Bonapartanın sanaʽtına mebnî olduğu kayd ü iştibâhdan muʽarrâ olub her ne hâl ise Bonaparta sûret-i mezbûre ile İspanya Krallığına vazʽ-ı yed-i temellük eyledikden sonra İspanyadan celb eylediği vücûh ve âʽyân maʽrifetiyle idâre-i mülke dâ’ir bir kânûnnâme-i cedîd tertîb ve mukaddemâ Napoli kralı olan karındaşı Rudofu[240] getirdüb İspanyada kral nasb etmeğle Napoli Krallığını mersûmun mahlûlünden eniştesi olan Yovakim nâm serʽaskere tevcîh etmişdir[241] maslahat-ı merkûmeye bu vechle nizâm virdikden sonra kendüsi Parise ʽavdet ve mesfûr karındaşı Rudofu[242] Madride doğru ʽazîmet idüb vusûlünde hasbe’l-muʽtâd sandâlî-i kraliyyete kuʽûd ve ikâmet eyledi
Husûs-ı merkûmede Bonapartanın merâmı sâbık Fransa [22a] krallarının nesli olan Burbon[243] taʽbîr olunur hânedânın neslinden Avrupada kral koymamakdır
Zîrâ sâbık İspanya ve Napoli kralları akrabâdan ve ikisi dahi Burbonlardan olub mukaddem mersûm Bonaparta Napoli diyârını zabt ve kralını Sicilyâ adasına tard ile mülkünü elinden nezʽ eylediği[244] gibi bu defʽa İspanyadan dahi bu nesli kaldırmak lâzım geldiği ve vakten mine’l-evkât mersûmân Fransa Devleti hakkına iddiʽâ-yı salâhiyyete muktedir olmayalar lâkin öteden berü Fransanın muhibb ü müttefiki olan İspanya Devleti Fransanın ibtidâ-yı zuhûr-ı ihtilâli vaktinde hânedânlık gayretiyle cumhûriyyûn üzerine iʽlân-ı sefer etmiş ise de az zamân içinde yine sulh[245] idüb meveddet-i kadîmesini tecdîd ideliden berü Fransa ittifâkından ayrılmayub hatta muahharân bir mükemmel donanması Fransa donanmasıyla bi’l-maʽiyye İngilterelü ile lede’l-mukâbele bi’l-külliyye münhezim ve muzmahill olduğu[246] cihetden hulûs ve vifâkda metânetini fiʽilen isbât etmişken bu defʽa sûret-i mezkûre ile tâc ü tahtı [22b] gasb olunmak cemîʽ düvele bâdî-i istigrâb ü hayret olmuşdur
Kral-ı cedîdin İspanyadan tardı beyânındadır
İspanya halkı krallarının bu sûreti kesb eylediğinden çendân mahzûz olmayub bâhusûs millet-i merkûmenin bi’t-tabiʽ taʽasubu derkâr ve bu takrîb ol tarafda ruhbân tâ’ifesi fevka’l-hadd sâhib-i servet ü yesâr ve cemîʽ umûrda nüfûz ve hükûmeti bedîdâr olduğuna binâ’en ve Bonaparta ʽahd-i karîbde re’s-i âyînleri olan Rimpapanın memleketine bîmuhâbâ taʽarruz u tecâvüz birle Portekizde dahi manastırlardan külliyetlü akçe tahsîl itdirdiği ve ʽale’l-ıtlâk Fransalu emr-i âyînde ol kadar mutaʽassıb olmadığı maʽlûm idüğine nazaran marrü’z-zikr tâ’ife-i ruhbân halkı tahrîk ü teşvîk ve hafiyyen İngilterelü ile muhâbere ederek ol tarafdan mazhar-ı vücûh-ı iʽânet olunacaklarını cezm ü tahkîk eyledikden[247] sonra gulüvv-ı ʽâmm ile nâgâh Fransalu üzerine savlet ve iktihâm ve Portekizlü dahi İspanya âhâlisinin gayretini emsâl ittihâzıyla Fransaludan müteheyyi-i âhz-ı intikâm oldular[248] binâ’enʽaleyh milletce zuhûr iden hücûm-ı ʽumûme Fransalu tâb-âver-i mukâvemet olamayacaklarını [23a] derk ü teyakkun birle kral-ı cedîd-i mesfûr kemâl-i ʽacele ve sürʽatle Madridden çıkub Fransa hudûdu kurbünde vâkiʽ Vitorya[249] nâm İspanya şehrine ʽavdet ve esnâ-yı ʽarbedede mazhar-ı kahr ü demâr olan vâfir ʽaskerden mâʽadâ bâkî kalan ʽaskerini ol tarafa cemʽ keyfiyyet-i âhvâli Parise tahrîr ü inhâya müsâraʽat eyledi bu haber-i nâgehânî vürûdunda Bonaparta tîz elden tertîb-i ʽasker ile karındaşına imdâd ü iʽânet[250] ve müceddeden İspanyanın teshîrine niyet idüb ancak İngiltere Devleti müddet-i medîdeden berû Avrupanın karasında kadem-nihâde[-i] karâr ve tevakkuf etmiş değil iken Portekiz ve İspanya memâliki gibi arâzî-i vâsiʽa âhâlîsi kendüden istimdâd eylediğini göricek bu fırsatı ʽayn-ı niʽmet bilerek güzîde ʽaskerini fevcen fevc sefînelere irkâb ve takım takım ol tarafa îsâl ü tesyîre şitâb idüb hatta mukaddemâ İsveç cânibine li-ecli’l-imdâd irsâl eylediği ʽaskerini dahi henüz savb-ı me’mûre vâsıl olmuşken girüye iʽâde birle İspanyaya taʽyîn eyledi[251]
Fransalunun İspanyada inhizâmı beyânındadır [23b]
İspanya âhâlîsi gayet gayz ü kîn ile taraf taraf Fransalu üzerine hücûm ve savlet idüb vehle-i ûlâda katl ü ihlâk itdikleri ʽaskerden ve kral-ı cedîd maʽiyyetine firâr iden mikdârdan mâʽadâ birkaç bin Fransalu ile bir nefer cenerallerini tazyîk idüb hey’et-i mecmûʽalarıyla esîren âhz eylediler[252]
Portekize dahi vâfir İngiltere ʽaskeri tevârüd ile âhâlî-i memlekete gayret ve kuvvet geldiğine binâ’en bir mahalde mahsûr kalan on iki bin nefer mikdârı Fransa ʽaskeri istîmân idüb Fransaya me’zûnen ʽavd ü ricʽat oldu[253]
Fransa ile Rusya imparatorlarının mülâkâtı beyânındadır
Bonapartanın kuvvet-i istidrâcına göre İspanyalunun mukâvemete iktidârı eğerçi müteʽassir gibi görünüb lâkin millet-i mezkûrenin fart-ı taʽassub ve teslîmiyet ile ruhbân kelâmına tebaʽiyyet ve gâyet ızdırâb ve me’yûsiyetleri muharrik-i ʽırk-ı gayret ve mü’eddî-i kuvvet ve hiddet olarak ʽumûmen ayâğa kalkdıklarına nazaran ol tarafdan Fransaya ʽazîm bir rahne-i îrâs olunabileceği havâtır-ı erbâb-ı [24a] tecrübeye tebâdür etmiş bir maʽnâ-yı mümkinü’l-husûl olmağla İngilterelü cemîʽ devletleri velveleye virüb gün bu gündür İspanya ve Portekiz maddesi devlet cengi değil millet cengidir bu kadar milyon nüfûs ayağa kalkdı işte ben dahi varkuvvetimle imdâd ederim Bonapartanın idbârı vakti geldi elbet bu defʽa belâsını bulacakdır deyü evvel be-evvel Rusya Devletini Fransa ittifâkından fekk etmek ve ʽakîbinde Nemçe ve Prusya ve sâ’ir devletleri ayaklandırmak sevdâsına düşdü[254] fî-nefsi’l-emr Bonaparta bu misüllü bir gâ’ile-i hâ’ileye meşgûl iken her tarafdan düvel-i sâ’ire dahi üzerine hücûm etmiş olsa şerr ü tasallutundan Dünyânın istihlâsı müyesser olmak eltâf-ı Rahmâniyeden me’mûl idi ancak mersûm Bonaparta bu mütâlaʽâtı derpîş ve Rusya Devletiyle şîrâze-i ittihâdına bir kat dahi takviyet virecek olsa Frengistânda ihtirâz edecek âciz bir devlet kalmayacağını fikr-i dûrendîş[255] etmeğle İspanya cânibine tîz elden bir mikdâr ʽasker tesyîr ve bi’n-nefs ʽazîmetini [24b] te’hîr idüb Rusya İmparatorunu mülâkâta davet ve Saksonyaya tâbiʽ Erfur[256] nâm şehri mahall-i ictimâʽ olmak üzere bi’l-muhâbere tahsîs eyledikden sonra ikisi dahî maʽiyyetlerine umûr-ı ecnebiyye nâzırları ve sâ’ir vükelâ-yı devletlerinden bazılarını istishâb ile makarr-ı hükûmetlerinden hareket eylediler[257] vakt-i mevʽûd ve mahall-i mezkûr-ı maʽhûdda Saksonya ve Bavyera ve Vürtemberk kralları ve müttefikîn-i Rin[258] ümerâsından bazıları ve Prusya ve Avusturya devletlerinden mebʽûs-ı mahsûs elçileri dahi mevcûd olarak on beş gün ikâmet[259] ve imparatoreyn-i mersûmeyn yekdiğere ʽazîm nevâziş ve iltifât iderek mükâlemeye müdâvemet itdikleri maʽlûm olub ancak netice-i müzâkerât ne olduğu ve miyânelerinde ne makûle ʽuhûd ü şurût ʽakd itdikleri bir dürlü hârice ihrâc olunmamış ise de ʽakîb-i meclisde ʽâmmeye görinen yalnız bu dört maddelerdir ki biri makâle-i mahsûsada beyân olunacağı vech üzere Devlet-i ʽAliyye ile müzâkere-i sulh olunmak içün Fransanın tavassutu [25a] tayy ü terk olunarak murahhaslar taʽyîni istidʽâsıyla Erfurdan Yaşda mukîm Rusya Feldmareşaline ve andan Bâb-ı ʽÂlîye tahrîrât geldiği ikincisi Fransalunun Rusya ve Prusya devletleriyle Tilsit Musâlahası on altı aydan berü hitâmpezîr olmağla Fransa ʽasâkiri Leh içinden ve Prusya memleketinden çıkub diyârlarına ʽavdet etmek lâzım iken kemâkân yerlü yerlerinde tevakkuf ü karâr idüb Prusya Kralı menfî gibi Bahr-i Baltık kenârında makarr-ı hükûmetinden baʽîd bir şehirde ikâmet üzere idi[260] bu defʽa meclis-i merkûm ʽakîbinde Prusya memâlikinden bakiyye kalan bazı tahsîlât tekmîl oluncaya kadar Fransalunun yedine ber-vech-i emânet terk olunmuş Prusyalunun üç ʽaded cesîm kalʽaları içinde bir mikdâr Fransa ʽaskeri kalub ʽasâkir-i sâ’irenin mâʽadâsı kemâl-i ʽacele ve sürʽat ile baʽzen Alaman içine ve baʽzen doğru İspanyaya sevk itdirildiği bu sûretde Bonaparta Rusya İmparatoru tarafından vücûhla kesb-i emniyet etmek [25b] iktizâ ider ki Leh ve Prusya memâlikini tahliye birle Rusya hudûdundan bi’l-külliye mübâʽadeti ihtiyâr eyleye üçüncüsü Rusya ve Fransa devletleri meclis-i merkûmeden İngiltere cânibine bi’l-maʽiyye iki nefer kuryer gönderüb teklîf-i sulh itdikleri dördüncüsü Rusya devletinin bi’l-fʽil umûr-ı ecnebiyyesi nâzırı[261] meclis-i mezkûrdan sonra Betreburga ʽavdet etmeyüb Parise ʽazîmet ve anda ikâmet eylediğidir ve’l-hâsıl mârrü’z-zikr İspanya gâ’ilesinin derece-i iştidâdına nazaran Rusya Devleti Fransa dostluğundan nukûl ü tebdîl-i meslek ve usûl ideceği ve düvel-I sâ’ire dahi peyrev-i muvâfakat olarak bi’l-ittifâk Fransa ʽaleyhine hareket idecekleri cemîʽ Avrupanın me’mûlü iken mersûm Bonaparta ne gûne kelimât-ı dil-firîb ile Rusya İmparatorunu bu rütbe bend ü tatyîb idebilmiş ki İspanya ve Portekiz gibi memâlik-i vâsiʽayı me’mûnü’l-bâl olarak gasb ideceğini İmparator-ı mesfûr ʽayn-ı [26a] kabûl ve rızâ ile müşâhede ider bu hâlet-i muhayyir-i ʽukûl-i erbâb-ı dikkat olacak bir mʽanâdır[262]
İngiltere Devletine müsâlaha teklîfi beyânındadır
Rusya ve Fransa imparatorları Erfurda mülâkî ve miyânelerinde derkâr olan râbıta-yı ittihâd bir kat dahi müterakkî olmak mülâbesesiyle İngiltere cânibine her biri birer kuryer tesyîr ve Fransa ile musâlaha olunmasını bi’l-iştirâk ʽarz u teklîf eylediler lâkin İspanyalunun Fransa tasallutundan sıyâneti İngilterenin be-gâyet mültezemi olub ol tarafa peyâpey irsâl-i ʽasker etmekde olduğu zâhir ve Bonaparta dahi karındaşının tardını mecbûl olduğu kibr ü gurûruna yediremeyüb âhz-i intikâm sevdâsına mükib ve musırr olduğuna nazaran bu madde terâzî-i cânibeyn ile fasl olacak makûleden olmadığı ve bu cihetden İngiltere Devleti sulhe râzı olmak mutasavver olmayacağı gün gibi âşikâr iken mersûmânın teklîf-i musâlahaya mübâderetleri sanʽat [26b] ü hîleye mebnî idüğine bir dürlü şekk ü iştibâh yokdur bâhusûs ki İngileterlü Avusturya Devletini pes-i perde-i hafâda celb etmek sadedinde iken bir dürlü semereyi müntic olamayacak müzâkere-i sulhe şürûʽ idecek olsa düvel-i mezkûrenin gayretine bâdî-i fütûr olacağı emr-i bedîhî olmağla İngilterelü bilâ-tefvît-i vakt cevâb virüb İspanya Devleti benim müttefikimdir mâdâm ki musâlahaya dâhil olmasında tarafınızdan cevâz virilmez ve tahrîrâtınızda millet-i mezkûreyi ʽâsî taʽbîriyle tesmiye idersiz mükâlemeye şürûʽ etmek ihtimâlim yokdur deyü katʽiyyen beyân ile kuryerleri iʽâde ve bunların merâmı sulh olmayub ancak düvel-i sâ’ireyi taglît idüğini beyannâme neşriyle ʽâleme iʽlân ve ifâde etmekden nâşî tarafeynden katʽ-ı serrişte-i muhâbere olundu[263]
Bonapartanın İspanyaya ʽazîmeti beyânındadır
Erfur Meclisi iki yüz yirmi üç senesinde vâkiʽ teşrîn-i evvelin beşinci günü[264] hall olunub imparatoreyn-i mersûmeyn makarr-ı hükûmetlerine ʽavdet eyledikden sonra [27a] mesfûr Bonaparta çend rûz ikâmet ve ilerüye isrâ ve tesbîl itdirdiği iki yüz bin nefer ʽaskerine takîben kendüsi dahi İspanyaya ʽazîmet eyledi
Fransa hudûduna karîb karındaşı Jozefin[265] karârgâhı olan Vitorya nâm İspanya şehrine vürûdunda ilerüye sevk itdirdiği ʽasker birkaç mahalde baʽzen muhârebe baʽzen sâdece çarha cengleriyle İspanyaluyu ihâfe ederek müteferrik ve perîşân etmekden nâşî külliyetlü bir mukâbele olunmaksızın Madrid pîşgâhına kadem-nihâde-i vusûl ü karâr ve sekene-i belde üç dört gün metânet etmişlerken bi’z-zarûr istîmâna talebkâr oldular[266] kaldı ki vâcibü’d-dikkat olacak hâlâtdandır ki İspanya âhâlîsini celb ü te’lîf içûn Fransalu her ne kadar aʽmâl-i gûnâgûn ile ızhâr-ı mülâyemet ve bir tarafdan ibrâz-ı zor ve kuvvet etmiş ise de âhâlî-i mersûmun gayz ü ʽadâvetleri mertebe-i ifrâta resîde olduğundan aslen bir mahalde Fransaluya irâ’e-i rûy-ı iltifât ve kabûl etmeyüb kurâ ve kasabâtlarını terk ile perîşân ve taraf taraf yeniden [27b] cemʽ olunub haşr oluncaya kadar cenk etmek üzere ızhâr-ı hâhiş-i firâvân ederler idi
Bonapartanın Madride dühûlünden birkaç gün mürûrunda otuz bin nefer İngilterelü ve İspanyalunun bir mükemmel ordusu Fransa hudûduyla Madrid şehri beyninde yolu katʽ etmek üzere teveccühve ʽazîmet eylediklerinde mesfûr Bonaparta bağteten kalkub taʽkîblerine sürʽat ü ikdâm etmeğle ilerüde bulunan çarhacıları iki mahalde baʽzen münhezim olmuşlar ise de İngiltere ʽasâkiri Dışdeniz semtinde sevâhile doğru çekilmeğe mecbûr olduğuna binâ’en verâlarından Fransa ʽaskeri yetişüb sâhil kurbünde muhârebe-i ʽazîme vâkiʽ olub gâlibiyyet maddesi tarafeynden iddiʽâ birle her biri bir gûne nakl ü rivâyet ider ancak İngilterelünün iki serʽaskeri esnâ-yı muhârebede biri katl ü iʽdâm ve diğeri mecrûh olunduğu[267] cânibeynden ikrâr olunduğundan başka İngiltere ʽaskeri sefâyine süvâr ve sürʽat ü şitâb ile diyârlarına doğru müteveccih-i semt-i firâr oldukları ve bu takrîb İspanyanın semt-i şimâlîsi Fransalunun yed-i tasarrufunda kaldığı sahîh [28a] gibi görünüyor maʽa hâzâ İngilterenin mu’ahharan vürûd etmiş diğer bir orduları İspanyanın semt-i cenûbîsinde Endilüs[268] memleketinde olub İspanyalunun dahi külliyetlü cemʽiyyeti ol tarafda mevcûd olduğu menkûl idüğine nazaran Fransalunun mazhar-ı kahr ü izmihlâl olmaları haberi karîben vürûd etmek me’mûl ve muntazardır[269]
İsveçlü ile Rusyalu beyninde ʽakd-i mütâreke olunduğu beyânındadır
Rusya ʽaskeri bundan akdem Finlandiya eyaletini bağteten zabt ile İsveçlüye iʽlân-ı sefer eylediği[270] ʽakîbinde İngiltere Devleti tarafından İsveçlüye iʽâne gönderilen ʽasker henüz mahalline vâsıl olmamışken İspanya maddesi zuhûr etmekden nâşî İngilterelü ʽasker-i mezbûru celb ve İspanya cânibine tesyîr eylediğinden gayrı Bahr-i Baltıkda olan donanması[271] dahi hulûl-i şitâ takarrübüyle mevsim-i sayfa kadar bir işe yaramıyacağı zâhir ve Moskov ʽaskeri bir tarafdan İsveçlü ile mukâbil oldukça ekseriyâ gâlib geldiği nümûdâr ve bâhir olduğuna binâ’en İsveçlü bir vechle tâb-âver-i mukâvemet olamayub Rusya İmparatoru Erfurda iken tarafeyn ʽaskerleri [28b] beyninde ʽakd-i mütâreke olundu[272] Rusyalu Finlandiya eyâletini zamîme-i mülk eylediğini mukaddem iʽlân etmiş olduğuna nazaran fîmâ bʽad reddine râzı olamayacağı âşikâr ve İsveçlünün Alaman yakasında kadîmden mutasarrıf oldukları Bomeranya eyâleti elyevm Fransalu yedinde olub iʽâdesi emr-i düşvâr olduğundan mütâreke-i mezbûre ne sûret ile müntic-i sulh olabileceği maʽlûm değildir[273]
Prusya Kralının Petreburga ʽazîmeti beyânındadır
Rusya Devletiyle Prusyalu beyninde ittifâk ü hulûs derkâr iken Tilsitde Fransa İmparatoruyla müzâkere-i sulha şürûʽ olunub Prusyaluya redd olunan memâlikin alıvir[il]mesinde Rusya İmparatoru bezl-i küll-i himmet eylediği ahidnâmeleri mazmûnundan müstebândır[274] ol vaktden berü evvelki hulûs ve muhabbetleri bir kat dahi mütezâyid olmağla mu’ahharan Rusya İmparatoru Erfura varub geldiğinde Prusya Kralının mukîm olduğu şehirden mürûr ile iki defʽa görüşmüşler[275] iken ve Erfur Meclisinde verilen nizâm üzere Fransa ʽaskeri Prusya memâlikini tahliye eylediğine[276] mebnî Prusya Kralı [29a] bu kadar vaktden berü hasretkeş olduğu makarr-ı hükûmetine ʽavdet etmek lâzım iken Rusya İmparatoruna misâfir olmak üzere Petreburga varub birkaç gün anda ikâmet eylemesi neden iktizâ eylediği ve sebeb-i hafîsi ne olduğu maʽlûm değildir[277]
Avusturya Devletinin tedârikâtı beyânındadır
Rusya ve Fransa imparatorlarının Tilsitde mülâkât ve ʽakd-i ahidnâme-i silm ü musâfât etdikleri târîhden berü Avusturya Devleti imparatoreyn-i mesfûreyn beyninde maʽkûd şurût-ı hafiyyeden vesveseye zâhib olduğuna binâ’en her ne kadar zarûrî İngiltere ile katʽ-ı ʽalâka birle usûl-i matlûbelerine muvâfakat etmiş ise de bir tarafdan ʽaskerine takviyet ve tedârik-i levâzımât-ı seferiyyeye muvâzabetden hâlî olmadı ʽale’l-husûs Bonapartanın İspanya gâ’ilesine meşgûliyeti kesb-i şiddet etdikce İngiltere ile hafîce feth-i bâb-ı muhâbereye mübâşeret ve Bonapartanın rağm-ı enf-i gurûruna tamâm fırsatdır diyerek Rusya Devletini taraflarına celb içün iʽmâl-i tedâbîr-i gûnâgûne bezl-i küll-i ihtimâm ü dikkat [29b] etmiş iken Rusya İmparatoru Fransa ittifâkından aslâ ayrılmayub[278] İspanya maddesinde bîgarazâne muʽâmele eylediğinden başka Erfurda[279] Bonaparta ile mülâkâtında hafîyyen söyleşüb tanzîm itdikleri ʽuhûdun muktezâsı olarak bi’l-iştirâk İngiltereye kuryerler irsâliyle teklîf-i sulh etmeleri şiddet-i ittihâdlarını mü’eyyid bir delîl-i sarîh idüği münfehim olmağla Avusturya Devleti[280] bir kat dahi tevahhuş ve tevehhüm ve üzerine tasmîmi melhûz olan sû’ikasdın icrâsına vakt virmemek içün âʽdâsına tesâbuk ve takaddüm fikriyle açıkdan tedârikât-ı kaviyyeye teşebbüs etmekden[281] nâşî Bonaparta Alamanda mevcûd ʽaskerini Avusturya hudûdu kurbünde cemʽ etdirüb kendûsi dahi İspanyadan ʽala-cenâhi’l-istiʽcâl Parise ʽavdet eyledi berü cânibden Rusyalunun Leh içinde olan ʽaskeri Avusturya hudûduna semt olmağla Fransalu ile bi’l-ittifâk muhârib olacak mı yohsa bu maddede müdâhale etmemek üzere mi tertîb eylediler henüz [belli] değildir bu aralıkda Beçde mukîm Fransa elçisi bir bahâne bulub yerine serkâtibini tevkîl ile devleti [30a] tarafına ʽavdet etmiş ise de vekîl-i mersûm ile Avusturya Devletinin umûr-ı ecnebiyyesi beyninde lâyenkatıʽ mükâlemeler ve bu iki devletlerin biribirlerine kuryerler mütevâlî olduğuna nazaran[282] bir tarafdan müzâkere-i sulh olunmakda idüği bî-iştibâhdır keyfiyyet-i âhvâl bu sûreti kesb etmişken Avusturya Devleti İngilterelü ile cârî olan muʽâmele-i hafiyyesini henüz ızhârdan mücânebet ve İngiltere malının ʽadem-i revâcı husûsunda üslûb-ı sâbık üzere müdâvemet üzeredir[283] [30b]
Âhvâl-i Saltanat-ı Ebed-Müddet-i Seniyyeye hâvî makâle-i mahsûsadır
Devlet-i ʽAliyye-i kavî-şevket öteden berü Rusya Devletinin hıyânet ve habâsetine mebnî hasm-ı tabîʽîsi iken Fransalu Mısır cânibine tasallutu zuhûr eylediği cihetden bin iki yüz on üç senesinde devlet-i mezkûre ile rabt-ı şîrâze-i ittifâk ve ʽakîbinde İngilterelü dahi meslek-i ittihâda iltihâk ile düvel-i selâse bi’l-iştirâk Fransa üzerine sefere mübâderet etdikleri ve rabt olunan ittifâknâmenin şurûtuna nazaran tarafeyn-i muʽâhideyn seferin imtidâdına dâʽir veyâhûd musâlahaya mütedâ’ir niyetlerini biribirlerine keşf ü beyân eylemeleri mevʽûd[284] iken Devlet-i ʽAliyyeye haber virmeksizin iki yüz on beş senesinde [31a] Rusyalu Parise murahhas irsâliyle ʽakd-i musâlaha eylediği[285] ve dâimâ Akdeniz reʽâyâsı ve Sırplu tâ’ifesi ve Tuna sevâhili âhâlîsini ifsâddan hâlî olmuş değil iken Saltanat-ı Seniyye muktezâ-yı ʽulüvv-i cenâbı üzere şerâ’it-i dostî ve muhabbetin halelden vikâyesine kemâliyle ihtimâm ve dikkat ve târîh-i merkûmda Rusya musâlahasına taʽkîben Fransalu ile ʽakd-i sulh[286] ideliden berü bîtaraflık usûlüne sebât ve müdâvemet ve cümlesi hakkına icrâ-yı lâzıme-i hulûsperverî ve muhabbet üzere olub hatta Rusya ve İngilterelü ile ittifâkı bâkî iken devleteyn-i merkûmeteyn sonradan Fransalu ile ʽale’t-tekrâr sefere ibtidâr eylediklerinde usûlünü bozmayub tarafeyn ile vikâye-i şîrâze-i hüsn-i âmîziş ve ülfetden münfekk olmadığı ve Âsitâne-i şevket-âşiyânede mukîm Fransa elçisi[287] Bonaparta hakkında imparatorluk kabûlünü ʽarz ve teklîf eylediği vaktde Rusya ve İngiltere ile maʽkûd râbıta-i ittifâka zerre mikdârı halel gelmemek mülâhazasına mebnî teklîf-i mezkûr rehîn-i müsâʽade-i seniyye buyrulmadığından elçi-i mesfûr münfaʽilen devleti cânibine ʽavdet etmiş ise de bu keyfiyyet bâdî-i sefer olmayub [31b] elçi yerine bir nefer maslahatgüzâr[288] taʽyîn olunmağın miyânede yalnız bir nevʽ bürûdet-i mestûre hâsıl olduğu bi-tefâsîlihâ muhât-ı ʽilm-i dekâyık-âşinâ-yı âsafâneleri olan mevâddan olmağla îzâh ü tatvîle cesâret olunmayub ancak iki yüz yirmi senesinden[289] berü zuhûra gelen ahvâlin sebt ü tahrîrine ibtidâr olunur
Rusya ittifâknâmesinin tecdîdi beyânındadır
Rusya ve İngiltere ve Avusturya ve İsveç devletleri ʽale’t-tekrâr Fransa üzerine sefer üzere iken[290] Devlet-i ʽAliyye-i sermediyü’l-istikrâr ile Rusya devleti beyninde cârî olan ittifâkın müddeti hitâma karîb olduğuna binâ’en Rusyalu tecdîdini istidʽâ[291] ve hattâ memâlik-i mahrûsede sâkin bi’l-cümle reʽâyâ-yı pâdişâhî fîmâ baʽd Rusya devleti himâyesinde olmak misüllü nice şurût-ı mekrûhenin sened-i cedîdde derc ile tervîcini iddiʽâ idüb lâkin Devlet-i ʽAliyyede Fransalu kemâ fi’l-kadîm kesb-i nüfûz ve iʽtibâra fürceyâb olmamak mülâhazası Rusyalu ʽindinde cemîʽ efkâra akdem fe-lizâlik zikr olunan tecdîd-i ittifâk maddesi ol esnâda Rusya tarafından [32a] be-gâyet mültezem ve istiʽcâli ehemm ü elzem görünmeğin şurût-ı mastûreye ısrâr idemeyüb keff-i yede mecbûr oldu[292] hatta tecdîde dâʽir olan senedât Bâb-ı ʽÂlîde mübâdele olunduğu günün irtesi Bec istîlâsından[293] sonra Nemçe ve Rusya orduları bi’l-maʽiyye bulundukları mahalde inhizâm-ı küllî ile perîşân oldukları havâdisi vâsıl olmağla[294] bu haber birkaç sâʽat evvel yetişmiş olsa şâyed bazı ağdâr[295]-ı mülzimenin dostâne îrâdıyla mübâdele husûsu te’hîr olunmak mümkün olur idi[296]
Cânib-i Devlet-i ʽAliyyeden imparatorluğun kabûlü beyânındadır
Bâlâda mezkûr düvel-i efrenciyye bahsinde yâd ü işʽâr olunduğu vech üzere Bonaparta Bec şehrine gâlibâne dâhil ve Rusya ve Nemçe ordularını perîşân ve muzmahill itdikden sonra tamam Devlet-i ʽAliyye Rusyalunun tecdîd-i ittifâk maddesinde lisâna getürdükleri teklîfât-ı bâridelerini der-hâtır ile derûnî infiʽâli derkâr olduğu hâlde bir nefer oficyâlini ihbâr-ı gâlibiyeti hâvî tahrîrât ile Âsitâne-i Saʽâdete tesyîr ve Fransanın merâmı Rusya devleti sulh etmez ise [32b] Lehe hücûm etmekden ʽibâret olduğunu mukaddimât-ı hulûs ile inhâ ve takrîr etmekden nâşî Devlet-i ʽAliyye lâzıme-i şân-ı ʽazamet-ʽünvânı olduğu üzere gelen oficyâle inʽâm ve ikrâm ile taltîf ve bîtaraflık mesleğinden aslen ve katʽan ʽudûl etmemek niyetinden fâriğ olmayarak yalnız imparator elkâbını hâvî Bonpartaya bir kıtʽa nâme-i hümâyûn tahrîriyle ızhâr-ı sûret-i nevâziş ve te’lîf eyledikden katʽ-ı nazar Devlet-i ʽAliyyenin tamâmiyyet-i mülkü taʽahhüd olunmak ve Eflâk ve Boğdân memleketlerine dâʽir mukaddemâ Rusyalu ile merbût olan şurût-ı kerîhe ibtâl ve taʽtîl kılınmak misüllü bazı mevâddın Fransalu yediyle tanzîmi matlûb idüği ve Bonaparta tarafından Âsitâne-i saʽâdete elçi gönderilmek husûsuna müsâʽade-i seniyye-i erzânî buyurulacağı ofiçiyâl-i mersûma hafiyyen beyân olunmuş idi[297]
İngiltere ittifâknâmesinin tecdîdi istidʽâ olunduğu beyânındadır
Ol esnâda Rusya elçisi[298] bir tarafdan mersûm Fransalu ofiçiyâlin bu sûretle vürûdunu ve birkaç meclis-i mükâlemeden sonra mükerremen ve mültefeten ʽavdet eylediğini görüb bir tarafdan [33a] dahi makâm-ı riyâsetde bulunan Vâsıf Efendi merhûm[299] Eflâk voyvodası İpsilandi tarafına biz memleketeynin şurût-ı kerîhesini Fransalu yediyle ilgâya saʽy ideriz inşâ’âllah müyesser olur diyü min-gayr-ı rü’yetin ifşâ-yı sırr[300] idüb keyfiyyet-i hâl bu takrîb Rusya elçisine ʽaks etmekden nâşî ol vakitden berü Rusya Devleti sû-i zanna zâhib ve Devlet-i ʽAliyyenin Fransalu ile hafî muʽâmelesini taharrî ve tecessüse harîs ve tâlib olub İngiltere ile bi’l-maʽiyye gâh ihâfe ve tehdîd sûretlerini ızhâr[301] ve gâh şikâyet maʽrazında bast-ı mukaddimât-ı iğbirâra başladılar ve hatta Devlet-i ʽAliyye ile İngilterelü beyninde cârî olan ittifâkın müddeti inkızâsına henüz hayli vakt var iken hem Devlet-i ʽAliyyenin Fransalu hakkında derece-i meylini istimzâca vesîle ve bâhusûs Fransa ile yeniden tebrîdine ʽillet-i müstakille olmak mülâhazasıyla ittifâk-ı mezkûrun tecdîdi husûsunu devleteyn-i merkûmeteyn bi’l-ittifâk istidʽâ[302] birle evliyâ-yı umûr hazerâtını [33b] küllü yevm taʽcîzden hâlî değil iken Devlet-i ʽAliyye Fransaluya bir dürlü serrişte-i infiʽâl virilmemek içün hüsn-i müdâfaʽa ile imrâr-ı vakti ihtiyâr idüb müddet-i kalîle mürûrunda Bonapartanın Avusturya ile sulh eylediği ve Venedik ve ânâ tâbiʽ Dalmaçya memleketi Avusturya İmparatoruna terk ile İtalya Krallığına zamm olunduğu ve bu takrîb Fransalu Arnavudluk semtinde memâlik-i mahrûseye câr-ı mülâsık olduğu haberleri ve Fransa ʽaskeri ber-tıbk-ı me’mûl Leh üzerine teveccüh etmeyüb Rusya İmparatoru bakiyye ʽaskerini hudûduna iʽâde birle kendüsi Betreburga ricʽat ve Bonaparta Parise insirâf ve ʽazîmet etmiş ise de cemîʽ ʽaskerini Alamanda terk eylediği havâdisi dahî müteʽâkiben zuhûr eylediğinden Devlet-i ʽAliyye vakt ü hâli gözederek İngiltere İttifâknâmesinin bîvakt-i tecdîdini tesvîf ve te’hîr eyledi [303]
Âsitâne-i Saʽâdete Fransa elçisinin vürûdu ve Rusya ile bazı mevâdd-ı münâzaʽun fîhânın zuhûru beyânındadır
Cânib-i Saltanat-ı Seniyeden erzân buyurulan müsâʽade-i [34a] seniyyeye mebnî Sebastiyan nâm Fransalu büyük elçilik pâyesiyle Dersaʽâdete vâsıl[304] ve ʽakîbinde Rusya İmparatorunun Parise irsâl eylediği murahhası maʽrifetiyle ʽakd-i sulh[305] olunduğu ve Devlet-i ʽAliyyenin tamâmiyet-i mülkü ve serbestiyet ve istiklâli derûn-ı ahidnâmede derc itdirildiği haberi gelmeğle evliyâ-yı umûr hazerâtının derûnuna nev ʽummâ itmînân hâsıl olmuşdu
Ancak şahs-ı mesfûr şeytanet û hîleye kesb-i tefenün etmiş bir muharrik-i desîsekâr[306] olmağla evâ’il-i vürûdunda Devlet-i ʽAliyyenin muktezâ-yı maslahatı cemîʽ-i düvel ile dost olarak bîtaraflığa sebât etmekdir biz hulûskâr ve gayretkeş olduğumuzdan mutlakan bize merbût olur sâ’irlerini terk itsün dimeziz daʽvamız yalnız İngiltere ile ittifâknâmenin tecdîd olunmamasıdır deyü sûret-i hakdan gelerek lafzen ve zâhiren isbât-ı hayrhâhî ve ihlâsda saʽy ü ikdâm etmiş ise de fiʽilen Devlet-i ʽAliyyeyi müttefikleriyle tebrîdi müstelzim olacak tedâbirin icrâsında tecvîz-i kusûr etmiş değildir[307] şöyle ki ahidnâmede derc olunan Devlet-i ʽAliyyenin [34b] serbestiyyet ve istiklâli taʽbîrâtı Eflak ve Boğdan’a dâʽir şurût-ı mekrûhe gibi mevâdd-ı gayr-ı marziyyenin ilgâsını mutazammındır zîrâ fîmâ baʽd Rusyalu şurût-ı mezkûreyi daʽvâya cesâret itse Fransa ile maʽkûd şart-ı mezkûra mugâyir hareket etmiş olacağına nazaran elbet Bonaparta muʽârız olur diyerek ve pes-i perde-i hafâda iʽmâl-i tedâbîr-i gûnâgûn iderek yedi seneden mukaddem ʽazilleri tecvîz olunmamak üzere şart olunarak taʽyîn buyurulan Muruz ve İpsilandi beğleri kable’l-hitami’l-müddet nâgâh bir günde ʽazl itdirüb yerlerine hâlâ Ruscukda ikâmet üzere olan Suco Beğ ve tercümân-ı vakt bulunan Kalimaki Beğ biri Eflak ve biri Boğdana nasb olundu[308] ve bir tarafdan elçi-i mersûm min-gayr-ı resm huzûr-ı hümâyûna çehre-fersâ olmak daʽvâsında begâyet ısrar idicek mes’ûlüne müsâʽade-i şâhâne erzânî kılınmağın[309] Devlet-i ʽAliyye tebdîl-i usûl ile Fransa tarafına meyl eylediğini Rusya elçisi gerek voyvodalar maddesinden ve gerek muʽâmele-i gayr-ı resmiyye ile mersûmun taltîfi iltizâm [35a] olunduğundan bir kat dahi istidlâl idüb Rusya İmparatoru dahi Parisde imzâ olunan bâlâda mezkûr musâlaha ahidnâmesini tasdîkden imtinâʽ birle yeniden Fransa ʽaleyhine sefer niyetinde olduğu havâdisi mütevârid olduğundan maslahat teşennüc ideceği anlaşılmağa başladı[310] zîrâ Rusya Devleti mâdâmki İngiltere ile bi’l-ittifâk müceddeden Fransa ʽaleyhine sefer niyetine karar virdi ve Fransalunun Lehe hücûm edeceği vesvesesi var idi böyle vakitde Devlet-i ʽAliyyenin Fransalu re’yiyle hareket eylemesi veche’n-mine’l-vücûh Rusyaluya el virecek maslahat olmayub bîtaraflığı kullanmak mümkün olamaz oldu keyfiyyet-i âhvâl bu sûreti kesb eyledikde mersûm Fransa elçisi Rusya beğlik gemileri ve mühimmât ve ʽaskeri Karadenizden Akdenize mürûr etmek bîtaraflığına münâfîdir deyü menʽini daʽvâ[311] ve husûs-ı merkûm Devlet-i ʽAliyye ile Rusya beyninde maʽkûd ittifâkın şurûtundan olub bir müddetden berü Rusya sefâyini bilâ mümânaʽat âmed-şüd [35b] idegelmişler iken defʽinde suʽûbet derkâr olduğu hüveydâ olmağla her çend elçi-i mersûmun iskâtına saʽy olunmuş ise de pîşgâh-ı Darü’s-saltanadan sefîne ve ʽasker imrârıyçün Rusyaluya cevâz virildiği hâlde Dalmaçyada mevcûd bizim ʽaskerimizin dahi memâlik-i mahrûse içinden Tunaya ve andan Eflak ve Boğdan yoluyla Lehe mürûruna niçün ruhsat virilmez bîtaraflık kâʽidesi cümle hakkında müsâvât üzere muʽâmele olunmakdır yohsa bizim düşmanımız mülk-i pâdişâhî içinden mürûr ile İtalyaya üzerimize gelmeğe mücâz olunca bîtaraflık ne şekil olmuş oldu deyü[312] kasden ve hıyâneten ısrâr ve Devlet-i ʽAliyye ve Rusyaluya ifâde-i hâl ile siz dost ve müttefiksiz işte şimdi Fransalu câr-ı mülâsıkımız oldu ve ʽâleme tegallübü âşikârdır buna bir serrişte-i münâzaʽ virmemek içün bu aralık sefînelerinizi imrâr itdirmeseniz olmaz mı diyerek taʽbîrât-ı mülâyime ve mukaddimât-ı dostâne ile ilzâmına ikdâm olundukça Rusyalu bu misüllü şurût-ı ittifâka münâfî teklîf nice olur deyü mücerred [36a] Devlet-I[313] ʽAliyyeyi Fransalu ile bozuşdurmak içün habbeyi kubbe iderek ʽazîm şamâtata ibtidâr eylediklerine[314] binâ’en ve bir tarafdan Bonaparta Parisden çıkub Prusya ordusunu külliyen müzmahill[315] idüb ilerüye doğru hareket eylediği haberleri peyâpey zuhûr eylediğine intibâ’en nihâyetü’l-emr imrâr-ı sefâyinin taʽvîkini matlûb-ı dostâne olmak üzere devleti tarafına tahrîr eylemesiyçün Rusya elçisine[316] başka ve bu madde Rusya elçisine ifâde olundu devletine yazacakdır deyü ifâde-i hâli hâvî Fransa elçisine başka iki kıtʽa takrîr iʽtâsıyla defʽ-i kîl ü kâl gibi oldu
Eflak ve Boğdan voyvodalarının ibkâsı beyânındadır
Voyvodaların ʽazl ü tebdîlleri haberiyle Rusya elçisi tarafından mahsûs irsâl olunan kuryer ʽavdet eyledikde Muruz ve İpsilandi beğlerin kemâkân ibkâsı ve yeni nasb olunanların ʽazli istidʽâsıyla Rusya elçisi devleti tarafından me’mûren bir kıtʽa takrîr-i resmî iʽtâ ve takdîm[317] ve müsâʽade olunmadığı hâlde bi’l-cümle sefâret hademesini istishâb ile ʽazîmete me’mûr [36b] olduğunu inhâ ve tefhîm etmekden nâşî her ne kadar serd-i delâ’il ile voyvodalardan bari birisinin kalmasına rızâ virilmek sûreti dermiyân ve İngiltere elçisini tavsît ile maslahatın cerh ü taʽdîline saʽy-i firâvân olunmuş ise de bir dürlü müfîd olamayub müddeʽî ve mutavassıtın[318] şiddet ve ısrârları yevmen fe-yevmen mütezâyid ve fî-nefsi’l-emr Rusya elçisi âmâde-i ʽazm ü hareket olunduğu nümûdâr ve bedîd olduğundan Devlet-i ʽAliyye defʽan-li’n-nizâʽ mersûmân iki voyvodaları kemâ fî’s-sâbık ibkâ[319] ve keyfiyyet-i hâli bir kıtʽa nâme-i hümâyûn-ı dostî-nümûn ile iktizâsına göre Rusya İmparatoruna inhâ birle Rusyanın dilhâhına bâliğan mâ-belağa ızhâr-ı müsâʽade ve Bonapartaya dahi bir voyvodalık maddesiyçün ihtiyâr-ı sefer olunmakdan nâşî ise zarûrî sâbıkların ibkâsıyla defʽ-i kîl ü kâl olunmak lâzım geldi deyü müdellel ve müberhen bir kıtʽa nâme-i hümâyûn irsâliyle sûret-i maslahatı tahrîr ve ifâde eyledi
Devlet-i ʽAliyye ile Rusya beyninde sefer vukûʽı beyânındadır
Muruz ve İpsilandi beğlerin ibkâsı husûsunda Rusya ve İngiltere elçileri begâyet ızhâr-ı teşekkür [37a] eylediklerine binâ’en devletleri kemâliyle ırzâ ve tatyîb olunduğu zann olunmuşken kırk elli gün mürûrunda nâgâh Rusya ʽaskeri Turladan berü yakaya mürûr ve merâmımız Tunadan geçüb Dalmaçya tarafına Fransız üzerine gitmekdir yohsa Devlet-i ʽAliyye ile dostluğumuz bâkî olduğundan vürûdumuz bir dürlü sû’-i kasda mebnî değildir diyerek ve gûyâ bu hareketleri Devlet-i ʽAliyye ile maʽhûdâne olduğunu göstererek Hotin ve Bender ve Kili ve Akkirman mustahfızlarını iğfâl ile zabt ve Eflak ve Boğdan memleketlerine idhâl-i ʽasker idüb İsmail Kalaʽsı pîşgâhına geldiklerinde Devlet-i ʽAliyyeden Tuna sevâhilinde bulunan me’murîne haberler yetişüb Moskovlunun gelişi hasmâne olduğu tefhîm olunmağla İsmail ve Yergöğü ve İbrâ’il kalaʽalarında merâsim-i tabassur ve tahaffuzun icrâsına kıyâm olundu[320] ol aralıkda Rusya elçisine ʽarz-ı şikâyet olundukça devleti tarafından tahrîrâtı gelmeyüb sebeb-i istîlâdan aslen haberdâr olmadığını işʽâr ve otuz gün mikdârı imrâr-ı vakt olunub nihâyetü’l-emr elçi-i mersûm tecâhül ve tegâfülde ber-karâr olduğundan ve bir tarafdan [37b] Rusyalunun yevmen fe-yevmen tecâvüzü havâdisi Tuna sevâhilinden peyâpey vürûd idüb ʽale’l-husûs Rusya serʽaskeri mührüyle Tuna sevâhilinde olan âʽyân ve zâbitâna hitâben Türkiyyü’l-ʽibâre bir kıtʽa kâğıd zuhûr ve me’âlinde bazı şikâyetlerden başka Devlet-i ʽAliyyenin merâmı Memâlik-i Mahrûseye Fransa ʽaskeri getürdüb nizâm-ı cedîdi icrâ itdirmekdir deyü bâdî-i fitne olacak nice mezâmîn-i fesâdâmîz muharrer ü mastûr olub[321] ʽaynı sûretleri Bâb-ı ʽÂlîye geldiğinden te’hîr ve te’ennî sûretleri terk olunub elçi-i mersûmun devleti cânibine ʽavdeti tenbîh olunarak iʽlân-ı sefer olundu[322] voyvodalar maddesinde Rusya Devleti me’mûlden ziyâde tatyîb olunmuşken irsâl-i ʽasker ile zabt-ı memâlike tasaddî eylediğinin sebebi olsa olsa bu olmak gerekdir ki Devlet-i ʽAliyyede Fransalunun nüfûz-ı kelâmını anlayub ol esnâda ise Fransalu Prusya ordusunu bozdukdan sonra külliyyetlü kuvvet ile Lehe doğru Moskovlu üzerine ʽazîmet ideceği mütehakkık ve ʽayân ve bir tarafdan Dalmaçyada cemʽ eylediği otuz bin mikdârı ʽaskerini Memâlik-i Mahrûse [38a] içinden Eflak ve Boğdan yoluyla yine Lehe tesliyet etmek ihtimâli nümâyân olduğundan ol takdîrde Devlet-i ʽAliyye dahî sefere kıyâm ider vesvesesiyle hasbe’l-vakt ve’l-hâl Rusyalu bir dürlü emîn olamayub li-ecli’l-ihtiyât kılâʽ-ı şâhâne ve memleketeyn-i mekûmeteynin yed-i istîlâsında bulunmaları Memâlik-i Mahrûse tarafından vesvese eylediği taʽarruz ve hücûma bir sedd-i mümânʽat olur fikri ola
İngiltere Elçisinin Âsitâne-i Saʽâdetden mufârekatı beyânındadır
Moskov elçisinin Âsitâneden defʽini menʽ içün İngiltere elçisi Devlet-i ʽAliyyeyi taʽcîz ile katı küllî ısrâr ve hatta bizim Moskov devletiyle derkâr olan râbıta-i kaviyye-i ittifâkımıza mebnî beher hâl iʽlân-ı sefere mecbûr oluruz deyü sûret-i ihâfede kemâl-i ʽunf ü şiddet ızhâr etdikçe Devlet-i ʽAliyye tarafından mâdâmki kılâʽ ve memâlik-i şâhânenin istîlâsı havâdisi peyâpey gelmekdedir fîmâ baʽd tahammül ve müdârâ olunmak kimsenin vüsʽünde olmadığı beyân olunarak her ne kadar delâ’il-i müskite ve taʽbîrât-ı muhabbet-engîz-i muʽtedilâne ile elçi-i mersûmun defʽ-i huşûnetine saʽy olunmuş ise de nihâyetü’l-emr meclis-i mükâlemede devleti tarafından tahrîrât [38b] geldiğinden bahs ile Devlet-i ʽAliyye Fransaluya meyl ve iltifât eylediğini ve Rusya sefînelerinin mürûrunu menʽ etmek ve voyvodaların ibkâsında iki üç hafta kadar tereddüd göstermek misillü tebdîl-i usûlü îmâ ider etvârı tecvîz ile müttefiklerinden rûgerdân olduğunu sûret-i şikâyetde inhâ ve Derʽaliyyeden Sebastiyanın tardını ve İngiltere ile Rusya ittifâklarının tecdîd ü infâzını daʽvâ idüb netîce-i ifâdesinde mesû’lât-ı merkûmeye müsâʽade olunmayacak olur ise Rusya ʽaskeri berren memâlik-i mahrûseye hücûm ve savlet ve İngiltere Donanması Âsitâneye gelüb icrâ-yı husûmet etmek üzere beynlerinde ʽakd-i ʽahd ü peymân eylediklerini resmen inbâ[323] etmişdir[324] lâkin Bonaparta Prusya memâlikinin istîlâsını tekmîl ile Lehe doğru hareket eylediği havâdisi ve Rusyalunun Memâlik-i Mahrûseye hîle ile tasallut eyledikleri haberleri birkaç günden berü peyâpey tevârüd etmiş olduğundan bir vechle müsâʽade-i seniyye erzânî buyurulamayub delâ’il-i müskite-i maʽlûmenin tekrârıyla cevâb-ı redd virildiğine binâ’en ve elçi-i mesfûr zâtında hadîdü’l-mizâc bir şahs-ı [39a] sebükmağz[325] idüğüne intibâ’en leylen sefîneye süvâr ve bilâ ihbâr Âsitâneden firâr eyledi[326] binâberîn İngilterelü ile çâr ü nâçâr katʽ-ı serrişte-i muhabbet olunmak lâzım gelmiş ise de maslahatın evvel ve âhiri ne gûne olduğunu hâvî ve Devlet-i ʽAliyye İngiltere dostluğundan ebedî fâriğ olmayacağı[nı] muhtevî mufassal ve meşrûh bir kıtʽa nâme-i hümâyûn İngiltere Kralına tahrîr ve mahsûs tatar ile ibʽâs ve tesyîr olundu[327]
Cânib-i Saltanat-ı Seniyyeden Bonapartaya murahhas irsâli beyânındadır
Mahallinde işʽâr ü beyân olunduğu vech üzere Avusturya Devleti hezîmet-i cesîmeye dûçâr olarak Fransalu ile ʽakd-i musâlahaya mecbûren rağbet ve bu takrîb dâ’ire-i müttefikînden müfârakat etmişken Rusya İmparatoru Parise irsâl eylediği murahhası maʽrifetiyle imzâ olunan musâlaha ahidnâmesini tasdîkden imtinâʽ ve İngiltere devletiyle bi’l-ittifâk Prusya ve İsveç devletlerini celb idüb tedârikât-ı kaviyye ile Fransa ʽaleyhine müceddeden sefere mübâderet etmekden[328] nâşî Prusya Kralı cümleden evvel mükemmel ordu ile hareket ve mazhar-ı inhizâm ü mağlubiyet [39b] oldukdan sonra Bonapartanın Leh üzerine Moskovlu ʽaleyhine ʽazîmet ideceği mütehakkık olduğu hengâmda Dersaʽâdetde mukîm Fransa elçisi devleti tarafından me’mûren tâlib-i ittifâk olub Âsitânede müzâkere-i şurût olunmak sûreti taraf-ı Devlet-i ʽAliyyeden elçi-i mersûma teklîf olundukça vakt tengdir elbet murahhas efendi Bonapartanın yanında bulunmak lâzımdır ki hem ittifâknâmeyi bir sâʽat evvel imzâ itsün ve hem düvel-i sâ’ire ile olacak muʽâhedât[t]a müttefik ʽünvânıyla berâber bulunsun deyü mugâlata-i ʽazîmeye başladığına mebnî tîz elden cânib-i hümâyûndan Bonapartaya bir kıtʽa nâme-i ʽâlî tahrîr ve derûnunda fîmâ baʽd müttefikimsiz taʽbîri sarâhaten derc olunmağla bir müddet ʽalenen murahhas taʽyîni maddesi te’hîr olundu ancak Rusyalunun memâlik-i şâhâneye tasallutu ʽayân İngilterelü ile hâlet-i bürûdet nümâyân olub mersûm Fransa elçisinin dahi ısrâr ve taʽcîli defʽ olunamayacak mertebelere vâsıl oldukda cânib-i Saltanat-ı Seniyyeden hâlâ defter emîni saʽâdetlü Emin Vahîd Efendi[329] bâ-ruhsatnâme taʽyîn ve irsâl olundu efendi-i mûmâileyh esnâ-yı tarîkde Bonapartanın Lehe [40a] dühûlünden haberdâr olmağla doğru Prusyaya tâbiʽ Leh kıtʽasında vâkiʽ kadîmî Leh Devletinin dârü’l-imâresi olan Varşav şehrine varub ʽakd-i meclis-i mükâleme eyledikde Fransalu hiyel-i gûnâgûn ile kurdukları dâm-ı tezvîre efendi-i mûmâileyhi bir vechle düşüremeyüb merâmları mücerred Devlet-i ʽAliyyenin bir murahhasını celb ile bu cihetden dahi Rusyayı ihâfeye medâr olacak bir gûne gösteriş idüğini ve rabt-ı ittifâk dâʽiyesinde olmayub ebhâs-ı beyhûde ile imrâr-ı vakt sevdâsında olduklarını efendi-i mûmâileyh gereği gibi hiss ü teferrüs eylediğinden maslahat-ı merkûmenin pezîrâ-yı hitâm olmaması iktizâ idüb nihâyet-i kâr Tilsitde iken Varşavda kalan efendi-i mûmâileyhe haber vermeksizin Rusyalu ile musâlahasını tanzîm ve Parise ʽavdet etmeğle efendi-i mûmâileyh dahi bâ-irâde-i seniyye Parise ve andan Derʽaliyyeye me’zûnen ʽavd ü ricʽat oldu
İngiltere Donanmasının Âsitâne-i Saʽâdete vürûdu beyânındadır
Murahhas-ı mûmâileyh henüz Leh cânibinde ve Rusya ile Fransa beyninde âteş-i harb ü kıtâl-i germâ-germ iştiʽâl üzere olub [40b] ordu-yı hümâyûnun dahi esbâb-ı ʽazîmeti bir tarafdan istihzâr olunmakda iken Boğâz hâricinde bulunan on kıtʽa sefîneden ʽibâret ve bir takım İngiltere Donanması mukaddem firâr eden elçi-i mesfûr ile berâber gelüb Çanakkalesinde devletlü Kapudân Paşa hazretlerine teklîfât-ı sâbıkayı tahrîren ve takrîren tekrâr eyledikden[330] sonra nâgâh donanma-yı mezbûr Boğazdan mürûr idüb pîşgâh-ı Dârü’s-saltanati’s-seniyyede lenger endâz-ı karâr[331] ve derhâl Bâb-ı ʽÂlîye bir kıtʽa takrîr takdîm ve tesyâr ile donanma-yı hümâyûn techîzine vefâ idecek mükemmel levâzımâtıyla emâneten kendülere teslîm olunmak ve Rusya ile iʽâde-i sulh olunduğunu hâvî ve İngiltere ile ittifâknâmenin tecdîdini muhtevî bir kıtʽa sened iʽtâ buyurulmak teklîfâtını yalnız bir gün mühlet ile dermiyân[332] ve buna dâ’ir cânib-i şâhâneden ve Bâb-ı ʽÂlîden bazı muhâberâtdan sonra teklîfât-ı merkûmeyi yalnız üç sâʽat mehil ile tekrâr ʽarz ü beyân eylediğinden fazla ʽilâve olarak Fransa elçisinin Âsitâneden tard ü defʽini iddiʽâ eylediklerine binâ’en tîz elden li-ecli’l-müdâfaʽa Donanma-yı Hümâyûnun techîzi ve sevâhil ve iskelelerde yapdırılması [41a] şürûʽ olunan tabyaların tekmîli müyesser olmak mülâhazasıyla birkaç gün kazanılmak ve bir tarafdan teklîfât-ı merkûmenin ne mertebede cerh ü taʽdîli mümkün olabileceği istimzâc olunmak içün ʽabd-i ahkarları donanmalarına varub elçi ve amirâl[333] ile müzâkereye me’mûr olduğuma binâ’en lede’l-mülâkât münâzaʽât-ı kesîre güzerânından sonra netîce-i müzâkerede Donanma-yı Hümâyûnun teslîmi sadedi külliyyen tayy olunub yalnız Devlet-i ʽAliyye Rusya ile sulhünü ve İngiltere ile ittifâkını tecdîd ideceğini hâvî bir kıtʽa sened virmek ve İngilterelü Rusyanın dest-i istîlâsında bulunan kılâʽ ve memâlik-i şâhânenin reddini bâ-sened taʽahhüd etmek ve bu senedler kâʽide üzere bi’l-müzâkere tanzîm oluncaya kadar İngiltere Donanması girü ʽavdet ile Çanakkalesinde durmak ve Fransa elçisinin bir münâsib zemîn ve sûret ile defʽ ve tebdîli maddesi fîmâ baʽd İngiltere elçisi Âsitâneye gelüb oturdukdan sonra dostâne mütâlaʽa olunub tarîk-i lâyıkı üzere becerilmek husûsları müsvedde olarak kaleme alınmış ise de bu sûret ʽaynı kabûl olunamaz elbet cerh [41b] ü taʽdîle muhtâcdır deyü istîzâna taʽlîk olunarak ve üç dört gün dahi müceddeden mehil alınarak[334] donanmalarından ʽavdet ve keyfiyyet-i hâl huzûr-ı evliyâyü’n-niʽam hazerâtına takdîm ve ifâdeye sürʽat olundu ancak husûsât-ı merkûme İngiltere Donanmasında müzâkere olunmakda iken ol vakt Yeniçeri Ağası bulunan merhûm Pehlivân Ağa hüdâvendigâr-ı esbak cennet mekân Sultân Selîm Hân hazretlerini İngilterelü ile sulh olsa herkes muhârebeye hâhişkâr olmağla İstanbulun kîl ü kâli hadden bîrûn olur ve nihâyeti neye varacağı maʽlûm değildir diyerek ihâfe etmeğin mağfiret-penâh-ı müşârünileyh müzâkere olunan sûretlere havâle-i semʽ-i ısgâ buyurmayub nâçâr cenk ü harbe mübâşeret olunmasını katʽiyyen irâde buyurdular[335] binâ’enʽaleyh zikr olunan mehil içinde elçi-i mersûm ile bâ-tezkere muhâbereye ibtidâr ve gûyâ tesviye-i umûr-ı matlûbeye hâhiş ve ikdâm-ı tâmm ızhâr olunarak mehilden iki üç gün dahî imrâr-ı vakt olunub bu takrîb donanma ve istihkâmâta gereği gibi nizâm virildikden sonra redd ile cevâb virildi İngiltere donanması yalnız on kıtʽa [42a] sefîne olub muhârebeye şürûʽ olunduğu takdîrde akındısı çok havz gibi bir deryâ-yı zıyyık içinde Rumili ve Anadolu sevâhilinden tob ve havan gülleleri ve bir cânibden Donanma-yı Hümâyûnun âteşi arasında bulunacak olmağla fe-lev gâlibiyeti muhakkak olsa bile haylice zedelenmek iktizâ edeceği ve ol halde Devlet-i ʽAliyye yine metânet idüb sulh etmeyecek olur ise zedelenmiş sefîneleri yanaşacak yer bulamayub boğazdan mürûr ile ʽavdet murâd itseler ol tarafda dahi müstaʽcelen ve mümkün mertebede istihkâm virildiğinden haberdâr olduklarına[336] binâ’en diğer bir âteşe dûçâr olacakları ve bu hâl üzere netîcesi müşkil olacağı şâ’ibesi mâniʽ-i cesâret olub bi’z-zarûre ʽâr-ı firârı irtikâba mecbûr oldular binâ’en ʽala-hâzâ cevâb virildiğinin irtesi günü bâdbânguşâ-yı ʽavdet ü ricʽat ve boğazdan hîn-i mürûrunda üzerlerine atılan tob ve humbara dânelerinden haylîce şikest ve ziyâna giriftâr olarak çıkub gaybet eylediler[337] Allahü-ʽazîmü’ş-şân hazretleri böyle tehlike-i hevelnâkin defiʽni kemâl-i sühûlet ve vikâye-i şân ü şükûh-ı saltanat-ı ebed-müddet ile müyesser eyledi [42b]
Fransalunun imrâr-ı ʽaskere dâʽir teklîfi beyânındadır
Rusyalu ile sefer-i hümâyûnun tahakkuku ʽakîbinde Fransa elçisi meclis-i mükâlemede Dalmaçyada mevcûd yirmi beş bin süvârî ve piyâde ʽaskerimizi Bonaparta mahsûs-ı hidmet-i Devlet-i ʽAliyyeye taʽyîn eyledi mükemmel tob ve cebehâne ve araba ve hayvanı vardır Bosna kenarından Sırb içine ve andan Eflak ve Boğdandan Lehe doğru ʽazîmete ruhsat virilse Tuna sevâhilinde olan ʽasâkir-i İslâmiyye dahi berü cânibden karşuya mürûr ve memleketine dühûl ile bi’l-maʽiyye düşman üzerine varılmak kolay olur bu ʽasker lâzım ise iʽmâl ve istihdâm olunması irâde-i seniyyeye menûtdur diyerek imrârı husûsunu devleti tarafından me’mûren irâd ü beyân eyledikde elçi-i mersûmun taʽrîf eylediği Bosna kenârı yolu her ne kadar dört beş konak mesâfe ise de bir kerre mahallinden istiʽlâm olunmadıkca karar verilmesi tecvîz buyurulmayub Bosnadan lede’l-istihbâr kîl ü kâli mûcib olacağı beyânıyla cevâb vürûduna mebnî teklîf-i mezbûr redd olunmak lâzım geldi[338] ol aralıkda hâkpâ-i mülûkâneye Bonaparta tarafından peyâpey kâğıdlar zuhûr idûb tobcu [43a] neferâtı ve mühimmât iktizâ ider ise veyâhûd mâlen dahi iʽânet lâzım ise tarafından virileceğini inhâdan hâlî olmadı ancak ber-muktezâ-yı vakt ü hâl teblîğ olunan mevâdd-ı mastûreye bir dürlü müsâʽade olunmayub ecvibe-i dostâne iʽtâsıyla iktifâ olundu
vRusyalu ile ʽakd-i mütâreke olunduğu beyânındadır
Ordu-yı hümâyûn bi’l-yümn ve’l-ikbâl Tuna sevâhiline vâsıl olub âʽdânın Leh içinde Fransalu ile küllî gâ’ile ve meşgûliyyetleri hengâmında berü tarafdan dahi bilâ-tefvît-i vakt üzerlerine hücûm olunmak iktizâ ider iken ve fi’l-asl Eflak ve Boğdana gelen Rusya ʽaskerinin ekserîsi ötede zuhûr iden Fransalunun hücûm ve tasallutuna mebnî ricʽat-i kahkarî ile girü ʽavd ü insırâfa mecbûr olmağla kalan ʽasker ancak yirmi otuz bin ekserî yeni yazılmış derme çatma neferâtdan ve memleketlerden tîz elden tedârik itdikleri volintir gürûhundan[339] iken berü tarafdan bazı mevâniʽ ve esbâba mebnî üzerlerine varılamayub sükûnet üzere karâr olunmakda idi öte cânibden Bonaparta lâ-yenkatıʽ müdâvim-i harb ü cidâl ve bâlâda zikri sebk eylediği [43b] vech üzere Rusya hudûduna varınca gâlibâne destres-i telâsuk ve ittisâl olmağla Tilsit nâm şehirde Rusya İmparatoruyla mülâkât ve teşyîd-i binâ-yı sulh ve musâfât idüb ʽakd itdikleri ahidnâmede Devlet-i ʽAliyye-i Osmâniyye ile terk-i harb olunmak ve Eflak ve Boğdan derûnuna ʽakd-i sened-i sulh oluncaya kadar ʽasâkir-i İslâmiyye girmemek şartıyla Moskov ʽaskeri memleketeyn-i merkûmeteyni tahliye etmek ve tanzîm-i sened-i musâlaha zımnında Devlet-i ʽAliyye ile Rusya Devleti münâsib görecekleri mahalde tarafeyn murahhasları cemʽ ile mükâleme olunmak ve Fransa Devleti miyânede tavassut etmek şurûtu derc olunmuşdu[340] Devlet-i ʽAliyye Fransalunun mütâlaʽa-i sâbıkasına nazaran tamâmiyet-i mülkü tahaʽahhüd olunacağını ve Eflak ve Boğdana dâ’ir şurût-ı mülevvesenin tathîrini me’mûl ider iken ʽibârât-ı merkûme şöyle dursun kılâʽ-yı şâhânenin redd ü tahliyesine dâʽir lafz-ı vâhid zikr olunmayarak yalnız Memleketeynin tahliyesi şart kılınmak bâdî-i istiğrâb olmuşdu zîrâ Bonaparta yalnız temâmiyet-i mülk-i pâdişâhî lafzını derûn-ı ahidnâmesinde derc itdirmiş olsa murahhas maʽrifetiyle söyleşilecek [44a] mevâdd cüzz’iyât makûlesi kalub maslahat tabîʽatıyla Tilsitde tekmîl olunmuş olur idi taʽbîr-i merkûmun aslâ zikr olunmamasından anlaşılan budur ki imparatoreyn-i mesfûreyn beynlerinde ʽakd itdikleri şurût-ı hafiyyeye nazaran temâmiyet-i mülk-i hâkânîye mûcib-i halel olacak âhar bir gûne sûret söyleşmiş olalar bu takdîrce umûr-ı Saltanat-ı Seniyye begâyet mültezemimdir deyü Bonapartanın mukaddemlerde ızhâr ve iʽlândan hâlî olmadığı hayrhâhî ve gayret Rusya üzerine seferi temâmına kadar bâkî olub kendü maslahatını uydurunca derhâl tebdîl-i usûl eylediği ve bâlâda tafsîl olunduğu üzere Cezâyir-i Sebʽa ve Dobre Venedik memâlikinin zabtı misillü ahidnâmede derc etmedikleri bazı mevâddın zuhûru ve bi-tahsîs Rusyalu mücerred Bonapartaya mürâʽâten İngiltere devletiyle seferi ihtiyâr eylemesi ahidnâmeden hâric bazı şurût-ı hafiyyenin vukûʽnu musaddık delâ’il-i sarîha kabîlinden oldukları zâhirdir[341] her ne hâl ise ahbâr-ı mezkûre ile Tilsit’de[n] Ordu-yı Hümâyûna bir nefer Fransalu ofiçiyal[342] zuhûr etmekden nâşî Rusçuk karşusunda Slobozya[343] nâm mahalde Rusyalu [44b] ile ʽakd-i meclis olunarak mütâreke senedi imzâ olundu ve çünkü Tilsit ahidnâmesi mûcebince maslahat-ı Devlet-i ʽAliyyede Rusya İmparatoru Bonapartanın tavassutunu kabûl eylediği şartı münderic idi Devlet-i ʽAliyye dahi mersûmun tavassutuna nâçâr ızhâr-ı rızâ etmekden nâşî ofiçiyal-i mesfûr mutavassıt devletin me’mûru olarak meclis-i mükâlemede hâzır bulundu imzâ olunan sened-i mütârekede otuz beş gün zarfında kılâʽ ve memâlik-i şâhânenin tahliyesi ve mukaddemâ Bozca Adası pîşgâhında yed-i aʽdâya giriftâr olan Kapûdâne-i Hümâyûnun reddi[344] ve yalnız Vidin kurbünde Rusyalu ile mahlût olan Sırb tâ’ifesi hakkın[d]a dahi terk-i harb olunması şart[345] kılınub Boğdanda olan Rusya Feldmareşali maslahat-ı mütârekeden başka müzâkere-i sulhe dâʽir me’mûr olduğunu inhâ etmeğle mahall-i mükâleme tahsîsi ve murahhasân-ı Devlet-i ʽAliyyenin taʽyîni sadedine şürûʽ olunmak iktizâ ider[346] idi ancak ahbâr-ı mezkûre Âsitâne-i Saʽâdete lede’l-vusûl Fransa elçisi tarafeyn murahhaslarının mülâkâtı ve maslahat-ı musâlahanın müzâkeresi Parise havâle olunmak husûsunda [45a] kemâliyle ısrâr eylediğinden Devlet-i ʽAliyye mesû’lüne müsâʽafa birle Parisde mukîm sefîr-i Devlet-i ʽAliyyeyi murahhas taʽyîn eylediler[347] Tilsitden Ordu-yı Hümâyûna musâlaha haberiyle Bonapartanın gönderdiği ofiçiyal-i mesfûr rütbelü ve muʽteber bir âdem olub maslahatın Parise havâlesine dâʽir harf-i vâhid söylemediğinden gayrı getürdüğü tahrîrâtda dahi aslâ bu sohbet mezkûr değil iken ve elçi-i mesfûr Âsitânede her ne kadar mugâlata etmiş olsa bile mahall-i mükâlemenin tahsîsi beher hâl Rusyalu ile muhâbereye menût idüği senin imparâtorunun Tilsitde ʽakd eylediği ve sûretini bu tarafa gönderdiği şurûtda musarrah olmağla bir kerre Rusya Feldmareşaline tahrîr idelim bakalım râzı olur mu deyü cevâb verilmek mümkün iken ve’l-hâsıl tarafından sünûh etmeyüb Âsitânede elçi-i mersûmun îcâd ve peydâ eylediği bir nevʽ fesâd idüği zâhir iken mugâlata-yı sanʽatâmîzine dayanılamayub348 Devlet-i ʽAliyye ile Rusya beyninde ʽakd olunacak sulhün müzâkeresi Parise havâle olunmak gibi ısrâr ve iddiʽâya gelmez ve misli nâ-mesbûk bir teklîf-i nev-zuhûrun gâyet ʽacele ve sürʽatle [45b] kabûlü ne gûne sebeb-i hafîye mebnî idüği ile’l-ân hall olunmamış bir ʽukde-i müşkiledir[349]
Cânib-i Saltanat-ı Seniyyeden murahhas taʽyîni beyânındadır
ʽAkîb-i mütârekede şurût-ı musâlahanın Parisde müzâkere ve tanzîmi husûsunda müsâʽade-i seniyye erzânî buyurulub keyfiyyet-i hâl Rusyaluya ihbâr olunduğundan biraz zamân mürûrunda Yaşda mukîm Feldmaraşel tarafından bir nefer ofiçiyal zuhûr idüb sened-i mütârekenin hâvî olduğu mevâdd ü şurût Rusya İmparatorunun makbûlü olmadığından tasdîk olunmadığını inhâ ve emr-i mütârekenin Sırplu hakkına dahi ʽale’l-ıtlâk şumûlünü iddiʽâ eyledi[350] ol aralıkda Paris cânibine Rusyalu tarafından murahhas taʽyîniyle müzâkereye şürûʽ olunduğu haberi vürûduna ânen-fe-ânen intizâr olunmakda iken hasbe’l-kâʽide Parisde ikâmet etmek üzere irsâl olunan Tolstoy nâm Rusya büyükelçisi gelüb bu husûsa me’mûr olduğu ve devleti tarafından ruhsatnâmesi vürûduna müterakkıb idüği ve Rusya İmparatoru sened-i mütârekenin şurûtunu kabûlden istinkâf etmiş ise de mâdâmki [46a] müzâkere-i sulh derdest ola harbe tasaddî olunmamak üzere tahdîd-i vakt ve mühlet etmeksizin vaʽad û taʽahhüd eylediği haberleri zuhûr idüb bir müddet güzerânında elçi-i mesfûra ruhsatnâme geldiği ve lâkin iktizâ iden taʽlîmâtı henüz zuhûr etmediğinden müzâkereye mübâşeret idemeyeceği Paris cânibinden ihbâr olundu[351] ve’l-hâsıl gâh taʽlîmât gelecek gâh Bonaparta İspanya cânibine ʽâzim olmağla ʽavdetinden sonra bakalım baka elbet bir nizâm virecek ve gâh Rusya İmparatoru Tunadan hudûd kesmek murâd ideyor Bonaparta yazdı ilzâm edecek deyü küllü yevm birer gûne ʽözr-i vâhî tedârikiyle imrâr-ı vakt ü zamân ve aralıkda berü cânibden merhûm Tayyâr Paşa[352] ve sadr-ı esbâk ʽAlemdâr Mustafa Paşa[353] maʽrifetiyle Rusyaluya münferiden tanzîm-i sulh olunmak içün haberler irsâl olunarak ızhâr-ı hâhiş-i firâvân olunmakda idi[354] bu minvâl üzere târîh-i mütârekeden on dört ay mürûr[355] idüb Parisde maslahata mübâşeret olunmadığı ve mübâşeret emâreti dahi meydanda görünmediği münfehim oldu nihâyetü’l-emr Bonapartanın karındaşı İspanyadan tard olunub[356] [46b] küllî ʽasker ile ol tarafa teveccüh olunmak iktizâ eyledikde mesfûr Bonapartanın Rusya İmparatoruyla bi’l-muhâbere Erfur nâm mahalde mülâkâtları maddesi[357] zuhûr idüb mahall-i merkûmdan Boğdanda mukîm Rusya Feldmareşaline gelen emr[358] ü tenbîh mûcebince Feldmareşal-i mersûm bir nefer ofiçiyalini bâ-tahrîrât Âsitâne-i Saʽâdete tesyîr ve müzâkere-i sulh içün cânib-i saltanat-ı seniyyeden murahhas taʽyîn ve irsâli istidʽâsında olduğunu me’mûren inhâ ve tahrîr eyledi bu vechle Fransalu tavassutdan çıkub maslahat-ı musâlaha Yaş kasabasında müzâkere[359] olunmak üzere havâle buyuruldu[360] mu’ahharan Rusyalu tarafından hilâf-ı kâʽide-i düvel fesh-i mütârekeye tasaddîleri keyfiyyeti derdest olan mevâddan olmağla tafsîle hâcet yokdur[361] hemân Cenâb-ı müntakim-i kahhâr ragime enfe[362] düşmen-i ʽahd-şiken ile cünûd-ı İslâmiyeye her hâlde nasr ü feth ü zafer ihsân eyleye âmin
M [47a]
RİSÂLENİN TIPKIBASIMI