Giriş: III. Mustafa ve XVIII. Yüzyılın İlk Yarısında Padişah Kütüphanelerine Genel Bir Bakış
III. Mustafa 28 Ocak 1717’de Edirne’de doğmuştur. Babası III. Ahmed, annesi ise Mihrişah Emine Sultan’dır. Babasından sonra tahta çıkan I. Mahmud ve III. Osman dönemlerine rastlayan şehzadelik yılları, bu padişahların erkek çocukları olmamasına rağmen sıkıntılı ve kasvetli geçmiştir.[1] Ancak hükümdarlık yolundaki tek rakibi olan ağabeyi Şehzade Mehmed’in ani ölümü onu tahtın tek varisi yapmıştır (22 Aralık 1756). Kısa süre sonra da III. Osman’ın 30 Ekim 1757’de vefat etmesiyle tahta çıkmış ve yaklaşık on yedi yıl hüküm sürmüştür.
Padişah olduktan hemen sonra yenilenmesi gereken beratlardan alınacak harçları yarı yarıya düşürmesi, hacıların güvenli bir şekilde kutsal topraklara ulaşmasını temin etmek için önlemler alması, Evkâf-ı Haremeyn Mukataası’nın idare şeklini düzene koymaya çalışması, yolsuzluğu engellemeye yönelik çabaları ve saray giderlerini azaltması devlet işlerini yakından takip etmeye gayret ettiği ve malî düzene önem verdiğini göstermektedir. Sınırlı kalsa da askerî sahada bir dizi ıslahat hareketine giriştiği görülmektedir.[2] Boğaz kalelerinin tahkimi, bazı yeni gemiler yapımı, Baron de Tott vasıtasıyla Tophane ve Topçu Ocağı’nın düzenlenmesi ve yeni toplar dökümü hususundaki gayretleri I. Abdülhamid ve özellikle de III. Selim devri uygulamalarına örnek teşkil etmiştir.[3]
III. Mustafa imar ve inşa faaliyetlerine de önem vererek 1766 İstanbul depreminin neden olduğu ağır tahribatın izlerini silmeye çalışmıştır. Yedikule ve Edirnekapı bölgeleri başta olmak üzere İstanbul’un tamamını tahrip eden bu büyük depremde yıkılan evlerin yanı sıra Fatih Camii başta olmak üzere 173 cami ve hamamın hasar gördüğü, şehir surlarında yer yer yıkılmalar olduğu, han, çarşı, sarnıç, değirmen ve ahır gibi pek çok yapının da depremden etkilendiği anlaşılmaktadır.[4] Fâtih Camii’ni yeniden yaptırmakla birlikte Eyüp Sultan Camii, Dâvud Paşa Kasrı, Baruthâne-i Âmire, Kapalı Çarşı, Saraçhane, Tophane, Kızkulesi, surlar, bentler ve yeniçeri odaları gibi yıkılan veya hasar gören yerleri yeniden inşa ve tamir ettirerek şehrin imarında önemli bir rol üstlenmiştir.[5] Depremden bağımsız olarak Üsküdar[6] , Kadıköy ve Paşabahçe’de de birer cami yaptırmış, imaret, çarşı, dükkân, çeşme, sebil, cami, türbe, medrese, han ve mumhane gibi pek çok yapıyı kapsayan Lâleli Külliyesi’ni de vücuda getirmiştir.[7]
III. Mustafa kaynaklarda devlet işlerine önem veren, kabiliyetli, muhakeme yeteneğine sahip, merhametli, hayır sever, cömert, kadim gelenek ve kaidelere saygılı, adaletli ve tutumlu bir kişi olarak anlatılmaktadır. Yine ilim ve irfan sahiplerini himaye etmesi ve sarayda ilim meclisleri düzenlemesiyle de tanınmıştır. Hat sanatı, cilt yapımı ve kitaplarla da yakından ilgilenmiştir. Özellikle de ilm-i nücûma[8] dair olan kitaplara özel ilgi duymuştur.[9] Lâleli ve Bostancılar Ocağı’nda kurdurduğu kütüphaneler onun kitap ve kütüphaneler konusundaki hassasiyetinin delilleridir.[10]
III. Mustafa’dan önce tahta çıkan III. Ahmed (1703-1730), I. Mahmud (1730-1754) ve III. Osman (1754-1757) devirlerinde hem İstanbul’da hem de taşrada çok sayıda kütüphane kurulmuştur. Bu bakımdan bu yüzyıl Osmanlı kütüphanecilik tarihi açısından mühim bir dönem olmuştur. III. Ahmed, Topkapı Sarayı, Yeni Camii ve Turhan Valide Sultan Türbesi yanında yaptırdığı üç kütüphaneyle bu alanda dikkate değer gelişmeler kaydetmiştir.[11] I. Mahmud da Ayasofya, Fatih, Galatasaray, Belgrad ve Vidin’de büyük kütüphaneler kurarak kütüphane kurma hususunda mühim bir mevkii elde etmiştir.[12] Hatta I. Mahmud dönemi kütüphane yaptırmanın, kitap bağışlamanın ve kitap koleksiyoneri olmanın en yaygın olduğu devir olması münasebetiyle Osmanlı kütüphaneciliğinin altın çağı olarak değerlendirilmektedir.[13] Yine III. Osman da I. Mahmud’un yapmayı tasarladığı ancak ömrünün vefa etmemesi nedeniyle tamamlayamadığı büyük bir kütüphaneyi itmam etmiş ve burayı kendi ismine izafeten Nur-ı Osmanî adıyla açmaya muvaffak olmuştur. III. Osman bu kütüphane koydurduğu 5031 cilt kitapla XVIII. yüzyılın en zengin kütüphanesini tesis etmiştir.[14]
Padişahlar tarafından çeşitli dönemlerde dini, bilimsel ve edebiyat ile ilgili konularda kitap toplama ve kütüphane oluşturma geleneksel bir hal almıştır. Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminden itibaren padişahlar, vezir-i azamlar, padişah hanımları, şehzadeler, darüssaade ağaları, defterdarlar, şeyhülislamlar ve diğer devlet görevlileri eğitim kurumları, ibadethaneler, külliyeler ve bu kurumların içerisinde ya da bağımsız binalara sahip kütüphaneler kurmuşlardır. Kurulan kütüphanelerin hemen hepsi vakıf kurumları olarak kurulmuş, amaçları, yönetimi, gelir-giderleri, personeli, personel özellikleri, sayıları ve dermeleri ile ilgili bilgiler de vakfiyelerinde yer almıştır[15]. Bu bağlamda III. Mustafa’nın da seleflerini takip ederek Lâleli Külliyesi’ndeki medresesi içine bir kütüphane ile Bostancılar Ocağı Kütüphanesi’ni kurması kitaplara verdiği değeri göstermesi bakımından önemlidir.
Her ne kadar Lâleli’deki kütüphanesinin 1802-1803 yılları arasında III. Selim tarafından kurulduğu yönünde görüşler[16] bulunsa da burada III. Mustafa tarafından bir kütüphane kurulduğu Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’ndeki III. Mustafa’nın vakıflarına ait 642 numaralı defterde iki kez açıkça ifade edilmektedir:
... Vâkıf-ı müşârun-ileyhin [III. Mustafa] Lâleli Câmiʻ-i Şerîfi civârında kâ’in medresesi derûnunda olan kütübhânesinde mevzûʻ kütüb-i şerîfe tam kütübhâne tertîbi olmayub nâkıs olduğuna ...[17]
... Vâkıf-ı müşârun-ileyhin [III. Mustafa] Lâleli Câmiʻ-i Şerîfi civârında kâ’in medresesi derûnunda olan kütübhâne-i münîfesi fi’l-asl mevzûʻ olan kütüb-i şerîfesi tam kütübhâne tertîbi olmayub nâkıs olduğuna ...[18]
Bu iki kayıt Lâleli’de III. Mustafa tarafından bir kütüphane kurulduğunu ispatlamaktadır. Bu kütüphaneye daha sonra III. Selim tarafından görevliler tayin edilmiş ve kitap sayısı da artırılarak daha sistemli hale getirilmiştir.
Yine II. Mahmud döneminde III. Mustafa’nın diğer kütüphanesi olan Bostancılar Ocağı Kütüphanesi’nin kitaplarının da bu kütüphaneye aktarıldığı vakıf kayıtlarından görülmektedir:
Sultân Mustafa Hân tâbe serâhu hazretlerinin Sarây-ı Cedîd-i Âmirede mülgâ Bostâniyân Kışlağı derûnunda kâ’in kütübhâne-i münîfesinde hâfız-ı kütübleri mevcûd oldukları hâlde kuyûduna ve kütübhâne defterine tatbîkan maʻrifet-i şerʻle devr olunması muktezâsı nizâmından ise de hayli müddetten berü ve yoklanmadığından başka lâyıkıyla mütâlaʻa ideri olmayub mürûr-ı ezmine ile telefi mûceb olacağından gayrı vâkıf-ı müşârun-ileyhin Lâleli Câmiʻ-i Şerîfi civârında kâ’in medresesi derûnunda olan kütübhânesinde mevzûʻ kütüb-i şerîfe tâm kütübhâne tertîbi olmayub nâkıs olduğuna ve Enderun-ı Hümâyûn-ı meymenet-meşhûnda vâkiʻ aden-âşiyân Gazi Sultân Ahmed Hân hazretlerinin kütübhâne-i celîlesi tâm ve mükemmel olub ol-vechile sâ’ir kütübhâneden müstağnî olduğuna nazâran sâlifü’z-zikr kışlağ-ı mezbûr derûnunda vâkiʻ kütübhânesinde mevcûd bulunan kütüb-i şerîfe hâfız-ı kütübleri maʻrifeti ve maʻrifet-i şerʻle baʻde’d-devr zikr olunan Lâleli Kütübhânesi’ne nakl ve kütüb-i sâ’ireye ilâve ile ...[19]
Bu kayıt Lâleli Kütüphanesi’nin zamanla işlevini kaybetmek üzere iken Bostancılar Ocağı Kütüphanesi’ndeki kitapların buraya aktarılması suretiyle birtakım düzenlemelere tabi tutulduğunu ortaya koymaktadır.
1869’da yapılan bir sayımda bu kütüphanede 3833 kitabın bulunduğu anlaşılmaktadır.[20] Kütüphanenin içinde bulunduğu Lâleli Medresesi 1911’deki Aksaray yangınında büyük oranda yanmışsa da kitaplar bu yangından kurtulmuştur. Buradaki kitaplar 1914 yılında Sultanselim’de kurulan kütüphaneye, 1918 yılında ise Süleymaniye Kütüphanesi’ne nakledilmiştir.[21] Kitapların çoğunun üzerinde III. Mustafa’nın vakıf mührü bulunuyorsa da bütün bu süreç neticesinde Süleymaniye Kütüphanesi’nin Lâleli bölümünde bulunan kitapların hangilerinin Lâleli Kütüphanesi’nden hangilerinin de Bostancılar Ocağı Kütüphanesi’nden geldiğini söylemek şüphesiz zordur.[22]
I- Bostancılar Ocağı Kütüphanesi
III. Mustafa’nın Bostancılar Ocağı’nda kurduğu kütüphaneye ait bilgiler buranın bir vakıf eseri olmasından dolayı vakfiyesinden elde edilmektedir.[23] Yine kütüphanedeki kitapların listesine de Osmanlı Arşivi’ndeki bir katalogdan ulaşılmaktadır.[24] Hem vakfiye hem de katalog 1774 tarihini taşımaktaysa da kütüphaneye ait muhasebe kayıtları bu kütüphanenin 1768’de faaliyette olduğunu göstermektedir.[25] Ayrıca kütüphanenin kapıcısının (bevvab) vefat etmesi üzerine yerine 1768 yılında İbrahim isminde birinin tayin olunduğu bilgisi bulunmaktadır.[26] Yine 1800’de İngiliz Elçisi Dr. Hunt ile birlikte Bizans dönemine ait yazmaları araştırmak için İstanbul’a gelen Carlyle, 20 Kasım 1800’de Lincoln piskoposuna yazdığı mektupta bu kütüphaneyi ziyaret ettiğini, kütüphanenin kapısının üzerindeki Arapça kitabeyi gördüğünü ifade ederek buranın 1767 yılında III. Mustafa tarafından kurulduğunu yazmaktadır. İlgili mektupta kütüphane tarihiyle ilgili kısım şu şekildedir:
... Kütüphanenin kilitli olan ve kilidine mühür takılmış olan dış kapısına geldik; üzerinde, 1767 yılında hem camiyi hem de kütüphaneyi kuran, şimdiki imparatorun babası Sultan Mustafa’nın adını ve unvanlarını içeren kısa bir Arapça kitabe vardır ...[27]
Bu bilgiler bir araya getirildiğinde kütüphanenin 1767 yılında tesis edildiği ve 1768’de de faaliyette olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Carlyle’nin mektubunda kütüphanenin mimarî yapısı hakkında bilgiler de bulunmaktadır:
... Kütüphanenin kenarları Yunan haçı biçimindedir. Haçın bir kolu oda değildir, geri kalan üç kol ise merkez ile beraber kütüphaneyi teşkil eder. Kapıdan oda olmayan yere girilir. Tepesinde Arapça “güven içinde girin” yazar. Kütüphane hayal edilebileceğinden daha küçüktür. Bir koldan öbür kola 12 metre bile yoktur. Görünüşü ise hoş ve zariftir. Kütüphanenin ortasının tepesinde kubbe vardır, o da dört tane güzel mermer sütun ile desteklenmiştir. Buradan üç kola ayrılan girintilerin hepsinin üçü yukarıda üçü aşağıda olmak üzere altışar penceresi vardır. Bu kadar çok sayıdaki pencere sayesinde kütüphanenin müthiş bir ışıkla aydınlanmaması elde değildir. Haçın üç kolundaki dörder tane olan kitap dolapları sade, gösterişsiz ama tertiplidir. Raflarının güvenliği asma kilit ve kütüphanecinin mühürü ile sağlanan, katlanabilen telli dolaplardan oluşur. Kitaplar enlemesine ve üst üste durmaktadır. İsimleri de dışarıya görünen kenarlarında yazar ...[28]
Görüldüğü üzere Carlyle kütüphaneyi ana hatlarıyla anlatmıştır. Bu anlatıyı özetlemek gerekirse bu kütüphanenin hoş ve zarif göründüğü, uzunluğunun 10-11 metre civarında olduğu, toplam dört kollu olup bir kolu hariç diğer üç kolunda kitapların yerleştirildiği ile bu üç kolda toplam on iki telli kitap dolabının bulunduğu anlaşılmaktadır. Yine kütüphane on sekiz penceresi olmasından dolayı aydınlıktır. Kitaplar, isimleri okunulabilecek şekilde enlemesine üst üste konmuş bir vaziyette dizilmiştir.
Kütüphanenin vakfiyesi, 1768 tarihli muhasebe kaydı ve kataloğu da kütüphanenin işleyiş biçimi ile personeli ve bu personelin ücretleri hakkında bilgiler sunmaktadır. Öncelikle vakfiyede tayin edilen görevli sayısı ile muhasebe kaydında isimleri zikredilenlerin sayısının birbirine eşit olduğunu belirtmek gerekir. Bu iki kaynaktaki verilere göre kütüphanedeki toplam personel sayısı kırkdır. Kütüphane personelini; nâzır, ders-i âmm, şeyhü’l-kurrâ, taʻlîm-i hat, kâtib, hâfız-ı kütübler (3 kişi), ders halifeleri (27 kişi), ferraşlar (3 kişi), bevvâb ve mücellid oluşturmaktadır.
Kütüphane personelinin arasında ders-i âmm, şeyhü’l-kurrâ, taʻlîm-i hat ve ders halifelerinin yer almasından bu kütüphanenin aynı zamanda bir eğitim-öğretim yeri olarak kullanıldığı da göstermektedir.[30] Ayrıca bir keşif defterindeki bilgiye göre ders-i âmmlar için Bostancılar Ocağı içinde oda tahsis edilmiştir.[31] Yine kütüphaneye tayin edilen bazı personel için diğer kütüphanelerde pek fazla görünmeyen bazı şartlar aranmaktadır. Örneğin katib-i kütüb olacakların Bostancılar Ocağı’ndaki caminin imamı olması ile ikinci hâfız-ı kütübün aynı caminin müezzini olması şartı vardır.[32] Ayrıca muhasebe kaydından kütüphanenin nâzırı olduğu anlaşılan Osman Efendi’nin görevi hakkında da şöyle denilmektedir:
“Nâzır-ı kütüb-i kütübhâne-i hümâyûn Osman Efendi: Beher sene Ramazân-ı şerîfde hâfız-ı kütüb olanlar ve kâtib-i kütüb olanlar muvâcehelerinde kütübhâne-i hümâyûnda mevcûd kitâbları taʻdâd ve maʻmûlün bih defter ile mukâbele ve tatbîk eylemek şartı berâtında şerh virile.”
Bu kayıttan Osman Efendi’nin her yılın ramazan ayında hâfız-ı kütübler ve kâtib-i kütübler ile birlikte kütüphanede bulunan kitapları saymak ve kitaplar hakkında daha önceden tutulmuş defterdeki bilgiler üzerinden mevcut kitap sayısını karşılaştırmakla mükellef olduğu anlaşılmaktadır. Kütüphanenin diğer personelinin de klasik Osmanlı kütüphane sistemi göz önüne alındığında vakfiyelerde belirtilen vazifeleri yerine getirmekle görevli oldukları aşikardır. [33]
Yine kütüphane personellerinin görevlerini bizzat kendilerinin yapması gerektiği, yerlerine vekil tayin etmemeleri ve vazifelerinden feragat etmelerinin yasaklandığı anlaşılmaktadır. Kütüphane personelinden vefat eden ve emekli olanlar olursa bu kimselerin görevlerinin dışarıdan kimseye verilmemesi ile boşalan kadrolara Bostancılar Ocağı’ndan ehil kişilerin tayin edilmesi şartı bulunmaktadır. Ayrıca kütüphaneye yapılacak atamaların, vakfın mütevelli kaymakamı ve kütüphane nâzırının arzı doğrultusunda gerçekleştirilmesi usulü benimsenmiştir. [34]
Kataloğun başında bulunan hatt-ı hümâyûn suretinde de kütüphanenin kuralları hakkında bazı bilgiler vardır:
Derûn-ı defterde mastûrü’l-esâmî olan kütüb-i memhûreyi Bostaniyân odalarına müceddeden binâ eylediğim kütübhâneye vakfeyledim. Gerekdür ki, nâzır-ı vakf-ı hümâyûnum olanlar gerek Enderun ricâline ve gerek Bostancıbaşılara ve gerek sâir zî-kuvvet kimesnelere kütübhâneden hârice çıkarub virmeyeler. Kim ki bu hatt-ı hümâyûnum ile âmil olmaya gazab u kahr-ı pâdişâhîye mazhar ola. Ve hîn-i tatbîkde mühürlerine ihtimâm idüb mührü olmayanları kabûl eylemeyeler. Bu vechile nizâmına saʻy ve riʻâyet idenler dünyâ ve ʻukbâda ber-hurdâr olalar.[35]
III. Mustafa’ya ait olup kataloğun başına konan bu hatt-ı hümâyûnla uyulması gereken temel kurallar belirtilmiştir. Bu kuralların başında kütüphane dışına kitap çıkarılmasının kesin bir dille yasaklanmış olması gelmektedir. Hatta gerek Enderun’dan bir kişi olsun gerek bostancıbaşı olsun gerekse mevki bakımından güçlü kimseler için dahi bu kuralın esnetilmemesi emredilmektedir. Bu kurala uymayanların padişah tarafından cezalandırılacağı kim ki bu hatt-ı hümâyûnum ile âmil olmaya gazab u kahr-ı pâdişâhîye mazhar ola ifadesinden açıkca anlaşılmaktadır. Dikkat edilmesi istenilen son husus ise üzerinde mühür olmayan kitapların kütüphaneye alınmaması gerektiğidir.
Bostancılar Ocağı Kütüphanesi’nin kuruluşundan itibaren kaç yıl faaliyet gösterdiği kesin olarak bilinememektedir. Yukarıda da zikredildiği üzere kütüphanenin 1767 yılında tesis edildiği ve 1768’de de faaliyette olduğu anlaşılmaktadır. Yine Carlyle’nin 20 Kasım 1800’de Lincoln piskoposuna yazdığı mektupta kütüphanenin kapısının mühürlü olduğunu belirtmesi kütüphanenin söz konusu tarihte kapalı olduğunu göstermektedir[36]. Ancak bu kütüphaneye III. Selim (1789-1807) tarafından Tarîkat-ı Muhammediye isimli eserden yirmi yedi nüsha konulmuş olması buranın en azından III. Selim’in padişahlığının ilk döneminde faaliyette olduğunu düşündürmektedir.[37] Yine tarihsiz olsa da bir belge üzerindeki hatt-ı hümâyûndan, kütüphanenin III. Selim döneminde açık olduğu bir kez daha teyit edilmiş ve burada Buhârî-i Şerîf okumaları yapıldığı anlaşılmıştır.[38] Konu hakkında daha çok bilgiye ulaşmak amacıyla III. Mustafa’nın vakıflarına ait muhasebe bilançoları, hademe, irad ve masraf defterleri gibi pek çok kaynak taranmıştır. Netice itibarıyla III. Mustafa’nın vakıflarına ait iki hademe defteri tespit edilmiştir. Bu defterlerden ilki 1790[39] ikincisi ise 1822[40] tarihlidir. 1790 tarihli bir hademe defterinde Bostancılar Ocağı Kütüphanesi personeli hakkında birtakım kayıtlar tespit edilmişse de 1822 tarihli defterde bu kütüphaneye ait bilgiye rastlanamamakla birlikte sadece Enderun Kütüphanesi’ne ait bir kayıt bulunmaktadır. Ayrıca farklı zamanlarda kütüphanenin ve kütüphane hocalarına ait odalarının zaman zaman tamir edildiği, kütüphanenin bazı ihtiyaçlarının karşılandığı ile kitapların onarımı ve yenilenmesi hususlarına dair bilgilere de ulaşılmıştır.[41] Öncelikle 1790 tarihli III. Selim’in vakıflarında müstahdem olanları içeren defterdeki bilgileri değerlendirmek yerinde olacaktır.[42] Personel sayısında herhangi bir değişiklik olmadığı görülmekle birlikte personelin yanına düşülen şerhlerde kütüphanede yürütülen eğitim-öğretim faaliyetlerinin ipuçlarını içeren veriler bulunmaktadır. Bu bilgilere göre kütüphanenin ders hocasının haftanın salı ve cuma günleri dışında kalan beş günü boyunca ders verdiği anlaşılmaktadır. Şeyhü’l-kurrânın da haftanın üçüncü ve cuma günlerinde Kurʻan dersi verdiği görülmektedir. Yine meşk hocasının da perşembe ve pazar günlerinde yazı talimi yaptırdığı ifade edilmektedir. Böylece kütüphaneye kayıtlı yirmi yedi ders halifesinin haftanın yedi günü boyunca aktif olarak farklı konularda eğitildiği sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca kütüphane katibinin aynı zamanda Bostancılar Ocağı Camii’nin imamı ve bevvâbının da aynı caminin müezzini olduğuna dair kayıtlar bulunmaktadır.
1790 tarihli defterdeki veriler, kütüphanede yapılan Buhârî-i Şerîf okumaları hakkındaki III. Selim’in hatt-ı hümâyûnu, aynı padişahın tarihi bilinmemekle birlikte Tarîkat-ı Muhammediye isimli eseri bu kütüphaneye koydurması, Carlyle’nin 1800 yılında kütüphanenin kapalı olduğunu söylemesi ve 1822 tarihli defterde kütüphane personeli hakkında herhangi bir kaydın olmaması kütüphanenin 1800’den az bir zaman önce açık olduğunu kesinleştiriyorsa da bu bilgiler kütüphanenin hangi tarihte faaliyetini sonlandırdığına kesin bir cevap vermeye hâlâ imkan tanımamaktadır. Buradan çıkarılacak tek sonuç kütüphanenin faaliyetine 1790 ila 1800 yılları arasında son verdiğidir. Yine farklı zamanlarda kütüphanenin ve kütüphane hocalarına ait odalarının zaman zaman tamir edildiği ile kitapların onarımı ve yenilenmesi konularına dair az da olsa geç tarihli defterlerde bulunan kayıtlar bir karmaşa doğurmaktadır. Bu karmaşıyı çözüme kavuşturmak için kütüphanedeki kitapların II. Mahmud döneminde (1808-1839) Lâleli Kütüphanesi’ne taşınması süreci irdelenmelidir. Kayıtlara göre kütüphanenin hayli müddetten beri ilgisiz kaldığı ve öteden beri yoklanmadığından dolayı içindeki kitapların kütüphane dışına çıkarılarak elden ele dolaşmaya başlayacağından endişe edilmiştir.[43] Yine kitapların zaman geçtikçe olduğu yerde zarar göreceği de düşünülmüştür.[44] Ayrıca bu kitapların Lâleli Kütüphanesi’nin kitap mevcudundaki eksikliği tamamlayacak nitelikte olması ve Lâleli Külliyesi’nde bulunan medrese öğrencilerinin de bu kitaplardan faydalanmalarının daha hayırlı bir iş olacağı ileri sürülmüştür.[45] Tüm bu endişe ve gerekçeler neticesinde II. Mahmud’un onayıyla 1831 yılında Bostancılar Ocağı Kütüphanesi kitapları Lâleli Kütüphanesi’ne nakledilmiştir.[46] Devir işlemleri öncesinde kütüphanedeki kitaplar sayılmış ve defteri tutulmuştur.[47] Tüm bu bilgiler bir arada düşünüldüğünde 1800’den 1831 yılına kadar geçen zaman dilimi içerisinde kütüphane binası ve kitapların tamamen kaderine terk edilmediği anlaşılmaktadır.
II- Vakfedilen Kitaplar
III. Mustafa’nın Bostancılar Ocağı Kütüphanesi’ni kapsayan vakfiyesinde kitapların isimleri bulunmamaktadır. Söz konusu vakfiyede sadece kütüphane personeli ile personelin ücretleri konusunda bilgiler bulunmaktadır. Ekler kısmında tam listesi verilecek olan kitapların kataloğu Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi’nin Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi Defterleri Fonu’nda bulunmaktadır.[48] Kataloğun ilk sayfasında “Sarây-ı Hümâyûnda merhûm Sultân Mustafa Hân Kütübhânesi’nin defteridir” ibaresi yer almaktadır. Katalogta toplam 902 kitap bulunmaktadır. Bu kitapların toplam cild sayısı 1458 olmakla beraber dört kitabın cilt bilgisi yazılmamıştır. Ayrıca kitapların fizikî özellikleri, satır sayısı ve hangi yazı çeşidi ile kaleme alındıkları belirtilmemiştir. Ancak kitapların sahip olduğu özellikler kütüphanenin Lâleli’ye aktarılırken tutulan defterinde yer almaktadır. [49]
Tabloda görüleceği üzere III. Mustafa sayı itibarıyla zengin sayılabilecek bir kütüphane kurmuştur. Kitaplar konuları bağlamında incelendiğinde kütüphanede en fazla hadis, fıkıh, tefsir, tasavvuf, edebiyat, nahv ve sarfa dair eserlerin bulunduğu görülmektedir. Yine bu eserleri sayı bakımından sırasıyla adâb, kelâm, lugat, tarih, tıp, muayene ve fıkıh usulü kitapları takip etmektedir.
Katalogda yer alan bütün kitaplar hakkında ayrı ayrı bilgi vermek bu çalışmanın boyutlarını aşacağından Kur’an-ı Kerîmler ve tarih kitaplarından bahsedilecektir.[50] Kur’an-ı Kerîmlerin toplam sayısı 17’dir. Yedisi büyük boy olup satır sayıları 11 ila 15 arasındadır. 17 adet Kur’an-ı Kerim’in 13’ünün hattatı bellidir. Hattatların isimleri; Şükrullah, Halil, Hafız Ali, Hafız Bekir, Ahmed, İbrahim, Hafız Mehmed, Mustafa Şakirî, Osman, Hafız Ömer, Muhammed Said ve Ahmed el-Haşim’dir. Kur’an-ı Kerim’ler dışında kalan diğer nüshaların müstensihlerinin isimleri belli değildir. Ayrıca kütüphane kataloğunda talik hattıyla yazılmış ve satır sayısı 19 olan bir Mesnevî-i Şerîf de bulunmaktadır. Şüphesiz bu eser de kütüphanede yer alan önemli bir kitaptır. Ayrıca burada belirtmek gerekir ki III. Mustafa nücûma çok fazla ilgi duymasına rağmen kitaplar arasında nücûma dair bir eser bulunmamaktadır. Muhtemelen III. Mustafa nücûm kitaplarını kolaylıkla ulaşabileceği bir yerde tutmaktaydı.
Tarih kitaplarının adedi 36 olup toplam cild sayısı ise 42’dir. Tarih kitaplarının arasında bir Târih-i Cihannümâ bulunmaktadır ki satır sayısı 31’dir. Yine 2 ciltten oluşan Târih-i Naimâ da ilk vekâyinâme olması bakımından kütüphane koleksiyonunun önemli bir parçasıdır. Birinci cildin satır sayısı 33 olup ikincininki ise 23’dür. El yazması olan son kitap ise Takvîmü’t-Tevârîhdir. Bu eserin satır sayısı 27’dir. Bunlar dışında Taberî Tercümesi, Târîhü’n-Nuhbe, Târîh-i Çelebizâde Asım Efendi, Târîh-i Hocazâde, Târîh-i Tercüme-i Ferec, Silsilenâme, Târîh-i Ağvan ve Nasîhatnâme, Timurhân, Peçevî, İbnü’l-Amîd, Gülşen-i Hulefâ, Hümâyûnnâme, Battal Gazi, Tezkere-i Evliyâ, Muhammed Tüsterî Tarihi, Siyer-i Veysî, Kabusnâme, İskendernâme, Hadîkatü’l-Vüzerâ, Acâyibü’l-Mahlûkât, Ahvâl-i Gazavât-ı Bosna, Kıssa-i Selâtîn, Tercümânü’d-Düstûr fî Havâdisi’l-Ezmine ve’d-Duhûr, Hulefâ, Kısas-ı Enbiyâ, Fâkihetü’l-Hulefâ, Târîh-i Raşid, Târih-i Mirhān, Enisü’l-Celîl, Netâyicü’l-Fünûn, Kelile ve Dimne, Tuhfetü’l-Kibâr ve Âl-i Osmân kütüphane kataloğunda tarihe dair olan kitaplar başlığı altında yer almaktadır. Kitaplar incelendiğinde kütüphanede İslam tarihinden Osmanlı tarihine kadar pek çok konuyu içeren eserin bulunduğunu söylemek mümkündür. Yine Kelile ve Dimne ile Kabusnâme gibi nasihatnâme türü eserlerin olması da dikkat çekicidir.
Kütüphane envanteri incelendiğinde birden fazla kitabın mahfaza adı verilen kutuların içinde tutulduğu görülmektedir. “Kitâb-ı Hadîs-i Erbaʻîn ve Duânâme-i Ebussuud fî Mahfaza-i Vâhide 1” örneğinde de görüleceği üzere hem Kitâb-ı Hadîs-i Erbaʻîn hem de Duânâme-i Ebussuud isimli birbirinden farklı olan iki ayrı eser bir kutu içine konmuştur. Yine “Kitâb-ı Şerh-i Akâyid Üç Aded fî Mahfaza-i Vâhide 1” örneğinden anlaşılacağı üzere aynı isimli eserlerin de bir kutu içinde muhafaza edilebildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca mecmualarda da benzer bir durum görülmektedir. “Mecmuʻa-i Taʻlîm ve Müteʻallim ve Evrâd-ı Yahya” isimli eserler tek bir cilt olarak gösterilmiş olmasına rağmen ayrı ayrı eserlerdir. [51]
Kütüphanede kitaplar dışında hattatlar tarafından kaleme alınan güzel yazı örneklerinin bir araya getirilmesiyle elde edilen ceride ve murakkalar da bulunmaktadır. Muhtemelen kütüphanede hat dersleri verilmesinden dolayı bu yazı örnekleri kütüphane envanterine eklenmiştir. Bu ceride ve murakkalar; rika, sülüs ve nesih hatlarıyla yazılmış güzel yazı örneklerini içermektedir. Ayrıca bu yazıların hattatlarının kimler olduğu hakkında da bilgiler bulunmaktadır. Ömer bin Nasuh Paşa, Hocazade, Hafız Osman Efendi, Derviş Ali, Mehmed bin Ömer, Ramazan Efendi, Hamdullah bin Mustafa Dede söz konusu ceride ve murakkalardaki güzel yazı örneklerinin hattatları olarak zikredilmektedir. Bunlardan Ömer bin Nasuh Paşa, Tophâneli Mahmud Nûri’den sülüs ve nesih hatlarını meşkederek icâzet almış bir kimse olmakla beraber sarayda beratlara tuğra çeken bir hattattı.[52]
Sonuç
Bu makalede, vakıf ve arşiv kaynaklarından yola çıkılarak III. Mustafa’nın Bostancılar Ocağı Kütüphanesi ve kitapları anlatılmış olup kütüphane ile ilgili yeni bilgiler ortaya çıkarılarak kitapların listesi neşredilmiştir. Bu bağlamda Osmanlı kütüphaneciliğine katkıda bulunulmaya çalışılmıştır. Ayrıca Osmanlı padişahlarının vakıflar aracılığıyla ilmî çalışmalara verdiği destek III. Mustafa’nın Bostancılar Ocağı Kütüphanesi özelinde ele alınmıştır. Bununla birlikte XVIII. yüzyılın ilk yarısında tahta çıkan padişahlar tarafından kurulan kütüphanelerden de örnekler verilerek padişahların kitaba verdiği değer gösterilmeye çalışılmıştır.
Kütüphane personelinin sayısı ile bu personelin aldığı ücretler kütüphaneye ait vakfiye ve muhasebe kayıtlarından elde edilen veriler doğrultusunda açıklanmıştır. Personel sayısının kırk olması kütüphanenin geniş bir kadroya sahip olduğunu göstermektedir. Ayrıca kütüphane personeli arasında ders-i âmm, ders halifeleri ve hat hocasının bulunması burada aynı zamanda eğitim-öğretim faaliyetlerinin de yapıldığının işaretidir. Yine ilk defa bu çalışmada kütüphanede verilen eğitim-öğretim programına dair yeni bilgiler sunulmuştur. Bu bakımdan bu kütüphanenin pek çok kütüphaneden ayrılan bazı hususiyetlere sahip olduğu ortaya konmuştur.
Kütüphanenin faaliyette olduğu süre hakkında yeni bulgulara rastlanmıştır. Daha önce yapılan çalışmalarda 1790 ve 1822 tarihli defterlerdeki veriler, kütüphanede yapılan Buhârî-i Şerîf okumaları hakkındaki III. Selim’in hatt-ı hümâyûnu ve aynı padişahın tarihi bilinmemekle birlikte Tarîkat-ı Muhammediye isimli eserden yirmi yedi nüshayı bu kütüphaneye koydurması gibi bilgiler yoktur. Bu verilerden yola çıkılarak kütüphanenin 1790 ila 1800 yılları arasında faaliyetine son verdiği ileri sürülmüştür.
XVIII. yüzyılın en büyük kütüphanesinin III. Osman tarafından kurulan Nuruosmaniye Kütüphanesi olduğu ve bu kütüphanede de 5031 cilt kitabın bulunduğu düşünüldüğünde Bostancılar Ocağı Kütüphanesi’nin de 1458 ciltlik bir külliyatla bu asrın önemli kütüphanelerinden biri olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Yine kütüphanenin tüm alanları kapsayacak nitelikte kitapları barındırması buranın kaynak bakımından zengin bir kütüphane olduğunu göstermektedir.
EKLER LİSTESİ
Ek I: Kitap Listesi (Sarây-ı Hümâyûnda Merhûm Sultân Mustafa Hân Kütübhânesi’nin Defteridir)
Ek II: III. Mustafa’nın Vakıflarına Ait Vakfiyenin Bostancılar Ocağı Kütüphanesi Hakkındaki Kısımları
Ek III: 1768 Tarihli Muhasebe Kaydı
Ek IV: 1790 Tarihli Hademe Defterine Göre Bostancılar Ocağı Kütüphanesi Personeli
Ek V: III. Selim’in Bostancılar Ocağı Kütüphanesi’nde Buhârî-i Şerîf Okuyanlar Hakkındaki Hatt-ı Hümâyûnu
Ek VI: Kitapların Lâleli Kütüphanesi’ne Taşınması Süreci Hakkında I
Ek VII: Kitapların Lâleli Kütüphanesi’ne Taşınması Süreci Hakkında II
Ek VIII: II. Mahmud’un Kitapların Lâleli Kütüphanesi’ne Taşınması Hakkındaki Hatt-ı Hümâyûnu
Ek I: Kitap Listesi (Sarây-ı Hümâyûnda Merhûm Sultân Mustafa Hân Kütübhânesi’nin Defteridir)[53]
1a
Sarây-ı Hümâyûnda merhûm Sultân Mustafa Hân Kütübhânesi’nin defteridir.
1b
Sûret-i Hatt-ı Hümâyûn
Derûn-ı defterde mâstûrü’l-esâmî olan kütüb-i memhûreyi Bostaniyân odalarına müceddeden binâ eylediğim kütübhâneye vakfeyledim. Gerekdür ki, nâzır-ı vakf-ı hümâyûnum olanlar gerek Enderun ricâline ve gerek Bostancıbaşılara ve gerek sâir zî-kuvvet kimesnelere kütübhâneden hârice çıkarub virmeyeler. Kim ki bu hatt-ı hümâyûnum ile âmil olmaya gazab u kahr-ı pâdişâhîye mazhar ola. Ve hîn-i tatbîkde mühürlerine ihtimâm idüb mührü olmayanları kabûl eylemeyeler. Bu vechile nizâmına saʻy ve riʻâyet idenler dünyâ ve ʻukbâda ber-hurdâr olalar.
Ek II: III. Mustafa’nın Vakıflarına Ait Vakfiyenin Bostancılar Ocağı Kütüphanesi Hakkındaki Kısımları[110]
Sayfa 358
Ve yine sarây-ı cedîde-i âmirede hadîka-i hâssada Bostâniyân ocağında li-marzâtillâhi ta‘âlâ binâ ve inşâsına muvaffak oldukları kütübhâne-i latîfde nâzır ağa hazretlerine yevmî yirmi akçe virile ve kütübhâne-i mezbûrda ulemâ-i fuhûlden bir kimesne ders-i âmm olub yevmî iki yüz akçe vazîfe virile ve huffâzînden tekmîl-i kırâ’at idüb ehl-i Kur’ân olan bir kimesne şeyhü’l-kurrâ
Sayfa 359
olub yevmî kırk akçe vazîfe virile ve taʻlîm-i hat iden kimesneye yevmî otuz akçe virile ve ehl-i rakam olan bir kimesne kütübhâne-i mezbûreye kâtib olub yevmî yirmi akçe vazîfe virile ve hâfız-ı kütüb-i evvel olan kimesneye yevmî yirmi dört akçe vazîfe virile ve hâfız-ı kütüb-i sânî olan kimesneye yevmî yirmi akçe virile ve hâfız-ı kütüb-i sâlis olan kimesneye yevmî yirmi akçe virile ve ders halîfeleri yirmi yedi nefer kimesne olub beher nefere onar akçe olmak üzere yevmî iki yüz yetmiş akçe vazîfe virile
Sayfa 360
ve mezbûr kütübhâneye ferrâş olan üç nefer kimesneye onar akçe olmak üzere yevmî otuz akçe vazîfe virile ve bevvâb olan kimesneye yevmî on akçe ve mücellid olan kimesneye yevmî on akçe vazîfe virile.
Ek III: 1768 Tarihli Muhasebe Kaydı[111]
Sahh
Mûcebince tevcîh ve mahalline kayd ve şurût-ı alî iktizâsına tatbîk ile yedlerine başka başka berevât iʻtâ olunmak buyuruldu.
21 N (Ramazan) sene 1181.
Der-i devlet-mekîne arz-ı bende-i kemîne budur ki
Hâlen refnak-efzâ-yı serîr-i saltanat-maʻdelet-i iştibâhî ve evreng-pirâ-yı taht-ı hilâfet-i zillullâhî pâdişâh-ı zamân-ı bânî-mebânî-i hayrât-hassân şevketlü kerâmetlü mehâbetlü cenâb-ı Sultân Mustafa Hân hallede Allâhu mülkehu ve sultânehu efendimiz hazretlerinin evkâf-ı hümâyûnları mülhakâtından olmak üzere İstanbul’da Sarây-ı Cedîd-i Hümâyûnda hadîka-i hâssada vâkiʻ Bostaniyân-ı Hâssa Ocağında hasbeten lillâhi taʻâlâ ve taleben li-merzâtihî binâ ve ihyâsına muvaffak oldukları kütübhâne-i hümâyûn-ı melâik-meşhûnları avn ü inâyet-i hazret-i perverdigâr ve yümn-i himmet-i cenâb-ı şehriyâr-ı cemîletü’l-envâr ile resîde-i hüsn-i hitâm olmağla tertîb-i hademe ve tanzîm-i vezâ’ifi husûsuna himem-i vâfiye-i cihândârî ve inâyet-i kâfiye-i bahtiyârîleri mebzûl ve irâde-i kerâmet-averde-i hüsrevâneleri meşmûl buyurulmağın şeref-yafte-i sudûr olan emr-i hümâyûn-ı kerâmet-makrûnları mûcebince bâlâda tahrîr ve defter olunduğu üzere minvâl-i muharrer hademe vezâ’ifi tertîb ve tanzîm olunmağla evkâf-ı hümâyûn-ı hazret-i cihânbânî ve vakfiyye-i maʻmûlün bihâ-i mağfiret-mebânî şurûtu üzere hademe-i mezbûreden herbirleri hidemât-ı lâzımelerini bi-nefsihi kendüleri rü’yet ve idâmede vekîl istihdâm eylemeyüb ve ahâra ferâğ ve kasr-ı yed eylememek ve fevt ve târik-i hidmet ve çerâğ olduklarında hâssa ve âmme zikr olunan hidmetleri taşradan bir kimesneye virilmeyüb hâce-i ders ve şeyhü’l-kurrâ ve nezâret-i kütüb ve hâce-i meşk hidmetlerinden mâʻadâ hidmetler mahlûl meşrût olan hidmetlerden mâʻadâsı yine Bostaniyân-ı Hâssa Ocaklarının müstaʻid ve müstahak olanlarına kâimmakâm-ı mütevellî kulları ve nâzır-ı vakf arzlarıyla tevcîh ve işbu şurût hademe-i merkûmenin yedlerine iʻtâ olunan berâtlarında şerh virilmek üzere ber-minvâl-i meşrûh müceddeden tevcîh ve kalemine kayd ve işbu bin yüz seksen bir senesi mâh-ı (boşluk) gurresinden yedlerine başka başka berât-ı âlîleri iʻtâ ve vakf-ı hümâyûn ve defter-i evkâfa kayd olunmak üzere sûretleri virilmek bâbında vakf-ı şerîf-i hümâyûnun kâimmakâm-ı mütevellîsi Mehmed İzzet Bey Efendi kulları memhûren arz itmekle şeref-rîz-i sudûr olan emr-i hümâyûn-ı şevket-makrûn ve kâimmakâm-ı mütevellî mûmâ-ileyhin arzı mûcebince ber-mûceb-i vakfiyye-i maʻmûlün bihâ evkâf-ı hümâyûnları mahsûlünden taʻyîn olunan vezâ’if-i hademe işbu defter nâtık olduğu üzere tertîb olunmakla bâlâda mastûrü’l-esâmî bâʻisûn arz-ı rıkkıyet merkûmûn kullarına tahsîs ve tertîb olunan vezâ’if yevmiyeleri evkâf-ı hümâyûn mülhakâtlarından olmak üzere tevcîh ve müceddeden mahalline kayd ve meşrûta-i vakfiyye-i maʻmûlün bihâ mûcebince ashâbları yedlerine başka başka berâtları iʻtâ buyurulmak ricâsına der-i devlet-medâra arz olundu.
Bâkî emr ü fermân der-adlindir.
Abdü’z-zaʻîf Beşir Ağa-yı Dârü’s-saʻâdeti’ş-şerîfe hâlen (Mühür)
Başka başka tezkere-dâde. Sûret-dâde.
Ek IV: 1790 Tarihli Hademe Defterine Göre Bostancılar Ocağı Kütüphanesi Personeli[112]
Ek V: III. Selim’in Bostancılar Ocağı Kütüphanesi’nde Buhârî-i Şerîf Okuyanlar Hakkındaki Hatt-ı Hümâyûnu[113]
III. Selim’in Hatt-ı Hümâyûnu:
Haremeyn hazînesinden masraf kayd oluna.
Bâ-irâde-i hayriyyet-ifâde-i hazret-i cihândârî Bostancılar kışlası ittisâlinde vâki‘ kütübhâne-i şerîfde Buhârî-i Şerîf kırâ’at iden beş nefer efendi dâ‘îlerinin beherine hatm-ı şerîf akâbinde ihsân ve ta‘yîn buyurulan otuz guruş ve bir nefer hâfız-ı kütübe on guruş ki cem‘an yüz altmış guruş bin iki yüz on üç senesi Cemâziyye’l-evvel gurresinden işbu on dört senesi Cemâziyye’l-ahir gâyetine gelince on dört ayda efendi-i mûmâ-ileyhime min-haysü’l-mecmû‘ iki bin iki yüz kırk guruş Haremeyn hazînesinden i‘tâ olunmağla meblâğ-ı mezkûrun Harameyn hazînesine masraf kayd olunmasıçün bâlâ-yı takrîrde mübârek hatt-ı hümâyûn-ı inâyet-makrûnları keşîde ve erzânî buyurulur ise ol-bâbda ve her hâlde emr u fermân veliyyü’l-emr efendimiz hazretlerinindir.
Ek VI: Kitapların Lâleli Kütüphanesi’ne Taşınması Süreci Hakkında I[114]
Sayfa 103
Evkâf-ı hümâyûn-ı şevket-makrûn-ı mülûkâne hazînesi tarafından idâre olunmakda olan Hüdâvendigâr-ı esbak cennet-mekân huld-aşiyân merhûm ve mağfûrun-leh Sultân Mustafa Hân tâbe serâhu hazretlerinin Sarây-ı Cedîd-i Âmirede mülgâ Bostâniyân kışlağı derûnunda kâ’in kütübhâne-i münîfesinde hâfız-ı kütübleri mevcûd oldukları hâlde kuyûduna ve kütübhâne defterine tatbîkan maʻrifet-i şerʻle devr olunması muktezâsı nizâmından ise de hayli müddetten berü ve yoklanmadığından başka lâyıkıyla mütâlaʻa ideri olmayub mürûr-ı ezmine ile telakkî mûceb olacağından gayrı vâkıf-ı müşârun-ileyhin Lâleli Câmiʻ-i Şerîfi civârında kâ’in medresesi derûnunda olan kütübhânesinde mevzûʻ kütüb-i şerîfe tâm kütübhâne tertîbi olmayub nâkıs olduğuna ve Enderun-ı hümâyûn-ı meymenet-meşhûnda vâkiʻ aden-âşiyân Gazi Sultân Ahmed Hân hazretlerinin kütübhâne-i celîlesi tâm ve mükemmel olub ol-vechile sâ’ir kütübhâneden müstağnî olduğuna nazâran sâlifü’z-zikr kışlağ-ı mezbûr derûnunda vâkiʻ kütübhânesinde mevcûd bulunan kütüb-i şerîfe hâfız-ı kütübleri maʻrifeti ve maʻrifet-i şerʻle baʻde’d-devr zikr olunan Lâleli Kütübhânesi’ne nakl ve kütüb-i sâ’ireye ilâve ile hem tetâvul-i dest zıyâʻından vikâye ve hem noksânı tekmîl ve hem talebe-i ulûma envâʻ-i nefʻ-i küllî ve fevâ’id-i kesîreyi müstevcib olacağını beyânıyla kütübhâne-i mezkûreye vazʻ olunmak üzere mikdâr ve esâmîlerini mübeyyin memhûr ve mümzâ defter birle takdîmi husûsuna hatt-ı şerîf-i kerâmet-redîf-i şeref-efzâ-yı sahîfe sudûr buyurulmuş olduğunu mübeyyin hâlen Evkâf-ı hümâyûn nâzırı ve vakf-ı müşârun-ileyhin kâimmakâm-ı mütevvelîsi eʻâzım-ı ricâl-i Devlet-i Aliyye-i ebediyyetü’l-istimrârdan atûfetlü semâhatlü es-Seyyid Mehmed Tahir Efendi hazretlerinin bir kıtʻa memhûr takrîri bâlâsına bu dâʻîlerine hitâben sâdır olan fermân-ı âlîye imtisâlen savb-ı şerʻ-i enverden taʻyîn ve irsâl olunan Kâtib es-Seyyid Hâfız Mehmed Eşref Efendi ve kâimmakâm-ı mütevvellî mûmâ-ileyhin vekîl-i müsecceli müderrisîn-i kirâm-ı zevi’l-ihtirâmdan Hocazâde es-Seyyid Mehmed Rıfkı Efendi ibni el-Hâcc Ebubekir Efendi ve vâkıf-ı müşârun-ileyhin mârrü’z-zikr Bostâniyân kışlağı derûnunda kâ’in kütübhâneleri hâfız-ı kütüb-i evveli Topkapu ustası sâbık Hüseyin Efendi ve sânîsi dahi İmâm Mustafa Efendi ve kütübhâne hocası müderrisîn-i kirâmdan Ebubekir Efendi ibni Mustafa ile medrese-i münîfesi müderrisi esâtîz-i kirâmdan ders-i âmm Hoca Hüseyin Efendi tarafından kezalik vekîl-i müsecceli müderrisîn-i kirâmdan es-Seyyid Mustafa Efendi ibni Hüseyin ve medrese-i mezbûre derûnunda vâkiʻ kütübhânenin hâfız-ı kütüb-i evveli eş-Şeyh el-Hâcc Yusuf Efendi ve sânî Mehmed Efendi ve sâlis es-Seyyid Mehmed Memiş Efendi ve müstahfız hâfız-ı kütüb-i evveli müderrisînden Süleyman Efendi ve sânî İbrahim Efendi ve ferrâşı Abdülkadir Efendiler hâzır oldukları hâlde evvelâ Sarây-ı Cedîd-i Âmirede vâkiʻ kütübhâne-i münîfeye varub merkûmûnun taleb ve maʻrifetleri ve maʻrifet-i şerʻle bi’d-dikka ve’t-taharrî bâlâsı vâkıf-ı merhûm-ı müşârun-ileyhin hattı ve mühr-i hümâyûnlarıyla memhûr ve müveşşah kütübhâne defterinde muharrer esâmîlerine tatbîkan baʻde’d-devr baʻdehu âriyet dolabları ile medrese-i mezkûre kütübhânesine nakl birle fünûn ve sutûr ve evsâfı tahrîr ve taʻdâd birle müceddeden tanzîm olunan kütüb-i şerîfe defteridir ki ber-vech-i âtî zikr ve beyân olunur.
Fî’l-yevmi’s-sâbiʻ ve’l-ışrîn min Şaʻbâni’l-muʻazzam li-sene sitte ve erbaʻîn ve mie’teyn ve elf.
Ek VII: Kitapların Lâleli Kütüphanesi’ne Taşınması Süreci Hakkında II[115]
Sayfa 145
Evkâf-ı hümâyûn-ı şeref-makrûn-ı mülûkâne hazînesi tarafından idâre olunmakda olan Hüdâvendigâr-ı esbak cennet-mekân Sultân Mustafa Hân tâbe serâhu hazretlerinin evkâf-ı şerîfesinden Sarây-ı Cedîd-i Âmirede mülgâ Bostaniyân kışlağı derûnunda kâ’in kütübhâne-i münîfesinden hâfız-ı kütüb-i evveli Topkapu ustası ve sânîliği dahi imâmı uhdelerinde olarak mukaddemce çerâğ buyurulmuş olduklarına ve aralıkda kütübhânelere mevzûʻ kütüb-i şerîfenin defterine tatbîkan devri muktezâsı nizâmından idüğine ve kütübhâne-i mezkûre dahi hayli müddetden berü yoklanmamış olduğuna binâen hâfız-ı kütübleri mevcûd oldukları hâlde kuyûduna ve kütübhâne defterine tatbîkan maʻrifet-i şerʻle bi’t-taʻdâd devr olunması husûsu akdemce bâ-takrîr Haremeyn-i Şerîfeyn müfettişi efendiye havâle buyurulmuş ise de kütüb-i mezkûre baʻde’d-devr yine kütübhâne-i mezkûrede ibkâ olunsa öteden berü lâyıkıyla mütâlaʻa ider olmadığından oldukları yerde adem-i tedâvül cihetiyle giderek telefini mûceb olacağına ve vâkıf-ı müşârun-ileyhin Lâleli Câmiʻ-i Şerîfi civârında kâ’in medresesi derûnunda olan kütübhâne-i münîfesine fi’l-asl mevzûʻ olan kütüb-i şerîfe tâm kütübhâne tertîbi olmayub nâkıs olduğuna ve Enderun-ı hümâyûnda aden-aşiyân Gazi Sultân Ahmed Hân hazretlerinin mükemmel kütübhâne-i celîlesi olduğuna nazâran müşârun-ileyh Sultân Mustafa Hân hazretlerini sâlifü’z-zikr kışlağ-ı mezbûr derûnunda kütübhânesinde bulunan kütüb-i şerîfe müfettiş-i mûmâ-ileyh maʻrifetiyle devrinden sonra vâkıf-ı müşârun-ileyhin mârrü’l-beyân Lâleli Kütübhânesine nakl ile kadîm mevzûʻ olan kütüb-i şerîfeye ilâve olunduğu takdîrde hem kütübhâne-i mezkûre noksânı tekmîl ve hem dahi mütâlaʻasıyla talebe-i ulûma envâʻ-i nefʻ ve fevâ’id-i kesîreyi mûceb olacağından keyfiyet hâk-i pây-ı hâcet-revâ-yı mülûkânede lede’l-istîzân ol-bâbda ruhsat-ı seniyyeyi hâvî kerâmet-efzâ-yı sahîfe-i sunûh ve sudûr olan hatt-ı hümâyûn-ı isâbet-makrûn-ı hazret-i cihândârî mazmûn-ı münîfi mûcebince kışlağ-ı mezbûr derûnunda kütübhâne-i mezkûrede vâkiʻ kütüb-i şerîfe müfettiş-i mûmâ-ileyh maʻrifetiyle kuyûd ve defterine tatbîkan baʻde’d-devr vâkıf-ı müşârun-ileyhin Lâleli Kütübhâne-i celîlesine nakl ve vazʻ olunarak mikdâr ve esâmîlerini mübeyyin memhûr ve mümzâ defteri terkîm ve takdîm birle ol-vechile defter-i mezkûr Haremeyn-i Şerîfeyn Muhâsebesi kalemine kayd ve kütübhâne-i mezkûre defterine zeyl ile lede’l-hâce keyfiyet maʻlûm olmak üzere evkâf-ı hümâyûn defterlerine ilm u haberi iʻtâ olunmak
Sayfa 146
üzere tanzîm ve keyfiyeti huzûr-ı âlîye iʻlâm olunmak üzere müfettiş-i mûmâ-ileyhe havâlesi husûsunu evkâf-ı hümâyûn nâzırı saʻâdetlü atûfetlü es-Seyyid Mehmed Tahir Efendi hazretleri takrîr itmekle ber-mûceb-i takrîr iktizâsı tanzîm ve iʻlâm olunmak bâbında müfettiş-i mûmâ-ileyhe hitâben sâdır olan fermân-ı âlîye imtisâlen müşârun-ileyhin evkâf-ı celîlesinden Sarây-ı Cedîd-i Sultânî dâme mahfûzan bi’l-hıfzi’s-semâdânîde mülgâ Bostâniyân kışlağı derûnunda vâkiʻ kütübhânesinde mevcûd bi’l-cümle kütüb-i mütenevviʻa kadîm âriyet dolablarıyla maʻan vâkıf-ı müşârun-ileyin Lâleli Câmiʻ-i Şerîfi civârında medrese-i münîfi derûnunda kâ’in kütübhâne-i celîleye nakli irâde-i kerâmet-ifâde-i hazret-i şehinşâhî muktezâsından olduğuna binâen kütüb-i mezkûre maʻrifet-i şerʻ-i lâzımü’l-huzûr maʻrifetleriyle bâlâsı vâkıf-ı müşârun-ileyhin hatt ve mühr-i hümâyûnlarıyla müzeyyen ve müveşşah bir kıtʻa mücelled atîk defterine tatbîkan devr olunarak taʻrîf-i fünûn ve tebyîn-i evsâf ve taʻdâd-ı sutûruyla müceddeden tahrîr ve sebt ve zîri imzâ ve hatmiyle mahtûm tanzîm ve takdîm kılınan kütüb-i nefîse-i mütenevviʻa-i menkûle medrese-i mezbûre derûnunda olan kütübhânesi hâfız-ı kütübleri ve müstahfızlarına baʻde’t-teslîm ve defter-i atîkde esâmîsi muharrer ise de bu defʻa der-dest bulunmadığından medrese-i mezkûrede vâkiʻ kütübhâne hâfız-ı kütüblerine teslîm olunmadığını hâvî ancak isimleri ve kütübhâne-i mülgânın hâfız-ı kütübü olan Topkapu ustası sâbık Hüseyin Efendi’nin takrîri üzere bâlâlarına sürh ile işâret kılınarak müceddeden tahrîr ve defter zeyline sebt kılınan bir kıtʻa defter mezkûr aklâm-ı pâdîşâhîden Haremeyn-i Muhteremeyn Muhâsebesi kaleminde mukayyed zikr olunan vâkıf-ı müşârun-ileyhin defteri zeyline kayd olunub ve evkâf-ı hümâyûn-ı feyz-meşhûn tarafına iktizâ eden ilm u haberi iʻtâsı istidʻa olunduğunu müfettiş-i mûmâ-ileyh es-Seyyid Ali Remzi Efendi iʻlâm itmekle iʻlâmı mûcebince muhâsebe-i merkûmeye kayd ile evkâf-ı hümâyûn tarafına ilm u haberi verilmek bâbında fermân-ı âlî sâdır olmağın mûcebince kayd olunub vech-i meşrûh üzere evkâf-ı hümâyûn tarafına işbu ilm u haber verildi. Fî 12 RA Sene 1247.
Ek VIII: II. Mahmud’un Kitapların Lâleli Kütüphanesi’ne Taşınması Hakkındaki Hatt-ı Hümâyûnu[116]
II. Mahmud’un Hatt-ı Hümâyûnu:
Manzûrum olmuşdur. İşbu takrîrinde beyân ve istîzân olunduğu üzere tanzîmine bakılması vakı‘a münâsib ve envâ‘-ı fevâidi mûceb olacağı emr ve aşikâr olmağla tıbkı takrîrin vechle Harameyn-i Şerîfeyn Muhâsebesi kalemine kayd ile evkâf-ı hümâyûnumuz defterlerine ilm u haberleri tahrîriyle tasviyesine ibtidâr olunsun.
Evkâf-ı hümâyûn-ı meymenet-makrûn-ı mülûkâneleri hazînesi tarafından idâre olunmakda olan Hüdâvendigâr-ı esbak cennet-mekân Sultân Mustafa Hân tâbe serâhu hazretlerinin Sarây-ı Cedîd-i Âmirelerinde mülgâ Bostaniyân kışlağı derûnunda kâin kütübhâne-i münîfesinin hâfız-ı kütüb-i evveli Topkapu ustası ve sânîliği dahi imâmı uhdelerinde olarak mukaddemce çerâğ buyurulmuş olduklarında ve o aralıkda kütübhânelere mevzû‘ olan kütüb-i şerîfenin defterine tatbîkan devrin muktezâ-yı nizâmından idüğüne ve kütübhâne-i mezkûre dahi hayli müddetden berü yoklanmamış olduğuna binâen hâfız-ı kütübleri mevcûd oldukları hâlde kuyûduna ve kütübhâne defterine tatbîkan ma‘rifet-i şer‘le devr ve ta‘dâd olunması husûsu bâ-takrîr-i çâkerî Harameyn-i Şerifeyn müfettişi efendi dâ‘îlerine havâle olunmuş ise de kütüb-i mezkûre ba‘de’d-devr yine kütübhâne-i merkûmede ibkâ olunsa öteden berü mütâla‘a ider olmadığından oldukları yerde âdem-i tedâvül ile giderek telefini mûceb olacağına ve vâkıf-ı müşârun-ileyhin Lâleli Cami‘-i Şerîfi civârında kâin medresesi derûnunda olan kütübhâne-i münîfesine fi’l-asl mevzû‘ olan kütüb-i şerîfe tâm kütübhâne tertîbi olmayub nâkıs olduğu haber verildiğine ve Enderun-ı hümâyûnlarında firdevs-aşiyân Sultân Ahmed Hân aleyhi’r-rahme ve’r-rıdvân hazretlerinin kütübhâne-i celîlesi mükemmel ve her fünûnu câmi‘ ve müştemil kütüb-i nefîse mevcûd ve tetebbu‘a kâfî olduğuna nazaran müşârun-ileyh Sultân Mustafa Hân hazretlerinin sâlifü’z-zikr kışlağ-ı mezbûr derûnunda kütübhânesinde bulunan kütüb müfettiş-i mûmâ-ileyh dâ‘îleri ma‘rifetiyle devrden sonra vâkıf-ı müşârun-ileyhin mârrü’l-beyân Lâleli Kütübhânesine nakl ile kadîm mevzû‘ olan kütüb-i şerîfeye ilâve olunduğu takdîrde hem kütübhâne-i mezbûre noksânı tekmîl ve hem dahi mütâla‘asıyla talebe-i ulûma envâ‘-ı nef‘ ve fevâid-i kesîreyi mûceb olacağı celî ve mütebâdir-i hâtır-ı çâkerî olmağla ber-minvâl-i muharrer tanzîmi muvâfık-ı emr u irâde-i seniyye-i şâhâneleri buyurulduğu hâlde devr oluncak kütüb-i şerîfe ma‘rifet-i şer‘le vâkıf-ı müşârun-ileyhin Lâleli Kütübhânesine nakl ve kütübhâne defterine zeyl olunarak Haremeyn-i Şerifeyn Muhâsebesi kalemine kayd ile Evkâf-ı hümâyûnları defterlerine ilm u haberleri tahrîriyle tesviyesine ibtidâr olunmak üzere ve hazret-i seniyye-i pâdişâhânelerini mutazammın bâlâ-yı takrîr-i abd-ı hakîr mübârek ve mes‘ûd hatt-ı şerîf-i kerâmet-redîf-i şâhâneleri ile müveşşah ve tenvîr buyurulmak bâbında ve her hâlde emr u fermân hazreti veliyyü’l-emr ve’l-ihsân efendimizindir.