Cizye “kâfi gelmek, karşılığını vermek, ödemek” manasındaki cezâ mastarından türemiş bir isimdir. İslâm literatüründen tebaadan olan gayri müslimlerin ödedikleri vergiye verilen addır. Kelime hem Kuran-ı Kerim’de hem de hadislerde terim anlamında geçmektedir[1].
Verginin kaynağı hakkında ileri sürülen iddialar çeşitlidir. Yunan, Roma ve Sasaniler dö-nemlerinde de bu verginin toplandığı iddia edilmiştir. İslâmiyetten sonra şer'î bir mahiyet alan cizye, gayri müslim erkeklerden askerlik görevinin karşılığı olarak toplamıştır. Ancak İslâm uleması arasında cizyenin bütün gayri müslimleri kapsadığı konusunda bir görüş birliği sağlanamamıştır. Örneğin Süleyman Sudî cizye mükelleflerinin ehl-i kitap olması gerektiğini, putperest ve mecusilerden cizye alınmasının caiz olmadığını savunmuştur[2]. İslâm’da cizye uygulamasının başlangıcı, Ilazreti Muhammet’in yaşadığı döneme kadar götürülmektedir. Hicri 10 tarihinde Nacran Hıristiyanları Hazreti Muhammet’e bir elçi göndererek, anlaşma yapma isteklerini iletmişlerdir. Peygamber elçiden Müslümanlığı kabul etmelerini ya da kendi dinlerini muhafaza etme karşılığında senede 2000 elbise, 30 zırh, 30 at, 30 deve ve bir miktar para ödemeyi kabul etmelerini istemiştir. Hıristiyanlar ikinci seçeneği kabul ederek dinlerinde kalmayı tercih etmişlerdir. Dinlerini koruma karşılığı olarak belli bir vergi ödemeyi kabul etme, İslâm devletlerinde cizyenin başlangıcını oluşturmuştur. Bununla birlikte verginin şekil ve miktarı ikinci halife Hazreti Ömer tarafından belirlenmiştir. Bu dönemde cizye uygulamalarının oldukça aşağılayıcı bir tarzda yapılarak, gayri müslim halkı Müslümanlığa geçişe zorlamak için araç olarak kullanıldığı ileri sürülmüştür[3]. Hazreti Ömer zamanında sistemleştirilen cizye, yalnız fethedilen topraklardaki gayri müslim halkın erkeklerinden toplanmıştır. Vergi alınmaya başlama yaşı ise 15 olarak belirlenmiştir. Cizye kişinin iktisadi durumuna göre 3 sınıfa ayrılmıştır. 1. sınıf zenginlerden 4 dinar veya 48 dirhem gümüş, 2. sınıf orta hallilerden 2 dinar veya 24 dirhem gümüş, 3. sınıf fakirlerden 1 dinar veya 12 dirhem cizye alınmasına karar verilmiştir[4].
Osmanlı Devleti’nde XVI. yüzyıla kadar cizyeyi ifade etmek için genellikle haraç kelimesi kullanılmış, daha sonra cizye veya cizye-i şer'î kullanımı yaygınlaşmıştır. Hazreti Ömer dönemindeki vergi oranları Osmanlı Devlet yetkilileri tarafından da kabul edilmiştir[5]. Verginin nakit karşılığı her zaman aynı olmasa da âlâ, evsât ve ednâ olarak üç kısma ayrılarak tahsil edilmesi kuralına sonuna kadar uyulmuştur. Osmanlı Devleti’nde 15-75 yaş erkekler cizye vermekle mükellef sayılmışlardır. Yaşlılar, dilenciler, papazlar[6], akıl sağlığı yerinde olmayanlar ve sakatlar cizyeden muaf tutulmuşlardır. Cizye devletin en önemli gelir kaynaklarından birini oluşturmuştur. Örneğin, H. 894/1488-89 yılında 30.71 milyon akçe cizye gelirlerinden elde edilmiştir[7]. 1528’de 9.650.000 düka altın olan devlet gelirlerinin 750.000 dukası cizye gelirlerinden sağlanmıştır[8]. Devletin düzenli gelirleri arasında yer alan cizye miktarı akçenin içindeki gümüş oranına bağlı olarak sabit bir özellik göstermemiştir. Özellikle malî buhran dönemlerinde zam yapılan vergi gruplarının başında cizye gelmiştir[9]. Kanunî döneminde 6075 akçe arasında değişen vergi miktarı IV. Murad döneminde 333 akçeye kadar yükselmiştir.
Köprülü Mustafa Paşa 1691’de yaptığı bir düzenleme ile cizye oranlarını âlâ, evsât ve ednâ olmak üzere halkın gelir durumuna göre üç guruba ayırarak standart hale getirmiştir. Birinci gurupta olanlar 48, ikinci gurupta olanlar 24 ve üçüncü gurupta olanlar ise 12 dirhem cizye vermekle yükümlü tutulmuşlardır. Mustafa Paşa’nın cizye reformu başarılı olmuş hâzineye yılda 240 milyon akçe ek gelir sağlanmıştır[10]. Cizye her hicri yıl başlangıcında yani Muharrem ayında cizyedârlar aracılığıyla toplanmıştır[11]. Fakat devletin savaş zamanlarında ve mâliyenin bunalımda olduğu dönemlerde daha erken toplandığı da olmuştur[12]. Cizye maktu ve ale’r-ruûs olmak üzere iki usulde toplamıştır. Maktu cizye uygulamasında bölgesel bir tahsilat söz konusuydu. Ale’r-ruûs uygulamasında ise cizye baş vergisi şeklinde tahsil edilmiştir[13]. Ancak Fatih veya Kanuni’nin saltanatından itibaren bazı istisnalar dışında iltizama verilmeye başlanmıştır. Kısa vadeli iltizamlarla toplanmasındaki sakıncalar dolayısıyla II. Mustafa saltanaunda mâlikâne usûlüne geçilmiştir. Mâlikâne usûlünde de istenilen sonuç alınamaması üzerine III. Ahmet döneminde tekrar eski siteme dönülmüştür[14]. Cizye gelirlerinin tahsili II. Mahmud döneminde yeniden düzenlenmiştir. Düzenlemeye göre cizye ile beraber tahsil edilen mübaşiriye, tahsildariye, kefılleme, kolcu hakkı, küşadiye ve ikramiye adı altında alman vergi benzeri uygulamalara son verilmiştir. Tahsidârların masraflarına karşılık ödenecek paylar asıl cizye bedelinin 1/25’i kadar olması gerekirken bu sürekli ihlâl edilmiştir[15].
Cizye Batılı yazarların üzerinde durdukları en hassas noktayı oluşturmuştur. Osmanlı Devleti hemen hemen her dönemde cizye uygulamalarından dolayı eleştirilmiştir[16]. Onlar cizye vergisini gayri müslim tebaayı aşağılayan ve ikinci sınıf gösteren en önemli araç olarak nitelemişlerdir. İnalcık’a göre başlangıçta Osmanlı yönetimine yakın davranan Hıristiyanların Osmanlı yönetiminden uzaklaşmasının sebeplerinden birini cizye uygulamaları teşkil etmiştir[17]. Örneğin 1105/1693-94 ve 1703’te cizye tahsili yüzünden büyük bir ayaklanma çıkmıştır. Aynı nedenler Sakız Adası’nın Venedik tarafından işgalini de kolaylaştırmışür[18].
Tanzîmât’ın ilanından sonra ilk olarak cizye üzerinde yoğunlaşan tepkileri yumuşatmak için 17 Mart 1841 tarihinde ale’r-ruûs cizye tahsili kaldırılarak patrikhânelerin aracılığıyla an-cemâatin tahsili uygulaması getirilmiştir[19]. Ancak Tanzîmât’ın ertesi senesinde Mustafa Paşa’nın sadrazamlıktan azledilip yerine İzzet Paşa’nın getirilmesiyle cizyenin tahsilinde eski uygulamaya devam edilerek 1258/1842 yılı başlarında cizye ale’r-ruûs olarak toplanmışır[20]. 1842 düzenlemesine göre cizyenin ale’r-ruûs toplanması şu şekilde olmaktaydı. Dersaadet’de oturan gayri müslimler Muharrem ayından itibaren takım takım ve mahalle mahalle Yenicami civarındaki postahâne kabul olunan yere geleceklerdi. Her sınıf reâyâ, patrikleri tarafından milletlerinin emin ve güvenilir olan ileri gelenlerinden birer adam bulundurdukları halde, patrikhâne memurları ve esnaf kahyalarına mahalle defterlerinde kayıtlı cizyeleri ödeyeceklerdi. Yüksek cizye mükellefi Muharrem ayı içinde, orta cizye mükellefi 2 ay içinde, aşağı cizye mükellefleri de 3 ay içinde cizyelerini ödeyeceklerdi. Taşralarda ise cizye tahsili için eyalet müşiri tarafından memurlar görevlendirilecekti Belirlenecek yerlere takım takım getirilecek mükellefler o yerin piskopos, kocabaşılan ve vekillerine anılan memurlar yanlarında oldukları halde cizyelerini ödeyecekler ve senet alacaklardı[21].
Daha sonra Reşid Paşa yeniden sadarete gelince tekrar an-cemâatin tahsili yoluna gidilmiştir[22]. Cizyenin an-cemâatin toplanması usulünde muhassıllar bir yere vardıklarında reâyâ kocabaşlarını ve vekillerini çağırıp oraya ne mikdar cizye isabet edeceğini bildirmişler, mükellefler de cizyelerini teker teker kocabaşlarına ödemişlerdir. Cemâatlerin kocabaşılan ise topladıkları cizyeleri toptan hâzineye gönderilmek üzere muhassıllara teslim etmişlerdir. Aynı şekilde kıptilerin cizyeleri muhassıllar aracılığıyla çeribaşlarından tahsil olunmuştur. Tanzîmât’ın uygulanmadığı bölgelerde vali ve müşirler aracılığıyla tahsil edilmiştir[23]. Böylece cizyenin özel memurlar tarafından toplanmasına son verilmiştir. Bu yolla gayri müslim cemâatlerin başka dindeki insanlar tarafından rahatsız edilmesi önlenmiş, vergi toplamanın sorumluluğu cemâat liderlerine yüklenmiştir. Fakat bu arada istenmeden cemâat liderlerinin otoritesi kendiliğinden artırılmıştır. Bu otoritenin artışı ilerdeki ayaklanmaların lider kadrosunun yetişmesine zemin hazırlamışür. Üstelik cizyenin an-cemâatin toplanmasından da istenilen yarar elde edilememiştir[24].
Hazine için oldukça önemli olan cizye gelirleri daima merkez tarafından toplanmış sipahi veya diğer görevlilere hizmet karşılığı bırakılmamıştır[25]. Cizye gelirleri çoğunlukla devlet için çok önemli olan askerî konular için harcanmışür. Tophâne, baruthâne[26] gibi oldukça masraflı kurumların yanında büyük sefer organizasyonlarının masraflarının karşılanmasında da cizyeden elde edilen gelirler kullanılmıştır[27]. Böylece kurumların çalışmalarını aksatmadan devam etmesi sağlanmıştır. Aynı şekilde büyük masraf gerektiren sefer organizasyonları için gerekli olan paranın bir bölümü, bu düzenli vergi gelirleri sayesinde elde edilmiştir.
10 Mayıs 1855 tarihinde cizye kaldırılarak Hıristiyanların askere alınmasına başlanmış, fakat bu uygulamanın başarısız olması üzerine bedel-i askeri getirilerek cizye isim değiştirerek uygulanmaya devam etmişür. II. Meşrutiyetin ilanının ardından Hıristiyanların askere alınması uygulaması başlatıldığından 7 Ağustos 1909 tarihinde cizye kesin olarak uygulamadan kaldırılmıştır[28].
Reşit Paşa ve onun siyasî görüşlerini benimsemiş yöneticiler tarafından cizyenin an-cemâatin toplanmasına özellikle önem verilmiştir. Aşağıda metninin verdiğimiz belgelerde Osmanlı Devleti’nde çokça eleştirilen cizye toplama uygulamasının nasıl yapıldığı ve an-cemâatin cizye toplama usulleri açık şekilde ifade edilmiştir. Aslında bu düzenleme an-cemâatin cizye tahsili uygulamasından istenilen sonucun alınamadığının bir göstergesidir. Devlet ek bir düzenleme yaparak an-cemâatin cizye tahsilindeki aksaklıkları gidermek ve hâzinenin kayıplarını telafi etmek peşindedir. Bu nedenle vergi mükelleflerini zora sokmamak için taksit uygulaması ve her sınıfın vergi tahsilaunın kendi sınıfı tarafından yapılması gibi kolaylıklar getirilerek hem vergi tahsilaü kolaylaşurılmış hem de halka baskı yapılması önlenmek istenmiştir. Verginin bu yolla toplanması ve halkın isteklerinin göz önüne alınmasını toplumsal uzlaşma örneği olarak da kabul etmek mümkündür.
Nizâm-nâmenin metni halen Başbakanlık Osmanlı Arşivi Meclis-i Vâlâ İradeleri nr.7493’de bulunmaktadır.
B.O.A.(Başbakanlık Osmanlı Arşivi), İ.M.V.(İrade Meclisi-i Vâlâ), nr(numara):7493/l[29]
Ma‘rûz-1 çâker-i kemîneleridir ki,
Ma‘lûnı-1 âlî-i vekâlet-penâhîleri buyurulduğu veçhile emvâl-i cizyenin ibtidâ-yı şehr-i Muharrem’den i'tibâren üç mâh zarfında an-cemâatin tahsili nizâmı iktizâsından bulunmuş ve 67 senesi cizyesinin müddet-i tahsili ınünkaziyye oldtıkdan nıâadâ hitâm-ı seneye şunda iki mâh kalmış ve bu bâbda Dersaâdet’de patriklere ve taşrada me’mûrîne evâmir-nâme-i sâmî-i vekâletpenâhîleriyle mukaddemce te’kîdât-ı lâzime icrâ buyurulmuş olduğu halde bi’t-terkîm matviyyen takdim kılman pusûla nâük olduğu üzere Dersaâdet ve Bilâd-ı selâse ile Anadolu ve Rumeli câniblerinde mütemekkin teb‘a-i saltanât-ı seniyyenin emvâl-i cizyesinden şimdiye kadar vaki olan tahsîlât ve irsâlatdan mâada vâridât-ı senevinin nısfından ziyâdesi olmak ve hitânı-ı seneye iki mâh kalmak üzere el-hâletü hâzihi kayden 60.000 bu kadar kîse nâ-tahsîl görünmüş ve taşrada biraz daha tahsîlât vuku‘ melhûz olub senedâtı vürûd itmediğinden kıymeti ma'lûm değil ise de anın dahi cüz'î olması siyâk-ı halden müstedlel bulunmuş ve hüsn-i idâre-i mesarîfâta bu makule vâridât-ı mukarrerenin vaktiyle isühsâl olunamaması sekte-i îbrâsını istilzânı itmiş ve itmekte olduğundan gayri bir sene mâl cizyesinin sene-i atiyyede şer’an dahi tahsile muhtâc bulunmuş ve madde-i tahsîliycsinin bir evkât-ı mu'tedileye rabtıyla beraber taahhüdât-ı kaviyyeye konulması îcâb-ı maslahatdan olmasıyla bu sûretin 68 senesinden i'tibâren Meclis-i Vâlâ’da bi’t-tezekkür tesviye olunmak üzere Dersaâdet küsürunun heman şu günlerde yani hulülü takrîb iden mâh-ı Muharrem’den evvel istihsâl ve isükmâli ve taşra küsürunun dahi kezâlik tesviyesiçün taşrada bulunan milletleri me’mürlarına mekâtib-i müekkede tahrîr-i vâride hıısûsları Cânib-i Nezâret-i Celîle-i Hâriciyye’den ekîden patriklere emr ü tenbîh buyurulmak ve keyfiyet bi’l-beyân maslahat gevşek tutulmayarak emvâl-i merkumenin nizâmi veçhile Mııharrem’e kadar istihsâl ve irsâli husûsuna mübâderet ve dikkat olunmak mazmûnunda tenbîhât ve te’kîdât-ı münâsibe derciyle taşra me’mürlarına umûmen ve serîan evâmir-nâme-i sâmî-i vekâlet-penâhîleri tahrîr kılınmak ve Dersaâdet mâlı dahi kimlerden taleb olunacak ise ol-vechile aranılmak içün Cânib-i Hazîne-i Celîleye bildirmek bâbında enir ü fermân hazret-i men-lehü’lemrindir.
4 Zilhicce 1267
B.O.A., İ.M.V., nr:7493/2
Memâlik-i Mahrûsa’da mutavattın ve mütemekkin reâyâdan iş bu 67 senesine mahsûben an-ceınâatin tahsili icâb iden ve şimdiye değin kayden tahsil olunan ve kusüru bulunan meblâğın mikdârını mübeyyin pusûlasıdır.
B.O.A., İ.M.V., nr:7493/3
Mâliye Nâzın Devletlû Paşa Hazrederi’nin Meclis-i Vâlâ’ya itâ buyurulan bir kıt'a tezkerelerinde emvâl-i cizyenin mâh-ı Muharrem’den i'tibâren üç mâh zarfında an-cemâatin tahsili nizâmı iktizâsından olarak 67 senesi cizyesinin müddet-i tahsili münkaziyye olduğundan başka hitâm-ı seneye az bir şey kalmış olduğu halde takdim olunan pusûlada gösterildiği veçhile Dersaâdet ve Bilâd-ı selâse ile Anadolu ve Rumeli câniblerinde mütemekkin teb‘a-i saltanat-ı seniyyenin emvâl-i cizyesinden el-hâletü hâzihi kayden 60.000 bu kadar kîse nâ-tahsîl görünmüş ve taşrada daha biraz tahsîlât vuku1 melhûz ise de bunun dahi cüz'î olması siyâk-ı halden anlaşılmış olduğuna ve hüsn-i idâre-i mesarîfât ise bu makule vâridât-ı cesimesinin vaktiyle istihsâline menût olduğundan gayrı bir senenin cizye mâlının sene-i atıyyede tahsili şer'ân memnû' bulunduğuna göre bunun madde-i tahsîliyesinin evkât-ı mutedileye rabtıyla beraber taahhüdât-ı kaviyyeye konulması îcâb-ı maslahattan olmasıyla bu sûretin 68 senesinden i'tibâren Meclis-i Vâlâ’da bi’t-tezekkür tesviye olunmak üzere Dersaâdet mâl cizyesi bekasının hıılûl idecek mâh-ı Muharrem’den evvelce istihsâl ve taşra küsûrunun dahi sür'at-ı tesviyesi husûsu Nezâret-i Celîle-i Hâriciyye’den patriklere emr ü tenbîh ile beraber ol-bâbda umûmen evâmir-nâme-i sâmî-i vekâlet-penâhileri testîri ve Dersaâdet mâlı dahi kimlerden aranılacak ise Cânib-i Hazîneye bildirilmesi beyân ve iş’âr olunmuş olub vak‘a emvâl-i cizyenin mevsim-i tahsîlâü ol-sûretle mahdûd olduğu halde el-hâletü hâzihi nısfından ziyâdesinin ber-minvâl-i muharrer nâ-tahsîl kalması tecviz olunamayacağından ve bunun şimdiye kadar arkasının alınamaması me’mûrlarının gevşek tutmasından neş’et eyleyeceğinden nâzır-ı müşârün-ileyh hazretlerinin iş'arlan veçhile keyfiyet derhâl Cânib-i Nezâret-i Celîle-i Hâriciyye’den patrikhânelere ber-vechi ekid ifâde ve tenbîh ile beraber taşra me’mûrlarına dahi evâmir-nâme-i sâmî-i vekâlet-penâhîleriyle te’kidât-ı lâzime icra kılınıb alınan cevaplara nazaran emr ü tahsîlâta dikkat olunmakda olduğu ve fakat kâmilen arkasının alınamadığı anlaşılmış ve 68 senesi Muharrem’inin hulûlüne şunda pek az vakt kalmasına ve bu sene cizyesinin senesi atiyyede tahsili sûretinin memnûniyyet-i şer’iyyesi ise ihtilâflı bir mes’ele olarak senesi içinde tahsil olunmayan nıikdârının bakayâ sûretiyle sene-i atiyye cizyesine ilâveten istihsâli dahi muvafık-ı usûl-i şer‘-i şerif bulunmasına nazaran sâl-i hâl cizyesinden dahi millet me’mûrlarının müsamâhasına mebnî ne mikdâr nâ-tahsîl kakır ise 68 senesi mâl cizyesiyle beraber istihsâli îcâb-ı maslahattan olduğu misüllü iş bu cizye emvâli Hazîne-i Celîle’nin vâridât-ı cesime-i meşrû'asından olmasıyla evkat-ı muayyenesinde istihsâli lâzimeden olduğu halde te’hîr-i tahsîlâtını îcâb iden esbâbın hüsn-i ıslâhı vâcibe-i halden bulunmuş olup eğerçi Memâlik-i Mahrûsa-i Şahâne’de mütemekkin reâyâ cizyesinin 67 senesinden i tibâren an-cemâatin cibâyet ve tahsili hakkında virilen karâr-ı şer’î iktizâsınca herkesin cizyesi mahallerinde metropolid ve kocabaşları ma'rifetiyle istihsâl olunarak suver-i tahsilâtına mahalleri me’mûrları tarafından dahi dikkat ve nezâret olunması lâzimeden olduğu halde nasıl ise maslahatı millet me’mûrlarının gevşek tutması ve taşralarda Me’mûrîn-i Devlet-i Aliyye tarafından dahi usûl-i sabıkası veçhile tahsilâtına ikdâm olunmaması cihetleriyle el-hâletü hâzihi emvâl-i cizyenin kâmilen arkası alınamamış ve bunun usûl-ı hazırasından ibkâsı sene be-sene bakayâda kalmasını mûcib görünmüş olduğundan ve bu ise ber-vechi tecviz olunamayacağından 68 senesinden i'tibâren usûl-ı tahsîliyesinin bir sûret-i kaviyycye rabtı lâzım gelmekle iktizâ-yı hal lede’l-mütâlaa çünkü mâl-ı cizyenin sabıkları veçhile ale’r-ruûs cibâyet ve tahsili taaddiyât vuku’ meşhûd ve müsellem olduğu misüllü an-cemâatin tahsili sûretinin dahi yalnız millet me’mûrlarına havâlesi bu veçhile uzayub bakayâ kalması müstelzem olduğundan bundan böyle yine an-cemâatin istihsâl olunmak ve emr ü tahsilâtına mahalli me’mûrları tarafından ikdâm kılınmak ve usûl-ı tahsîliyesi evkât-ı muayyenede arkası alınmak üzere her bir mahallin mâl cizyesi reisine de emvâl-i virgü misüllü taşralarda karye ve Dersaâdet’de esnâfça tevzi' olunarak ve mikdârlarını ve keyfiyet-i tekasîtini nıübeyyin kasaba ve karyece topdan tezkereler virilerek tekâsît-i selâse ile altı mâh zarfında tahsil olunmak üzere bir usûl-i cedîdeye rabtı lâzım gelip şöyle ki vergi pusûlaları gibi kazâ ve karyeleri ismi ve guruş mahalleri açık olarak ve taksît-i evveli Muharrem ibtidâsından Safer gayetine ve ikinci taksiti ibtidâ-yı Rebî'yü’l-evvel’den Rebî’ü’l-âhir nihâyetine ve üçüncüsü Cemâziye’l-evvel’den Cemâziye’l-âhir gayetine kadar üç taksit ile altı ay zarfında arkası alınmak üzere zaman-ı taksitleri gösterilerek taşralarda kurâ içün başka Dersaâdet’de esnâf içün başka olarak takdim kılınan iki kıt’a nüınûne veçhile Tab'hâne-i Amire’de mikdân kâfi tezkereler tab'ıyla her bir sancâk ve eyâletin hâvi olduğu kazâ ve kurâsının mikdârına göre lüzûmu kadar tezkere göndeı ilüb ve bu tarafda her bir kazânnı mikdâr-ı emvâl-ı cizyesini nıübeyyin cerîde-i muhâsebesinden sancâkca tanzim olunacak sûret-i defter misüllü eğerçi beher karyenin dahi ol-vechile sûret-i defterlerinin yapılması mümkünatdan ise de tengî-i vakt mülâbesesiyle kurâ defâtiri yetişdirilemiyeceğinden ve bunların kazâ başlarında olan nüfûs defterlerinden ol kazânın nefs-i kasabası mahallâtıyla her bir karyenin sunûf-ı reâyâ ve mikdâr-ı cizyesi ma'lûm olacağından bi-mennihi-i teâlâ 69 senesinde karyeler sûret-i defterleri dahi yapılub gönderilmek üzere bu senelik fakat sancâkca yapılacak defter zikr olunan tezkereler ile beraber irsâl olunub vülât ve ka’im-makâmlar taraflarından dahi her bir kazâya merbût olduğu kurâsı mikdârı tezkereler müdirlerine gönderilerek ol kazânın nefs-i kasaba ve kurâsında nıukayyed ve mutavattın yerlü reâyâ ile zıınnıî Kıbtiyân’ın kazâ başında bulunan nüfûs defterlerinden muâf olan ve kan koca muktedir olmayan ve ism-i mâl ıtlak olunur nesnesi ve familyası bulunmayan amel-mânde reâyâdan mâadâsının hal ve kudretine göre sunûf-ı selâse i'tibârıyla bir senelik mâl cizyesine gönderilen sûret-i defterde gösterildiği veçhile mevcûd sıbyândan mürâhik hükmünü tecâvüz idenlerin sınıf-ı ednâya idhâliyle bunların mâl cizyeleri dahi zam olundukdan sonra kasaba ve kurâ reâyâsının bir senelik emvâl-i cizyesinin topu ne mikdâr ise kasaba içün başka kurânın her birisiçün dahi başka olarak tezkereler virilmek üzere bu tarafdan gönderilecek tezkereye mahallî meclisinde kasaba ise anın kurâ ise karyenin ve mensûb olduğu kazâ ve sancâk ile eyâletin isimleri ve sunûf-ı selâse i'tibârıyla mikdâr-ı nüfûsu yazıldıkdan sonra mâl cizyesi dahi teslis ile taksit mahallerine ıııecmû’ mikdârı dahi yekûn hâilesine doldurulub ibtidâ-yı Muharrem’de reâyâ mahalle ve karyelerinin kocabaş ve muhbirleri mensûb oldukları kazâ meclislerine celb ile meselâ 68 senesi mâl cizyeniz şu kadar guruşa bâliğ olmuşdur reâyâ-i mevcûdanın hal ve i'tibârı beyninizde daha ziyâde layıkıyla bilineceğinden anı reâyâ beyninde tevzi’ ve taksim ile iş bu tezkerede gösterildiği veçhile altı ay zarfında üç taksit ile mâl sandığına te’diye ve teslim ideceksiniz diyerek köy be köy doldurulmuş olan tezkerelerinin ifâsıyla keyfiyet ifâde ve tefhim olunub tahsilâtına ibtidâ-yı Muharrem’den bed’en ile taksit olunan ber-minvâl-i muharrer Safer âhirinde ve İkincisinin Rebî'ü’l-âhir gayetinde ve üçüncüsünün Cemâziye’l-âhir nihayetinde arkasının alınmasına ve zaman-ı taksitlerinde kâmilen te’diye olunamayub gerü kalan olur ise sancâk ka’im-makâmları ve kazâ müdirleri tarafından umûr-ı tahsîliyede kullanılan me’mûrlar irsâliyle hüsn-i istihsâline ikdâm olunarak beher taksiti mâl sandığına te’diye olundukça tezkeresine zahriye birle zîri dahi ol mahallin mâl me’mûru tarafından temhir olunması ve iş bu mâl-ı cizyenin emvâl-ı sâireye karışdırılmayarak şimdiye kadar icrâ olunduğu gibi cedvelde muharrer hânesine terkîm ve idhâl kılınması ve hitâmında iş bu virilecek tezkereler memleket meclisi tara-fından bi’t-temhîr sened olmak üzere reâyâ yedinde kalması ve bir memleket ahâlîsinden ticaret ve yâhûd şâir cihetle muvakkaten âhir mahallerde bulunan yabancı reâyâ cizyesi asi mukayyed olduğu memleketlerinde alınacağından o makulelerden bulundukları yerlerde cizye mâlı taleb olunmaması ve bu tarafda ceride kuyûduyla tatbik olunmak üzere her bir karyede mevcûd reâyânın sunûf-ı selâsesi topdan gösterilerek karye be karye tevzi' defatirinin cânib-i hazîneye takdimi ve bir kazâ ve karye reâyâsından muvakkaten olmayub terk-i vatan sûretiyle mahall-i âhare giderek tevattun idübde asi memleketinde mâl cizyesinin tahsili mümkün olamayan reâyâ olduğu halde bunların mâl cizyelerinin bulundukları mahallerden aranılmak üzere o makule reâyânın gittiği mahalli ve numro ve isim ve şöhretleriyle izahen defterinin başkaca irsâl olması ve Dersaâdet’de mütemekkin yerlü reâyâdan esnâf olanların cizyesi esnâfça tevzi' ve bunlardan meselâ tâife-i sarrâfân ve simkeş ve şâir bu misüllüler cizyesinin hazîne-i hassa ve dülger ve doğramacı vesâir mensubâtının ticaret-i nezaretleri ve sunûf-ı sâirenin dahi cânib-i zabtiye vesâir mensûb oldukları mahaller marifetleriyle ve esnâf dahilinde bulunmayan reâyâ ile papas ve haham ve hademe-i külliye ve hizmetkâr ve şâir bu makuleler cizyelerinin dahi kezâlik cânib-i zabtiyenin inzimâm-ı re’yiyle bulundukları mahallât muhbir ve kahyaları ve müsellem kıbtiyânm mâl-ı maktû'âları dahi çeribaşıları ma'rifetiyle tevzi’ ve tekasît-i muayenesinde tahsil kılınması ve bunlardan 66 ve 67 senelerinde nefs-i ihtifâ ile cizyesini te’diye itmeyen reâyâ cizyelerinin dahi 68 senesi cizyesiyle beraber tevzi’ ve mensûb oldukları mahallerden ahz olunması hitâmında ve bunlara virilecek tezâkirin dahi bâlâda muharrer olduğu veçhile taşralarda virilecek tezkere usûlüne tatbîken terkîm ve mensûb oldukları mahallerden temhir olunarak her bir sunûf yedlerine i’tâ olunması ve tahsilatın arkası alındıkda kuyûduyla tatbik olunmak üzere mahallât ve numroları gösterilerek sınıf sınıf ale’l-esâmî defatirinin cânib-i hazîneye takdimi mazbûtiyete mûcib olacağından bu sûretin 68 senesinden i'tibâren usûl ittihazı ve mâl-ı cizyenin bu sûrede tevzi" ve tahsiline muarref olmak üzere bir kıt'a nizâm-nâme müsveddesi kaleme aldırılarak takdim kılınmağın tab‘ iddirilerek ve bir sûreti dahi elsine-i selâse üzerine tercüme ile basdırılarak Me’mûriyet-i Devlet-i Aliyye’ye ve rüesâ-yı reâyâya virilmek üzere icâbı mikdârının taşralara ve patrikhânelere ve cizyenin umûr-ı tahsîliyesine şâir me’mûr bulunanlara irsâl ve i'tâ kılınması husûsu meyane-i âciz-ânemizde tezekkür kılınmış ise de suver-i muharrere hakkında zikr olunan tezkere ve nizâm-nâmenin medlûl ve ifâdeleri husûsunda her ne veçhile emr ü irâde-i seniyye-i vekâlet-penâhîleri müteallik ve şeref-südûr buyurulur ise ana göre icrâ-yı muktezâsının nezâret-i celîle-i müşârün-ileyhaya havâlesi bâbında emr ü fermân hazret-i men-lehü’l-emrindir.
17 Zilhicce 1267
6 adet mühür.
İş bu mazbatanın hulâsa-i meâli emvâl-i cizyenin an-cemâatin istihsâli usûl-i cedîdesi üzerine tahsîlâtı sekte ve te’hîrden kurtaracak veçhile tedâbir-i lâzimenin icrâsı husûsunda bazı zevât-ı fıhâm ile bi’l-müzakere virilen karârı mutazammın olub vak'a bu makule emvâl-i mertebe cizye-i celîlenin saye-i şevket-vâye-i hazret-i padişâhîde bilâ sekte hüsn-i istihsâli vâcibe-i zimmet ve her-bâr sarf-ı inzâr olunan mühim ve ma‘nâ-i maslahat olmasıyla metn-i mazbatada beyân olunan karâr ve müzâkerât-ı vak'aya tevfikan kaleme alınan nizâm-nâme-i tezkere sûreti yolunda ve münasib ve teshîl-i emr-i tahsîlâu mûcib olduğundan ol veçhile iktizâlarının icrâsı Meclis-i Vâlâ’da dahi tasvîb kılınmış ise de ber mantûk-ı mazbata îcâbaünın icrâsı vâ-beste-i re’y-i âlî-i vekâlet-penâhîleri olmağla ol bâbda emr ü fermân hazret-i men-lehü’l-emrindir.
18 Zilhicce 1267
12 adet mühür.
B.O.A., İ.M.V., nr:7493/4
Bi-mennihi teâlâ beher sene icrâ olunmak üzere 68 senesinden i'tibâren mâl-ı cizyenin sûret-i tevzi' ve tahsili hakkında vaz' olunan usûle dair nizâm-nâmedir.
Emvâl-i cizyenin usûl-i şer'îyeye tatbîken an-cemâatin te’diye ve istihsâli müteallik ve şerefsüdûr buyurulan irâde-i seniyye-i hazret-i mülükâne mûcebince karâr-gîr olunduğundan sûret-i istihsâlinde sühûlet ve mazbûtiyet olmak üzere bundan böyle her bir mahallin mâl cizyesi re’s-i senesi olan Muharrem’de taşralarda kasaba ve karye Dersaâdet’de esnâfça tevzi' olunarak ve ınikdârını ve keyfiyet-i tekasîtini mübeyyin topdan tezkereler virilerek üç taksit ile alü ay zarfında tahsil olunacaktır.
Şöyle ki her bir mahalde bulunan reâyânın cizyesine mahsus olmak üzere mikdâr-ı kâfi tezkereler tab'ıyla her bir eyâlet ve sancâğın hâvi olduğu kazâ ve kurâsının mikdârına göre lâzım gelen tezkereler eyâlet valilerine ve sancâk ka’im-makâmlarına gönderilmiş ve bir kazâ dahilinde bulunan reâyânın sunûf-ı selâse i'tibârıyla emvâl-i cizyesi ne mikdâr ise anın dahi sancâkça defteri irsâl kılınmışdır.
Bu tezkerelerin mahallerine vusûlünde vülât-ı azam hazerau ve ka’im-makâmlar taraflarından her bir kazâya merbût olan kurâsı mikdârı tezakir müdirleri tarafından gönderilüb çünkü kazâ başlarında olan nüfûs defterlerinden ol kazânın nefs-i kasabası mahallâuyla her bir karyesinin sunûf-ı reâyâ ve mikdâr-ı cizyesi ma'lûm olacağından ol kazânın nefs-i kasaba ve kurâsında mukayyed ve mutavattın yerlü reâyâ ile zımmî kıbtiyânın kazâ başında olan defter-i nüfûsuna müracaada muâf olan makarr ve kimseye muktedir olmayan ism-i mâl ıdak olunur nesnesi ve familyası bulunmayana amel-mânde reâyâdan mâadâsının hal ve kudretine göre sunûf-ı selâse i'tibârıyla bir senelik mâl cizyesine gönderilen sûret-i defterde gösterildiği veçhile mevcûd sıbyândan mürâhik hükmünü tecâvüz idenlerin sunûf-ı ednâya idhâliyle bunların mâl cizyeleri dahi zam olundukdan sonra ol kazânın nefs-i kasabasıyla müştemil olunduğu karyeler reâyâsının mâl cizyesi ne mikdâr ise kasaba içün başka ve kurranın dahi her birisi içim başka olarak tezkereler virilmemek üzere gönderilen tezkerelerden birine kasaba ise anın kurâ ise karyenin ismiyle mensûb olduğu kazâ ve livâ ve eyâletin isimleri ve reâyâsının sunûf-ı selâse i'tibârıyla mikdâr-ı nüfûsu gösterilerek mâl cizyesi dahi üç kısma taksim ile bir kısmının taksit-i evvel ve birinin taksît-i sânî ve diğerinin taksît-i sâlis hânelerine terkîmiyle mecmu'-ı mikdârı dahi yekûn hânesine ve tezkere ibaresinde açık olan mahalle doldurulacaktır.
Kazâ müdirleri dahi ibtidâ-yı Muharrem’de kurâ kocabaşlarını ve muhbirlerini kazâ meclislerine celb ile 68 senesi mâl cizyesi şu kadar guruşa bâliğ olmuşdur reâyâ-yı mevcûdanın hal ve i'tibârı beyninizde daha ziyâde layıkıyla bilineceğinden reâyâ beyninde sunûf-ı selâse i'tibârıyla her birerlerinin hal ve şahsına göre tevzi' ve taksim ile iş bu tezkerede gösterildiği veçhile şimdiden bed’en ile alu ay zarfında mâl sandığına te’diye ve teslim ideceksiniz diyerek mikdâr-ı nüfûsu ve cizyesine mübeyyin köy be köy doldurulmuş olan tezkerelerinin itasıyla keyfiyet ifâde ve tefhim olunacak ve tahsîlâüna ibtidâ-yı Muharrem’den mübaşerede taksit olunan Safer âhirinde ve İkincisinin Rebîyü’l-evvel ibtidâsından bed’en ile Rebî‘ü’l-âhir gayetine ve üçüncüsünün Cemâziye’l-evvel ibtidâsından Cemâziye’l-âhir nihayetinde arkası alınacakdır ve reâyâdan 66 ve 67 senelerinde cizyesi te’diye itmeyen reâyâ cizyelerinin dahi bu nizâma tatbîken 68 senesi cizyesiyle beraber tevzî'yle mensûb oldukları mahallerden istihmâl kılınacakdır.
Bir kasaba ve kurâ mâl cizyesinden zaman-ı taksîderinde kâmilen te’diye olunamayub geri kalan olur ise sancâk ka’inı-makâmları ve kazâ müdirleri tarafından umûr-ı tahsîliyede kullanılan me’mûrlar irsâliyle hüsn-i istihsâline ikdâm olunacakdır ve beher taksiti mâl sandığına te’diye olundukça tezkeresi zahriye birle zîri dahi evvel mahallin mâl me’mûru tarafından temhir olunub hitâmında iş bu tezkere meclis-i memleket tarafından bi’t-temhîr sened olmak üzere evvel karye kocabaşısı yedinde kalacakdır.
Bundan böyle mevcûd reâyânın beher sene sunûf-ı selâsesi topdan gösderilerek bu tarafda kuyûdiyle tatbik olunmak üzere karye be karye tevzî‘-i defatirinin cânib-i hazîne-i celîleye takdimi ve nüfûs-ı mevcûdaya hâlel gelmemek üzere reâyâdan ücaret ve şâir sûrede memlekeün haricinde bulunan reâyânın cizyesi yine memleketinde ahnub fakat bir kazâ ve karye reâyâsından muvakkaten olmayub terk-i vatan sûretiyle mahall-i âhare giderek tevattun idüb asi memleketinde mâl cizyesinin tahsili mümkün olamayan reâyâ olduğu halde o makule reâyânın gittiği mahal ve numro ve isim ve şöhretiyle defterinin başkaca bu tarafa irsâli husûslarına me’mûrin taraflarından dikkat olunacakdır.
Bu cihetle o makule ücaret veyâhûd şâir cihede muvakkaten mahall-i âharde bulunan .yabancı reâyâ cizyesi asi mukayyed olduğu memlekederinde alınacağından o makulelerden bulundukları yerlerde cizye mâlı taleb olunmayacakdır.
B.O.A., İ.M.V., nr:7493/5
Atûfetlü efendim hazretleri,
Bu sene cizye emvâlinin vakt ü zamanıyla tahsil olunaınayarak külliyetlü bakayası olduğundan gerek bakayâ-i mezkûrenin ve gerek sene-i atiyyede alınacak cizyenin umûr-ı tahsilinin bir sûret-i münâsibe tabuna idhâli lâzım gelmekle bazı zevâtın içtimaiyle husûs müzâkere olunarak ol bâbda kaleme alınmış olan bir kıt'a mazbata-ı mufassala Meclis-i Vâlâ’dan yazılan zeyl ile manzûr-ı dakayık mevfûr-ı cenâb-ı cihân-dârî buyurulmak içün evrâk-ı müteferriasıyla beraber arz ve takdim olundu. Mazbata-i mezkûrada beyân olunan mutalaat ve kaleme alınmış olan nizâm-nâmenin medlül ve ahkâmı ve mazbata ve zeylde gösterildiği veçhile iktizâsının icrâ olunması hakkında her ne veçhile emr ü fermân cihân-mutâ' cenâb-ı şehin-şâhî şeref-sünüh buyurulur ise mantûk-ı celîli üzere hareket olunacağı beyânıyla tezkire-i senâ-verî terkîm kılındı efendim.
20 Zilhicce 1267
Ma‘rûz-ı çâker-i kemîneleridir ki,
Hâme pîrâ-yı tefhim olan iş bu tezkire-i sâmiye-i âsafâneleriyle zikr olunan mazbata ve evrâk-ı müteferriasıyla meşmûl-ı nazar-ı şevket eser-i hazret-i padişâhî buyurulmuş ve mazbata-i mezkûrada beyân olunan mütalaat ve sâlifü’z-zikr nizâm-nâmenin medlül ve ahkâmı yolunda görülmüş olmasıyla mazbata ve zeylde gösterildiği veçhile iktizâsının icrâ olunması müteallik ve şeref-sünüh buyurulan irâde-i seniyye-i cenâb-ı mülükane îcâb-ı celîlinden bulunmuş ve mârrü’l-beyân mazbata ve evrâk yine savb-ı sâmî-i âsafîlerine iade kılınmış olmağla ol babda emr ü fermân hazret-i veliyyü’l-emrindir.
22 Zilhicce 1267